Akdeniz Üniversitesi
Hastanesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzamanı ve Deri ve Zührevi
Hastalıları bölümü Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahin Yazar, sedef
hastalığının Türkiye'de yaygın olduğunu ve sıkıntılı zamanlarda insanlarda
artığını söyledi. Sedef hastalığının ülke genelinde yüzde 5 oranda yayıldığını
belirten Prof. Dr. Şahin Yazar, "Sedef hastalığı özellikle sıkıntılı
durumlarda artar. Sıkıntılı zamanlardan biriside deprem. Türkiye'de yine bir
deprem gündemi var.
Sedefin 1999 yılında Marmara
depreminde arttığını gördük, şimdi de Van bölgesinde yaşayanlarda sedef
yükselecektir. Çünkü insanların elinden bir şey gelmeyen, halledemeyeceği bir
durum var" dedi.
Hastalığın belirtisinin saç,
diz ve dirseklerde kızarıklık ve kepeklenme ile görüldüğünü ifade eden Prof.
Dr. Yazar, "Ruhsal durumla ilgili bir hastalık. Hatta dilde bile
yerleşebiliyor. Tırnaklarda görülüyor, çoğunlukla yanlış anlaşılarak mantar
tedavisi yapılıyor" dedi.
Hastalığın yüzde 30 oranda
aileden, yüzde 70 oranda ise sonradan meydana geldiğini söyleyen Yazar,
"Sedef hastalığının olması için iki şart var, birincisi halledemedikleri,
çok zorlandıkları sıkıntılarla karşı karşıya kalmaları, ikinci çok hassas ve
duyarlı olmaları, sıkıntıları paylaşamamaları, biriktirmeleri. Bu iki olay bir
araya geldiğinde sedef hastalığına neden oluyor" diye konuştu.
Hastalığın belli bir yaşı ve
cinsi olmadığına da değinen Prof. Dr. Yazar, insanların hastalığın ruhsal ve
psikiyatrik tarafıyla yüzleşmek istemediklerini de ifade etti. Prof. Dr. Şahin
Yazar konuşmalarına şöyle devam etti:
"İlk ruhsal durumun
tedavi olunması gerekiyor. Ama o farklı branşta, psikiyatride tedavi olunduğu
için oraya gitmeyi insanlar hoş görmüyor. Psikiyatriye her hangi bir nedenle
gidene dengeli gözüyle bakılmıyor ve bunun bir genç kız ve ya erkek olduğunu
düşündüğümüzde durum daha da zor hale geliyor."
Sedef hastalığı olan
çocuklarda hastalık nedenlerini araştırırken ilginç bulgularla
karşılaştıklarını söyleyen Şahin Yazar, "Bunlarda pek enteresan sebepler
bulduk, birisinin babası yurt dışında çalışıyordu veya diğerinde anne ve baba
ayrılmış, ders yılı içerisinde okulu değişmiş ve bir sıra bunlar gibi sebepleri
vardı" dedi.
'DOKTOR BALIKLAR' HİV VE
HEPATİT GİBİ BULAŞICI HASTALIKLARI YAYMA TEHLİKESİ TAŞIYOR
İlk defa Sivas'ın Kangal
ilçesinin Topardı köyünde bulunan, boyları 3-4 santimetre olan ve
Uzakdoğu ülkelerinden ithal edilen "Garra fura" cinsi doktor
balıklarının cilt hastalılarına iyi geldiği, ayaktaki ve ellerdeki ölü deriyi
temizleyerek mantar ve sedef gibi hastalıkları tedavi ettiği ileri sürülüyordu.
Bu balıkların hiçbir hastalıkta doktorluk gibi görevi olmadığını söyleyen Prof.
Dr. Yazar, "Doktor olarak bir faydası yok, salgısında, sekresyonunda özel
bir madde yok. Sadece insanların ve
doktorların cilt üzerinde
istemedikleri bir tabakayı, oluşumu kaldırdığı için doktor balık denmiş"
dedi.
Balıkların sadece sedef
hastalarının derilerinde bulunan kepeği yediğini söyleyen Yazar, "Balıklı
göldeki espri şu. Doktor balıklar ılık suda yaşayan hamsi büyüklüğünde bir
balık, maalesef biz pek çok şeye sahip olamadığımız gibi bu balığımıza da sahip
olamadık, Türkiye'den Uzak Doğuya, Endonezya'ya Tayland'a, Almanya'ya
kavanozlarla alıp götürdüler. Bu ülkenin insanları bu balıkları ayak
temizliğinde kullanıyorlar. Bizdeki görevi ise o değildi. Sedef hastalarında
kullanılıyordu" dedi.
Doktor balıklara gruplar
halinde iki ya da üç gün yem verilmediğini, üçüncü gün ise hastaları havuza
alıp balıkları onların üzerine bıraktıklarını ifade eden Yazar, "Balık aç,
gidiyor hızla çarpıyor, kepeği yemek için burnuyla vuruyor, neticede hem kepek
yerinden ayrılıyor, hem de kanıyor. İşte bu durumda Hepatit B ve HİV
bulaşabilir mi evet bulaşır. Kimse bulaşmaz diyemez" dedi.
Sedef hastalığının birçok
tedavi yöntemi olduğuna da değinen Prof. Dr. Şahin Yazar, bunu folklorik tedavi
yöntemi adlandırdıklarını belirtti. Lokal olduğu ve bir yerel özelliği olduğu
için ayrıca o yörenin turizmine, gelirine bir katkı sağladığı için karşı
çıkmadıklarını da belirten Yazar, "Hastalar bize oraya gitmenin faydası
olur mu şeklinde sorduklarında bizim cevabımız şu oluyor, çok fazla
beklentinizi yükseltmemek şartıyla gide bilirsiniz. Çünkü o bölgenin de
gelişmesi lazım, oraya da birilerinin
gitmesi lazım" dedi.
Bu yöntemle tedavinin sadece
Türkiye'de değil, dünyada da yapıldığına değinen Yazar, "Mesela İsrail de
yapıyor. İsrail'in Ölü denizi var, efsanedeki Lut gölü, bizdeki Tuz gölüne
benziyor, çok fazla tuz kristalleri var. Onlar da dünyanın her yerindeki Yahudi
asıllı sedef hastalarını toplayıp o Lut gölüne götürüyorlar, bir de işin içine
inanç giriyor, o suda tuzdan başka bir şey yok, bizimkinde hiç olmazsa balık
var" dedi.
Doktor balıkların sadece
yörenin turizmine ve gelirine bir katkı sağlayarak fayda verdiğini söyleyen
Yazar, "İnsanları o havuzlara grup-grup alıyorlar. Girilen o havuzdaki su
her seferinde değişmiyor. Değişip dezenfekte etseler sorun olmaz belki, ama az
önce havuza kimin girdiğini bilmiyoruz, belki aralarında HİV, Hepatit hastası
vardı" şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Yazar,
konuşmalarına şöyle devam etti:
"O balıkların bulunduğu
havuzlara girmek çok temiz olmayan bir diş hekimine gitmekten daha tehlikeli.
Hepatit B, HİV gibi hastalıklar çoğunlukla temiz olmayan dişçilerde bulaşıyor.
Bu ondan da tehlikeli, çünkü ılık ve ıslak bir zemin, her zaman bir tehlike
var."
Kaynak : http://www.haber3.com/van-depremi-sedef-hastaliginin-artmasina-neden-olacak-1089806h.htm#ixzz1g9jPnaiK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder