29 Nisan 2012 Pazar

Fenerbahçe, Beşiktaş maçının hazırlıklarına başladı




Fenerbahçe, Spor Toto Süper Final Şampiyonluk Grubu'nun 3. haftasında Beşiktaş ile 29 Nisan Pazar günü yapacağı maçın hazırlıklarına başladı.

Ziraat Türkiye Kupası'nda Kardemir Karabükspor'u eleyerek adını finale yazdıran sarı-lacivertliler, ara vermeden derbi mücadelesinin hazırlıklarına Fenerbahçe Can Bartu Tesisleri'nde start verdi.

Teknik direktör Aykut Kocaman yönetiminde basına kapalı gerçekleştirilen idmanda, dünkü karşılaşmada forma giyen oyuncuların rejenerasyon çalışması yaptığı, diğer oyuncuların ise koşu ve ısınma hareketleriyle başladıkları antrenmanı, 2 grup halinde yaptıkları 5'e 2 top kapma ve pas çalışmalarıyla sürdürdüğü bildirildi. Dar alanda 1'e 1 ikili mücadelenin ardından, yine dar alanda yapılan çift kale maçla antrenmanın tamamlandığı duyuruldu.

Sakatlıkları nedeniyle kupa maçında oynamayan Mehmet Topuz, Bekir İrtegün ve Yobo'nun antrenmanda takımla birlikte çalıştığı, Sow ve Alex'in tedavilerinin sürdüğü, dünkü maçta beline darbe alan Serdar Kesimal'ın ise tedavi olduğu açıklandı.

Sakatlığı süren Sezer Öztürk'ün takımdan ayrı çalıştığı, çift kale maç sırasında sol dizinde ağrı hisseden Özgür Çek'in ise tedbir amacıyla idmanı yarıda bıraktığı bildirildi.

Sarı-lacivertli takım, Beşiktaş maçının hazırlıklarını yarın akşam basına kapalı yapacağı antrenmanla tamamlayacak ve kampa girecek.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Bursaspor Teknik Direktörü Sağlam Açıkladı:Ziraat Türkiye Kupasını Kazanacağız…!





Bursaspor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam, Ziraat Türkiye Kupası'nda yarı finalin ikinci maçında Fenerbahçe'nin finale çıkıp rakipleri olmasının, Avrupa Kupası'yla ilgili ortaya güzel bir şey çıkardığını belirterek, "Üçüncü sene üst üste Avrupa kupalarına katılma şansı yakalamak kulübümüz adına önemli bir başarıdır. Final karşılaşmasını kazanarak müzemize 26 yıl sonra Türkiye Kupası'nı tekrar koymanın mücadelesini vereceğiz" dedi.

Son üç sezondur ortaya koydukları performans ve başarılara yenisini ekleyecekleri için mutlu olduklarını dile getiren Sağlam, "Bu şansı yakalamış olmanın mutluluğu tüm camiaya hakim. Son maçta camianın bütünleşmesi bizi mutlu etti. Bu bütünlükle beraber ortaya çok üst düzeyde büyüklüğünü, her yönden rakiplerine kabul ettiren görüntü ortaya çıktı. Sahada Oyuncularımız güvenle kendilerine yakışan mücadeleyi ortaya koydular. Finale yükselmenin onurunu hepimize yaşattılar" diye konuştu.

"Yarı finalin ikinci maçında Fenerbahçe'nin finale çıkıp rakibimiz olması, Avrupa Kupası'yla ilgili ortaya güzel bir şey çıkardı. Üçüncü sene üst üste Avrupa kupalarına katılma şansı yakalamak kulübümüz adına önemli bir başarıdır. Final karşılaşmasını kazanarak müzemize 26 yıl sonra Türkiye Kupası'nı tekrar koymanın mücadelesini vereceğiz. Göreve ilk sene yarı sezonda başladık, sezonda son maçta Avrupa Ligi'ni kaçırıp sonraki sezonda şampiyonluk, ardından üçüncülük ve bu sene de Türkiye Kupası'nda finale yükselmenin başarısı küçümsenmeyecek bir durum. Başta başkanımız ve yönetimimiz olmak üzere, şehre ve herkese desteklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum."

-"Bursaspor her kulvarda iddialı olmak zorunda"-
 
 Takımın son durumu ile ilgili bilgi de veren Sağlam, "Carson eşinin rahatsızlığından dolayı İngiltere'ye gitmek zorunda kaldı. Eşinin durumunu takip ediyoruz. Ona göre de Eskişehir'de olup olmayacağına karar vereceğiz. Ama forma giymesi zor görünüyor. Çok ciddi bir sakatlık problemimiz yok. Ozan İpek'in sakatlığı geçti. En son karşılaşmada tam Oyuna sokacakken şanssızlıktan Oyuna dahil olamadı. Onun dışında bir problemimiz yok. Keyfimiz ve morallerimiz yerinde. Güzel sonuç almak istiyoruz" dedi.

-Ozan İpek ile ilgili haberlere yalanlama-

Sağlam, Ozan İpek ile ilgili "İpleri koparıyor" şeklinde çıkan haberlerin hatırlatılması üzerine, bunun doğru olmadığını söyledi. Ertuğrul Sağlam şöyle konuştu:

"Bu gibi haberler arada çıkıyor, ama genelde de aynı kaynaktan çıkıyor. Bizim adımıza ciddi bir rahatsızlık. Sizlerden de rica ediyoruz. Aslı olmayan, yaşanmamış olayları yaşanmış gibi göstermekten insanlar vazgeçsin. Bu tür haberler daha önce de yapıldı. Ciddi anlamda yaptırımlar uygulamak zorunda kalacağız. Her şeyin güzel gittiği bir dönemde bu türlü asılsız haberlerle kimse bizim huzurumuzu bozmaya kalkışmasın. Bursaspor büyük bir camiadır. Böyle bir şeyin kesinlikle yaşanmadığını söylemek istiyorum. Soyunma odasına da gayet güzel bir şekilde gittik. Takımla beraber Ozan da bu sevinci yaşadı. Bunu duyunca şaşırdım."

Sağlam, bir soru üzerine, sezon başında eleştirilerin olduğunu, o dönemde küme düşmekten bahsedildiğini hatırlattı. Sağlam, sözlerini şöyle tamamladı:

"12 ya da 13'üncüydük. Özellikle medyada eleştirilerin üst düzey yaşandığı dönemi hatırlıyorum. O dönemde küme düşmekten bile bahsediliyordu. O dönemdeki yorumları bizim televizyondakiarkadaşlarımızdan istedim. 'Bu arkadaşlar, yerden yere vurmak için acele ediyor' demiştim. 'Beklesin herkes, resim ortaya çıktıktan sonra bu eleştirileri yapsınlar' diye ufak çaplı serzenişte bulunmuştum. Bu yorumla alakalı da bazıları bunu 'ti'ye almışlardı. Ama futbolda bu var. Dengeler çok çabuk değişebiliyor. Ülkemizde her şey günlük yaşanıyor. İki maç iyi oynadıktan sonra yerin dibine sokulan futbolcuyu da süper futbolcu yapabiliyoruz.

Biraz daha hoşgörülü olmak lazım. Ben o gün de dahil inancımı yitirmedim ve her fırsatta ortaya koydum. Sağ olsunlar onlar da bizi mahcup etmediler. Onur savaşı yaptılar ve sorumluluk aldılar. Hak ettikleri yere kendileri geldiler. Bizim adımıza başarılı bir sezon oldu. Bir taraftan başarıyı kovalarken, bir taraftan da değişimi yaşadık. Çok riski beraberinde taşıyan işi bir arada yapmak büyük kulüplerin işidir. Avrupa'da bile, 'kadroda revizyona gideceğim benden başarı beklemeyin' diyor. Bir sene 8. oluyor ertesi yıl 6. oluyor, sonra şampiyon oluyor. Biz bu değişimi yaşarken başarı içinde de kaldık." 

22 Nisan 2012 Pazar

yestur.com: BESMELE NASIL VE NE ZAMAN SÖYLENMELİDİR?

yestur.com: BESMELE NASIL VE NE ZAMAN SÖYLENMELİDİR?: Besmele'den maksad; Allahû Teâla (cc)'nın herhangi bir ismini zikretmektir. Esasen meşru olan her işe başlarken "Besmele" çekilme...

BESMELE NASIL VE NE ZAMAN SÖYLENMELİDİR?





Besmele'den maksad; Allahû Teâla (cc)'nın herhangi bir ismini zikretmektir. Esasen meşru olan her işe başlarken "Besmele" çekilmelidir. Aksi takdirde; yapılan amelde bereketsizlik ortaya çıkar.(31) Kur'ân-ı Kerîm'de: "Artık üzerine Allah'ın ismi anılan (besmele çekilen hayvan)lardan yeyiniz. Eğer O'nun ayetlerine iman edenler (den) iseniz"(32) hükmü beyan buyurulmuştur. Kesilecek hayvanı kesecek olan kimsenin kıbleye doğru yönelmesi sünnettir. 





Daha sonra sesli olarak; 

"Bismillâh-Allahû Ekber-Allahû A'zam-Allahû'r-Rahman, Allâhu'r-Rahim ve bunlar gibi" Allah'ın isimleri anılır. Tehlil (Lâ ilâhe illâllah), Tesbih (Sübhânâllah) veya Tahmid (El-Hamdû Li'llâh) demek de mümkündür.(33) Fakat dua hükmünde olan ibâreler (Allahümmağfirli -Allah'ım bana mağfiret et gibi) besmele hükmünde değildir. Allahû Teâla (cc)'nın ismini Arapça söylemek şart değildir. Ancak müslümanların; başta besmele olmak üzere, namazlarını edâ edebilecek kadar sûreyi (Hangi kavimden olursa olsun) ezberlemeleri farzdır. Fakat yeni müslüman olmuş bir kimse; kendi kavminin diliyle Allah (cc)'ın adını anarak hayvanı kesse yenilir. 





Çünkü farklı dillerle de olsa;
Allahû Teâla (cc)'nın adını anmak kâfidir.



Zekât'ın Tarifi ve Önemi





Zekât;
Arapça bir kelime olup, temizlik ve üremek (çoğalmak) manalarına gelir.(1)

İbn-i Abidin: "Zekât lûgatta üremekten başka mânalara da gelir. Meselâ: Bereket, medih, senâ mânalarına da kullanılır. Ama bu mânaların hepsi şer'î mânasında mevcuddur. Çünkü zekât, sahibini günahlardan ve cimrilik sıfatından temizlediği gibi, malı da bir kısmını vermek sûretiyle temiz pak eder. Onun için verilen cüzü kirli sayılır. Ve Resûlullah (sav)'in âline (Hanedanına) haram olur"(2) hükmünü zikreder.

İslâmî ıstılâhta zekât; "Bir müslümanın, haşimi ve haşimi'nin kölesi olmayan mü'min bir fakire, ondan hiçbir menfaat beklemeksizin, sırf Allahû Teâla (cc)'nın rızası için, malının bazısını temlik etmektir."(3) Zekâtın şer'i şerifteki tarifi budur. Tebyin'de de böyle tarif olunmuştur.
Kur'an-ı Kerim'de: "Namazınızı kılın ve zekâtınızı verin" emri, birçok Ayet-i Kerimede tekrar tekrar beyan buyurulmuştur.(4)

Esasen zekât ibadetinin Kur'an-ı Kerim'in muhtelif sûrelerinde otuz iki defa zikredilmiş olması, meselenin ehemmiyetini kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Hz. Abdullah İbn-i Ömer (ra)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te: "İslâm beş şey üzerine bina olunmuştur. (Bu beş şey) Kelime-i Şehadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacc etmek ve Ramazan-ı Şerif orucunu tutmaktır"(5) buyurulduğu bilinmektedir.

Yine Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Mallarınızın zekâtını veriniz"(6) emrinin kat'iyyeti malûmdur. Dolayısıyla zekât; kitab, sünnet ve icmai ümmetle farziyyeti kat'i olan bir ibadettir. Nitekim Feteva-ı Hindiyye'de: "Zekât, muhkem bir farzdır. İnkâr eden kâfir olur. Vermeyen ise öldürülür. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir"(7) hükmü kayıtlıdır. Buradaki "Vermeyen ise öldürülür" hükmü üzerinde iyi tefekkür etmek borcundayız.

Ebû Hureyre (ra)'den rivayet edilmiştir: "Resûl-i Ekrem (sav) vefat ettikten sonra Hz. Ebû Bekir halife seçildi. O zaman arab kabilelerinden bir kısmı (Zekât hususunda) isyan ederek küfre döndü. Hz. Ebû Bekir (ra) isyan eden kabilelerle cihad etmeye karar verdi. Fakat Hz. Ömer (ra) buna mani olmak için "Sen bu insanlarla nasıl cihad edersin? Halbuki Resûl-i Ekrem (sav) "İnsanlarla "Lâ ilâhe illâllah, Muhammeden Resûlullah" deyinceye kadar cihad etmekle emrolundum. Kim bu şehadeteyn'i söylerse, malını ve canını şer'i bir vecibe olmadıkça, korumuş olur. Kalbinde gizlediğinin (Küfür ve şirkin) hesabı Allahû Teâla (cc)'ya aittir" buyurmuştur. Sen de bunu biliyorsun" dedi. Hz. Ömer (ra)'in bu sözü üzerine, Halife Hz. Ebû Bekir (ra): "VAllahi her kim namazla zekâtı birbirinden ayırırsa, mutlaka onunla harbederim. Çünkü zekât malın hakkıdır. Allahû Teâla (cc)'ya yemin ederim ki; Resûlullah Sallâllahü Aleyhi Vesellem'e verdikleri bir dişi oğlağı benden esirgerlerse, bundan dolayı muhakkak onların boynunu vururum" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) dedi ki: "VAllahi bildim ki, bu sözler Allahû Teâla (cc)'nın Hz. Ebû Bekir'in gönlünde meydana getirdiği genişliğin bir eseridir. Bu sayede onlarla savaşmanın hak olduğunu öğrendim."( 8 ) Yine İbn-i Ömer (ra)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: "İnsanlarla "Lâ ilâhe illâllah, Muhammeden Resûlullah" deyib, namaz kılıb, zekât verinceye kadar cihad etmekle memur kılındım."(9)

Kur'an-ı Kerim'de: "Ey iman edenler!.. Şu muhakkak ki (Yahudi) bilginlerinin ve (Hıristiyan) rahiblerinin bir çoğu batıl (sebebler)le, insanların mallarını yerler, (onları) Allah yolundan men ederler!.. Altını ve gümüşü yığıb ve biriktirip de, onları Allah yolunda harcamayanlar (yokmu?), işte bunlara pek acıklı bir azabı haber ver. O gün bunlar üzerinde (yakılacak) cehennem ateşinin içinde kızdırılacak da, o kimselerin alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak, "İşte bu (Denilecek) nefisleriniz için toplayıp sakladıklarınız. Artık saklayıp, stok ettiğiniz bu nesneleri(n acısını haydi) tadın"(10) hükmü beyan buyurulmuştur.

Hz. Ömer (ra); bu Ayet-i Kerimede geçen "Stok hükmündeki (Kenz) malla" ilgili olarak şöyle buyuruyor: "Zekâtı ödenen mal, toprak altında gömülü de olsa stok hükmüne (kenz'e) dahil değildir. Kenz (Stok, istif) hükmündeki mal, zekâtı edâ edilmeyen maldır. Zekâtı verilen mala gelince; o asla kenz (stok) hükmünde değildir. Velev ki toprak altında gömülü olmasa da, zekâtı verilmeyen malın sahibi, cehennemde dağlanacaktır"(11) İbn-i Abbas (ra) "Mallarını stok edib, Allahû Teâla (cc) yolunda harcamayanlar" Ayet-i Kerimesini tefsir ederken, "Allahû Teâla (cc) bununla, zekâtı verilmeyen malları ve o malların sahiblerinin durumunu izah buyurmuştur"(12) hükmünü zikreder. Allahû Teâla (cc)'nın kendisine ihsan buyurduğu malı; şer'i şerifin çizdiği hududlar içerisinde harcamayan ve cimrilik sebebiyle zekât ibadetini terkeden kimselerin, hem bu dünyada hem de ahirette azaba uğrayacakları kat'i nasslarla sabittir. Günümüzde "Zahiri" ve "Batıni" malların zekâtını tahsil edecek bir "Ulû'lemr" olmadığı için; zekât ibadetini hafife alanları cezalandırmak mümkün değildir. Ancak Allahû Teâla (cc)'nın dinine ihlâsla bağlı olan mü'minlerin, bu hususta hassasiyet gösterecekleri malûmdur.

-------------------------------

(
1) İmam-ı Serahsi - El Mebsut - Beyrut: ty D. Marife Neşri, C: 2, Sh: 149. Ayrıca Abdülgani El Meydani - El Lübab fi Şerhi'l Kitab - Beyrut: 1400, C: 1, Sh: 136.
(2) İbn-i Abidin - Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar - İst: 1983, C: 2, Sh: 7.
(3) Şeyh Nizamüddin ve bir heyet - El Feteva-ı Hindiyye - Beyrut: 1400, C: 1, Sh: 170.
(4) Bakınız!.. El Bakara Sûseri: 43, 83, 110. En-Nisâ Sûresi: 162. Et-Tevbe Sûresi: 11. El Mücadele Sûresi: 13.
(5) İmam-ı Serahsi - A.g.e. C: 2, Sh: 149. Ayrıca İmam-ı Kasani - El Bedaiû's Senai - Beyrut: 1974, C: 2, Sh: 2 - Sahih-i Buhari - İst: 1401, Çağrı Yay. C: 1, Sh: 8, Sahih-i Müslim - C: 1, Sh: 45, K. İman: 5 Had. No. 20, Sünen-i Nesai - K. İman: 13.
(6) İbn-i Hümam - Fethû'l Kadir - Beyrut : 1315 D. Sadr Mtb. C: 1, Sh: 481.
(7) Şeyh Nizamüddin ve bir heyet - A.g.e. C: 1, Sh: 170.
( 8 ) Sahih-i Buhari - İst: 1401, Çağrı Yay. (K. Sitte Serisi) C: 2, Sh: 109-110. Ayrıca Sünen-i Nesai - C: 5, Sh: 14-15, K. Zekât Bab: 3, Sünen-i Ebû Davud ve Tirmizi.
(9) El Ayni - Umdetû'l Kari Şerhi Sahih-i Buhari - İst: 1308 - 11, C: 4, Sh: 271.
(10) Et Tevbe Sûresi: 34-35.
(11) İbn-i Kesir - Tefsirû'l Kur'an'il Azim - Beyrut: 1969, D. Marife Neşri, C: 2, Sh: 350. Ayrıca Fahrüddin-i Razi - Mefatihû'l Gayb (Tefsir-i Kebir) İst: 1308, C: 4, Sh: 630.
(12) Fahrüddin-i Razi - A.g.e. C: 4, Sh: 630 vd.

Ölüm Üzerine ...!



Bir anda uykudan kalktim
çok ilginç bir ışık gördüm ama odanın ışığı kapalıydı
bir baktım saat 3:30 gece 
facir vakti
peki gördüğüm bu kadar ışık nerden
-----
birden şaşırıp kaldım baktım ki elimin yarısı duvarın içinde
hemen elimi çıkardım korku içinde oturup elime bakıyordum
tekrar elimi duvara dogru uzattım yine elim duvarın içine giriyordu!!!!!!!!

--
bir gülümseme sesi duydum
Yüzümü kardeşime dogru çevirdim, yatıyordu
korku içinde yatağımdan kalkıp kardeşimi uyandırmaya gittim
ama cevap vermedi
annemin odasına doğru gittim
babamı uyandırmaya çalıştım

birilerinin bana cevap vermesini istiyorum ama kimse cevap vermiyordu
annemi uyandırmak üzereyken, baktım ki annem uykudan uyandı
uykudan uyandı ama benimle konşmuyordu
---
bismillahirrahmanirrahim diyordu ve tekrarlıyordu
babamı uyandırdı, kalk kalk bir bakalım çocoklara dedi annem
şimdi zamanımı bırak uyuyayim yarın ola hayr ola dedi babam
ama annemin israrı üzerine babam kalkıverdi şaşkınlık içerisinde beraber odamıza doğru geldiler

---
başladım bağırmağa, anne, baba ama hiç birisi cevap vermiyordu!!!
annemin elbisesini çekiyor beni dinlemesini istiyordum ama annem beni hissetmiyordu!!!
başladım annemin arkasından yürümeye ta bizim odaya kadar

odamıza girdi ve ışıkları açıverdi
ama benim için fark etmiyordu çünkü benim için her taraf ışıktı

tam o sırada çok ilginç bir şeyle karşılaştım
---
kendi vücüdumu  gördim!!!

evet kendi vücüdumu

oturup kendi kendimi seyredıyordum, iki taneydim
kendi kendime soruyordum kimdir bu acaba? Nasılda bana benziyor!!!
başladım kendi kendimi uyandırmaya, bu kabustan kurtulayım diye
ama uyanamadım
---
babam dedi ki bak yatıyorlar işte hadi yerimize gidelim

ama annem sakin olamadı ve benim uyuduğum yatağa doğru gelerek
beni uyandırmaya başladı kalk muhammed kalk bana cevap ver
ama cevap veremiyordu!!!
 
bir kaç defa uğraştı ama yok. Birden baktım ki babamın gözlerinden yaşlar dökülüyor
o babam ki şimdiye kadar onun göz yaşlarını görememiştim
bağırışmalar başladı oracık yerden .. kardeşim uyandı ve sordu ne oldu?
annem ona bağırarak, abin muhammed olmüş çok acıklı bir şekilde ağlıyordu

---
bağırmalar fazlalaştı
anneme giderek, anne ağlama ben burdayım bak bana!!
ama kimse bana cevap vermiyordu, neden?
oturup bağırmaya başladım, burdayım bakın işte

ama kimse cevap vermiyordu
başladım bağırmaya ya rabbi, ya rabbi ne olur beni bu rüyadan ve olduğum durumdan kurtar

---
uzaktan bir ses duydum ve geldikçede yükseliyordu
bu ses allah’u taalenin bir ayeti idi
((andolsun sen bundan gaflette idin, derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir))
birden iki kişi beni tuttular, ama insan değillerdi

çok korktum !!

başladim bağırmaya, bırakın beni, siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz?
kabire kadar senin gardiyanlarınız dediler
----
ben ölmedim, daha yaşıyorum dedim
neden beni kabire götürüyorsunuz? bırakın beni!! Ben hissediyorum, konuşuyorum ve görüyorum, ben ölmedim

bana gülümseyerek cevap verdiler

dediler ki, ey insanlar sizzler çok ilginç yaratıksınız, sanıyorsunuz ki ölüm hayatın sonudur ama bilmiyorsunuz ki asıl olan sizin yaşadığınız hayat bir rüyadan ibaret olup öldüğünüz zaman uyanıyorsunuz.
beni kabire doğru çekiyorlardı hala

yoldayken baktım ki benim gibi insanlar ve yanlarında da aynı o iki yaratıktan var, kimi ağlayor kimi gülüyor ve kimi ise bağırıyordu

onlara sordum neden böyle yapıyorlar?

dediler ki, bu insanlar şaşkınlık içerisindeler, nereye gittiklerini biliyorlar, kimisi dalalettedir.. korku içinde sözlerini keserek sordum:
ateşe gidiyorlar mi yani?
evet dediler '
konuşmalarına devam ederek, o gülenler ise cennete gidiyorlar
hemen sordum onlara, peki ben nereye gidecem??
dediler ki, sen bazen iyi gidiyordun, bazende kötü

bazen tövbe edip ertesi gün günah işliyordun ve izlediğin yol tam olarak belli değildi
ve hep öyle yitik kalacaksın
sözlerini korku içerisinde keserek sordum:
yani ben ateşemi gidiyorum yoksa?

Onlarda, Allahın rahmeti geniştir ve yolculukta uzundur dediler

---
yüzümü çevirdim korku içerisinde baktım ailem, babam, amcam, kardeşlerim ve akrabalarım hepsi
Bir sandık içinde beni taşıyorlardı
Onlara koiarak gittim ve onlara dedim ki benim için dua edin lütfen
Ama kimse bana cevap vermiyordu
kimi ağlıyordu kimi ise hüzünlüydü

Kardeşime giderek, dikkatli ol dünyanın fitnesi seni kandırmasın
Beni duymasını çok isterdim
O iki melek beni kabirdeki cesedimin üzerine bağladılar

baktım ki babam toprak atıyor üzerime
Kardeşlerim topak atıyor
Ordaki insanlar hepsi üzerime toprak atıyordu

----
dedim ki, ahh keşke onların yerinde olsaydım Allaha tevbe etseydim

dün sabah namazımı kılsaydım

Keşke her gün rabbime dua etseydim
Keşke her gün tevbemi yenileseydim
Keşke kötülüklerden uzak dursaydım
Başladım bağırmaya, ey insanlar dikkatli olun dünya hayatı sizleri kandırmasın
en azından birisinin beni duymasını çok isterdim
Peki sen beni duyuyormusun ???

----
lütfen herkese gönder
---
eğer göndermesi sana zor geliyorsa, daha iyi olacak çünkü sevabını hakketmiyorsun, ama kabirde olduğun zaman o zaman, ahh keşke gönderseydim diyeceksin
***
süphanallah ve bihamdihi.. süphanallahul azim

18 Nisan 2012 Çarşamba

YEMİN'İN ÇEŞİTLERİ,YEMİNİ BOZMAK VE KEFFÂRET



YEMİN ÇEŞİTLERİ

2001 Âyet-i Kerîme'de: "Allah sizi yeminlerinizdeki lağvden dolayı sorumlu tutmaz" buyurulmuştur. Dolayısıyla önce "YEMİN-İ LAĞV" üzerinde duralım. Esâsen Hanefi fûkahası; Allahû Teâla (cc) adına yapılan yemini üçe ayırmıştır. Birincisi: Yemin-i Lağv. İkincisi: Yemin-i Gâmus. Üçüncüsü: Yemin-i Mün'akide'dir.(60)

YEMİN-İ LAĞV: Lağv yemin; hiçbir şer'i hükmü olmayan yemindir. Hz. Aişe (ranha) vâlidemiz şöyle târif etmiştir: "Lağv yemin, kişinin hiçbir kasdı olmaksızın "VAllahi böyledir" veya "VAllahi böyle değildir" demesidir. İbn-i Abbas (ra)'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Kişi zan üzere bir şeyin olacağına yemin eder ki gerçekten böyle değildir. Madem ki yemini yapan kişi; olan herhangi bir fiili zannı gâlip ile bildiğinden dolayı yapmaktadır ve bu iş hiç de onun sandığı gibi değildir. Bu yemin lağv yemindir. Çünkü o bu yemini kandırmak ve hile yapmak için yapmamıştır"(61)

YEMİN-İ GÂMUS: Bir kimsenin yalan olduğunu bile bile ve kasden yaptığı yemindir. İnsanları aldatmak için; kendisi, aksinin sâbit olduğunu bildiği halde, Allah (cc)'ın adını kullanarak yemin eden kimse "Gâmus (Büyük, Günâha sokan) yemin" yapmıştır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir kimse yalan yere yemin ederse, Allahû Teâla (cc) onu cehennem ateşine koyar"(63) buyurduğu bilinmektedir. Bunun dışında Abdullah b. Amr b. As (ra)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (sav) bir bedevinin büyük günâhlarla ilgili sualine cevap verirken, bunlar arasında "Yemin-i Gâmus'u" da zikretmiştir. Bedevi, yemin-i gâmus'un ne olduğunu sorunca Resûlullah (sav): "- Gâmus yemin; müslümanın malını elinden almak için yapılan hileli yemine denir" buyurmuştur. Hanefi fûkahası: "Gamûs yeminin keffâreti yoktur. Çünkü keffâret; günahların örtülmesi için, şer'i şerifin koyduğu hududlardır.

YEMİNİ BOZMAK VE KEFFÂRET

Allahû Teâla (cc)'ya itaat etmek ve sâlih ameller işlemek hususunda; yemin eden bir kimsenin, yemininden rücû etmemesi gerekir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Karşılıklı muahede yaptığınız vakit, Allah'ın ahdini yerine getirin. Sapasağlam ettiğiniz yeminleri bozmayın. (Nasıl olur ki) üzerinize Allah'ı kefil yapmışsınızdır. Şüphe yok ki Allah ne yapacağınızı bilir"(74) hükmü beyan buyurulmuştur. Allahû Teâla (cc)'nın adını anarak ve O'nu kefil yaparak; İslâm'ın meşrû kabul ettiği bir işi yapmak için, yemin eden kimseye muhayyerlik yoktur. Eğer yeminini bozarsa; keffâret gündeme girer. Keffâret'in mâhiyeti üzerinde daha önce durmuştuk!..(75) Şimdi yemin keffâretini izaha gayret edelim.

Kur'ân-ı Kerîm'de: ".. (Yeminin) Keffâreti; ailenize yedirmekte olduğunuzun orta (derece)sinden on yoksulu doyurmak, ya onları giydirmek, yahud bir köle azâd etmektir. Fakat kim (bunları) bulamaz, (bulmaya muktedir olamaz) sa üç gün oruç tutması lâzımdır. İşte bu and (yemin) ettiğiniz vakit (onları bozmanın) keffâretidir. Yeminlerinizi muhafaza ediniz. Allah ayetlerini size böylece açıklıyor. Tâ ki şükredesiniz"(76) hükmü beyan buyurulmuştur. Resûl-i Ekrem (sav)'in döneminde; yemin keffâreti için yoksula ne kadar verildiğini izâh için, İmam-ı Buhari "Kitabû'l Keffâret" adı altında ayrı bir bölüm ayırmıştır.(77) Hanefi fûkahası: "Yemini bozmadan, keffâret vermek câiz değildir. Çünkü kitap ve sünnet'te; yeminin bozulmasından sonra keffâret'in sözkonusu olacağı sarihtir. Gücü yeten kimse; şu üç şeyden birisi ile yemin keffâretini yerine getirir.
Birincisi: Köle azâd etmektir. Zıhâr keffaretinde câiz olan,burada da câizdir.
İkincisi: On yoksulu giydirmektir. Her fakire bir veya daha fazla giyecek verir. Bunun asgarisi; fâkirin namazının caiz olacağı kadar giyindirilmesidir.
Üçüncüsü: On yoksulun doyurulmasıdır. Bu da tıpkı zıhâr keffaretinde olduğu gibidir"(78) hükmünde müttefiktir. Ancak yukarıda zikredilenlerin hiçbirisine gücü yetmezse; arka arkaya üç gün oruç tutmak mecburiyetindedir. İmkânı varken; borçlu olsa bile, oruç tutması câiz olmaz!.. Zira oruç; gücü yetmeyen (Çok fakir olan) kimseler için meşrû kılınmıştır.


ALLAHÜ TEÂLA (CC)'DAN GAYRİ İLE YAPILAN YEMİN'İN ŞARTLARI

1) Yemin eden kimse;
boşamayı veya köle azad etmeyi şart koşmuşsa, bu câizdir. Çünkü cezâ; yeminin bağlanmasının şartıdır.
2) Kendi üzerine yemin edilen şey; gelecekte yapılacak bir iş olmalıdır.
3) Allah'ın ismi; yeminin rüknünde söylenmelidir. İstisnâ belirten herhangi bir hüküm beyan edilmemelidir.
4) Yeminde; şart ile cezâ arasında bir engel bulunmamalıdır.

MALI SATABİLMEK İÇİN "YEMİN ETMEK" MEKRUHTUR

Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Yemin; malın harcanmasına, kazancın elden gitmesine (bereketinin mahvolmasına) sebebtir"(71) buyurduğu bilinmektedir. Ulema; alışverişte "sözünde sadık olduğu halde yemin etmek mekruh, yalan yere yemin etmek ise tahrimen mekruhtur" hükmünü beyan etmiştir Hz.Abdullah b.Evfa (ra)'dan rivayet edildiğine göre, Resul-i Ekrem(sav) 'in döneminde; bir kimse yalan yere yemin ederek, mal elde etmeye gayret sarfetmiş ve bunun üzerine şu Ayet-i Kerime nazil buyurulmuştur.(72) "Hakikat; Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahayı (hasis ve menfaati) satın alanlar (yok mu?) işte onlar için ahirette hiçbir nasib yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmaz, onların yüzüne bakmaz, onları temize çıkarmaz. Onlar için pek açıklı bir azab vardır."(73)









Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...