15 Temmuz 2011 Cuma

Diyarbakır Silvan'da Hain Saldırı , 13 Kınalı Kuzumuz Şehit



Diyarbakır Silvan'da çatışma, 13 şehit var! Diyarbakır'da 13 Aakeri şehit edip, 7 askeri yaralayan terör örgütü PKK'ya lanet yağıyor.Acı haberin duyulmasının ardından haber merkezlerine faks gönderen iş dünyası, siyasetçiler birlik ve beraberlik mesajları verdi.

Diyarbakır'ın Silvan, Kulp, Hazro üçgeninde operasyona çıkan askeri birlik sözde ateşkes ilan eden PKK'lılar tarafından pusuya düşürüldü. 13 asker açılan ilk ateşte şehit olurken 30 kişilik PKK'lı gruptan 7'si öldürüldü
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Diyarbakır ili Silvan ilçesi kırsalındaki terör saldırısı sonucu 13 güvenlik görevlisinin şehit olması üzerine sert bir açıklama yaptı. İlk defa güpegündüz böyle büyük bir saldırı olduğunu aktaran Destici, "Hükümet açılım politikalarına ayıracağı zaman ve enerjinin yarısını terörle mücadele konusuna ayırıp, kararlılığını göstermiş olsaydı belki bir mesafe alınabilirdi. Bölgede güvenlik sağlanmadan yapılacak bir açılım havanda su dövmek olacaktır. Yüreğimizi yakanların inlerini yakmadan, Kandil'i söndürüp, İmralı'yı susturmadan atılacak adımlar sadece ve sadece terörün işine yarar ve terörü cesaretlendiren bir söylem mesabesinde kalır. Şöyle ki son zamanlarda terör örgütünün açıklamalarındaki ukalalalık ve pervasızlık herkesin malumudur. Kaçırdıkları askerlere 'savaş esiri' demekten bile çekinmeyen bir pervasızlık karşısında artık yapılacak ne bir müzakere ne de bir açılım söz konusu olabilir. Meseleyi savaş zaviyesinden değerlendirenlerle müzakere olmaz. Bunlara anlayış göstermek en hafif değerlendirmeyle gaflettir." dedi.
Diyarbakır'ın Silvan ilçesi kırsalında, operasyon sırasında dinlenen 20 kişilik askeri tim, PKK'lıların saldırısına uğradı. Teröristlerin el bombası ve uzun namlulu silahlarla saldırdığı askerlerden 3'ü uzman erbaş 13 asker şehit olurken, 2'si ağır 7 asker de yaralandı. Güvenlik güçlerinin peşlerine düştüğü 30 kişilik terörist gruptan 7'si öldürüldü. 9 Temmuz'da 2'si asker 3 kişiyi kaçıran grup olduğu tahmin edilen teröristlerin, askerleri üzerlerine çekmek için 3 gün önce de Hazro Jandarma Karakolu'na roketli saldırıda bulundukları sanılıyor.
Bölücü terör unsurlarının siyasi uzantıları da pervasız duruşlarını devam ettirdiğine dikkat çeken Destici, "Yemin etmeme ısrarlarını sürdürüyorlar. Kararlı bir devlete bu noktadan sonra yakışan iş PKK'ya terör örgütü bile diyemeyen bu güruhun milletvekilliklerini düşürmektir. TBMM gereğini yapmalıdır. Milletin TBMM'den beklediği budur. Hak bilmez, hukuk tanımaz, dağdaki zihniyeti Meclis'e taşıyan, aynı onlar gibi davranış içinde olan bu güruha demokrasi denilerek anlayışla yaklaşmak bu milletin huzur ve güvenliğine karşı yapılmış bir dalalettir. TBMM'nin yapacağı ikinci iş ise hemen idam cezasını TCK'ya tekrar koymaktır. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Terörle mücadelenin yolu yöntemi bellidir." değerlendirmesinde bulundu.
ASKERLERİ KAÇIRAN GRUP
Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 9 Temmuz akşamı, örgütün kurulduğu yer olarak bilinen Fis köyü mevkiinde yol kesen PKK'lı teröristler, 1 uzman çavuş, 1 astsubay ve 1 sağlık görevlisini kaçırdı. Bu olayın ardından, güvenlik güçleri bölgede geniş çaplı operasyon başlatırken, bir süredir bölgede oldukları bilinen yaklaşık 30 kişilik aynı terörist grup, iddiaya göre askerleri kırsal alana çekmek için, 12 Temmuz akşamı bu kez Hazro İlçe Jandarma Komutanlığı binasına roketli saldırı düzenledi. Ardından da uzun namlulu silahlarla nöbetçi mevzilerini taradı. Yaklaşık 15 dakika süren çatışmanın ardından PKK'lılar dağlık alana doğru kaçarken, olayda yaralanan 3 asker ise Diyarbakır Askeri Hastanesine kaldırılarak tedaviye alındı. Bölgede, kaçırılan görevlileri arayan birliklerden biri olan ve Silvan Jandarma Komando Tabur Komutanlığı ile Hazro Jandarma Komando Bölük Komutanlığı'na bağlı seyyar birliğe mensup 20 kişilik askeri tim, teröristlerin peşine düştü.


25 KİLOMETRE MESAFEDE
Diyarbakır'ın Silvan, Kulp ve Hazro ilçesi üçgeninde operasyona çıkan 20 kişilik askeri tim, dün saat 14.45 sıralarında, 2 asker ve 1 sağlık görevlisinin kaçırıldığı yere 25 kilometre mesafede bulunan ormanlık alanın kıyısındaki Roşan Deresi yakınlarında mola verdi. Askerlere 3 ayrı koldan 5 metre mesafeye kadar yaklaşan yaklaşık 30 terörist, önce el bombalarıyla saldırdı. Ardından da uzun namlulu silahlarla taramaya başladı. Askerlerin de karşılık vermesiyle çatışma çıktı. Yaklaşık 15 dakika süren çatışma sonunda ve bombaların etkisiyle çıkan yangında 3'ü uzman erbaş 13 asker şehit olurken, 2'si ağır 7 asker de yaralandı. Yaralı askerler helikopterlerle Diyarbakır Askeri Hastanesi'ne kaldırılırken, bölgede Hazro, Silvan, Kulp, Hani ve Lice ilçelerinden çok sayıda Jandarma Özel Harekât Birliği sevk edildi. Bu arada, bölgede arama faaliyetlerini sürdüren diğer askeri timler, teröristlerin kaçış güzergahını kesti.

ÇATIŞMALAR DİNMEDİ
Çatışmanın yaşandığı Roşan Deresi Lice İç Güvenlik Piyade Tugayından da 3 Kobra helikopteri tarafından bombalandı. Bölgenin sık ormanlık alandan oluşması ve PKK'lıların kaçarken, Roşan Deresi'nin çevresiyle patika yolları mayınlaması nedeniyle güçlükle ilerleyen askeri birlikler, helikopterlerin verdiği koordinatlarla kaçan PKK'lıları 1 saat sonra kıstırdı. Yeniden çıkan ve 2 saat süren çatışmada, 7 PKK'lı öldürüldü. Bölgede operasyonlar gece boyunca sürdü.

İKİ KOMUTAN BÖLGEYE GİTTİ
Saldırının ardından Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel bölgeye gitti. Saldırıda şehit olan 13 askerin cenazeleri de akşam saatlerinde 3 ayrı helikopterle çatışma alanından alınarak Diyarbakır Askeri Hastanesine getirildi ve morga kaldırıldı. Cenazeler iki Özel yetkili savcının gözetiminde kesin ölüm nedenlerinin belirlenmesi için otopsiye alındı. Bugün Diyarbakır'da şehit askerler için tören düzenleneceği belirtildi.

'Çatışmada çıkan yangında şehit oldular'
Olayla ilgili saat 20.00'de Genelkurmay Başkanlığı'ndan açıklama yapıldı. Açıklamada, "Diyarbakır ili Silvan ilçesi kırsal kesiminde operasyon için arazide bulunan bir birliğimiz, bugün saat 14.45 sularında ormanlık bir alanda, bir grup terör örgütü mensubu ile karşılaşmış ve yakın mesafeden sıcak temasa girilmiştir" denildi. Açıklamada, 13 askerin şehit olduğu belirtilirken, 'askerlerin çatışmada ve ormanlık alanda teröristlerce atılan el bombalarının etkisiyle çıkan yangından dolayı şehit olduğu' vurgulandı. Açıklamada, ayrıca "Şehit ve yaralılarla ilgili detaylı açıklama kimlik tespiti ve ailelerine haber verildikten sonra ayrıca yapılacaktır" denildi.

YANIT BEKLEYEN SORULAR

1-İmralı ateşkesi uzatmasına rağmen saldırı niye yapıldı?

2- AK Parti ile BDP yemin krizini çözmek üzereyken yapılan saldırının hedefi ne?

3-PKK askeri hedeflere saldırmayacağını açıklamışken bu eylem neden yapıldı?

4- Başbakan Erdoğan, demokratik hakların genişletilmesi için 'Yeni Anayasa' sözü verdiği böylesi bir dönemde bu saldırının amacı ne?

5- Meclis'te AK Parti ile BDP arasında yemin krizinin aşılması yolunda tam da bir temas sağlanmışken bu saldırı neden gerçekleştirildi?

6-Açılım için özel olarak bir Başbakan Yardımcısı'nı (Beşir Atalay) görevlendiren hükümetin güvenoyu aldığının daha ilk gününde bu saldırı niye yapıldı?

DSP Genel Başkanı Masum Türker ise açıklamasında, "Diyarbakır'dan gelen şehit haberi, hepimizi derinden yaralamıştır. Şehitlerimizin ailelerine, yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve milletimize başsağlığı, şehitlerimize rahmet, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyoruz" dedi. Son günlerde siyasette yaşanan gerginliğin terörü azdırdığını savunan Türker, "Siyasi gerginlikler nedeniyle yaşanan yönetim zaafiyeti, ülkemizi bu noktaya taşımıştır. Terör ile herhangi bir sonucun alınmayacağını terör örgütü de bunlara destek olanlar da teröre göz yumanlar da bilmelidir. Hain terörü tekrar şiddetle kınıyor ve ülkeyi yönetenleri sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyorum." dedi.

HAS PARTİDEN GENELKURMAY'A TELGRAF
HAS Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, Diyarbakır Silvan'da teröristlerle girdiği çatışmada şehit olan ve yaralanan askerlerimiz için taziye ve başsağlığı mesajı yayınladı. Kurtulmuş, Genelkurmay Başkanı Işık Koşanar'e de telgraf gönderdi. Kurtulmuş, mesajında, "Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde teröristlerle girilen çatışmada 13 askerimizin şehit olduğunu, 7'sinin de yaralandığını büyük bir üzüntü ile öğrendim. Çatışmada şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum" dedi.

TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Diyarbakır'da 13 askerimizin şehit edilmesi, 7 askerin de yaralanmasına neden olan hain saldırı dolayısıyla yayımladığı mesajda, terörün bir insanlık suçu olduğunu ve bu suçu işleyenlerin bu ülkenin birlik ve beraberliğini bozamayacağını ama tarihe aşağılık eylemlerin failleri olarak geçeceklerini bildirdi. TOBB Başkanı, "Türk İş dünyası adına bu menfur olayı bir kez daha lanetliyor, şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı, gazilerimize de acil şifalar diliyorum." dedi.

BÖLÜCÜ SÖYLEMLERDEN KAÇININ
KOBİDER Başkanı Nurettin Özgenç, ise bu saldırının seçimden sonra Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya, karanlık günlere döndürmeye çalışan millet ve demokrasi düşmanlarınca gerçekleştirildiğini ifade etti. Özgenç, "Türkiye olarak ülkeyi karanlığa sürüklemeye çalışan derin güçlerin kirli eylemlerinin karşısında durmaya devam edeceğiz. Bu vesile ile bir çok dünya ülkelerinin gıpta ile baktığı demokratik seçimden sonra meclisi anlamsız boykot etmek ve yemin krizleriyle toplumu gerecek, kutuplaştıracak, demokratik özerklik gibi bölücü söylem ve davranışlardan kaçınmaya davet ediyoruz."

BİZ BU VATANI KAN DÖKEREK ALDIK. GEREKİRSE YİNE GÖZÜMÜZÜ KIRPMADAN CAN VERİRİZ. KİMSE BU VATANI PARÇALAYAMAZ...

EY ŞEHİT OĞLU ŞEHİT İSTEME BENDEN MAKBER.

BAK AĞUCUNU AÇMIŞ BEKLİYOR PEYGAMBER...



13 Temmuz 2011 Çarşamba

GARNİZON TERK KALKTI İŞTE (İÇTİHAT KARARI)



KARARI VEREN: ASKERİ YARGITAY 5. DAİRESİ

KARAR TARİHİ:20.10.1993
ESAS NO: 479
KARAR NO: 476
KARAR: YASALARLA BELİRLENEN VE TAMAMEN PERSONELİN İRADESİNE TERK EDİLEN BİR HAREKET SERBESTÎSİ, EMİR İLE KISTLANAMAZ VE BU KONU EMİR HALİNE GETİRİLEMEZ. BU KONU EMİR HALİNE GETİRİLMİŞ OLSA BİLE, HİZMETE İLİŞKİN EMİR NİTELİĞİ TAŞIMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR. NÖBETÇİ VE VAZİFELİ OLMAYAN PERSONELİN BİR HUSUSİ GÖREVLEDE GÖREVLENDİRİLMEDİKLERİ SÜRECE VAZİFE MAHALLİNDEN AYRI KALABİLECEKLERİ, YASANIN AMİR HÜKMÜDÜR. BU SEBEPLE GARNİZONU TERKETMEME KONUSUNDA VERİLEN EMRİN HİZMET EMRİ OLARAK NİTELENDİRİLMESİNE OLANAK YOKTUR
TSK BÜNYESİNDEKİ ARKADAŞLARIN BİLGİSİNE......

12 Temmuz 2011 Salı

DOĞUNUN İNCİSİ DİYARBAKIR






Diyarbakır dendiğinde, şu Çin seddinden sonra en uzun sur olmaları ile tanınan surları ve oyulduğunda içine bir çocuk sığacak büyüklükteki Diyarbakır karpuzu akla gelir.
Ama Diyarbakır yalnız bunlardan ibaret değil. Her şeyden önce Diyarbakır mimari yönden de ilginç eserlere sahip bir kent. Nebi Camisi ve Ulu Cami tarihsel geçmişleri ve mimari tarzları ile birer şaheser. Türkiye' nin en eski camilerinden olan Ulu Camii' nin avlusundaki güneş saatini ve güzel taş işçiliğini iyice inceleyin. Taş işçiliği baktıkça zenginleşiyor.

Milattan önce 700 yılında kurulan Diyarbakır beşiklik ettiği, Hurriler, Asurlular, Medler, Romalılar, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Oğuzlar, Selçuklular ve Osmanlılardan kalma zengin bir tarihsel mirasa sahip. Bu eserler içinde camiler, medreseler, hanların yanı sıra çok sayıda kilise de var.

Diyarbakır'ı gezerken göreceğiniz kiliseler arasında Mart Thoma, Meryemana, Kırklar Kilisesi ve Mart Pityon kilisesi de var. Bu kiliselerden Mart Thoma kilisesi İslamiyetin kabulünden sonra 639' da bugünkü Ulu camiye dönüştürülmüşken, Meryamana kilisesi, şehirde kalan az sayıdaki Süryani cemaati tarafınan halen kullanılmaktadır.


Görülmeli-Gezilmeli
Diyarbakır ı gezerken mutlaka uğrayacağınız yerlerden biri de, müzeye dönüştürülmüş Diyarbakır lı şair Cahit Sıtkı Tarancı nın evi olmalı. Hem mimari tarzı hem Diyarbakır ın sosyal yaşamının tipik simgesi olarak korunup düzenlenmiş olan evi gezerken Diyarbakır ın sosyal yaşamı hakkında da bilgi edinebiliyorsunuz.

Diyarbakır ı gezerken Cahit Sıtkı Tarancı evine, Sipahi Çarşısından geçerek gidin. Çünkü bu çarşı da düzeni ve halen yapılmakta olan alışverişleri ile çok ilginçtir. Çarşı sanki yüzyıllar öncesininden kalmış gibidir. Keçeciler, takunyacılar gibi pek görülmeyen zenaatlar ile çuvallar, sandıklar içinde içinde satılan şeyler.

Tarihi İpek Yolu nun merkezlerinden biri olması nedeniyle Diyarbakır aynı zamanda geçmişin ticaret mekezleri olan hanları ile de ünlüdür. Diyarbakır a geldiğinizde başta Deliller Hanı olmak üzere, Hasan Paşa, Çiftehan ve Yeni Han ı gezin. Bu hanlarda, geçmişte olduğu gibi günümüzde de halı, kilim ve gümüş işleme satan dükkanlar bulunuyor.

Deliller Hanı nı gezdikten sonra Mardinkapı ya doğru yönelip burada yol üzerinde, yoğurtçular ve peynirciler çarşısını gezin. Bu çarşının ne özelliği var derseniz, Türkiye nin neresinde Peynirciler ve yoğurtçular çarşısı var ? deriz. Çarşıyı gezerken Diyarbakır da ne kadar çok peynir çeşidi olduğunu görecek ve bu kadar çok peyniri olan bir yerde Peynirciler ve Yoğurtçular Çarsışı olmasını doğal bulacaksınız. Çarşıda yalnız peynir ve yoğurt da satılmıyor. Burada çeşit çeşit bal da bulabilirsiniz.

Peynir yoğurt ziyaret ve alışverişiden sonra Mardin Kapı ya doğru yürümeye devam edin. Yol üzerinde sağda eski Kervansaray a geldiğinizde durun.

Şimdi otele dönüştürülmüş olmakla beraber Kervansaray, mimarisi ve iç yapısı ile görülmesi gereken yerlerden biri. İsterseniz avlusudaki kahveye oturup bir yandan kahvenizi içip bir yadan da o muhteşem yapıyı inceleyebilirsiniz.

Aslında Kervansaray ı gezmeye geldikten sonra buradan biraz daha yürüyüp Surların üzerine çıkıp hem Fırat ı ve önünüze uzanan geniş yaylayı seyredebilir hem de M.Ö. 349 yılında Bizans İmparatoru Costantinus tarafından yenilenen surların üzerinde kısa ama hoş bir gezinti yapabilirsiniz. Surların yapılış tarihi tam olarak bilinemiyor. Beş km. uzunluğunda 8-12 m. yüksekliğindeki surlar çok iyi durumda. Diyarbakır Kalesi nin dört kapısı ( Urfakapı, Dağ (Harput) Kapı, Mardin ve Dicle kapıları), ile 82 burcu var. İçkale 1524 de Kanuni Süleyman tarafından ikinci bir surla çevirtilmiş.

Surları gezdikten sonra, Atatürk ün Diyarbakır a geldiğinde konakladığı, Gazi Köşkü nü de ziyaret edebilirsiniz.

Şimdi yeniden şehir merkezine dönüp önce bir yemek yiyelim derseniz size Selim Amcanın Sofrası nda kaburga yemeği öneriyoruz. Selim Amca da yiyeceğiniz kaburgayla, eğer daha önce bu yemeği başka yerde yediyseniz o yediğinizin kaburga olmadığını anlayacaksanız. Çünkü yalnız Diyarbakır da değil, Güneydoğu da en güzel kaburgayı Selim Amca yapıyor.

Bu arada ister yemekten önce ister yemekten sonra gezerken yolda sırtındaki süslü koca güğümü ile dolaşıp elindeki çıngırakları şıngırtdatan meyankökü satıcılaranı göreceksiniz. Meyenköküne orada ava sûse diyorlar.Yörenin özgün içeceklerinden olan meyankökü, aslında bilinen kolalı içeceklerin atası sayılabilir. Fakat bölge halkı bu maddeyi daha farklı biçimde içmeye alışmış. Akşamdan suya yatırılan meyankökleri sabaha kadar suyun içinde çözülüyor. Çözülen bu su daha sonra süzülüp içine buz atılıp iyice soğutulduktan sonra, sırta alınan bakırdan yapılmış bir tür güğümden bardaklara dolurulup veriliyor. Diyarbakır a sıcak bir günde gittiyseniz size bol bol meyankökü içmenizi öneririz.

Yaz günü yapıyorsanız geziyi Diyarbakır sıcağının çok bunaltıcı olduğunu hatırlatalım ve akşamüstünü tercih etmenizi önerelim. Gene de ara sıra mola verip dinlenmekte yarar var. Kaldırımlarda, iç avlularda, çarşı içlerindeki küçük meydanlarda kahvelerin kursi denilen küçük hasır iskemlelerinde dinlenin.

Veya Diyarbakır da hemen hemen bütün lokantaların ya teraslarında ya da bahçelerinde açık yerleri var oraları tercih edebilirsiniz. Akşam geç vakit çarşıya çıkarsanız ya da otelinize giderken yolda kaldırımlarda kurulmuş tezgahlarda pişirilen cartlak kebabı kokularını alacaksınız. Gecenin bu vaktinde ciğer kebabı da ne oluyor demeyin, Diyarbakır da gecenin geç vakti ciğer kebabı yemek bir tür sosyal etkinlik olarak kabul ediliyor. İsterseniz siz de yol üzerindeki küçük masalardan birine yanaşıp önünüze konacak cartlak kebabının tadına bir bakın.

Alışveriş için değil ama daha önceki özellikleri nedeniyle eskiden şehrin ticaret merkezi konumunda olan, kaçak eşya satılan pasajları da gezebilirsiniz.



EVLi BEDEN BURCU (BEN-U SEN BURCU)
Artuklu hü­kümdarı Melik Salih adına 1208 yılında mimar ibrahim tarafın­dan yapılmıştır. Bilhassa burcu bir kuşak gibi sarmış olan kitabesi önemli bir sanat eseridir.

YEDi KARDEŞ BURCU
Artuklu Hükümdarı Melik Salih adına 1208 yılında mimar ibrahim oğlu Yayha tarafından yapılmış olan bu burçta Selçukluların sembolü çift başlı Kartal, Aslan kabart­maları ve meşhur kitabeleri ustaca işlenmiş olup, mimari değeri büyük bir burçtur.

KEÇi BURCU
Mardin kapısının doğusunda yontulmuş olan kaya kitlesinin üstüne inşa edilmiş olan Keçi Burcu; surlar üze­rinde bulunan burçların en büyüğü ve en eskisidir. inşa tarihi bi­linmemekle beraber 1223 yılında Mervan oğulları tarafından onarılmıştır. Bu muhteşem burç içinde 11 kemer bulunmaktadır. Eskiden mabet olarak kullanıldığı sanılan burcun son bölümün­de bir kuyu veya yeraltı geçidini andıran dehliz bulunmuşsada beton bir blokla üstü kapatılmıştır.

ULU CAMi
Çok sağlam, kara taştan yapılmış, Anadolu'nun en eski camiierindendir. M.S.639 yılında islam orduları DiYAR­BAKıR'ı fethedince Mar-Toma Kilisesi'nin camiiye çevrilmesiyle kurulmuştur. islam aleminde 5. Haremşerif olarak tanınmaktadır. Duvarlarında birçok uygarlığın kitabesi bulunmaktadır.

SAFA CAMii
Palu (Parlı) Camii ismi de verilen yapı 1532 yı­lında yapılmış bir Akkoyunlu eseridir. Çini ve motiflerle süslen­miş çok zarif olan minaresinin son zamanlara kadar kılıfla muhafaza edildiği söylenmektedir. Batısında büyük Hekim Muslihiddin-i Lari'nin mezarı vardır.

BEHRAMPAŞA CAMii
1572 yılında DiYARBAKıR Valisi Behram Paşa tarafından yaptırılmış Osmanlı eseridir. Giriş kapısının üstündeki sağ ve sol sahanların ters düzeninin bugünkü in­şaatlarda kullanılan modern sıkıştırma usulünün günümüzden 400 sene önce taş inşaatına tatbiki suretiyle yapılması fen adamları­nın dikkatini çekmekte ve takdirini kazanmaktadır.

HAZRETi SÜLEYMAN CAMii
Camii'nin diğer adları da Na­sıriye Kale Camii'dir. 1155-1169 yılları arasında Nisanoğlu Ebul­Kasım tarafından yaptırılmıştır. Camiinin bitişiğindeki Halid Bin Velid'in oğlu Süleyman ile DiYARBAKıR'ın Arap'lar tarafından alın­ması sırasında şehit düşen diğer sahabeler yatmaktadır. Camii Selçuklu tarzında, mimarisi ise Arap usulüdur.

NEBii CAMii
Akkoyunlu eseri olup, 15. Yüzyıldan kalma taşla örtülü tek kubbeli bir camiidir. Minaresinde Peygamber Efendi­mizden (Kaalen Nebiye) diye bahseden kitabelerin çokluğundan dolayı Nebi veya Peygamber Camii denildiği sanılmaktadır. 1530 yılında Hacı Hüseyin adlı bir kasap tarafından yaptırılan minare­si 1960 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce yeri değiştirilerek onarılmıştır.

FATiHPAŞA CAMii
Kurşunlu Camii'de denilmektedir. 1516-1520 yılları arasında şehrin ilk Osmanlı valisi DiYARBAKıR'lı Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. ilk Osmanlı eseri­dir. Duvarlı çok güzelOsmanlı çinileri ile kaplıdır. Mihrabı ve min­beri görkemli bir sanat yapıtı olan camii'nin ayrıntıları Selçuklu tarzındadır. Cumhuriyet devrinde onarılan camii'nin yanında birde türbe vardır.

HÜSREVPAŞA CAMii
Osmanlı devri DiYARBAKıR Valile­rinin ikincisi olan Hüsrevpaşa tarafından 1512-1528 tarihleri ara­sında yaptırılmıştır. Bina önce Üsreviye Medresesi adı ile yaptırılmıştır. Kesme taştan yaptırılmış olan minaresi Selçuklu tar­zında olup, sarkıtlarla süslüdür.

MELEK AHMET CAMii
Melek Ahmet Paşa tarafından 16. Yüzyılda yaptırılmıştır. Tümü çiniden yapılmış mihrabı çok ilgi çe­kicidir. Minaresine yarıya kadar birbirini görmeyen iki merdiven­le çıkılır, yarıda bu iki merdiven birleşir. Kaidesinin süslemeciliği oldukça inceliklidir. Çini mozaiklerle süslü kabartmalar ince ve ustalıkiı bir beğeni örneğidir.

iSKENDER PAŞA CAMii
Vali iskender Paşa tarafından 1551 yılında yaptırılmıştır. Önünde şadırvanı, doğusunda türbesi var­dır. Kara ve beyaz taşlarla süslü olan camii güzel bir Osmanlıeseridir.

DÖRT AYAKLI MiNARE
Akkoyunlu Kasım Han tarafından yaptırılan Şeyh mutahhar Ca­mii'sinin dört ayaklı minaresi yekpare dört sütun üzerinde inşaa ettirilmiş ilginç anıtlardandır. Minarenin sütunları altından yedi defa geçenin her dileğinin yerine geldiğine inanılır.

MESUDiYE MEDRESESi
Ulu Camii'nin kuzeyinde ve cami­i'ye bitişiktir. 1198 yılında Artuklu Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sokman zamanında inşaasına başlandığı üzerindeki ki­tabeden anlaşılmaktadır. Motif ve kitabeleriyle çok değerli bir sanat eseri olan medresenin avlusundçıki mihrabın iki yanına ustaca yer­leştirilmiş döner taş sutünlar binanın herhangi bir yerinde mey­dana gelecek çökmeyi veya kaymayı tespit için konulmuştur. Bina kesme taştan iki katlı olarak yapılmıştır. Mesudiye medresesi içinde öğrenim yapılan Anadolu'nun ilk üniversitesidir.

ZiNCiRiYE MEDRESESi
Sincariye Medresesi'de denilir. Bina 1198 yılında yapılmış olup, mimarının adı isa Ebu Dirhem'dir.

MERYEMANA KiLisESi
3. Yüzyıldan kalmadır. Zamanla bir­çok onarım görmüş olup, Bizans devrinden kalma mihrabı, Ro­ma biçimi kapısı ilginçtir. Kilisede bazı azizlerin türbesi bulunmaktadır. Şehrimizin en güzel Süryani Kadim Yakubi mez­hebi kilisesidir. Diğer bir kilisede Keldani Kilisesidir.




MALABADİ KÖPRÜSÜ




Malabadi Köprüsü, Diyarbakır'ın Silvan ilçesi 20 km yakınlarında, Batman Çayı üzerinde bulunan mervaniler döneminden kalma köprüdür.bad ailesi tarafından 883 yılında yapılmaya başlamış olup ( mala ) ( bad )

Timurtaş bin İlgazi bin Artuk tarafından 1147 yılında tamamlamış 7 m. eninde ve 150 m. uzunluğundadır. Yüksekliği, su seviyesinden kilit taşına değin 19 m.'dir. Renkli taşlarla inşa edilmiş, onarımlarla günümüze kadar ulaşmıştır.


Dünya tarihinde, köprü mimarisinde önemli yer tutmuş Malabadi Köprüsü türkülere, destanlara, şiirlere, masallara konu olmuştur. Dünyanın en büyük taş kemerli köprüsüdür. Yapım tarihi bilinmemekle birlikte, inşaatın birkaç kez yıkıldığı bilinmektedir. İnşaata gri kalker kullanılmıştır. Köprü üzerinde netliğini yitirmiş yazı ve kabartmalar Hasankeyf ve Cizre köprülerindekine benzemektedir.

BU KÖPRÜ ASIL OLARAK ARTUKLULAR TARAFINDAN YAPTIRILMIŞTIR.!

Köprünün en büyük gözü iki kaya üzerine oturtulmuş olup, 38.60 m. genişliğindedir. Tüm köprü uzunluğu 220 m., eni 7 m.'dir Üzerinde iki oda, iki geçiş kapısı vardır. Silvan tarafından köprü altında da odalar vardır. Köprünün esas kemerinde açıklık 40 metre, anahtar yüksekliği 20 metredir.

Kervan devrinde yapılmış olmasına rağmen bugünün stabilite, en ağır tonaj ve mimari anlayışına çok iyi uyum sağlıyor. Kervan devrinde yapılmış tarihi köprüleri içinde Malabadi`den daha büyük açıklıkta olanı yoktur. Ortadoğu`nun yıkılmamış tarihi köprüleri arasında böyle bir tanesi daha yoktur.

Son dönemde 1930 ve 1956`da, iki kez onarım görmüş ve sonra yanına betonarme, yeni bir köprü yapılmıştır. Köprünün, büyük taştan kemeri Ayasofya`nın kubbesini rahatlıkla içine alabilecek kadar muhteşemdir.

Yaklaşık iki sene önce gittiğim bir Gap gezisinde görebilmiştim..yanından geçerken bu kadar uzun zaman önce yapılmış köprünün nasıl hala ayakta olduğunu düşünüp afallıyor insan...gidin,görün mümkünse arabanızdan inip bir süre bu güzelliğin tadını çıkarın...

Diyarbakır-batman karayolu üzerinde yeni yapılan karayolunun sağ tarafındadır. 1147 yılında artukoğulları döneminde inşa edilmiştir. modern statik hesabın daha icat edilmediği zamanlarda yapılmış mükemmel yapı.diyarbakır'ın silvan ilçesine 24km uzaklıktadır.eldeki verilere göre "dünyada taş köprüler içerisinde kemeri en geniş olandır".

Selçuk alagöz bir turne sırasında gördüğü malabadi köprüsü hakkında bir hikaye yazar ve bu şarkıyı besteler.

malabadi köprüsü, malabadi köprüsü
orda başladı bitti şu garibin öyküsü
karşıki aşiretten bir kıza gönül verdi
aşkı uruna her gün bu köprüye giderdi

DİYARBAKIR ÖRENYERLERİ



Çayönü Ören Yeri

Ergani ilçesine bağlı Çayönü Tepesi, ilçenin 7 km. güneybatısında yer almaktadır. Çayönü Tepesi’nde ele geçen buluntular ışığında Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu sınırları içinde yer alan bölgenin ilk yerleşme bölgesi olduğu ve yerleşimin 9000 yıl önceye dek uzandığı saptanmıştır. Çayönü’nde yapılan kazılarda ızgara plan sistemine göre düzenlenmiş evler ve yapılar bulunmuştur. 

Çayönü - Ergani/Sesverenpınar 
Üçtepe - Bismil/Üçtepe 
Hassuni Mağarası - Silvan/Merkez 
Hilal Mağarası - Ergani/Sesverenpınar 

Çayönü Örenyeri

Diyarbakır ili, Ergani ilçesi, Sesveren Pınarı Köyü hudutları içinde Hilar Mağaraları mevkiindedir. 1964 yılından bu yana yapılan araştırma ve kazılarda burasının Anadolu'nun en eski yerleşme yerlerinden biri olduğu ve geçmişinin M.Ö. 8. bine dek uzandığı belirlenmiştir. İlk Tarımcı köy toplulukları dönemine ait olan bu örenyerinde Neolitik Çağ'ın değişik evrelerine ait izlere de rastlanmıştır. 

Üçtepe Örenyeri 

Diyarbakır'ın Bismil ilçesi, Üçtepe Köyündedir. Yörenin büyük höyüklerinden biri olan Üçtepe'de 1988 yılında Prof. Dr. Veli Sevin'in bilimsel başkanlığında, Diyarbakır Müzesi Müdürlüğü'nce kazı çalışmaları başlatılmıştır. Kazıda yeni Asur Dönemi'ne ait önemli eserlerin yanı sıra Hurri-Mitanni, Hellenistik ve Roma dönemlerine ait buluntular da ortaya çıkarılmıştır. 

Diyarbakır Kalesi 

İl merkezinde 5700 m. uzunluğunda, 12 m. yüksekliğinde ve 3-5 m. genişliğinde olan görkemli Diyarbakır Kalesi'nin planı bir kalkan balığını andırmaktadır. Kalenin dört kapısı ve sekseniki burcu vardır. Burçlardan en önemlisi 1208 yılında Artuklu hükümdarı Melik Salih Memduh tarafından inşa ettirilen yedi kardeş burcudur. Burcun üzerinde çift başlı kartal, kanatlı aslan kabartmaları bulunmaktadır. Kitabesi bir kuşak halinde burcu çevrelemektedir. M.S. 349 tarihinde Romalılar zamanında inşa edilen kale İslâmî dönemlerde de birçok kez onarılmış ve yapılan ilavelerle günümüzdeki görünümünü kazanmıştır. 

Malabadi Köprüsü

Diyarbakır-Batman karayolu üzerinde yeni yapılan karayolunun sağ tarafındadır. 1147 yılında Artukoğulları döneminde inşa edilmiştir. Ortadaki büyük sivri kemerin ayakları kayalıklara oturtulmuştur. Kemerin her iki ucunda 4.50 x 5.30 m. boyutlarında köprünün güvenliğini sağlayacak nöbetçilerin oturması ve kervan yolcularının dinlenmesi için yapılmış birer oda mevcuttur. 

Köprünün selyaranları üzerindeki burma sütunlu nişlerin içerisinde, insan, hayvan, güneş motifleri bulunmaktadır. 

Günümüzde yeni bir köprüden ulaşım yapıldığı için, eski Malabadi Köprüsü kullanılmamakta, Artuklu sanatının güzel bir örneği olarak tüm heybetiyle halen yaşamaktadır. 


DİYARBAKIR HANLAR,KERVANSARAYLAR VE SURLAR



Hanlar, Kervansaraylar

Diyarbakır, Tarihi İpek Yolu'nun merkezlerinden olması sebebi ile önemli hanlara sahiptir. Deliller Hanı, Hasan Paşa, Çiftehan ve Yeni Han'da geçmişte olduğu gibi günümüzde de halı, kilim ve gümüş işleme satan dükkanlar bulunmaktadır.

Deliller Hanı ( Hüsrev Paşa Hanı)

Mardin Kapı mevkiinde bulunmaktadır. Mimari kimliğini koruyarak, günümüze kadar ayakta kalabilmiş hanların en önemlilerinden biridir. 1527 yılında Diyarbakır Valisi Hüsrev Paşa tarafından arkasındaki cami ve medrese ile birlikte yaptırılmıştır. Binanın Deliller Hanı olarak anılmasının sebebi, Hicaz’a gidecek hacı adaylarını götürecek delillerin (rehber) bu handa kalmalarındandır.


Hasanpaşa Hanı

Ulu Cami’nin doğusundadır. Osmanlı dönemi Valilerinden Vezirzade Hasan Paşa tarafından 1573 yılında yaptırılmıştır. Avlulu, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Avlunun ortasında sütunlu ve üstü kubbeli bir şadırvan bulunmaktadır.



Kervansaray

Mimarisi ve iç yapısı ile görülmesi gereken yerlerden biri olan Kervansaray, bugün restore edilerek otel haline getirilmiştir.

Surlar

Diyarbakır Surları: Çin Seddi'nden sonra en uzun sur olması ile ünlenen Diyarbakır Surları 5.5 km uzunluğunda ve 7-8m yüksekliğindedir.16 kalesi ve 5 çıkış kapısı olan siyah bazalt surlar, kentin en ilgi çekici yeridir. Ortaçağ askeri mimarisinin muhteşem örneğini oluşturan bu surlar yazıtlar ve kabartmalarla dekore edilmiştir.



M.Ö. 349 yılında Bizans İmparatoru Costantinus tarafından yenilenen surların yapılış tarihi tam olarak bilinmemektedir.


Çayönü buluntuları: Diyarbakır'ın 65km kuzeybatısında Elazığ karayolu üzerinde Ergani ilçesinde bulunan Çayönü antik kenti cilalı taş devrine yani günümüzden yaklaşık 9000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu yerleşim yerinin ilk yerleşik hayata geçilen yerlerden biri olduğu saptanmıştır. Çayönü İlkel yerleşmesinde çıkartılan öğütme taşları, çakmak taşı, kemikten ve bakırdan yapılan çeşitli aletler Diyarbakır Arkeolojik Müzesi'nde sergilenmektedir. 


DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE KİRVELİĞİN TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ



Dilimizde değişik il, ilçe ve milletlerce “kriv”, “kirov”, “kumera”, “kivra”, “küvre”, “kivre”, “krive” ve “sağdıç” diye kullanılan ve yaptığımız araştırmada etimolojik anlamı bulunmayan “kirveliğin” kelime anlamı; “sünnet olan çocuğun bütün masraflarını üstlendikten sonra sünnet sırasında çocuğu kucağına alarak elini, kolunu tutan ve bütün hayatı boyunca çocuk üzerinde babasına yakın hak taşıyan kimse anlamına gelmektedir.”(1)

Kirvelik, muhtelif din, dil, ırk, mezhep, aşiret ve partilerden olan bireyleri birleştiren, bireylerin dostça, kardeşçe ve iyi ilişkiler sürmelerine yarayan bir yapıcı kurum olmasıyla beraber aşiretler arasında yıllarca süren kan davalarına da son buldurmasıyla da önemli bir özelliğe sahiptir. Toplum genelinde kirve, çocuğun sünnet düğünündeki bütün masraflarını karşılaması ile dostluğu ifade eder ve bu kirvelik aracıyla iki aile toplum arasında biri çocuğunu X şahsına kirve yaparak statü kazanırken diğeri de bu şerefe nail olduğu için statü kazanır. Düşmanınızın kucağına çocuğunuzu attınız mı yani o adam kirveniz oldu mu artık arada hiçbir düşmanlık kalmaz. Çünkü çocuğun sünneti sırasında kirvenin üzerine damlayan kan sünnet olan çocukla kirvenin arasına güçlü bir kan bağı kurulmasına vesile olduğu için kirve, çocuğun üzerinde ölünceye kadar bir hak taşıdığından ötürü çocuğun manevi babası olarak sayılır. Bu manevi babalıktan dolayı kirve çocukları bacı-kardeş sayıldıkları için kirve çocukları arasında yedi kuşak boyu evlenme yasağı vardır. Yukarıda anlatılanlar sadece kan davalıları için geçerli değil. Yaptığımız araştırmalara göre sünnet olan çocuğun ailesi sevdiği bir kişiyi, kendilerine maddi ve manevi yardımda bulan kişiyi ya da kendi yörelerine yeni gelen bir yabancı kişin yabancılık çekmemesi için çocuğunun kirvesi yapabilir. Böylelikle artık sünnet olan çocuğun ailesi ve kirve olan çocuğun ailesi arasında “sanal akrabalık” yaşanır ve bu ölünceye kadar devam eder. Bazı yörelerde “sanal akrabalık” terimi yerine “komşuluk”, “insanlık borcu” ve “manevi baba” terimi kullanılır. Yaptığımız araştırmada yukarıda anlatılanların en güzel örneğini, "Mustafa Kemal Atatürk’ün 14 Nisan 1916 yılında Diyarbakır’ı ziyaretinde evinde kaldığı Silvanlı Sadık (Üstün) Ağa’nın oğlu Recep’in kirvesi olma şerefini vererek hem aşiret bireyleri ile ve hem de yöre halkı ile dostça ilişkiler kurarak yörede hiç yabancılık çekmemiştir. Atatürk’ün kirvelik yoluyla aşirete akraba olunmasıyla Üstün Ağa’nın aşireti onu Diyarbakır’daki her türlü olumsuzluklara karşı koruma sözü vermişlerdi. Bugün dahi Sadık Ağa’nın aşiretine Atatürk’ün akrabaları denilmektedir."(2)

Kirveliğin kaynağında dostluk yattığından Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde genellikle Sünniler, Aleviler ve Yezidiler arasında büyük bir etkinliğe sahiptir. Sünniler kirvelerini Alevilerden, Aleviler Sünnilerden, Sünniler Ermenilerden ve Yezidilerde Sünnilerden seçerek yılarca iç içe kavgasız barış ve huzur içinde yaşamışlardır.


Alevilikte Kirvelik Geleneği

Kirvelik kurumunun çok kutsal sayıldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Aleviliğinde, Sünnet düğününde okunan Gülbengin "İbrahim Peygamber’den kaldı bu âdet,"(3) dizesinden yola çıkarak kirveliğin Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i sünnet etmesi ile başladığı söylenir ve o dönem kirvelik daha yeni tezahür ettiği için Araplar bu kirvelik kurumuna fazla başvurmamışlar. Daha sonra Arap kabileleri içinde zayıf ve güçsüz olan kabileler kendinden güçlü olan kabileleri koruyucu seçmek için çocuklarının sünnet töreninde çocuklarını kendinden güçlü Arap kabilelerinin önderlerinin kollarına vererek onları kirve seçmişlerdir. Bunun sonucunda Araplar arasında sıkı bir akrabalık bağı oluşmuş.

Bir rivayete göre “Hz. Muhammet’in, torunları Hz. Hasan Ve Hz. Hüseyin’in kirvesi olduğundan”(4) yıllar sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde Aleviler arasında kirveliğin "peygamber dostluğu" olduğu benimsenmiş ve toplumsal barışın sağlanması için çalınan bir akrabalık kapısı olmuştur. Alevilik inancına göre bir insan öz kardeşine hıyanet yapabilir ya da darılabilir fakat kirvesine ne hıyanet edebilir ne de darılabilir çünkü "kirvelerin aralarına imam kanı girer kirveye hıyanet edilemez" anlayışı Alevilerce egemendir. Çocuğun sünneti sırasında kirvenin üzerine damlayan kan her iki taraf arasında kardeşlikten öte bir kan bağının oluşmasına katkıda bulunduğundan Aleviler "toplumsal barış" ve "toplumsal kontrolü" sağlamak için kirvelerini genellikle Sünnilerden seçmişlerdir. Bu da Alevilerin Sünni memleketlerinde ve Sünnilerin de Alevi memleketlerinde barış ve huzur içinde beraber yaşamalarına vesile olmuştur.

Sünnilerde Kirvelik Geleneği

Kirveliğin nereden geldiği belirsiz olan Sünni kirvelik geleneğinin, Alevi kirveliğinden farkı kirveliğin dini inançlara bağlanmaması ve bazı yörelerde (Sivas ve Elazığ) kirve çocukları arasında evlenme yasağının olmamasıdır. Sünnet sırasında kirvenin üzerine damlayan kan Alevilikte ki "imam kanı" ile ilişkilendirilmeyip bunun kan davalarının ve dargınlıkların sona erdirilmesi, akraba dışında sevilen bir aile ya da aşiretle akrabalık bağının kurulması ve yabancı birisinin ailede ki ya da yöredeki insanlarla kaynaşması adına "bağışlanan kan" olma özelliğini taşımaktadır. Diyarbakır en güçlü aşireti olan Badıkan Aşireti 1950 yılında Muş yöresindeki en güçlü aşiret olan Aşur Aşireti ile kirvelik yaptıkları gözlemlediğimiz araştırmalar arasındadır. Badıkan ve Aşur aşiretleri bu kirvelik vesilesiyle birbirlerine karşı olası bir saldırıyı ya da düşmanlığı önceden engellemiş olmuşlar ve yaylalarda birbirleri ile barış içinde yaşamışlar. Bu iki aşiret arasında yapılan kirveliğin getirdiği akrabalık bugün dahi aradan 58 sene geçmesine rağmen hala canlılığını koruyor. Bu iki aşiret bireyleri birbirlerinin isimlerini kullanmanın yerine birbirlerine kirve diye hitap ediyorlar.

Ermenilerde Kirvelik Geleneği

Kirveliğin önemli özelliklerinden biri de gayri Müslimlerle yakınlık sağlamaktır. Bu özelliğin altında yatan dostluk, kardeşlik ve barış içinde yaşama ilkeleri benimsenerek Sünniler, Ermenilerde kirvelik geleneği olmamasına rağmen kirvelerini Ermenilerden seçmişlerdir. Bunun en güzel örneğini Burukan aşireti teşkil ermiştir. “Ermenilerin bir zamanlar yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde Van’ın merkez köylerinde ikamet eden ve Sünni olan Burukan aşireti arasında yapılan bir başka çalışmada, aşiretin Ermenilerle kirvelik yoluyla ilişkiler kurulduğu gözlenmiştir”(5). İnançların ve medeniyetlerin ana rahmi olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki insanlar birlikte yaşamanın simgesi olan “kirvelik” sayesinde yıllar yılı Ermeniler ile barış ve huzur içinde yaşayadurmuşlar. Bugün dahi Ermeniler yaşadıkları ülkelerde kirvelerini özlediklerini hemen hemen her sohbetlerinde dile getirmekteler.

Yezidilerde Kirvelik Geleneği

Yaptığımız araştırmada Mardin başta olmak üzere Diyarbakır, Şanlıurfa, Siirt ve Batman’da yaşayan ve şeytana (Melek-i Tavus) tapmalarıyla bilinen Yezidilerde kirvelik geleneği önemli bir konuma sahiptir. Sayıları oldukça az olan Yezidiler birbirlerine kız vermelerini engellememek için kirvelerini kendilerine nikâh düşmeyen ya Şeyh ve Pirleri’nden ya da Sünnilerden seçerler. Çünkü tıpkı Sünni ve Alevi kirvelik geleneğinde olduğu gibi Yezidi kirvelik geleneğinde de kirve çocuklarının birbirleri ile evlenme yasağı mevcuttur. Yezidilerin kirvelerini başka inanç sahiplerinden seçmelerinin bir diğer nedeni ise kendilerine karşı olası bir saldırıyı veya düşmanlığı engellemek ve iç içe yaşadıkları başka dinin mensupları ile kavgasız, gürültüsüz ve kardeş kardeşe yaşamak ve deyim yerinde ise kirveliği bir sosyal sigorta olarak kullanmalarıdır. Mardin yöresinde "kırive" adlı bir türküde "Kürtçe" konuşan bir Müslüman bir gencin Yezidi kirvesinin kızına aşkı işlenir. Şıvan Perwer’in seslendirdiği türkü de Müslüman genç “kivre-krive” tabirini kullanırken Yezidi kız ise "krivo" tabirini kullanır. Kürtçe yazılan bu türkü Türkçe anlamıyla aşağıda yer almakta.


KİRVE

Söylüyorlar sen biliyorsun ikimizin günahını kirve
Bütün yollar bize kapalı
Sana ve bana suç olmuş
Ben Müslüman’ım sen de Yezidi

Bu kez kız söyler:

Kirve!
Kadınım ya (bilirsin), başıma buyruk değilim
Kurbanım olayım; endişelenme (sevdamızdan yana korkma!
Melek-i Tavus Şeyhim Hadi’nin başına yemin ederim
Öldüysem; kara toprağa
Kaldıysam; kirvemin ruhu, canı ve cesediyim
Ah kirven oy oy…
Kirve, bir bilsen
Biz Yezidi kızlarının buseleri
Seherin güzelliğinde, sabah ezanı sesiyle kirve oy…
Yezidilere göre gerçek olan bu aşk hikâyesi hem kirvelik geleneğinin yasalarına hem de dini inançlarına bir darbe mahiyetinde olduğu için engellenmiş ve o günden sonra o Yezidi kızdan hiç kimse bir haber alamamış. Bu aşkın bir diğer benzeri 2007 yılında Irak’ta yaşandı. "Farklı dinden biriyle beraber olduğunu öğrenen akrabaları 17 yaşındaki kızı sokak ortasında yarım saat boyunca taşlayarak öldürdü."(6) Bu ölüm cezası kirvelik geleneğinin getirdiği ceza olmayıp, bu ölüm cezasının Yezidilerin kendi inşa ettikleri dinlerinin insan haklarını ihlal eden acımasız emir ve yasalarıdır.
Yukarıda anlatılan tüm verilere dayanarak kirveliğin toplum üzerindeki etkilerini şöyle sıralayabiliriz.
• Sosyal kontrolü sağlar.
• Sıkı akrabalıkların temelini oluşturur.
• Sosyal barışı sağlar.
• Toplumsal ilişkileri düzenler.
• Sosyal sigorta mekanizması görevini görür.
• Farklı dil, din ve etnik gruplardaki aileleri birleştirir.
• Kan davalarının erdirilmesinden sonra barışın kalıcılığına katkıda bulunur.
• Kötülükleri önlemede bir araç mahiyetindedir.
• Bir yöreye dışarıdan gelen birey ya da bireylerin yöreye uyumunu sağlamasını sağlar.
Kirvelik Düşmanlar arasında ki ateşkes olmayıp kalıcı barışın ve akrabalığın kurduğu bir dostluk köprüsüdür. Kirve olan aileler arasında ömür boyu süren bir kardeşlik, dostluk ve akrabalık yaşanır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun küçük köy ve kasabalarında canlılığını hala muhafaza eden kirvelik, ne yazık ki yaşanan küreselleşme, göç, kentleşme, sanayileşme, batılı hayat tarzının benimsenmesi ve ailelerin çocuklarını hastanede sünnet ettirme sebebiyle kirveliğin Doğu ve Güneydoğu Anadolu şehirlerinde eski dinamizmini gün geçtikçe kaybetmeye başlaması hazinle gözlenen araştırmalar arasındadır. Biz genç araştırmacılara düşen görev kaybolmaya yüz tutmuş ve birleştirici fonksiyonuyla barış kokan bu ata geleneğini Dr. Hasan Köksal’ın tabiri ile “kaybolan bu değeri ya da değerleri sel önünden kütük kapar gibi yakalamak ve tespit etmektir.”

Kaynaklar:

(1)-TDK, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005
(2)-PARLAK Yaşar, Çeşitli Yönleri İle Silvan, San Matbaacılık, Ankara, 1997
(3)-GÜLBENK, Alevilerde Sünnet Duası
(4)-Fırat, M. Ş. Doğu İlleri ve Varto Tarihi. Ankara 1970
(5)-Yurt Ansiklopedisi. C. VIII: 5823.
(6)-www.habervitrini.com, Müslüman Gence Âşık Olan Yezidi Kızı Böyle Öldürdüler, 2007

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...