27 Ocak 2012 Cuma

İNSANLARIN ARKASINDAN KONUŞMAK GÜNAHMIDIR...?




Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anlamına gelir. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır.

Gıybet, insan veya insanla ilgili birtakım şeyler üzerinde olur. Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği... dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boyluluk, siyah veya sarı renkte olmak... Bunlardan alaylı bir şekilde bahsedilmesi sözkonusu kişinin kalbini kırar.

Kur'an ve Sünnet, gıybeti yasaklamıştır: "Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?" (el-Hucurat, 49/12); "Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır" (Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b. Hanbel, II, 384, 386).

 Başkalarına kardeşinin ayıplarını anlatmak onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek demek olduğundan, ancak dil ile söylemek haram olmuştur. Kaş-göz işareti yapmak, imâ, işaret ve yazı gibi gıybet anlamı ifade eden her hareket de gıybettendir. Meselâ elle birisinin uzun veya kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak gıybettir. Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkâr etmesi gerekir. (İmam Gazzâli, Zübdetü'l-İhya, Trc: Ali Özek, İstanbul 1969, 362, 363).

Allah Resulu şöyle buyurur:

 "Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyâmet gününde insanların önünde rezil eder" (Tebarâni).

- "Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyâmet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder" (İbn Ebi'd-Dünya).

- "Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah do onun kusurlarını araştırır. Allah, kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder." (Ebû Dâvud, İbn Ebî Dünya).

İslam dininde kardeşlik olgusunun, "Müminler ancak kardeştir. İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin; ve sakının ki, merhamet olunasınız" (el-Hucurat, 49/10) ilâhi buyruğu ile kurulmuş olması, İslâm toplumunu bu iman kardeşliği üzerinde yükselen güçlü bir toplum yapmaktadır. Böyle bir toplumda gıybet yoktur.

Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.s)'in buyurduğu gibi, "Mümin müminin aynasıdır. Mümin iki el gibidir, birisi diğerini temizler." Bu ölçüler, toplumu fitne ve bozgunculuktan uzak tutar.

Gıybetin sebepleri:

1. İntikam duygusunu tatmin,

2. Arkadaşlara muvafakat,

3. Gösteriş ve büyüklük; başkalarını küçültme, kendini büyütme,

4. Kıskançlık,

5. Hoşça vakit geçirmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarının ortaya serilmesi,

6. Küçük düşürmek için alay (Gazzâlî, İhyâu Ulûmiddin, Trc: Ali Arslan, İstanbul 19'72; VI, 522 vd).

Gıybetten korunmak için kişinin öncelikle kendi kusurlarıyla uğraşması gerekir. Şuralarda gıybet câizdir:

1) Haksızlık karşısında: "Hak sahibinin söz hakkı vardır" (Buhârî, Müslim).

2) Fetva istemede: Utbe kızı Hind, Resulullah'a gelerek kocası Ebû Süfyan'ı cimriliğiyle, çok az nafaka bırakmasıyla çekiştirmiş ve kocasının malından haberi olmadan alıp alamayacağını sormuştu. Allah Resulu de "Sana ve çocuğuna yetecek miktarda, iyilikle al" buyurdu.

3) Bir kimseyi kötülükten menetmek:

4) Kişiyi meşhur olan lakabıyla anmak.

5) Kişinin fısk-u fücûrunu alenen yapması, yaptıklarından dolayı gurur duyması, yaptıklarının söylenmesinden dolayı üzüntü duymamasıdır. Yaptıklarıyla övünmesi yüzünden onları anmak gıybet sayılmaz.

Gıybetçinin günâhtan kurtulması için pişmanlık duyması, tövbe etmesi, gıybetini yaptığı kimse ile helâlleşmesi gerekir. Gıybeti yapılan da merhametli davranır, affeder. Düstur: "affa yapış(mak), iyiyi emret(mek), cahillerden uzak ol(maktır) (el-A'râf, 7/ 199).

İşte bu mahsus maddelerde, garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa, gıybet, nasıl ateş odunu yer, bitirir; gıybet dahi a'mâl-i salihayı yer, bitirir.

Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit “Allahım, bizi ve gıybetini ettiğimiz zâtı mağfiret et”diye dua etmeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, "Beni helâl et" demeli(Nursi, Mektubat, 22).

(Hamdi DÖNDÜREN)

GIYBET FELAKETİYLE SAVAŞ
Eğer insanlar gerçekleri açık ve cesur bir ortamda eşit şartlar altında paylaşabilselerdi; yüzlerinden başka, gıyaplarında başka olmasalardı, savaşlar çıkmayacaktı; kavgalara, üzüntülere yer kalmayacaktı. Tüm felaketlerin, hatta ebedî kahroluşların ardında, gıybet tohumlarını bulacaksınız. Tüm kötülükler, gıybeti de beraberlerinde taşırlar.


Gıybet nedir? Gıybet biçimlerini nasıl sınıflandırabiliriz? Gıybet neden ve ne kadar kötüdür?

Burada öylesine gizli, iğrenç ve vebadan hızlı yayılma gücü olan bir hastalıktan söz ediyoruz ki, ondan kurtulmak ancak ısrarlı bir savaşın, derin bir içtenliğin eseri olabilir. Gıybet tuzağında tüm iyiliklerinin yok olup olmadığını merak eden, konuşmalarını gözlemlemeli ve gıybet biçimleri üzerinde çok düşünmelidir.

Aşağıdaki tanımları, temel kaynaklardaki ipuçlarına dayanarak yapılandırdık. Konuyu ele alan metinlerde tam olarak bu şekilde oluşturulmuş bir sınıflama mevcut değildir; ama bizim sınıflamamızın içerikleri kaynaklarda vardır:

•Alenî sade gıybet: Sevgili Peygamber(a.s.m.) gıybeti “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” şeklinde tanımlamış;(1) “Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen gıybettir”(2) demiştir. Bir kişinin gıyabında ondan hoşlanmayacağı şekilde, hakkında doğru olan birşeyi söylemek, alenî gıybetin ta kendisidir. Futbolcuların oynama stilleri üzerinde konuşanları dinleyin; sanatçıların özel hayatlarına burunlarını sokan magazin tutkunlarının neler anlattıklarına bakın. Komşularınız, eşiniz, dostunuz ve hatta kendi evladınız hakkında gıyaplarında konuşurken hangi üslubu kullandığınıza bakın. Çoğu insan, değil gıybet ettiklerini, başkalarından bahsettiklerini bile fark etmiyorlar. Siz isimleri geçen insanların yerinde olsaydınız, kendinizden o şekilde söz edilmesinden hoşlanır mıydınız? Eğer hakkında konuştuğunuz kişi huzurda olsaydı, cümlelerinizi, hatta o andaki duruşunuzu değiştirme ihtiyacı duyar mıydınız? Eğer öyleyse -doğruları söylemeniz şartıyla- yaptığınızın adı gıybettir ve bu, gıybetin en sade formudur.

•İftiralı gıybet: Peygamber (a.s.m.) devam eder: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun; eğer yoksa bir de iftirada bulundun.”(3) İftira, kusurların en çirkinidir. Eğer gıybet ederken kullandığımız bilgi bizzat kendi gözlemimize ait değilse, başkasından duymuşsak, dilden dile kesinlikle değişime uğramıştır ve tam olarak doğru değildir.

Başkasından -veya dostlarımızdan- duyduğumuz bilgiyi aktardığımızda, sözlerimizin gıybeti aşarak iftiralı gıybete dönüşme ihtimali en az %80’dir. Çünkü insanların %80’i duyduklarının doğruluğunu tahkik etmezler; duygularını ve tercihlerini dolaştırdıkları söze katarlar; üstelik hafızaları bozuktur, bilgi dilden dile dolaşırken kırk farklı kimliğe bürünür. Bu konuda sürekli hassas davranmayanların ise defalarca iftira atma ihtimalleri %100’dür.

•Gizli gıybet: Çoğu zaman yaptığımız, kalbimizden geçirmek, yani zannetmek suretiyle gıybete girmektir. Gıybetin ne kadar kötü olduğunun vurgulandığı âyette, Kur’ân şöyle der: “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın.”(4) Bütün zanlar ve tahminler değil; ama kimi zanlar, gıybet hâlini almaktan kendini kurtaramaz. Hazret-i Gazalî, bunu ‘kalp ile gıybet’ şeklinde tanımlamış; ‘bir kimsenin ayıbını insanın kendi kendine söylemesini’ bile reddetmiş; kalp ile gıybeti, ‘gözü ile kötü birşeyi görmeden, kulağı ile duymadan, bir kimseye suizanda bulunmak’ şeklinde tarif etmiştir.(5)

Şefkatli Yaratıcımız, kendisine karşı işlediğimiz suçlardan pişman olduğumuzda bizi bağışlayacağını söylüyor; ama kul hakkıyla şehit bile olsak, affımızı vaad etmiyor. Allah, kullarının haklarını kendi hakkından önemli tutmuştur. Haksız suizandan kul hakkı doğar. Gıybet temelde insanlara karşı işlenen bir suçtur ve onun affedilmesi yetkisi, gıybet edilen insanlardadır. Bu yüzden masumun ahlâkı, onuru hakkında delil olmaksızın kötü zanda bulunur da içimizdeki kötü zannı doğru kabul edersek, ağır bir bedel ödeyeceğiz.

Peygamber (a.s.m.) der ki, “Bir kimse kardeşini bir kusur ile ayıplarsa, o kimse ölmeden o kusuru işler.” Başkalarının hoşlanmadığımız özelliklerinin hangi şartlardan kaynaklandığını nereden biliyoruz? Kimlerin hangi zorluklar yoluyla kaderleri tarafından eğitildiklerini bilmeksizin, kimi kusurlu gözüken yönlerinin gizli bile olsa gıybetini yapmaya ne hakkımız var!

Değerli bir insan bize şunu anlatmıştır: Orta Doğu Teknik Üniversitesi fizik bölümünü kazanmış; bölüme kayıt kuyruğunda yanındaki kişiyle konuşurken, onun dokuz yıldır okulu bitiremediğini öğrenmiştir. İçinden, “Vay dangalak, bir okul dokuz yılda bitirilemez mi?” diye geçirmiş ve kendisi de o okuldan ancak dokuz yılda mezun olabilmiştir. Başımıza gelenlere bakalım; orada açık veya gizli gıybetleri yapılmış insanların haklarının iadesini görebilecek miyiz?

•Münafıkâne/ikiyüzlü gıybet: Gıybetin en utanç verici biçimidir ki, İmam Gazalî buna ‘münafıkâne gıybet’ demiştir.(7) Gıybeti yapan şöyle der: “Allah affetsin, o da bizim gibi bazen karıştırıyor,” “İnşaallah düzelir, daha iyi olur.” Bu gibi sözlerle görünürde hakkında konuştuğu kişiyi sevdiğini, iyiliğini dilediğini demeye çalışmakta; ama gizliden gizliye de o kişinin bozulmuş olduğunu, yanlışlar yaptığını ima etmektedir. Dinleyenin ikiyüzlülüğü de şu şekildedir: “Boşver gitsin, gıybet oluyor.” Bunlara benzer sözleri söylerken, aslında gıybeti gerçekten engellemek istemiyor; görünürde aksini savunsa da, içten içe o kişi hakkında gıybet yapılmasından hoşlanıyor.

•Söz taşımalı gıybet: İnsanların sözlerini muhataplarına ara bozmaya yol açacak şekilde taşımak biçimindeki gıybettir. Şöyle der Peygamber(a.s.m.): “(Arabozucu) söz taşıyan cennete giremeyecektir.” Kur’ân bizi uyarır: “Ey in******r, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.”(9)


Hasan-ı Basrî şöyle der: “Başkalarının sözünü sana ileten, getiren, muhakkak senin sözünü de başkalarına iletir. ...Zira onun yaptığı hem gıybet, hem zulüm ve hıyanet, hem de aldatma ve haset, hem nifak, fitne ve hiledir.”(10) Elbette başkalarının sözlerini nakletme hakkımız var. Ama, “Sevgili arkadaşım veya aziz hocam şöyle demişti...” gibi bir dostluk ifadesiyle başlayacak isim zikrini, ancak sözün sahibinin güzel ve duyduğunda hoşuna gidecek olumlu sözleri takip edebilir. Yoksa, “Adam senin -veya filancanın- hakkında dedi ki...” şeklinde başlayıp, sözün sahibini üzecek bir cümle söyleyen, kendisini felaketler arasından felaket beğenmeye hazırlansın.


•Kitlesel gıybet: Yukarıda ayrımlaştırılan gıybet türleri tek tek bireyler hakkında olabileceği gibi kitleler ve insan toplulukları hakkında da olabilir. Bir topluluk hakkında gıybette bulunanın kurtulabilmesi için o topluluğun tümünden affedilme dilemesi gerekir. Kitlesel gıybet, bir insanın irtikap edebileceği, altından kalkılması en zor, en acınası, en dehşetli gıybettir. Yukarda geçen âyetin “...Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız...”(11) şeklindeki bölümü, ‘bir kavme sataşma’ terimiyle suçun kitlesellik tehlikesine vurgu yapmaktadır.

Filan partilileri, falan spor takımını tutanları, filan cemaat, din veya mezhep mensuplarını veya filan ırka, milliyete mensup insanları küçümseyen, onlarla alay eden gıybetçilerin ebedî âlemde ödeyecekleri tazminat inanılmaz ağır olacaktır. Bu açıdan örneğin yalnızca bir Temel fıkrasını anlatan, eğer bu fıkra Karadenizlileri rencide etmişse, tümüne bunun manevî tazminatını ödemeye mahkûm olacağını iyi bilmelidir. Eğer bir Nasrettin Hoca fıkrası anlatacaksak, “Acaba merhumu gıyabında rencide eder miyiz?” diye korkmalıyız. Birkaç kişiyi on saniye güldürmek uğrunda şerefimizi ateşe veremeyiz. En dehşetli akıbetler alay edenler için hazırlanmıştır ki, Kur’ân onlar hakkında, onların “vay hâline!” buyurur Hümeze sûresinde.

İnanç sistemimizi aşağılayan, kitlesel gıybetler ve iftiralar yapan sözler medyada hemen her gün yayınlanıyor. Bu saldırıların her birini ruhumuzdan kanlar fışkırtan paslı mızraklar olarak algılıyoruz. Onurumuza yapılan bu saldırılar çoğu zaman uykularımızı kaçırıyor. Okul kapılarında ağlaşan gencecik evlatlarımızı gördükçe çaresizlik çığlıkları koparıyoruz. İnsanlık onuruna saygı duyan herkes, bu kitlesel gıybet ve iftiralar altında inliyor.

Türkiye’de bir siyasetçi bir diğer siyasetçiye ‘... onbaşı’ diyerek, onbaşılığı aşağıladı. Bir -veya iki- onbaşı rencide olduğu için manevî tazminat davası açtı ve kazandı. Tüm onbaşılar da aynı davayı açabilir ve aynı tazminatı kazanabilirlerdi. Hatta eğer Türkiye’de insanlar haklarını korumak için dava açma cesaretine ve alışkanlığına sahip olsalardı, o tür sözleri söyleyenlerin tüm servetleri tek bir cümle yüzünden eriyip gidebilirdi. İnsan adaleti bu onurlu sonucu gerektiriyorsa, ebedî adaletin bu hesabı soracağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.

•Paylaşımlı/ortaklaşa gıybet: Gıybeti yapan, sadece onu söyleyen veya ima eden değil, aynı zamanda rıza ile dinleyendir veya yapmasa da yapılmasından hoşlanandır. Cinayeti izlerken gücü yettiğince karşı koymayan da katil sayıldığı gibi, yanında gıybet yapıldığı halde müdahale etmeyen de tam olarak o gıybetin ortağı olacaktır. Gıybet bu yönüyle—gizli biçimi hariç—ancak birden fazla kişinin ortaklaşa irtikap edebileceği fuhuş gibidir.


Sevgili Peygamberin(a.s.m.) “Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken kardeşine yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar”(12) şeklindeki sözü, gıybeti dinleyenin sorumluluğuna işaret eder. Hatta bu hadis, gıybeti yapandan çok, yanında gıybet yapıldığı halde derhal müdahale edip kardeşinin onurunu korumayanı tehdit ediyor. Anlıyoruz ki, huzurlarında yapılan—haksız—gıybete küçücük korkuları yüzünden müdahale etmeyenler, onurlu bir hayat sürdüremeyecekler.

Gıybetin caiz olduğu durumlar nelerdir?

Bazı özel şartlarda gıybet edilebilir. Ancak, bunun için söylenenlerin en basit formda, yani yalnızca doğrudan ibaret olmaları; “garazsız ve sırf hak ve maslahat için” 28 Söylenmiş olmaları; aşağıdaki şartlardan birine dahil bulunmaları zorunludur.29

a) Şikayet için: Şikayet ederek kötülüğünü aktardığınız kişi, o kötülüğü—en azından sizin zannınıza göre—düzeltebilecek kişidir. Komşunuzun çocuğu bahçenizi kirletiyor ve ailesine gidip, çocuklarına engel olmalarını rica ediyorsunuz. İş arkadaşınız size haksızlık yapıyor; işverene gidip, hakkınızın korunmasını istiyorsunuz. Şunlara dikkat edeceğiz:

• Ortada birisinin kötülüğü olmalıdır. Bu kötülük, sahibinin gizli ve özel hayatıyla ilgili değil, alenîdir; size veya başkalarına açıkça zarar veriyor. Eğer sizin veya başkasının hakkını gasp niteliğinde bir kötülük değilse, kimseyi hiçbir şartta başkasına şikayete hakkınız yoktur. Örneğin komşunuz özel hayatında gizli gizli alkol alıyor. Bunun kusur olduğunu bildiği için de gizliyor; muhtemelen pişman ve kurtulmak istiyor, biz bilmiyoruz. Böyle gizli bir yanını keşfettiğimizde, onu düzeltebilecek birisine bile olsa şikayet edemeyiz. Çünkü o zaman gizli kusuru açığa çıkarma suçunu işleriz ki, bu vahim bir suçtur.

• Sadece şikayet ediyorsunuz. Öfkenizi de içine katıp, hakaret etmiyorsunuz; ki, öfke nedeniyle şikayetinizi abartıp söze asılsız anlamlar da katıyorsanız, o zaman iftira veya hakaret olacaktır. Ancak doğruyu söylemek şartıyla hakaret olmaz: Birşeyinizi çaldığından eminseniz, ‘şu hırsız adam,’ küfrettiyse ‘şu ahlâksız kişi’ diyerek söze başlamanız hakkınızdır. Çünkü bunu yapmıştır; bu sıfatı kazanmıştır.

• Şikayeti aktardığınız kişi, herhangi birisi veya dertleştiğiniz bir arkadaşınız değil, tam olarak o sorunu giderebileceğini düşündüğünüz kişidir. Bir komşunun size eziyetini diğer komşu gideremezse şikayeti ona yapamazsınız. Hatta varsayalım, gerçekten hakkınızı koruyabilecek birisini buldunuz; şikayetinizi ilgisiz olan umumun huzurunda umumla birlikte ona değil, yalnızca ona aktarmalısınız.

• Kardeşini kardeşine, akrabasını akrabasına, arkadaşını arkadaşına, eşini dostuna şikayet eden kişiler çok dikkatli olmalıdırlar. Şikayet ettiğimiz kişi çoğu zaman bize yapılan haksızlığı durdurabilecek durumda değildir. Onun yapacağı, çoğu zaman, ya hakkımızda suizan etmek, bizden aldığı sözü başkalarına taşımak veya şikayetlerimizden kurtulmak için bizden kaçmak olacaktır. Başkasından hakkımızı alalım derken, ilgisiz insanlara konuyu aktardığımız için hoş olmayan bir yönümüzü bildirmiş olacağız; bu yüzden manevî gücümüz zayıflayacak, üstelik bu yolla intikam aldığımızdan ilâhî huzurdaki hakkımızdan da mahrum kalacağız.

• “Şikayet etmeyeyim de haksızlığı içime mi gizleyeyim?” diyebilirsiniz. Gizlememelisiniz. Ama haksızlıkla savaşın doğru biçimi, insanların yüzüne kuzu, gıyaplarına aslan kesilmek değildir. Haksızlıkla ikiyüzlülük yoluyla savaşılamaz. İnsan onuru, haksızın huzuruna karşı yanlışı cesaretle ve alenen dile getirmeyi gerektirir. Gizliden, sözünün arkasında duramayacak ve iftiraları da katacak şekilde şikayetlerle haksızlıkla savaşılamaz; olsa olsa fitnelerin kapısı açılır. Adaleti iyi işleyen sağlam ve hızlı bir hukuk devletinde hakkı gasp edilen hemen mahkemeye gidebilir ve hakkını alabilirdi.

b) Danışma/istişare: Birbirimize danışma ve fikir almak gerektiğinde yapılan, kimi durumlarda gıybet değildir. Netleştirelim:

• Birisiyle ortaklık yapacaksınız/birlikte bir iş yapacaksınız veya birisi tanıdığınız biriyle ortaklık planlıyor. Ortak olunacak kişiyi iyi tanıyan birisine gidip onun özelliklerini sormanız veya size sorulduğunda söylemeniz gıybet değildir. Ortaklığın her türlü biçimini dikkate alabilirsiniz: Ortak işyeri açacaklar, evlenecekler, birlikte ev, arsa satın alacaklar, borç alıp verecekler, aynı odayı paylaşacaklar, bir projeyi bölüşecekler, oradan alışveriş yapacaklar, birbirlerine birşey emanet edecekler...

• İncelik şudur: Ortaklıklarda birbirinizin özel hayatlarına girersiniz, toplumsal boyutun ötesindeki yönlerinizi paylaşırsınız. Özel hayatınız ortaklık yapacağınız kişinin özel hayatından etkilenir. Örneğin birisinin dolandırıcı olması, ondan yapacağınız alışveriş kararınızı etkiler. Bir kişinin gizli ve özel hayatı beni hiç etkilemeyecekse, o zaman ortaklık ilişkisi içerisinde olduğumu savunamam. Örneğin kalabalık bir işyerinde çalışıyorsam, dairemdeki benimle doğrudan ilgisiz diğer arkadaşların özel yanları hakkında kimseye danışamam ve bana bu gerekçeyle sorulursa cevap veremem. Aynı kurumda çalışıyor olmamız, ortak olduğumuz anlamına gelmez.

• Analiz yapmalısınız: Size birisi hakkında fikir soran kişi en samimi kardeşiniz bile olsa, önce niçin sorduğunu öğrenmelisiniz. Çoğu zaman, ortalıkta dolaşan bir dedikodu yüzünden merak ettiklerini, yani fitne ve fesat seline kapıldıkları için sorduklarını fark edeceksiniz. O anda ağzınızı açıp konuşursanız, ne yazık ki kardeşinizle birlikte çamur seline kapılmış, manevî cehenneme sürüklenmiş olacaksınız. Sorma gerekçesinde, ‘ortaklık’ diyebileceğiniz kadar önemli, ciddi bir yön varsa, o zaman cevap vermelisiniz.

• Şartları oluşmuşsa istişareye doğru cevap vermek zorunluluktur. Eğer size sorulan kişinin bildiğiniz bir kusuru varsa, sevdiğiniz kişi, örneğin evladınız olduğu için gerçekleri gizlemişseniz; bu yüzden ilerde oluşacak tüm sorunların defterinize yazılacağından, suskunluğunuzun bedelini ödeyeceğinizden korkmakta haklı olacaksınız. Susmak ne kadar önemliyse, gerekli olduğunda konuşmak da o kadar önemlidir.30

• İstişarede vereceğimiz veya soracağımız bilgi konuyla ilgili olmak zorundadır. Örneğin: “Onunla ortak olma, zira ahlâksız bir kişidir; zaten anne babası da ahlâksızdı” derseniz, doğru da söyleseniz, gıybet yaparsınız. Danışan kişi onu mu, anne babasını mı sordu? Eğer anne babasıyla ortaklık yapacaksa, o zaman çocukları hakkında hiç konuşmamanız gerekirdi. Kimsenin suçu yakınlarını lekelemez ve insanı bir yakınının kötü yanıyla anmak zalimliktir; alçaklıktır, haysiyetsizliktir, en iğrenç şeytanlıktır.31 Lût peygamber (a.s.), asilerle işbirliği yapan eşine nisbet edilemez. Hangi kötü akrabanız yüzünden size çamur atılmasına vicdanınız razı olabilir? Ancak, çok dikkatle bir istisnayı dikkate almamız gerekir: Şayet tanımladığımız kişinin yakın çevresinin bu olumsuz durumlarının bu ortaklığı etkileyeceği düşüncesindeysek, bunları vurgulamamız da gereklidir. Fakat gerekmiyorsa, bunları isim isim açıklayarak değil, isimlerden soyutlayarak aktarmalıyız.

• Vereceğimiz bilgi, öfkemiz veya önyargımız nedeniyle gerçek sınırını aşar da gerçek dışı boyutlar da içerirse, o zaman iftiralı gıybet olacaktır. Hele tahmine veya başkalarından duyduğumuz sözlere dayanıyorsa, doğru da çıksalar, büyük suç olduğu kanaatindeyim. Zira, Müslüman sadece doğru olanı söylemekle değil, eğer kullanacaksa duyduğunu tahkik etmekle de sorumludur. Varsayalım ki verdiğimiz bilgi doğru olsun; ama tahkik etmediğimiz bir bilgi ise, tahkik görevini ihmal ettiğimiz için bence sorumluluktan kurtulamayız.

c) Tarif için: Bazı durumlarda, kimi insanları tarif etmek gerektiğinde, rahatsız edebilecek özelliğini zikretmekten başka çare bulamayabiliriz: ‘cüce, topal, kör, sağır, dilsiz, kulağı kesik, kambur...’ Açalım:

• İlk şart zorunluluktur: Adını bilmiyoruz veya bizi dinleyen kişi adını bilmiyor; dolayısıyla onu bilinen veya gözlemlenebilecek bir kişisel özelliğiyle tanımlamak zorundayız. Dinleyen kişi, adamı söyleyeceğimiz vasfıyla tanımıyorsa, ‘filanca kör kişi’ demek de gıybettir. Çok okunan kitaplara imza atan, Evrenin Kısa Tarihi isimli kitabın yazarı Stephen Hawking ismini hemen herkes biliyor. Kendisini—tüm saygımla örnek veriyorum—‘şu tekerlekli sandalyeye mahkûm, vücudu şöyle böyle biçimli yazar’ şeklinde tanımlama hakkımız yoktur.

• Ayrıca, ‘kör, sağır, cüce’ gibi, içeriğinde küçümseme yatan kelimelerle tanımlamakta gıybet ihtimali yüksektir. Bunların yerine, ‘görme, işitme özürlü, çok kısa boylu vb.’ gibi, saygıyı hissettiren anlatımlar tercih edilmelidir. Varsayın, görme özürlü bir erkek olsaydınız; gıyabınızda ‘şu kör herif’ şeklinde mi, ‘şu görme özürlü beyefendi’ şeklinde mi tanımlanmaktan hoşnut olurdunuz?

• Bazı durumlarda, kişilerin zâtlarından çok vasıfları belirgin olabilir ve onları vasıflarını kullanarak tanımlamak zorunda kalabilirsiniz. ‘Yüzünde tiki olan, kekeme, içine kapanık, mahallenin maskotu...’ gibi vasıflar doğru olabilir. Ancak bu tür vasıfların içeriğinde olumsuz anlamlar yer alır ve insanlar çoğunlukla bunları olumsuz algılayarak rahatsızlık duyarlar.

d) Açıktan günah işleyenler: Nihayet son bir durum, bazı insanları, yapıcı eleştiride bulunmak, kötü ve çirkin yanlarını söylemek özel şartlarda gıybet olmadığı gibi, bazı şartlarda kimi insanların aşağılanacak şekilde gıybetlerinin yapılması gereklidir de. Sevgili Peygamber (a.s.m.) şöyle buyurur: “Üç grup vardır ki, gıybetlerini yapman sana haram değildir: günahı açıkça işlemekten sıkılmayan, zalim idareci ve dinde olmayanı dine sokan bid’atçı.”32 “Haya örtüsünü atan kimsenin arkasından konuşmak gıybet değildir.”33 “Ne fâsık, ne de mücâhir (günahı açıktan işleyen) kimse için söylenen gıybet sayılmaz...”34

• Gıybeti caiz olan bu kişiyi Bediüzzaman şöyle tanımlar: “O gıybet edilen adam fasık-ı mütecâhirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor...”35 Fısk, yani ahlâksızlık, çirkin işleri, kusurları, dince yasaklanan şeyleri alenî yapıyor mu? Alenen ve pervasızca işlediği kumarı ve sarhoşluğu savunuyor; cinsel sapkınlıklarını umuma neşrediyor mu? Birinci kriter, kişinin bu kusuru alenî işlemesi ve diğeri de bunları yapmaktan utanmamasıdır. Bir adım daha ileride üçüncü kriter, bunları anlatmaktan ve bilinmelerine şahit olmaktan zevk almasıdır. Yani, zaten kendi kötülüklerini anlatmaktan gurur duyan adamı gıyabında bu aşağılık eylemleri nedeniyle tahkir etmek suç değildir. Kişinin bu tür kötülükleri gizli yapması, bunlardan utandığını, bilinmesinden zevk almayacağını gösterir. Gizli iseler ifşa edilemezler. Gizlenen bir kişisel kusuru açığa çıkarmak onu işlemekten daha kötüdür.36

• İkinci önemli nokta, kişinin zalim olması hâlidir. Zulümde başkasının hakkının gaspı, başkalarına işkence etmek gibi faktörler vardır ki, bunların aleyhinde olmak ve bunlara engel olmaya çalışmak, bunların aleyhinde kamuoyu ve propaganda yapma gayretinde bulunmak, aynı zamanda bir görevdir. Sözü geçen zalim idareci, bir ülkenin yöneticisi olabileceği gibi, bir mahallenin muhtarı, bir şirketin patronu ve bir ailenin babası da olabilir.37

• Bu tür insanların aşağılanması, insanların onlardan uzak durmalarına katkı sağlayabilir. Ancak özellikle ahirzamanda bu tür gıybetlerin fonksiyonları değişebilir ki, korkunç bir tehlikedir. Bediüzzaman, “Bâtılı tasvir safi zihinleri idlaldir” demiştir. Örneğin, ‘ahlâksız eşcinsel adam...’ sözü, kişiyi aşağılıyor; ama zaafı olanlara tuzak kuruyor. Hayretle göreceksiniz: Gazeteler, sapıklıkları sayfalarına taşırken, bunları iğrençlikler ve ahlâksızlıklar olarak takdim ettiler. Bu sayede, hem toplum onlara itiraz etmedi; hem de bilinmeyen ve insanların aklından hiç geçmeyen bu tür aşağılıklar bilinir oldu ve yaygınlaştı. “Aşağılayalım” derken böyle bir tahribata da hizmet etmemeliyiz.38

e) Eleştirmek için: Kural olarak, eleştiri rahatsız edici ise gıybet sınıfına dahildir. Dolayısıyla, sıradan insanları gıyaplarında eleştirme hakkımız da yoktur. Ancak kamusal hayat sözkonusu olduğunda, yukarıdaki dört duruma ek olarak bir kriteri daha dikkate alacağız:

• Kamusal kişilikleri, aşağılama ve hakaret olmaksızın ve iftira atmaksızın, onları rahatsız edecek olsa da, eleştirme hakkımız vardır. Yazarlar, sanatçılar, bilim adamları, siyasetçiler ve topluma model olarak sunulan herkes burada istisnaî konumdalar. Bu kişiler toplumla ortaklık konumunda olan kişilerdir; fikirleri ve tutumları tüm toplumu etkiler, şekillendirir, yönlendirir.

• Bu kişilerin zâtlarını ve gizledikleri özel hayatlarını değil, yaydıkları eser ve tutumlarını eleştirebiliriz. Görüşlerine katılmadığımızı ve farklı düşündüğümüzü söyleyebiliriz. Biz Allah’tan vahiy almadık ve dolayısıyla, samimi inancımızı da söylesek, farklı düşünen ve inanan başkalarını aşağılama üslubuyla eleştirmeye hakkımız olamaz.39

• Toplumun inanç ve değerler sistemini etkileyen kamusal kişiliklerin gizledikleri özel hayatlarını kurcalayamayız. Yaydıkları fikirleri bize çok aykırı gelebilir. Sosyal çoğunluğun ve yüksek âlimlerin yüksek çoğunlukla katıldıkları durumlar dışında, yalnızca bizim cemaatimize, din, mezhep veya partimize uymuyor diye kimseyi aşağılayamayız: “Sapıttı, bâtıl yola girdi, kâfir oldu, dinini sattı, bizi saptırıyor, sahtekârdır...” gibi utanç verici hükümlerin altından kimse kalkamaz. Çoğu zaman eleştiri ile hakareti birbirine karıştırıyoruz. Aşağılayıp geçmek eleştirmek değildir, zihinsel tembelliktir, pervasızlıktır.

























26 Ocak 2012 Perşembe

Beşparmak Dağları'nda PKK Kampı




PKK denize indi. KKTC'yi eğitim üssü olarak seçen PKK, Beşparmak Dağları'na yerleşti.
KKTC'yi eğitim üssü olarak seçen PKK, Beşparmak Dağları'na yerleştiği iddia edildi. Kandil'den gelen PKK'lıların söz konusu bölgede Kıbrıs'a gelen öğrencilere 'eğitim' verdiği belirlendi.

Takvim gazetesinin haberine göre Güney Kıbrıs'ı kara para aklama merkezi olarak kullanan PKK'nın, KKTC'deki bazı üniversitelerde de yapılanma içinde olduğu belirlendi. Örgütün bu yapılanması ortaya çıkınca KKTC yönetimi ve emniyet güçleri harekete geçti. Bu doğrulruda KKTC Bakanlar Kurulu, 16 öğrenciyi terör faaliyeti içinde oldukları gerekçesiyle sınır dışı etti.

İKİ AŞAMALI PLAN

İddiaya göre; KKTC Bakanlar Kurulu'nun bu kararı sonrasında yeni ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı. Örgüt, K.S. isimli öğrenci üzerinden Kıbrıs'ta harekete geçti. Yetkililerin ulaştığı bilgiler ışığında PKK'nın KKTC'nin en dağlık bölgesi olan Beşparmak Dağları'nı eğitim üssü olarak kullandığı belgelendi.

Beşparmak'taki Dikmen Köyü yakınlarındaki Taşkent Bölgesi'nde eğitim veren PKK'nın, iki aşamalı plan izlediği belirtildi. Birinci plana göre eğitim alan öğrenciler, başta Abdullah Öcalan'ınkiler olmak üzere PKK'nın "ilkeleri"ni anlatan kitapları okuyor.

ARAZİYE DE ÇIKIYORLAR

Okunan kitaplar arasında "Güney Kürdistan'da Egemenlik Mücadelesi ve Devrimci Demokratik Tutum, Bir Halk Savunmak, Demokratik Toplum Manifestosu"nun yanısıra Öcalan'ın tavsiye ettiği 6 kitap daha bulunuyor. İkinci aşamada ise öğrenciler Beşparmak Dağları'nın dik ve kayalık bölgelerinde zor şartlarda arazide dayanıklılık eğitimi alıyor.

Öğrenciler günde 6-7 saat yürüyüşler gerçekleştiriyor, aç kalarak dayanıklık testlerinden geçiriliyor.

Bu arada PKK'nın KKTC'de eğittiği öğrencilere yazın Kuzey Irak'ta silah eğitimi verdiği belirlendi. Yazın asgari 1 ay süreyle Kuzey Irak'ta kalan öğrencilerin, gruplar halinde silah eğitimi aldıkları kaydedildi. Silah eğitimlerinin Türkiye'ye yakın bölgeler yerine Kandil Dağı'na yakın kamplarda verildiği tespit edildi. KKTC'deki öğrencilerin ayrıca Irak'taki üniversitelerde yüksek lisans yapmaları yönünde teşvik edildiği de öğrenildi.

SINIR DIŞI EDİLDİLER AMA

KKTC tarafından sınır dışı edilen öğrencilerin büyük bir kısmı Dikmen Köyü Taşkent Mevkii'nde gerilla eğitimi görüyor. Bu öğrenciler arasında sınır dışı edilen M.Y., F.T., S.T., S.E., M.B., K.E., A.A., T.Ö., A.T., H.İ.Ü., Y.B. ve sınır dışı kararı bulunmasına rağmen halen Kıbrıs'ta kaçak durumda bulunan R.O., O.A. ve M.S. yer alıyor.

Aziz Yıldırım'dan "58. Madde" Açıklaması




Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, puan silme düzenlemesinin tamamına karşı olduklarını açıkladı.
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, bugün gerçekleştirilecek Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Olağanüstü Genel Kurulu öncesi puan silme düzenlemesinin tamamına karşı olduklarını söyledi.

Aziz Yıldırım, avukatları aracılığıyla gerçekleştirdiği ve kulübün internet sitesinde yer alan açıklamasında, TFF Genel Kurulu'na çağrıda bulunarak, "Bugün tarihi bir toplantı yapılmaktadır. 58. Madde'de herhangi bir değişiklik yapılmasına dair bir gündem olmamasına rağmen, bu madde içinde yer almayan puan silme getirilmeye ve bu şekilde bazı kulüpler kurtarılmaya çalışılmaktadır. Bu girişim, Türk sporunun üzerinde kara bir leke olarak kalacaktır. Bu Genel Kurul'un görevi, 1959'dan beri olan Türkiye liglerinin araştırılması için Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmak olmalıdır. İşte o zaman tarih sizleri kahraman olarak anacaktır. Aksi halde ise Türk sporuna verdiğiniz zarardan dolayı, en azından vicdanlarda yargılanacaksınız" ifadelerini kullandı.

Puan silme düzenlemesine karşı olduklarını kaydeden Yıldırım, "Fenerbahçe Kulübü olarak, puan silme düzenlemesinin tamamına karşıyız; zira biz 'en az' orada olanlar kadar temiziz. Bu dava, şike ve teşvik davası değildir; bu davanın aslında ne olduğunu süreç içinde göreceğiz" dedi. 


25 Ocak 2012 Çarşamba

TC numarası ile gelen tehlike



Kişiye ait TC numarasının telefon bankacılığından, internet alışverişi ve oyununa, kargo tesliminden gsm hattı alımına kadar her aşamada istenilmesi vatandaşları çileden çıkard


Bir kişinin özel kimlik bilgilerinin kendi bilgisi ve izni dışında kullanılmasının kişilik haklarına aykırı olduğuna dikkat çeken Şikayetvar Yöneticisi Dr. Ömer Deveci, “Birçok kişi TC numarasının paylaşımından şikayetçi. Çünkü, TC numarası ile kişinin adı, soyadı, doğum tarihi gibi bilgilere erişebiliyor. Asıl önemlisi her yeni bilgi ile bir başka kurumun internet sitesinden öteki kişisel bilgilere ulaşılabiliyor” diyerek tehlikenin önemine dikkat çekti.

Türkiye’nin En Büyük Şikayet Portalı Şikayetvar TC numarası ile gelen tehlikeye dikkat çekti. Gelen şikayetlere göre artık tüm firmalar mal ve hizmet satımında T.C. numarası şartı getiriyor.

ÇOCUKLARI BEKLEYEN TEHLİKE!

İnternetin kullanımı yaygınlaştıkça şikayetleri de dinmek bilmiyor. İnternet aracılığı ile alınan mal ve hizmetlerde de TC numarası şartına online alışverişi seçen vatandaşlar tepki gösterirken internetten oyun satışı yapılırken çocuklardan TC numarası istenilmesi akıllarda soru işareti oluşturdu.

Çoğunlukla çocukların üye olduğu oyun sitelerine kayıt olunurken TC numarası istenilmesi aileleri harekete geçirdi. “Çocukların bugün verdiği bilgiler ileride başlarına büyük dertler açabilir” diyen Deveci, “TC numarası uzun süre kullanılabilen ve her geçen gün önemi artan bir bilgidir. TC numarası gibi özel bilgileri özellikle de internet aracılığı ile istemesi engellenmeli. Aileler ve çocuklar bu konuda bilinçlendirilmeli. Kişilerin sadece kimlik bilgilerini toplama üzerine kurulmuş siteler olabilir. Yıllar sonra bu bilgilerin nasıl kullanılacağını bilemeyiz. Hakkınızda bilgi toplayıp ilerde aleyhinizde kullanılabilir” diyerek konunun önemine dikkat çekti.

FİRMALARIN TC ŞARTI!

Bir kişinin özel kimlik bilgilerinin kendi bilgisi ve izni dışında kullanılmasının kişilik haklarına aykırı olduğuna dikkat çeken Deveci, Şikayetvar’a gelen şikayetleri paylaşarak vatandaşların tepkilerini paylaştı: “Kargo teslim alırken dahi TC numarasının istenilmesi bizi hayretler içinde bırakıyor. Çalıştığım şirket adına gelen kargoyu şirket kaşesi ve kendi ad soyadımla teslim almamı yeterli görmeyip bir de benden TC no istiyorlar. Benim şahsıma gelmeyen kargo için ben neden TC numarası vereyim? Hangi devirde yaşıyoruz artık TC numaralarıyla neler yapılıyor. Bu sebepten dolayı şirkete gelen kargoyu teslim almadan yolladım. Ben şahsen adıma kredi bile açılabilecek bu numarayı herhangi bir taşıma şirketi ile paylaşmayı doğru bulmuyorum. Bu uygulama gereksiz ve rahatsız edicidir.”

TELEFON BANKACILIĞINDA TC AYRICALIĞI

Birçok vatandaş ise telefon bankacılığı ile bankayı aradıklarında karşılarına çıkan “T.C numaranızı tuşladığınızda daha hızlı işlem yapılacaktır” sistemine tepki gösterdi. Bankaların yeni uygulamasının güvenlik bakımından zararlı olabileceğini ileri süren vatandaşlar vatandaşlık numarası ile birçok dolandırıcılığın yapıldığına dikkat çektiler. Şikayetlerde “Telefonda kişisel bilgilerimizi vermek istemiyoruz. Banka yeni uygulaması ile banka müşterisi olsak da olmasak da vatandaşlık numarası veriyor. Tuşlarsanız size daha hızlı hizmet verilecek deniliyor. T.C. numaramızı vermemiz için zorluyorlar çünkü; verilmediğinde telefonda çok fazla bekletiliyor. Her yerde T.C. numaramız isteniliyor, yakında benden başka herkes vatandaşlık numaramı bilecek. Üye olmak için kişisel bilgilerimizi vermek istemiyoruz” dediler.

AÇIK HAT DOLANDIRICILIĞIN YÖNTEMİ DE TC BİLMEK

Vatandaşlar kendilerinden habersiz adlarına açılan açık hatlardan dertli. Bu hatlardan dolayı başına gelmedik iş kalmayan vatandaşların son mağduriyetleri ise kimlik bilgileri ile adlarına açılan hatların kabarık faturalar ile kapılarına gelmesi.

“18 yaşından küçük olup gsm hattı alamayan, suça yönelik işlerde kullanılacak hat arayanların adresi açık hatlar. Adıma hat alabilmek için kimlik bilgilerim ile bir gsm operatörü bayiine gittim. Nüfus cüzdanımın fotokopisini verdim. İşte asıl şikayet bundan sonra başlıyor. Benim iznim, bilgim ve imzam olmadan kimlik fotokopisinden bir kopya daha çıkartıp, üzerine ‘Aslı Gibidir’ mührü, bayii kodu/kaşesi ve bayii yetkilisi imzası ile bir tane faturalı hat çıkartılarak kullanıma açılmış. Sözleşmedeki imza, anne kızlık soyadı ve adres bana ait değil. Biriken faturalar ödenmeyince evime borcun ödenmemesi durumunda haciz işlemlerinin başlatılacağı bilgilendirilmesi yapıldı. Birilerinin çıkarı için ben mağdur oldum. Piyasada açık hat olarak bilinen yasal satışına izin verilmeyen hatlar mevcut ve bu hatların her biri aslında masum insanları mağdur ediyor. Daha fazla vatandaşımızın mağdur kalmaması adına bu konuda yasal düzenlemelere gitmesini bekliyoruz.”



24 Ocak 2012 Salı

MÜJDE OYAKA AİT AYAS ENERJİ SATILDI




Sevgili Oyak Mensupları, yüzde yüz Oyak iştiraki olan AYAS Enerjinin %50 hissesi KOÇ Holding’e devredilmiştir.Oyak kurumu yöneticileri bunu 21 Aralık 2011 tarihli bir açıklama ile kurumun web sayfasında duyurmuşlardır.


Yapılan açıklama yetersiz olup biz 261 bin ortağı tatmin etmemiştir.Oyak yöneticilerinden gizli kapaklı işler çevirmelerini değil de , biz ortaklara karşı daha dürüst ve şeffaf olmalarını beklerdik. 


Ama nerde eski hamam eski tas… 


Yapılan açıklamada %50 hissenin Koç Grubuna ne kadara devredildiği, bu devir işinden ne kadar kazanç sağlandığı, ortakların hesabına ne kadar kar payı yatacağı ( % 40-%50 mi?) şeffaf bir şekilde açıklanmamış. 
Örnegin içeride 50 bin lira birikimi olan biri, Ayas enerjinin satışından 20 bin lira nema alması gerekip, toplamda Mayıs 2012 itibarı ile 70 bin lira birikimi olması gerektiğini düşünüyoruz. 
Oyak’ta 90 Bin lira birikimi olan birisi ise, Ayas enerjinin satışından elde edeceği nema ile birlikte Mayıs 2012 de toplam birikimi 110 bin lira olması gerekir. 


Fakat Aç gözlü Oyak Yöneticileri, Ayas enerjinin satışından elde edilecek nemayı acaba ne yapacaklar? Hep birlikte “empati” yapalım. 


İHTİMALLER: 
1- Sanki Oyak Yöneticilerini duyar gibiyiz; Biz keriz miyiz Ayas enerjinin satışından elde edilen nakit parayı Oyak Mensuplarına Mayıs 2012’de kar payı olarak dağıtalım. 


2- Ya da; Almanya’da ki Oyak Anker Bank’a transfer edip, eskiden kurduğunuz tezgah gibi, Anker bank’tan kredi verip sonra da “ efendim bu krediler battıysa batmış demektir,eğer battıysa sermayemizden yiyeceğiz” deyip,verilen bu kredileri batırarak görev zararı gösterip, Oyak Mensuplarını uyutmak. 


3- Her zaman ki halleri olan “efendim sizlerin geleceği için yatırım yapacağız.” 


4- Diğer bir ihtimal ; İrlanda da ki kuruluşumuz olan EUROPAN PLC. Finans kuruluşuna aktarıp, %200 riskli firmalara ticari kredi vererek batırmak. 


5- Ya da bir masal uydurarak, Afrika da bir elmas madeni alma sevdasına girip, bu parayı oraya yatırdık diye gösterip, aradan 3 ay geçince ” tüh lan elmas bulamadık…taş kömürü çıktı ” hepinize Mayıs ayında nema olarak 2 ton taş kömürü vereceğiz hayırlı olsun.

6- Bursa’da “Nissan otomobil fabrikası kuruyoruz,hepinize bir araba vereceğiz” diye ağzımıza bir parmak bal sürüp masal anlatmaya devam edin.Bir de bakıyoruz ki ,Nissan araba fabrikası personel giderlerini dahi karşılayamadığı yalanını uydurup, (OYPA’da kurduğunuz tezgah gibi) arabaların birer maketini bizlere emeklilikte verirsiniz. 


Değerli TSK.Mensupları yukarda sıralanan ihtimallerde gerçeklik payı arayabilirsiniz. 
Sevgili dostlar Ayas enerjinin satışından Mayıs ayında nema beklemek bir saflıktır. Duyumlarımıza göre, Oyak Mayıs ayında %11 veya % 13 kar payı verecektir.Zaten Oyak Bank’ın satışından kalan %70 nemamızın üstüne yattılar,Ayas enerjinin satışından elde edilen %50’lik nema’nın da üzerine yatacaklarından asla şüpheniz olmasın. 
Bugüne kadar Assubaylar ve Uzman Jandarmalar hep sustu, susturuldu,hep birilerinin bir şeyler vermesini bekledi, almasını bilemedi. 


Hepinizi;hak ve adalet aramak için aşağıdaki OYAK YOLSUZLUK dilekçesini Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermenizi bekliyoruz. 


OYAK YOLSUZLUK DİLEKÇESİ İÇİN TIKLAYINIZ.


ALINTI ADRESİ :http://www.kamuemekcileri.org/index.php?option=com_content&view=article&id=2527%3Aoyak-mensuplarna-muejde-ayas-enerji-satld-ne-kadar-nema-alacaksn&catid=42%3Arokstories&Itemid=102



22 Ocak 2012 Pazar

VAN VE ERÇEK BELDESİNDE GÜNLERDİR SÜREN ELEKTİRİK KESİNTİLERİ İNSANLARI CANINDAN BEZDİRDİ.



 ELEKTRİK KESİNTİSİ İŞLERİ AKSATIYOR !

Van ilinin belli başlı sorunlarından olan elektrik kesintileri kış mevsiminin başlamasıyla beraber vatandaşı ve esnafı çok daha fazla zor durumda bırakmaya başladı.

Kış mevsimini artık iyiden iyiye hissettiğimiz şu günlerde van”ın başlıca sorunlarından olan elektrik kesintileri  başta iş yeri sahipleri olmak üzere vatandaşları zor durumda bırakıyor. Bakım ve onarımı geciken elektrik direkleri,eski trafolar,ikide bir atıp duran sigortalar, soğuk havanın da etkisiyle çok daha fazla arıza vermeye başladı. Arızalanan elektrik direklerinin tamiri ihmal edilince de ortaya iş verimini artıracak ciddi sorunlar çıktı.
Konuyla ilgili Van TEDAŞ yetkililerine ulaşılamıyor,TEDAŞ”a ait ne kadar telefon varsa hepsi açık bırakılıyor kimse ulaşamasın diye.

Erçek belediyesinde 3 gündür elektirik kesintisi uygulanıyor ve TEDAŞ ekiplerinin mazereti arızayı bulamıyorlarmış,sende bulamıyorsan bırak bulacak biri geçsin oraya,niye boş yere o mevkiyi dolduruyorsun.Öğleden sonra arıza başına geliyorlar akşam17:00 oldumu işi bırakıyorlar neymiş mesaileri bitmiş,yarın sabap tekrar arızayı aramaya devam edeceklermiş.Böyle bir Türkiye”de yaşıyoruz,yazıklar olsun,bizi bu durumlara düşürenlere,bu kadar ilgisizliğe,bu adamları kontrol etmeyen,denetlemeyen zihniyete.
Van ilinin 5.000 nüfuslu Erçek Beldesinde Zaten Belediye yok yani adı var ama yetkilisi yok.Ararsanız kimseye ulaşamazsınız.Devletin verdiği araçlar boş yere yatar Mahalle araları kardan,çamurdan geçilmez,yollar delik deşik,çukurlar yüzünden araçlarda ne lastik,ne de amörtisör kaldı.Belediyeye bir şey sorsanız mazeret hemen hazır kaynak yokmuş,belediyenin borcu çokmuş,vs.vs.sordukça insanın ağlayası geliyor o kadar acıklıki durumları sormayın.

Vatandaşların anlattığına göre Allah”tan bir deprem oldu belediye başkanı evini Bingöl”e taşımış kayıp,ne arayan var nede soran,seçim yaklaştımı ortaya çıkıyorlar.Dertlerini anlatacak kimseyi bulamadıklarından yakınmaktadırlar.Seslerini duyuracak bir yetkili istediklerini belirten vatandaşlar yıllardır kaderlerinin böyle oludğunu kendilerini seçimden seçime hatırlayanlara ders verme zamanının geldiğini belirttiler. 

20 Ocak 2012 Cuma

Şemdinli Davası'nda karar açıklandı



 Şemdinli Davası kapsamında yargılanan 2 astsubay ve bir PKK itirafçısının cezaları açıklandı

Şemdinli Davası'nda karar açıklandı. Mahkeme, 2 astsubay ve bir PKK itirafçısına 39 yıl 10'ar ay hapis cezası verdi.

Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 9 Kasım 2005 tarihinde meydana gelen patlamayla ilgili Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Şemdinli Davası'nda, tutuklu sanıklar Ali Kaya, Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş, 39 yıl 10 ay 27'şer gün hapis cezasına çaptırıldı.

Van'da yaşanan deprem sebebiyle M Tipi Kapalı Cezaevi'ne taşınan mahkeme, Şemdinli Davası'nın bugünkü duruşmasında kararını açıkladı. Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen dosya karara bağlandı.
Mahkeme heyeti, tutuklu sanıklar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş hakkında, 'silahlı örgüte üye olmak', 'tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs etmek', 'olası kastla adam öldürmek' ve 'olası kastla adam yaralamak' suçlarından 39 yıl 10 ay 27'şer gün hapis cezası verdi.

ŞEMDİNLİ OLAYI

9 Kasım 2005 tarihinde Hakkari'nin Şemdinli ilçesindeki Umut kitapevinin bombalanması sonrasında başlayan olaylar tüm ilçeye sıçramıştı. Eski PKK hükümlüsü Seferi Yılmaz'a ait kitapevinin bombalanması sonrasında kitapevinin çevresindeki halk bombayı attığı öne sürülen bir kişiyi sığındığı otomobilde 2 astsubay ile birlikte yakaladı. Üç kişi halk tarafından emniyet güçlerine teslim etti ancak kısa süre sonra bu üç kişinin serbest kaldığı bilgisi ilçeyi karıştırdı.

Halk sokaklara döküldü, otomobilde inceleme yapan savcı ve CHP Hakkari milletvekili Esat Canan'ın üzerine kimliği belirsi kişilerce ateş açıldı. Bombalama sonrasında bir, savcı ve milletvekiline ateş sonucunda da bir olmak üzere iki vatandaş hayatlarını kaybetti.

Olaydan bir gün sonra yapılan incelemelerde patlamanın failinin sığındığı beyaz renkli 30 AK 933 plakalı araç Hakkari Jandarma Komutanlığı'na ait çıkarken, aracın bagajından da üç kalaşnikof tüfek ve bomba yapımında kullanılan malzemeler çıkmıştı.

"TANIRIM İYİ ÇOCUKLAR"

Olaydan sonra kendisine soru yöneltilen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyüknaıt, beyaz renkli araçta PKK itirafçısı ile beraber yakalanan iki astsubay için "Tanırım iyi çocuklar" demiş, bu cümlesi daha sonra Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın hazırladığı iddianamede "Adil yargılamaya etkilemeye teşebbüs" olarak geçmişti.
Şemdinli davasının mahkeme başkanı, avukatların Büyükanıt hakkında yaptığı suç duyurusunu kabul etti…
Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, müdahil avukatlarının eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve 3 komutan hakkında, Van Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince soruşturma başlatması talebini kabul etti.
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde, Umut Kitapevi’ne yapılan bombalı saldırıyla ilgili dava sivil mahkemede yeniden görülmeye başlandı.
Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün yapılan duruşmada, mağdur avukatı Murat Timur, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Van Asayiş Kolordu Komutanı Selahattin Uğurlu, Van İl Jandarma Komutanı Erhan Kubat ve askeri yetkili Erdal Öztürk hakkında suç duyurusu yapılması talebinde bulundu.
Timur, daha önce dönemin savcısı Ferhat Sarıkaya’nın hazırladığı ve Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen ek iddianamede söz konusu şahıslar hakkında suçlamalar yer aldığını söyledi. Mahkeme, müdahil avukatlarının eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt ve 3 komutan hakkındaki talebini kabul etti.


AVUKAT VEDAT GÜLŞEN, CEZANIN TEMYİZİ İÇİN YARGITAYA BAŞVURDU

HAKKARİ’nin Şemdinli İlçesi’nde kitapevinin bombalanmasıyla ilgili 2 astsubay ile 1 PKK itirafçısının
yargılandığı Şemdinli Davası’nda, 39’ar yıl 10’ar ay 27’şer gün hapis cezasına mahkum olan sanıkların avukatlarından Vedat Gülşen, cezanın temyizi için Yargıtaya başvurdu.
Şemdinli’de 9 Kasım 2005 yılında eski PKK hükümlüsü Seferi Yılmaz’a Umut Kitapevine bombalı saldırı yapılmış, saldırıda Mehmet Zahir Korkmaz hayatını kaybetmişti. Bu olayla ilgili 7 yıldır süren davada karar duruşuması 10 Ocak 2012’de Van 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Duruşma sonrası mahkeme heyeti sanık Astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş’e 39’ar yıl 10’ar ay 27’şer gün hapis cezası verdi. Bunun üzerine bir hafta bekleyen sanık avukatlarından Vedat Gülşen, Yargıtay’a temyiz başvurusu yaptı. Avukat Gülşen, şimdi gerekçeli kararı beklediklerini ve kararın açıklanmasının ardından temyiz başvurusunda da duruşmalı savunma talep ettiklerini ifade etti. Gülşen gerekçeli kararın açıklanmasını ardından kapsamlı bir savunma hazırlayacaklarını söyledi.

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...