4 Mart 2012 Pazar

LİBYA’DAN ÇIKAN DERSLER…



 Altı ay süren Libya Savaşı sona erdi. Libya’da geçici bir yönetim de kuruldu. Ancak Afganistan ve Irak’ta da mümkün olduğunca çabuk biçimde geçici yönetimler kurulmuştu. Daha sonra istikrarı sağlamakta sıkıntılar yaşandı. Libya’da Kaddafi rejimi devrildi. Ama Libya için de Afganistan veya Irak’a oranla daha somut veya daha kesin bir gelecekten söz etmek henüz mümkün değil.
NATO’nun aceleden uzak durması ve zaferi isyancıların kazanması için sabretmesi belki olumlu olarak değerlendirilebilir. Fakat geçen süre Libya için yıkımı ve Libyalılar için ölümü artırdı. Bu savaşta kaç Libyalının öldüğü belki hiçbir zaman bilinmeyecek. Bu savaşın Libya’ya gerçek maliyeti uzun zamanda hesaplanabilecek. Büyük bir olasılıkla bu sürecin Libya’ya getirdiği mali zararın karşılanmasının maliyeti zarardan da yüksek olacak. BM Güvenlik Konseyi’nin kararı Libya’da daha az can kaybı olmasını ölçüt almalıydı.
Libya Savaşı BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararından alınan güçle yapıldı. 17 Mart 2011’de BM Güvenlik Konseyi “gereken bütün önlemlerin” alınarak “sivillerin” korunmasını talep etmişti. Elbette “siviller” konusu bir hayli yoruma açık. Nihayetinde Libya’dan aylardır yayınlanan görüntülerde yer alanların herhangi birisinin “gerçekten sivil” olduğunu en iyimser bakış açısıyla dahi varsaymak çok zor. Ama ilgili karar ve bu müdahale bundan sonra –dünyanın her yerinde- örnek alınabilir, gösterilebilir…
Karar ayrıca harekâtın hava ve deniz gücü ile yapılmasını öngörerek, kara gücü olmamasını şart koşuyordu. Libya’ya az sayıda sızan “uzman” ve “danışman” dışında bu kararın ciddi bir ihlali olmadı. Söz konusu timler ise ait oldukları ordu adına hareket eden, ama NATO ile temas halinde olan ve yerdeki isyancılar ile havadaki uçakların koordinasyonunu temin eden İngiliz, Fransız, Katar ve BAE özel kuvvetleriydi.
BM Güvenlik Konseyi’nin kararı Libya’da “rejim değişikliği” ve “Kaddafi’nin düşürülmesini” öngörmüyordu. Ama kararın gereği -sivillerin korunması- sağlandığında Libya’da rejim değişikliğinin ve Kaddafi’nin bir şekilde gidişinin refleksif sonuç olacağı belliydi. BM Güvenlik Konseyi son derece dikkatli hareket ederek, her türlü olası hassasiyeti gözeten bir karar aldı ve süreci kendi akışına bıraktı.
Libyalı isyancılar kıt askeri bilgi ve malzemeyle ayaklandılar. Eğer kaybetselerdi, her şeyin sonu olacaktı. Ama NATO desteği onların kaderini değiştirdi. Buna rağmen altı uzun ay dahi sürse de, Libya’nın toplama ordusunu yenmeyi başardılar. NATO aceleci davranmadı. Yoğun bir ateş dalgasıyla Kaddafi rejimini devirmeyi tercih etmedi. NATO savaşın dünya kamuoyunun gündeminde büyük yer tutmasına da müsaade etmedi.
NATO’nun müdahalesi sınırlı ve kurallara sadık biçimde gerçekleşti. NATO –hiç şüphesiz- BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararına tereddütsüz bağlı kaldı. ABD harekâtta öne çıkmamayı tercih etti. Bununla birlikte ABD harekâta istihbarat, haberleşme, gözlem, tanımlama ve tanker uçaklar gibi değerli olanaklar sundu. ABD “bu defa” harekâta katılmayanları “düşman” olmakla suçlamadı. ABD bu harekâtta BM ile çelişkiye de düşmedi.
NATO’nun devreye girmesi 31 Mart 2011’de gerçekleşti. Ancak gerçek müdahale 19 Mart’ta ABD, İngiltere ve Fransa’nın katılımı ile başladı. Bu süreçte geçiş çok yumuşak gerçekleşti. Hava operasyonları isyancılara çok ciddi bir avantaj sağladı. Kaddafi rejiminin zayıf ordusunun ilerlemesi ve kabiliyeti durduruldu. Rejimin askeri kapasitesi içerisinde ne varsa topçu bataryalarından komuta merkezlerine, basit araçlardan mühimmat depolarına kadar bu sayede etkisiz hale getirildi.
Hava saldırılarını ABD, İngiltere, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İtalya, Norveç ve BAE gerçekleştirdi. Hollanda, İspanya, İsveç, Katar, Ürdün ve Türkiye de saldırı düzenlemeden uçuşa yasaklanan bölgeyi denetlediler. Ama harekâta katılan ittifak üyelerinin Libya’ya ve Libya’nın geleceğine ilişkin bakış açıları homojen değildi. Almanya ve Polonya gibi bazı NATO üyelerinin hiç katılmadığı harekâtta bazı üyeler ise çok sınırlı bir katılımı tercih etti. Libya’daki deneyim NATO’nun bir savaşa veya ihtilafa müdahil olması gerektiğinde bütün üyelerin katılımının çok gerekli olmadığını gösterdi. NATO bundan sonraki olası operasyonlarda da –Libya’da olduğu gibi- “çekirdek grup” ile hareket edebilir. O nedenle NATO’nun “artık” yeni bir evrede olduğu ve “iki vitesli” hale geldiği değerlendirmesi yapılır.
Kaddafi rejiminin savaş sırasında dile getirdiği “NATO bombardımanından kaynaklanan sivil kayıpları” iddialarına karşılık, harekât sırasında sivil kayıp olmadığı görülüyor. Irak ve Afganistan’daki savaşların olumsuz deneyimlerine karşılık bu defa “fiyaskosu olmayan bir operasyon” gerçekleşti.
Harekâtın hukuki çerçevesi, siyasi zemini ve askeri boyutu böyle biçimlendi. Kaddafi rejimi hiçbir zaman özgür dünya için büyük bir tehdit teşkil etmedi. Kaddafi’nin ordusu dahi zayıftı. Kaddafi’nin petrolü de -bütün dünya piyasası ölçüsünde- herhangi bir belirleyiciliği bulunan bir miktara denk gelmiyor.
Belki komplo teorisi olarak da yorumlanabilir. Ama Libya’nın “laboratuar” ve Libyalıların “denek” olduğunu düşünmek için çok neden birikti. Hatta Libya Savaşı’nın tüm boyutları ve evreleriyle bir “kostümlü genel prova” olduğu da düşünülmeli.

Hiç yorum yok:

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...