13 Şubat 2012 Pazartesi

Orduevlerinde Kışla Emekçisine Yer Yok



Bu tesisler, ordunun yükünü taşıyan kışla emekçisi genç subayların ve astsubayların leylek oldukları bir sofrada, tilkilerin ağız anatomilerine göre tanzim edilmiş tabaklar gibidir.
Taraf'tan Namık Çınar, TSK'nın sosyal tesislerine getirilen düzenlemeyi değerlendirdiği yazısında "Bütün yazını biraz Gümüldür’de, biraz Karpuzkaldıran’da, sonra da Side yahut Bodrum’da, veya Kıbrıs’ta; uydurabilirse kışın da Uludağ’da; geri kalan zamanını da, genel olarak yerleşik olduğu büyük kentlerin namütenahi tesislerinde geçirerek yaşayan; yaşarken de bu olanakları vergilerinden elde etmiş oldukları o topluma demediklerini bırakmayan, bir avuç askerî rantiyenin bozulacak olan çıkarlarıdır, esasen konuştuklarımız." dedi.
Çınar, kendilerini sivil toplumdan soğutagelen bu müesseselere, her biri halk çocuğu olan genç subay ve astsubayların zerre kadar ihtiyacı olmadığını belirtti.
İşte Çınar'ın analizi:
Orduevleri ve askerî kamplar 
Genelkurmay, “TSK mensupları arasındaki dayanışmayı arttırmak, moral ve motivasyona katkıda bulunmak” amacıyla, orduevleri, askeri gazinolar, kamplar, vb. gibi sosyal tesislerde, ifratlara varan ayrıcalıkları ve “kast” ilişkilerini nispeten törpülemek üzere bir emir yayınlamış. Daha ziyade, genel kullanıma açık olan ortak alanlarda, statüleri öne çıkaran bölümlemelerin yapılmamasını, buna yol açan her türlü yazı ve işaret tabelâlarının kaldırılmasını istemiş. Bu uygulama ile, personel arasındaki sevgi, saygı ve bağlılığı yoğaltmanın yanı sıra, orduevleriyle ilgili kamuoyunda dile getirilen tepkileri yatıştırmanın da hedeflendiği anlaşılıyor.
İşte bunu duyunca, sayısız örnekten biri olarak, yüzbaşıyken yaşadığım bir anı geldi aklıma. Şark’tayken, yıllık izne ayrılmış, eşim ve henüz bir yaşındaki bebeğimizle Patnos’tan Babaeski’ye doğru otomobille yola koyulmuştuk. Ankara’ya vardığımızda, o güne kadar kalmanın hiç nasip olmadığı orduevine yorgun argın kapağı atmış, gecelemek için bir oda istemiştik.
O yıllarda tüm orduevlerine hep “torpilliler” dolduruldukları için, görevli erler şımarık olurlar, tüm o yerleri sanki ele geçirmişlercesine, kimseyi adam yerine koymazlardı. Çalışan konumundaki subay ve astsubaylar da onlardan aşağı kalmazlar, birkaç üst komutana yalakalık yaparak yerlerini korurlar, ama o işletmelerin de içine ederlerdi.
Bir vakitler kışlalarda ortalığı haraca-berece kesmişlikleri yüzlerinden okunan kimi emekli albayların, şimdi üç paralık konforları uğruna, buralarda böyle süt dökmüş kedi gibi dolanmalarına tanık olur, öfkelenirdim.
Daha sonraki yıllarda ise, bu hâlleri gidermek üzere, bu sefer de “yok subaydı, yok kızıydı-kızanıydı, misafiriydi” diye ayırt dahi etmeyerek; işi, görevli erlerin her önüne gelene “komutanım” diyecekleri bir başka ifrata kadar vardırmışlardı.
Tabii, sadece Ankara’nın tuzu kuru yerleşiklerinin çevremizde güle oynaya fink attıkları züppe damatlarından, küstah gelinlerinden yer ve fırsat kalıp da, onca yol tepmiş olan bizlerle doğru dürüst ilgilenen dahi çıkmayınca, tahmin edeceğiniz üzere, onun yerine çıngar çıkmıştı. Ardından da dışarıda, kesemize uygun ve o yüzden de berbat bir yerde konaklamak zorunda kalmıştık.
Bu alan, çoğu kimsenin bitmez tükenmez orduevi hikâyelerindeki şikâyetleriyle doludur. Çünkü o tesisler, “kolaylık tesisleri” olmaktan çok, subay ve astsubayları sivillerden ayrıştırarak, sanki onları ayrıcalıklı imişler gibi göstermeye yaramıştır.Bu yalandan ayrıcalıklar, izolasyon yoluyla, geniş ordu kitlesinin gözlerinde “katarakt”a, muhayyilelerinde “üstünlük duygusu”na kapılmalarına ve böylece de anlamsız yere “şişinmelerine” yol açmıştır.
Oysa ayrıcalıklı ve üstün olanlar, bir avuç general ile, sadece konformizmin tadına varmış bulunan üst subaylar ve onların emeklileridir.
Anadolu’nun ve Trakya’nın özellikle küçük kentlerinde, merkezî konumları ve “özel” oluşlarıyla sırıtan bu mahfiller, sivil halkın indinde, kıskançça ve mesafeli olunan, müphem bulunup soğuk bakılan bir etkiye sahiptirler. O yüzden tek iyi yanları, askerliğini genellikle er olarak yapmış, kentli ya da köylü, geniş mütedeyyin kitlelerin militerizasyonunda olumsuz rol oynadıklarıdır. Çünkü, sivillerin de askerileşmesi demek olan militerleşme, daha çok devletin çeşitli eğitim tezgâhlarından geçirilip, biçimlendirilmiş olan “okumuşlar”ına has bir şeydir.
Aslında bu tesisler, haklarında konuşulanlara değecek düzeyde lüks ya da zevkli filan da değildirler. Onları çekici kılan, herkesin giremedikleri yerler olmalarında yatar. Eğer kendi parasal kaynaklarıyla yaratılmış ve işletilmiş olsalardı, berikilerde bu denli böbürlenmeler, karşıkilerde de bu ölçüde homurdanmalar olmazdı. Olanakların “Genel Bütçe”den karşılanması, elde edilen yavanlığa lezzet katmakta; “seçkinlik”leri, resmî bir mahiyet almaktadır.
Düşünsenize; örneğin her yerde olan deterjanlardan alıyorsunuz, ama buradaki markette KDV ödemiyorsunuz. İngilizler Hindistan’da bile yapmamışlardı, bunu. Oralarda üç-beş kuruşa içilen bir bardak çayın Türkiye halkına siyasal maliyeti, dudak uçuklatacak pahadadır.
Kaldı ki bu tesisler, ordunun tüm yükünü omuzlarında taşıyor olan kışla emekçisi genç subayların ve astsubayların leylek oldukları bir sofrada, tilkilerin ağız anatomilerine göre tanzim edilmiş tabaklar gibidir.
Bütün yazını biraz Gümüldür’de, biraz Karpuzkaldıran’da, sonra da Side yahut Bodrum’da, veya Kıbrıs’ta; uydurabilirse kışın da Uludağ’da; geri kalan zamanını da, genel olarak yerleşik olduğu büyük kentlerin namütenahi tesislerinde geçirerek yaşayan; yaşarken de bu olanakları vergilerinden elde etmiş oldukları o topluma demediklerini bırakmayan, bir avuç askerî rantiyenin bozulacak olan çıkarlarıdır, esasen konuştuklarımız.
O nedenle, kendilerini sivil toplumdan soğutagelen bu müesseselere, her biri halk çocuğu olan genç subay ve astsubayların zerre kadar ihtiyaçları yoktur. Bu kurumlar tümüyle kaldırılmalı, onun yerine, o ödeneklerle örneğin, genç subay-astsubayların yıllık izinlerinin bir bölümünü eşleriyle birlikte Paris’te, Barselona’da, Roma ya da Amsterdam’da geçirmeleri sağlanmalıdır. Genç yaşlarda edinilen gözlemler, Türkiye’nin demokratikleşmesine şaşılası ölçülerde katkı sağlayacaktır.

1048 kişi böyle fişlendi..!



Askeri casusluk ve şantaj davasında yargılanan çete, TÜBİTAK'taki 1048 personeli tek tek inancı, ideolojisi, zaafları vb. açıdan fişlemiş.
Radikal gazetesinin haberin göre, Türkiye’nin en büyük askeri casusluk soruşturması, TÜBİTAK’ta çalışan 5 bin personelin nasıl andıçlandığını da ortaya çıkardı. Gizlilik dereceli projeleri yürüten ülkenin kozmik kuruluşlarından TÜBİTAK’ta çalışan 1048 personel “ideolojik solcu, alevi, dinci, Ermeni, Yahudi, ülkücü” diyerek fişlenmiş. Listede yer alan bazılarının isimlerinin yanına da “porno sever, kadın düşkünü, kardeşi satanist, metalci” gibi özel yaşmına dair notlar yer alıyor. Fişlemede “güvenilir, desteklenmeli, ileride yükselmesini istiyoruz” denilen personelin bir süre sonra kritik görevlere getirildiği de öne sürülüyor.



TÜBİTAK fişlemelerinin eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasına yol açan “internet andıcı” ile benzer tarihlerde yapılması dikkat çekiyor. 2007-2009 yıllarını kapsayan fişleme dosyası askeri casusluk ve şantaj çetesini soruşturan Ergenekon Savcısı’nın hazırladığı iddianamenin eklerine de girdi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda faaliyet gösterdiği öne sürülen askeri casusluk soruşturması kapsamında 2’si general 40 muvazzaf subayla birlikte 55 kişi tutuklanmıştı. Tutuklanan isimler arasında 3 TÜBİTAK çalışanı da bulunuyor. Tutuklananlardan birisi de TÜBİTAK’ın güvenliğinden sorumlu olan Yücel Çipli. Yapılan ev aramasında 2 adet power point sunum bulunmuş, fişleme dosyası bu bilgisayarlardan çıkmıştı.

Başkanın eşi Rummuş!

Fişlenen isimler arasında dönemin TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Nükhet Yetiş’in eşi Prof. Dr. Mehmet Önder Yetiş de yer alıyor. Bir süre önce istifa eden Önder Yetiş, eşi ayrılıncaya kadar TÜBİTAK-MAM Başkan Vekilliği görevini üstleniyordu. Yetiş’in karşısına şunlar yazılmış: ”Amerika’da Nato Secan onayı almış bir cihazı (Milon-4 A) NATO ülkesi olmayan Rusya’ya başka bir proje kapsamında satışına göz yumdu. Özel şifre üreticisi sistemli (RNG) devreler Rusya’ya satılırken değiştirilmeden kullandırttı. Rum kökenli. Eski adamları mercek altında. Alternatif kadro konusunda Aytaç Paşa’ya önceki yıllarda teklifler sunulmuştu.”

Nükhet Yetiş: Haberim yok

Prof. Dr. Nükhet Yetiş, 2004 yılından 28 Ağustos 2011 tarihine kadar TÜBİTAK Başkanlığı’nı yapmıştı. Eşi de Gebze’deki tesislerde üst düzey görev yapıyordu. Ergenekon dosyasına giren fişlemeler Yetiş’in Başkanlık yaptığı 2007-2009 dönemini kapsıyor. Radikal’in konuyla ilgili sorularını cevaplandıran Yetiş, fişlemeden haberi olmadığını söyledi. Prof. Dr. Nükhet Yetiş, “Öyle bir şeyden haberim yok. Devam eden bir dava var. Böyle bir fişlemenin bizimle ilgisi yok. O kadar uzun zaman oldu ki hiç hatırlamıyorum. Bize de bir şey sorulmadı” diye konuştu. TÜBİTAK’daki fişlemelerde “değerlendirelim” diyerek olumlu referans verilen isimlerin daha sonra yükseltildiği ve kritik görevlere atandığı öğrenildi.

Kime, nasıl şantaj yapılacağı bile var

Z.E.Ş- Bizi kırmaz. Kızdardeşi E.Satanist grup lideri, kontrol altında tutulmalı
Ş.S-İdeolojik Alevi
S.A-Kadın zaafı var. Romanya fotoğrafları elimizde.
M.Y-Desteklenmeli
A.S.Ş-Merdan’ın ekibinden. İşe girmesini biz sağladık. Güven Paşa’nın referansı var. Güvenilir. İş paylaşabiliriz
U.D-İlgi grubunda. Aysam ilgilenecek
M.Ö.Y-Ezik birisi, işkolik, porno zaafı var. Kontrolümüz dışındaki firmalara iş veriyor
E.A-Norveç’li biriyle yaşıyor, dikkat edilecek
i.M.M-Rütbeli yakını Alevi
M.M-..Çok gizli ve önemli projelerimizi takip ediyor. Paşa’nın referansı var. İşçi Partisi’nde aktif. Sağlam ve güvenilir.
L.O-Yükseltelim
B.Ç-Yunanistan’a eşi üzerinden bilgi sızdırır. Koordine içinde.
L.Ö.Y-Dinci. Merdiven altında namaz kıldığı tesbit edildi. Fotoğrafları var
E.Ö- Ermeni
S.S-Metalci

Casusluk ve şantaj soruşturması nedir?

* 28 Nisan 2010’da emniyet birimlerine gelen bir mail ihbarında “Vika, Dilara ve Gül isimli kadınların liderliğinde bir fuhuş çetesinin yurtdışından kadın getirerek zorla fuhuş yaptırdığı, bu çete içerisinde 18 yaşından küçüklerin de bulunduğu” şeklinde bilgiler olduğu belirtildi.

* Örgütün yöneticisi olmakla suçlanan emekli Albay İbrahim Sezer’in evinde yapılan aramada bulunan DVD’deki dokümanlardan, çetenin savunma sanayiinin kritik projelerini yabancı servislere sattığı anlaşıldı. 3 TÜBİTAK çalışanı, 2 general ve 40 muvazzaf subayın da aralarında bulunduğu 55 kişi gözaltına alındı.

* İddianamede TÜBİTAK’ın yanı sıra ASELSAN, HAVELSAN gibi kurumlarda 5 bin kişinin fişlendiği öne sürüldü. 300 sayfalık iddianamede sözkonusu örgütün milli askeri proje yürüten TÜBİTAK, ASELSAN gibi kuruluşlardan proje çalarak yabancı istihbarat servislerine sattıkları iddia edildi.

* İddianamenin en önemli ayağını ‘gizli belgeler’ oluşturuyor. Çeşitli düzeylerde gizlilik taşıyan 165 bin belgenin sızdığı ortaya çıktı.

* Şantaj ve casusluk davası halen devam ediyor. TÜBİTAK’tan da 3 kişi yargılanıyor.

En ünlü fişleme skandalları

Batı Çalışma Grubu: Türkiye en kapsamlı fişleme operasyonuyla 28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu ile tanıştı. PKK’nın 2 numaralı ismi Şemdin Sakık’a ait olduğu ileri sürülen ifadelerden yola çıkılarak ‘Güçlü Eylem Planı 1’ hazırlandı. Bu planda bazı gazeteciler PKK’yla işbirliği yapmakla suçlanıyordu.

SOSYETİK FİŞLEME: Ses getiren ikinci fişleme vakası ise kamuoyuna ‘sosyetik fişleme’ olarak yansıdı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 26 Ocak 2004 tarihli yazısıyla ortaya çıkan bu fişlemede bazı askeri birliklere ve kaymakamlıklara “Kendisini ulusal değerlerin dışında-üstünde gören AB ve ABD yanlısı kişilerin izlenmesi” talimatı veriliyordu. Birçok işadamı, sanatçı vb. bu yolla fişlendi.

KAMU PERSONEL ÇİZELGESİ: Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 2006’da hazırlanan ve “Kamu Personel Durum Çizelgesi” adı verilen belgelerin de bir andıç vakası olduğu ortaya çıktı. Bu çizelgede birçok bilginin yanında “siyasi düşüncesi, diniinancı” gibi bir bölüm de yer alıyordu. Andıçta dönemin Diyarbakır Valisi Efkan Ala’nın da aralarında bulunduğu idari amirler ve yargı üyeleri fişlenmişti.

SİVİL TOPLUM ANDICI: Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Daire Başkanlığı’nın 2006’da ‘Andıç’ başlıklı bir başka belge de bu kez TESEV, TÜSİAD gibi kamuoyunda bilinen kurumların da yer aldığı sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin fişlediği ortaya çıktı.

Lahİka-1 planı: İki yıl önce Taraf’ta yayımlanan ve Genelkurmay’ın Türkiye’yi biçimlendirme planı olduğu iddia edilen ‘Lahika 1’ isimli eylem planı da bir andıç olarak tartışıldı. Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlandığı ileri sürülen ‘Bilgi Destek Faaliyeti Eylem Planı’ adındaki bu andıçta ‘üniversiteler, üst yargı organlarının başkanları, basın mensupları vb. kişiler hakkında bilgiler detaylı yer alıyordu.

EN BÜYÜK İHALE FRANSIZLARA GİTTİ




En Büyük stratejik ihale Fransızlara verildi
Süreç sessiz sedasız devam ederken, sözleşmenin önümüzdeki günlerde imzalanacağı öğrenildi. Fransız Ulusal Meclisi ile Cumhurbaşkanlığı'nın da ana hissedar olduğu Gemalto şirketinin e-pasaport çipleri için geliştirdiği sistemin güvenilir olmadığı, ABD'de yapılan uluslararası bir konferansta ispatlanmıştı.

Söz konusu ihaleyle ilgili süreç şöyle gelişti: Elektronik pasaport projesinin yürütülmesinde iki adım bulunuyor. Bunlardan ilki boş pasaport kitapçıklarının üretilmesi, diğeri bu kitapçıkların pasaport haline getirilmesi, kişi bilgilerinin ve fotoğraflarının girilmesi. Kitapçıkların üretilmesi aşaması, arka kapaklara çip (yonga) yerleştirilmesini de içerdiği için stratejik öneme sahip. Bu işlem, Darphane Genel Müdürlüğü tarafından ihale yoluyla yapılıyor. Üretimi, 2005 yılından bugüne kadar Malezya firması IRIS ile Türk ortağı Kunt sağlıyordu. 22 Aralık 2011 tarihinde yeni ihale açıldı. 12 Ocak 2012'de açıklanan sonuçlara göre, 5 teklif arasından Fransız Gemalto firması birinci oldu. İhale sonuçlarına itirazların ardından değişiklik olmazsa sözleşme imzalanacak. Firma, 5 milyon adet çipli kapak üretimi karşılığında yaklaşık 7,7 milyon Euro alacak.

Teknik şartnamede, önerilecek çipin dışarıdan müdahaleye karşı koruma sağlaması (hack edilememesi) isteniyor. Fakat Gemalto'nun önerdiği proje, bu şartı taşımıyor. İhaleyi kazanan firma, 'Infineon SLE 66 serisi' çip teklif etti. Bu çipin güvenlik zaafı olduğu 2010 yılında ortaya konuldu. Çipin şifresinin kırıldığı açıklandı. İki ihaleden birincisi, kitapçıkların üretimi safhasıyla ilgili, diğeri ise pasaportların kişiselleştirilmesiyle. Satın alma işlemi ile yetkili olan Dışişleri Bakanlığı, sistemi herhangi bir ihale mevzuatına tabi olmadan doğrudan teklif yoluyla yine Fransız Gemalto firması ile ilişkili Türk şirketi Proline'a verdi. Proline, Gemalto'nun yazılımlarını kullanıyor. Gemalto, ilginç bağlantıları ile dikkat çeken bir şirket. Ana hissedarı Fond Strategique d'Investissement (FSI) isimli bir kamu kuruluşu. 160 milyon Euro'luk yüzde 8,4'lük 'bir numaralı' hissenin sahibi. FSI'nın hisselerinin yüzde 51'i, 'inkâr yasasını' onaylayan Fransız Ulusal Meclisi'nin kontrolü altındaki kamu bankası CDC'nin. Geriye kalan yüzde 49 ise direkt Fransa Cumhurbaşkanlığı'nın kontrolünde. Avrupa'nın değişik ülkelerinde halka açık işlem gören şirketin web sitesinde, bu bilgiler açık olarak yer alıyor. Aynı şekilde Gemalto firmasının 2010 yılı faaliyet kitapçığında da bu bilgileri doğrulayan veriler yer alıyor.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Yunanistan'ı ŞOK Eden Gelişme!



Yunanistan'ın reformları uygulamaması halinde bütçe kontrolünün AB'ye verilmesi konuşuluyor...
 Almanya Ekonomi BakanıPhilip Roesler, Almanya'nın Yunanistan'ın bütçesinin kontrolünü AB kurumlarına devretmesine yönelik bir plan hazırladığı yönündeki haberleri teyit etti. Roesler yaptığı açıklamada,  "Eğer Yunanistan, Euro Bölgesi kurtarma tedbirlerinde öngörülen  reformları uygulayamıyor ise bütçe politikasının kontrolünü  AB kurumlarına devretmeli" dedi.

'NAZİ İŞGALİ GÜNLERİ GİBİ'
Almanya bu önerisiyle bütçe açığını kapatamayan, vergi toplamakta zorluk çeken, kreditörlerine karşı mali yükümlülüklerini yerine getiremeyen, Yunanistan gibi iflasın eşiğinde bulunan ülkeleri -bir bakıma cezalandırmak amacıyla- ülke ekonomisini gözetleyecek, denetleyecek, bütçesini yürürlüğe sokacak - büyük bir olasılıkla Alman kökenli- Avrupalı bir komiserin tayin edilmesini talep etmişti. Ancak Almanya'nın önerisi Yunan kamuoyu ve basını tarafından İkinci Dünya Savaşı süresinde Nazi Almanya'sının Yunan işgali günlerinde uyguladığı yöntemlere benzetildi. O dönemde Almanya'ya karşı duyulan kin ve nefret duygularını canlandırdığı iddia edildi.
AB zirvesi bugün

Öte yandan Yunan Başbakanı Lukas Papadimos, Yunan ekonomisinin yeniden masaya yatırılacağı bugünkü AB zirvesine katılmak için Brüksel'e hareket etti. Yunan hükümetinin ülke ekonomisini iflasın eşiğinden kurtulması için ihtiyaç duyduğu 130 milyar euro civarındaki ikinci mali yardım paketi ile ilgili müzakerelerini ise hafta içinde tamamlaması bekleniyor.

"Türkiye'yi sallayacağım"


Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, tutuklu bulunduğu Metris Cezaevi’nden, TV8’de yayınlanan ‘Her Şey Futbol’ programının yorumcusu Faik Çetiner’e açıklamalarda bulundu.

İşte o konuşmanın satırbaşları:
“Hani sözde beni kurtaracaklardı”
6222’de değişikliğe gidildi. Kürsüden çıkıp bu “Aziz Yıldırım’ı kurtarma operasyonu” dediler. Hani nerde hala tutukluyum. Bunu konuşanlar yazanlar şimdi niye yorum yapmıyorlar?
“Dersimi çok iyi çalışıyorum”
Yaklaşık 6 aydır tutukluyum. Gece gündüz dersimi çalışıyorum. Bu iddianame bizi beraat ettirecektir. 1 yıl ceza alsak bu kadar yatardık. Neden hala tutukluyum bilmiyorum. Bildiğim tek şey birilerinin bizim için düğmeye bastığı.
Futbolcular nerede?
"Maçlarda şike var" diyorlar. Şike sahada olur. Ama gel gör ki tek futbolcu tutuklu değil. Bir tek Bülent Uygun var ki o da teknik direktör.
“Eskişehirspor- Trabzonspor maçında 7-8 futbolcu teşvik almış” diyorlardı. Kimseyi sorgulamadılar.
İbrahim Akın’a 100 bin Euro vermişiz. Kim kime para vermiş, para nerede.      
“Tarlalar sürüldü mü?”
3 maç için “Tarlalar sürürlü” deniyordu. İddianamede sürülen tarla sayısı da 1’e inmiş. Sürülen 2 tarlaya ne oldu ?
“6 maç buhar oldu”
Hani 19 maçta şike yapılmıştı. İddianamede 13 maç var. Medya bu işi sorgulamıyor. 6 maç buhar olup uçtu mu?
Bucaspor-Fenerbahçe maçı şikeliydi. İddianamede o maç yok, etik kurulu raporunda var. Bunu anlayan varsa bana da anlatsın.
“58 madde değişmemeli”
Üstüne basa basa söylüyorum. 58. madde değişmemeli. Bunu bizi kurtarma operasyonu olarak gösteriyorlar. Ben bunu istemiyorum. Herkes temiz, Fenerbahçe mi kirli. 50 yılın faturasını bize çıkaramazlar.
1998 yılında göreve geldim. O günden bu güne tüm maçlar incelensin. Hodri meydan.   
“Şenol Güneş yanmıştı”
Urfa’da Trabzonspor ile yaptığımız ve 3-1 kaybettiğimiz kupa finali töreninde Şenol Güneş bana “Başkanım üzülme siz de şampiyon olursunuz” dedi. Daha sonra lig maçı oynadık, berabere kaldık ve şampiyonluğu kaybettik.
Trabzonspor’u yenseydik, Şenol Güneş de bana o sözleri telefonda söyleseydi hem o hem Trabzonspor yanmıştı. Böyle şey olur mu ?
“Galatasaray’a destek verdim”
Türk Telekom Arena’nın yapılması aşamasında Galatasaray’a destek verdim. Türk futbolunun lokomotiflerinden  Galatasaray’ın büyük bir stada ihtiyacı vardı. Bunu bizzat Başbakanımıza söyledim. Kendisi de bunu bir toplantıda dile getirdi. Stadın yapılması köstek değil destek olduk
“3 yıl değil her yıl şampiyon olurduk”
13 yılda yaptıklarımı 5-6 ayda bitirmeye çalışıyorlar. Türk futbolunu büyük hizmetler verdim. 30 milyon dolar cebimden para harcadım. Stat yaptım, salon yaptım, tesis yaptım, 2 bin amatör sporcuyu barındırdım.
Tek gün tek çalışanımın ya da sporcumun maaşını ödememezlik yapmadım. Bütün bunları yapmayıp, parayı transfere yatırsaydım 3 yıl değil her yıl şampiyon olurduk. Geçen seneki takıma bir de Emenike’yi koyun. Bizi kim yenebilirdi.
“Başbakan ile aramıza giremezler”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin şansı. Benim onunla problemli olduğum söyleniyor. Telefonda hakaret ettiğim ve ihaleler konuşuluyor. Bunların gerçekle alakası yok. Başbakan ile aramıza kimse giremez.
“Türkiye’yi sallayacağım”
İlk duruşmayı iple çekiyorum. Bütün bilgi ve belgelerimle mahkemeyi  bekliyorum. Beni herkes iyi dinlesin. 14 Şubat günü Türkiye’yi sallayacağım. Bugünü kadar kimsenin söyleyemediği, söylemeye cesaret edemediklerini Aziz Yıldırım açıklayacak. Sonra herkes şapkasını önüne koyup bir daha, bir daha düşünecek. 

TÜRKİYE KRİTİK KAVŞAKTA


 

Independent'e Göre Türkiye Önemli Bir Kavşakta
İngiliz İndependent gazetesi, Türkiye'nin son 10 yıldaki "kazanımların şimdi tehlikeye girdiği"ni öne sürdü.

İndependent gazetesinin tanınmış gazeteci yazar ve Ortadoğu uzmanı Patrick Cockburn, “Kaplan Türkiye, Kavşakta” başlığı ile yayımladığı İstanbul kaynaklı geniş haberi analizinde Türkiye’nin son 10 yıllık dönemin dünyanın “en büyük siyasi ve ekonomik başarı öykülerinden biri” olduğunu, cezaevlerinden işkencenin bittiğini, Ankara’da gücün kimin elinde olduğunu darbeler değil seçimlerin belirlediğini, “Adalet ve Kalkınma Partisi, Batı’nın tam cesaretlendirmek istediği ılımlı, demokratik, kapitalizm yanlısı bir hükümet türüydü” yorumunu yaptı.

“Geçen yıl yabancı medya eleştirilere yer vermeyen Türkiye’yi, polis devletleri çökmeye başladığı Arap Dünyası için bir model olarak destekledi” diyen gazete, AK Parti döneminde gerçekleşen “Türk mucizesinin” özlü olduğunu, Avrupa’daki İrlanda veya Yunanistan gibi ülkelerin aksine siyasi ve ekonomik değişiminin “gerçek” olduğunu kaydetti.

“SON 10 YILDAKİ KAZANIMLAR TEHLİKEDE”

Bu bağlamda Türkiye’nin son 10 yılda ulusal gelir ve ihracatın katlandığını, Kobiler’in yorulmaz ihracatçılara dönüştüğünü, yabancı yatırımların aktığını, Türk ekonomisinin dünyanın 15’inci ekonomi haline geldiğini belirten gazete “İşte şimdi tehlikede olan bu kazanımlardır. Siyasi reformlar iki yıl önce durma noktasına geldi” ifadesini kullandı.

“AK PARTİ SELEFLERİNCE KULLANILAN BASKI MEKANİZMALARINI BENİMSEMEYİ UYGUN GÖRDÜ”

Haberde “Türkiye’nin yeni kavuştuğu güce olan aşırı güven, dikkatini hayati sorunlardan ki en önemlisi Kürt ayaklanmasına son vermektir - uzaklaştırdı” yorumu yapıldıktan sonra “Bazı Türk liberaller, AK Parti’nin iktidarda 10 yıla yakın bir süre bulunduktan sonra seleflerince kullanılan baskı mekanizmaları benimsemeyi uygun gördüğünden kuşkulanıyorlar” denildi.

“BASKILAR ÇOK CİDDİ”

Baskıların “çok ciddi” olduğunu öne süren gazete, bu çerçevede Sınırı Aşan Gazeteciler Örgütü’nün Türkiye’nin basın özgürlüğü açısından 178 ülke arasında 148’nci sırada yerleştiren raporuna gönderme yaptı. “Sık sık gazetecilerin haklarındaki suçlamaları bilmeden bir yılı aşkın süre tutuklu kaldığı”nı yazan gazete, ifade özgürlüğü ile terör örgütü üyeliği arasındaki farkın net olmadığı görüşlerine de yer verdi.

İngiliz gazetesi, liberallerin “derin devlet”in hala faaliyet göstermesinden korktuğunu, hükümeti eleştirenlerin de, “AK Parti’nin artık bu karanlık ajanların köklerini kazmakla ilgilenmediğinden kuşkulandığı”nı da kaydederek, Dink davasına ilişkin tartışmalı yargı kararına değindikten sonra, “AK Parti hükümeti ise, başlıca mücadelesini ordunun devlet üzerindeki kontrollüne son vermek için verdiğini savunabileceğini de belirtti.

“ORDU AKP’Yİ, ABD İSTEMEDİĞİ İÇİN DEVİRMEDİ”

Buna karşın, “ordunun AK Parti hükümetini, ABD’nin istemediği için devirmediği” görüşlerinin de aktarıldığı haberde, Türkiye’deki reform ivmesinin azalmasının başka bir nedeni olarak da AB üyeliğinin gerçekleşmemesi gösterildi.

İndependent, “Büyük bir siyasi yeteneği olan dindar ve popülist milliyetçi Sayın Erdoğan, giderek artan biçimde bir otokrat gibi görünüyor ve hareket ediyor” savlarına da yer verdiği haberinde Avrupa’nın Türkiye’yi reddetmesinin en az “psikolojik olarak Türkiye’nin Ortadoğu’daki genişleyen rolü ile telafi edildiği ancak bu bölgedeki girişimlerinin de ekşimeye başladığı” yorumunu da yaptı.

“TÜRKİYE ARAP BAHARI’NDAN SONRA AT DEĞİŞTİRDİ”

İki yıl önce komşularıyla siyasi ve ticari ilişkilerini geliştiren Türkiye’nin Arap Baharı’ndan sonra “at değiştirdiği, eski müttefiklerini terk ettiğini, Libya ve Suriye’de protesto edenleri ve ayaklananları desteklediğini” değerlendirmelerinde bulunuldu.

Haberde Mısır gibi ülkelerde Başbakan Erdoğan’a duyulan hayranlığına dikkat çekilerek “Ancak bu popülaritenin avantajları abartılabilir. Mısırlılar, Sayın Erdoğan’ı beğenebilir ama kendilerini yönetmesini talep etmiyorlar. Şimdi Türkiye, Suriye ve Irak hükümetlerinin husumetini kışkırtan aşırı güvenin bedelini ödemek zorunda kalıyor” sözlerini de kullandı.

“TÜRK YÜKSELİŞİ KÖPÜĞE DÖNÜŞÜR MÜ?”

“Türk yükselişi, bir köpüğe dönüşür mü” sorusunu da soran İngiliz gazetesi, “Önceki daralmalar, yabancı sermaye çıkışlarına tanık olmuşlardı. Türkiye’ye yatırım yapan Avrupalı bankalar, kendileri de kırılgandır. Ancak Türkler, hala gemi ve araba gibi şeyler yapıyor. İstanbul’un çevresi, daha teknik ürünlerin yanı sıra mobilya, tekstil ve ayakkabı üreten işyerleriyle dolu” diye yazdı.

Gazete, haberini, “Türkiye’nin Avrupa’daki hasta adamlara katılıp katılmayacağını gelecek yıl gösterecek. Aynı yılda da Türkiye’nin nihayet otokratik devletin mirasından kurtulup kurtulmadığı da belli olabilir" sözleriyle noktaladı.

Metabolizmayı hızlandırmanın yolları




Kilonuzu kontrol etmede güçlük çekiyor musunuz? Eğer yeterince kalori kısıtlaması yaptığınızdan ve gereği kadar aktif bir yaşam sürdürdüğünüzden eminseniz metabolizmanızı biraz ateşlemeyi deneyin. İşte size kolay uygulanabilir bazı öneriler:

1. Tiroidinizi kontrol ettirin: Tiroit bezinin normal çalışmaması kilo almanızı kolaylaştırır. Guatr sorunu olanların önemli bir kısmında tiroit bezi yeterli tiroit hormonu üretemez. Normalden daha az tiroit hormonu vücudun normalden daha az enerji yakmasına neden olur. Tiroit bezinizin iyi çalışıp çalışmadığından emin olmak için tiroit bezi hormonlarının ölçülmesi yeterli olacaktır.

2.Yürürken daha hızlı değil daha uzun mesafelere gidin: Vücudunuzun oksijen eşliğinde yaptığı hareketler ne kadar uzun sürerse bedeninizin o kadar çok yakıt (yağ depolarınız) harcayacağından emin olabilirsiniz.

3.Gezinmek yerine, ciddi bir yürüyüş yapın: Adımlarınızı biraz sıklaştırırsanız metabolizmanızı daha da hızlandırır, daha çok yağ yakabilirsiniz. Uzun mesafeleri katetmek her zaman iyidir, bu mesafeleri daha hızlı adımlarla katetmek ise daha da iyidir.

4. Yemek sonrası kısa yürüyüşler yapmayı unutmayın: Yemeği takiben yaptığınız hafif yürüyüşlerde metabolizmanın daha hızlı bir süreçle işlediği, daha çok kalori (enerji) ve daha çok yakıt tükettiği biliniyor. Yemek sonrası yürüyüşlerin metabolizmayı hızlandırıcı etkisinden yararlanın.

5.Öğün atlamayın: Yavaş ve uzun süre çiğneyerek yemeyi deneyin.

6.Hayatınızı baharatlandırın: Kırmızı acı biber, turp ve hardal gibi baharatların metabolizmayı hızlandırabileceği düşünülür. Baharatlar vücudunuzu daha hızlı bir çarka sokabilir, metabolizma hızınızı yükseltebilir.

7. Doktorunuz tarafından önerilmeyen ilaçları kullanmayın: Zayıflamak adına yosun hapları, detoks likidleri, tiroit ekstreleri, amfetamin, sibutramin, efedrin gibi maddeleri kullanmamaya özen gösterin.

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...