NATO’nun aceleden uzak durması ve zaferi isyancıların
kazanması için sabretmesi belki olumlu olarak değerlendirilebilir. Fakat geçen
süre Libya için yıkımı ve Libyalılar için ölümü artırdı. Bu savaşta kaç
Libyalının öldüğü belki hiçbir zaman bilinmeyecek. Bu savaşın Libya’ya gerçek
maliyeti uzun zamanda hesaplanabilecek. Büyük bir olasılıkla bu sürecin
Libya’ya getirdiği mali zararın karşılanmasının maliyeti zarardan da yüksek
olacak. BM Güvenlik Konseyi’nin kararı Libya’da daha az can kaybı olmasını
ölçüt almalıydı.
Libya Savaşı BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararından
alınan güçle yapıldı. 17 Mart 2011’de BM Güvenlik Konseyi “gereken bütün
önlemlerin” alınarak “sivillerin” korunmasını talep etmişti. Elbette “siviller”
konusu bir hayli yoruma açık. Nihayetinde Libya’dan aylardır yayınlanan
görüntülerde yer alanların herhangi birisinin “gerçekten sivil” olduğunu en
iyimser bakış açısıyla dahi varsaymak çok zor. Ama ilgili karar ve bu müdahale
bundan sonra –dünyanın her yerinde- örnek alınabilir, gösterilebilir…
Karar ayrıca harekâtın hava ve deniz gücü ile yapılmasını
öngörerek, kara gücü olmamasını şart koşuyordu. Libya’ya az sayıda sızan
“uzman” ve “danışman” dışında bu kararın ciddi bir ihlali olmadı. Söz konusu timler
ise ait oldukları ordu adına hareket eden, ama NATO ile temas halinde olan ve
yerdeki isyancılar ile havadaki uçakların koordinasyonunu temin eden İngiliz,
Fransız, Katar ve BAE özel kuvvetleriydi.
BM Güvenlik Konseyi’nin kararı Libya’da “rejim değişikliği”
ve “Kaddafi’nin düşürülmesini” öngörmüyordu. Ama kararın gereği -sivillerin
korunması- sağlandığında Libya’da rejim değişikliğinin ve Kaddafi’nin bir
şekilde gidişinin refleksif sonuç olacağı belliydi. BM Güvenlik Konseyi son
derece dikkatli hareket ederek, her türlü olası hassasiyeti gözeten bir karar
aldı ve süreci kendi akışına bıraktı.
Libyalı isyancılar kıt askeri bilgi ve malzemeyle
ayaklandılar. Eğer kaybetselerdi, her şeyin sonu olacaktı. Ama NATO desteği
onların kaderini değiştirdi. Buna rağmen altı uzun ay dahi sürse de, Libya’nın
toplama ordusunu yenmeyi başardılar. NATO aceleci davranmadı. Yoğun bir ateş
dalgasıyla Kaddafi rejimini devirmeyi tercih etmedi. NATO savaşın dünya
kamuoyunun gündeminde büyük yer tutmasına da müsaade etmedi.
NATO’nun müdahalesi sınırlı ve kurallara sadık biçimde
gerçekleşti. NATO –hiç şüphesiz- BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararına
tereddütsüz bağlı kaldı. ABD harekâtta öne çıkmamayı tercih etti. Bununla
birlikte ABD harekâta istihbarat, haberleşme, gözlem, tanımlama ve tanker
uçaklar gibi değerli olanaklar sundu. ABD “bu defa” harekâta katılmayanları
“düşman” olmakla suçlamadı. ABD bu harekâtta BM ile çelişkiye de düşmedi.
NATO’nun devreye girmesi 31 Mart 2011’de gerçekleşti. Ancak
gerçek müdahale 19 Mart’ta ABD, İngiltere ve Fransa’nın katılımı ile başladı.
Bu süreçte geçiş çok yumuşak gerçekleşti. Hava operasyonları isyancılara çok
ciddi bir avantaj sağladı. Kaddafi rejiminin zayıf ordusunun ilerlemesi ve
kabiliyeti durduruldu. Rejimin askeri kapasitesi içerisinde ne varsa topçu
bataryalarından komuta merkezlerine, basit araçlardan mühimmat depolarına kadar
bu sayede etkisiz hale getirildi.
Hava saldırılarını ABD, İngiltere, Belçika, Kanada,
Danimarka, Fransa, İtalya, Norveç ve BAE gerçekleştirdi. Hollanda, İspanya,
İsveç, Katar, Ürdün ve Türkiye de saldırı düzenlemeden uçuşa yasaklanan bölgeyi
denetlediler. Ama harekâta katılan ittifak üyelerinin Libya’ya ve Libya’nın
geleceğine ilişkin bakış açıları homojen değildi. Almanya ve Polonya gibi bazı
NATO üyelerinin hiç katılmadığı harekâtta bazı üyeler ise çok sınırlı bir
katılımı tercih etti. Libya’daki deneyim NATO’nun bir savaşa veya ihtilafa
müdahil olması gerektiğinde bütün üyelerin katılımının çok gerekli olmadığını
gösterdi. NATO bundan sonraki olası operasyonlarda da –Libya’da olduğu gibi-
“çekirdek grup” ile hareket edebilir. O nedenle NATO’nun “artık” yeni bir
evrede olduğu ve “iki vitesli” hale geldiği değerlendirmesi yapılır.
Kaddafi rejiminin savaş sırasında dile getirdiği “NATO
bombardımanından kaynaklanan sivil kayıpları” iddialarına karşılık, harekât
sırasında sivil kayıp olmadığı görülüyor. Irak ve Afganistan’daki savaşların
olumsuz deneyimlerine karşılık bu defa “fiyaskosu olmayan bir operasyon”
gerçekleşti.
Harekâtın hukuki çerçevesi, siyasi zemini ve askeri boyutu
böyle biçimlendi. Kaddafi rejimi hiçbir zaman özgür dünya için büyük bir tehdit
teşkil etmedi. Kaddafi’nin ordusu dahi zayıftı. Kaddafi’nin petrolü de -bütün
dünya piyasası ölçüsünde- herhangi bir belirleyiciliği bulunan bir miktara denk
gelmiyor.
Belki komplo teorisi olarak da yorumlanabilir. Ama Libya’nın
“laboratuar” ve Libyalıların “denek” olduğunu düşünmek için çok neden birikti.
Hatta Libya Savaşı’nın tüm boyutları ve evreleriyle bir “kostümlü genel prova”
olduğu da düşünülmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder