Bir Van’lı için kahvaltı’nın en önemli iki kahramanı otlu peynir ve lavaş ekmek ‘tir.Şehrin her tarafına yayılan küçük tandır fırınlarında Van’a özel lavaş ,açık ekmek,yağlı çörek ve pideler sıcak sıcak kapışılır Vanlı’lar tarafından.Otlu peynir her mevsimde farklı bir lezzet sunduğundan yıl boyunca yenilse dahi bıkkınlık yaratmaz.Bekledikçe tadı olgunlaşır ve şarap misali değerlenir.Van Otlu Peyniri’ni muhakkak Van’dan almalısınız.Otlu peynirin hammaddesi süt yayla hayvalarından elde edildiğinden daha lezzetli olur.
Van Otlu Peynir, Doğu Anadolu’nun kimi yörelerinde (Hakkari, Van, Bitlis, Şırnak, Batman, Siirt) yapılan, bölgeye özgü ve oldukça tanınmış bir peynir türüdür. Ancak bu peynirlerin en niteliklisi Van’da üretilenidir. Çünkü Van’da üretilen otlu peynirler, koku ve tat bakımından diğerlerinden farklılık göstermektedir.
Peynire katılan sirmo, heliz, cate(ı) (yabani kekik), kenger, mende(ı), ve yabani sarmısak gibi daha birçok özel ot çeşitleri, kattığı lezzet dışında peynirin besin değerini artırmaktadır. Günümüzde otlu peynirde kullanılan otlar, onlarca bilim insanının çalışma alanı olmuştur. Yüzlerce, hatta binlerce yıl önceki üreticilerin gözlem ve sezgileriyle tespit edilen bu otlarlarla yapılan peynirin uzun ve şiddetli geçen kış aylarında bolca tüketilmesi ile vitaminsizlikten ileri gelen hastalıklar önlenmeye çalışılmıştır. Hiç kuşkusuz Van bölgesinde, farklı bitki türlerinin ilavesiyle hazırlanan gıda maddelerinden en çok tanınanı olmuştur otlu peynir…
Bölge insanının sofrasında üç öğün eksik olmayan peynir, artık yurt içine de, yurt dışına da en çok gönderilen ve en makbul hediyelik olma özelliğini de kazanmıştır. Bu peynire lezzet veren sır, kullanılan otların;
- Peynirin besin değerini arttırması,
- Hazmı kolaylaştırması ve hazmolma derecesini yükseltmesi,
- İnsan sağlığına zararlı mikroorganizma faaliyetlerini durdurmasıdır.
VAN OTLU PEYNİRİ ‘NİN YAPILIŞI
Van Otlu Peyniri, ilkbaharda elde edilen ve küplerde saklanan peynir mayasıyla üretilmektedir.
Van Otlu Peyniri, ilkbaharda süt ve otun bol olduğu yayla dönemlerinde koyun sütünün özel olarak koyun şirdeni üzerine bir miktar şap, karabiber, zencefil, tarçın, karanfil ve toz şekeri ekilip su ile karıştırıldıktan sonra elde edilen ve küplerde saklanan peynir mayasıyla üretilmektedir.
Süt, çiğ olarak ya da çok az ısıtılarak mayalanır. Mayalama sıcaklığı yaklaşık 30 derecedir. Mayalama süreci 2 saat kadar sürmektedir. Bu zaman diliminde süt pıhtılaşır. Daha sonra bir kat pıhtı, bir kat önceden doğranmış çeşitli yabani otlar katılarak önceden yıkanmış ve temiz oluşu konusunda tereddüt bırakmayan bez bir torbaya alınır. İşlem bittiğinde torbanın ağzı kapatılıp iki taş arasına sıkıştırılarak veya üstüne tahta ağırlık konarak süzülmeye bırakılır. Beş altı saat süzüldükten sonra elde edilen teleme, kelle olarak ya da bir tezgah üzerinde el büyüklüğünde 2–3 cm. kalınlığında dilimlere bölündükten sonra tuzlanır. Asla unutulmaması gereken, otlu peynirin yapımının, köklü bilgi, beceri ve dikkat istemesidir. Onun için de her evin peynirinde ayrı bir tat ayrı bir lezzet bulunur.
Saklama Koşulları
* Tuzlu peynir suyunda salamura (uzun ömürlü değildir ve erken tüketilir) olarak saklanır.
* Kelle peynirin sade ya da süt ürünü mamul olan cacık ile toprak veya naylon bidonlar ya da keçi postuna iri kaya tuzu ile basılarak toprağa gömülerek saklanır.
Nasıl Temin Edilir?
Mayıs ayından itibaren yaz döneminde taze, diğer mevsimlerde ise dinlenmiş ve artık kıvamını almış olarak Peynirciler Çarşısı başta olmak üzere tüm şarkütericiler, ara sokaklardaki peynirciler, bakkallar ile büyük alışveriş merkezlerinden temin edilir.
Otlu Peynir Hakkında
Kralların sofrasından günümüzün mütevazi sofralarına ulaşmayı başaran Otlu peynirin sütü, mayası, otu hepsi en tazesinden, en güzelinden seçiliyor. Bütün bunlar Vanlıların bereketli elleriyle birleşince dünyanın hiçbir yerinde tadamayacağınız bir lezzet ortaya çıkıyor.
Bölge insanının sofrasından üç öğün eksik olmayan Otlu peynir, artık yurt içine de, yurt dışına da en çok gönderilen ve en makbul hediye olma özelliğini de kazanmış. Bu peynire lezzet veren sırrı, damağınızda hissetmedikçe ne desek boş!
Van otlu peyniri 25 çeşit otun, Van meralarında beslenen koyunların sütüne katık edildiği ilahi bir ikramdır.
Van bölgesi asırlar boyunca insan ve tabiat ilişkisinin veciz bir örneğini sunmuştur. Geniş ve sulak ova ile yaylaları, Van gölünün ılımanlaştırıcı etkisi ve elbette sert geçen kışların ilkbaharda bereket pınarları oluşturması bu ilişkinin temelini oluşturur. Bu özellikleri ile Van adeta insanlığa ilahi bir ikramıdır. Urartulardan günümüze kadar da bu ikram en güzel şekliyle değerlendirilmektedir. Van Otlu Peynir'i içeriği, hazırlanışı ve sunumuyla bu ikramın nadide parçalarındandır. Doğanın sunduğu tüm nimetlerin, Anadolu kadınının elinde şekillenişinin ürünüdür.
Van Otlu Peynirinin hazırlanması için üç özelliğin bir araya gelmesi gerekir:
Mevsimlerden ilkbahar olması,
Van yaylalarında beslenmiş koyunlardan sağılmış halis taze süt,
Van yaylarında ilkbaharın gelişi ile boy göstermiş derde devam otlar özellikle de Sirmo
Her ne kadar eski çağlara kadar dayandırılsa da, Van otlu peyniri'nin bilinen tarihini 17. yüzyıla kadar götürmek mümkündür. Ünlü Türk seyyahı Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Van ilinden bahsederken, sebze çeşitliliğine dikkat çekmekte ve "kiji" adlı bir otun katık yapıldığı peynirden bahsetmektedir. Çelebi, yöre ahalisinin bu peynire "Kijili Peynir" dediğini de ifade etmiştir. Çelebi, seyahatnamesine, Bitlis yöresinde de "Kijili Peynir" ve "cacık peynir" tüketiminin yapıldığını de eklemiştir. Gerçekten de otlu peynir, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde başta Van olmak üzere Diyarbakır, Bitlis, Siirt, Batman ve Kars illerimizde yoğun olarak üretilmekte ve tüketilmektedir. Ne var ki Van'da üretilen otlu peynirin kalitesinden ötürü söz konusu peynir çeşidi adeta Van ilimiz ile özdeşleşmiştir. Bunda elbette Van yaylalarında elde edilen nefis süt ile envai çeşit otun katkısı bulunmaktadır. Van otlu peyniri, yöre halkı için Bahar ayının en kıymetli ürünüdür. Gerek koyun sütü üretiminin Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında artması ve gerekse de yapımında kullanılan otların bu mevsimde yetişmesi Van Otlu Peynirinin, söz konusu mevsimde üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Bununla beraber kimi otların salamura yapılarak saklanabilmesi, Van otlu peynirinin üretimini Temmuz, Ağustos ve hatta sonraki aylara kadar sarkıtabilir. Otlu peynire 25 değişik ot çeşidi katılabilmektedir. Bunlardan başlıcalar: Sirmo, mendi, heliz, yabani nane ve kekiktir. Van otlu peyniri, tuzlu bir peynir türüdür. Van otlu peyniri'nin yapımında, koyun sütü bulunmadığı hallerde inek veya keçi sütü de kullanılmaktadır. Otlu Peynir, yöre halkınca sadece kahvaltılarda değil tüm öğünlerde tüketilir. Otlu peynir, dayanıklı bir peynir çeşidi olması sebebiyle uzun yola çıkılırken, yolluk olarak kullanılmaya da müsaittir. Yöre halkı için otlu peynir önemli bir besin kaynağı olduğu gibi aynı zamanda önemli bir geçim kaynağıdır da. Örneğin, Van'a bağlı Görele ilçesinde halkın önde gelen geçim kaynağı, otlu peynir üreticiliğidir.
OTLU PEYNİRİN ÜRETİMİ
Van otlu peynirinde ot ve cacık kullanımı adeta peynirin karakteristik yapısını, tadını ve aromasını oluşturmaktadır.
Van ilinde yapılan bir araştırmaya göre üretilen toplam sütün %4,5'i içme sütü, % 30'u tereyağı, % 19'u peynir, % 16'sı yoğurt yapımında kullanılmaktadır. Geriye kalan % 29'u ise süt olarak piyasaya arz edilmektedir. Otlu peynirin üretim aylarında, peynir üretimi için ayrılan süt miktarının arttığı düşünülmektedir. Van köylerinde kadınlar ilkbahar ayı ile yaylalara çıkarak, peynire katık olacak otları toplarlar. Koyunlar ise sütlerinin daha kaliteli olması için yüksek meralara gönderilirler. Berivanlar, meralarda bulunan koyunları sağarlar. Sağılan süt 3 kez süzülür. Süzme işleminden sonra sağım sıcaklığındayken pıhtılaşmaya bırakılır. Oluşan pıhtının kesilmesinden sonra içine sirmo, mendi ve kekik gibi muhtelif türde ve miktarda ot ilave edilerek, karıştırılır. Bu işlemden sonra torbalanmış peynirin üstüne ağırlık konularak preslenir ve suyunun süzülmesi sağlanır. Preslemeden sonra peynir kalıplara ayrılır. Bu işlem ertesinde meydana gelen peynir ya iki farklı şekilde tuzlanarak olgunlaştırılmakta ya da taze olarak tüketilmektedir.
Tuzlama işleminin birinci çeşidinde, salamura tuzlama metodu kullanılmaktadır. İkincisinde ise peynir kalıplar belli bir müddet kuru tuzlamaya tabi tutulduktan sonra, eğer varsa toprak küplere veya plastik bidonlara sıkıca bastırılmaktadır. Basma işlemi esnasında, peynir kalıpları arasına cacık, lor veya ufalanmış penir konarak, boşluk kalmamasına dikkat edilir. Sıkıca doldurulmuş kaplar, ağzı değişik yapraklarla kapatıldıktan sonra ters çevrilerek toprağa gömülür. Toprağa gömülen peynirler ez az 3 ay ile 7 ay arası olgunlaşmaya bırakılır. Bu süre tüketicinin talebine göre değişkenlik gösterebilir.
Van otlu peynirinde ot ve cacık kullanımı adeta peynirin karakteristik yapısını, tadını ve aromasını oluşturmaktadır. Özellikle otlar, otlu peynirin yapımında peynirin tadı ve aromasında, olgulaşmasında diğer peynirlerden farklılaşmasında önemli rol oynamaktadırlar. Otların peynire katılmasında üç temel amaç olduğu ifade edilmektedir:
Besin değerini artırmak
Hazmolma derecesini yükseltmek
İnsan sağlığına zararlı mikroorganizma faaliyetini durdurmak.
Prof. Dr. Nurhan Akyüz, otlu peynirin yapımında kullanılacak otların nasıl belirlendiğine dair soruyu, şu veciz ifade ile cevaplandırıyor: Yöre halkının "sağduyusu, zekası ve kuvvetli sezgisiyle." Van yöresinde otlu peynir üretimi yoğun şekilde yapılmakla birlikte, üretim koşullarının oldukça ilkel şartlarda sürdüğü maalesef gözlemlenmektedir. Bu çerçevede yöre halkını bilinçlendirmeye yönelik çalışmalar ilgili kurumlarca sürdürülmektedir.
Kaliteli ve daha sağlıklı bir otlu peynir üretimi için aşağıdaki şartların sağlanması gerekmektedir:
Otlu peynir yapımında kullanılan hammadde olan süt, hijyenik şartlara uyularak sağılmalı ve pastörize edilerek işlenmelidir.
Üretim esnasında kontaminasyon olmamasına azami derecede dikkat edilmelidir.
Otlar toplandıktan sonra iyice yıkanmalı ve haşlandıktan sonra kullanılmalıdır. Ayrıca salamura suyu kaynatılmalıdır.
1. Daha kaliteli, güvenilir ve standart bir peynir için uygun starter kültür kullanılmalıdır.
2. Otlu peynirler uygun ambalajda, buzdolabı şartlarında ve el değmeden satışa arz edilmelidir.
3. Otlu peynir yapımında görev alan kişiler konuyla ilgili tam donanımlı bir eğitimden geçirilmelidir.
4. Günümüz teknolojisini kullanan sanayicilerin kaliteli otlu peynir üretimi için teşvik edilmesi.
OTLU PEYNİR'DEN GELEN SAĞLIK
Bilimsel araştırmalarda elde edilen bulgular, otlu peynirin enerji miktarına ve besin değerine dikkat çekmektedir. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Elvan Ocak, Van otlu peyniri üzerinde yaptığı araştırmalar neticesinde, peynirin sahip olduğu yüksek enerji miktarına ve besleyici özelliğine dikkat çekiyor. Ocak, otlu peyniri, fakir halkın zengin yiyeceği olarak tanımlayıp, içerdiği zengin besin değerini de özellikle vurgulamakta. Ocak, Van otlu peynirindeki yüksek besin değerinin sebebini ise şu sözlerle açıklıyor. "Kışın uzun sürmesi sebebiyle, bitkisel gıdalardan uzak kalan yöre halkına vitaminsizlikten ileri gelebilecek beslenme yetersizliklerini bir ölçüde önlemede, peynire katılan otların fonksionu olabileceği değerlendirilmektedir." Otlu peynire katılan sirmo ve kekik gibi otların antimikrobiyal özelliklere sahip oldukları bilim adamlarınca tespit edilmiştir. Ayrıca sirmo, kekik ve bilumum diğer otlarda karoten ve vitamin C tespit edilmiştir. Ki bu özellikle otların, vitamin C yönünden fakir olan süt ve süt ürünlerinin besin değerini artırmada önemli bir kaynak olabileceğini de göstermektedir. Peynire aroma kazandırmak, besin değerini artırmak ve uzun süre saklanabilen güvenli bir gıda maddesi yapmak için katılan bu otlar, başta üriner sistem bozuklukları olmak üzere çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanıldığı da kaydedilmektedir. Van otlu peynirindeki kuru madde ve protein miktarı beyaz peynirden, toplam mineral miktarı da beyaz peynir, kaşar ve tulum peynirinden daha fazladır. Van otlu peyniri, doyurucu yapısı ve sahip olduğu besinsel içerikle adeta doğal bir ilaç hükmündedir.
OTLU PEYNİRİN ÖZELLİKLERİ
Van otlu peyniri orta sertlikte, tuzlu, sodyum ve potasyum yönünden zengin bir peynir çeşididir.
Van otlu peyniri, insanlığa sunulmuş hayvansal ve bitkisel ürünlerin mucizevi karışımının bir eseridir. Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar, bu mucizevi besinin fiziksel ve kimyasal özellikleriyle anlaşılmasına yardımcı olmaktadır.
Van otlu peynirleri, duyusal olarak incelendiğinde, renkleri beyaz ile sarımtırak arasında değişmektedir. Sarı renk, katılan otlardan kaynaklanmaktadır. Tadı itibarıyla otlu peynir, içine katılan otun tadı ve aromasını taşımakta ve bunlardan sirmo tadı ağırlık kazanmaktadır. Ot tadı ve aroması yanında peynirin tuzlu oluşu da dikkati çekmektedir. Bunlara ilaveten otlu peynir orta sertlikte bir peynir çeşididir.
Van otlu peynirinin fiziksel özellikleri yanında birçok kimyasal analiz de yapılmıştır. Yapılan analizlere göre kimyasal içerik bakımından otlu peynir, beyaz peynirden daha fazla oranda gıda bileşimine sahiptir.
Van otlu peyniri mineral madde bakımından analiz edildiğinde özellikle sodyum (1103mg/100g) ve potasyum (180mg/100g) içeriği yönünden kaşar peyniri ve beyaz peynirden daha zengin olduğu görülmektedir. Otlu peynirin kalsiyum, fosfor ve magnezyum değerleri ise sırasıyla 678mg/100g, 416mg/100g, 33,40mg/100g şeklindedir. Bu değerler diğer peynir türlerine nazaran daha düşüktür.
VİTAMİN C DEPOSU OTLU PEYNİR
Dünyanın Vitamin C yönünden en zengin peyniri, Van Otlu Peyniri... Van yöresinde ve havalesinde otlu peynire ve hatta çeşitli gıda ile yemeklere katılan birçok ot çeşidi mevcuttur. Bu otlar altı çeşit ot familyasına aittir. Otlu peynir yapımında kullanılan otların ait oldukları familyalar sırasıyla; Liliaceae, Lamiaceae, Apiaceae, Caryophyllaceae, Brassicaceae ve Ranunculaceae'dir. Bu familyalara ait otların yöresel adları ise sırasıyla şu şekildedir: Çiriş, Sirmo, Sirik, İt soğanı, hağız, çatlanguç, sirim, handuk, kurukulağı, reyhan, kekik otu, yarpuz, pünge, çatır, zater, heliz, hitik, kerkur, tere otu, tarakotu, mendo, siyabo, çöven, tere ve çünk.
Buna göre otlu peynir yapımında Liliaceae familyasından 8 bitki, Lamiaceae familyasına ait 5 bitki, Apiaceae familyasına ait 8 bitki, Caryophyllacaceae familyasına ait 2 bitki, Brassicaceae familyasına ait 1 bitki ve Ranunculaceae familyasına ait 1 bitki olmak üzere toplam 25 bitki kullanılmaktadır. Otlar arasında yöresel adlarıyla sirmo, mendo, heliz ve kekik en çok kullanılan türleri oluşturmaktadır.
OT TÜRLERİ
Van otlu peynirine 25 çeşit birbirinden eşsiz ot katılır. Otlu Peynir yapımında kullanılan otlar ve özellikleri aşağıdaki gibidir:
1. Ranunculus polyanthemos L.(Ranunculaceae) : Çünk. Peynir ve çökeleğe katılır.
2. Nasturtium officinale R. Br. (Brassicaceae) : Tere. Peynire katılır; sebze olarak tüketilir.
3. Gympsophila L.spp. (Caryophyllaceae) : Çöven. Peynire katılır.
4. Silene vulgaris (Maench) Garcke var. vulgaris (Caryophyllaceae) : Siyabo. Peynire, yayla çorbasına ve çökeleğe katılır. Baharat olarak kullanılır.
5. Anthriscus neemorosa (Bieb.) Sprengel (Apiaceae) : Mendi. Bütün süt mamullerine katılır, yemeği yapılmaktadır.
6. Carum carvi L. (Apiaceae) : Tarakotu. Sadece peynire katılır.
7. Anethum graveolens L. (Apiaceae) : Tereotu, Dereotu. Bütün süt mamullerine katılır, baharat olarak tüketilir.
8. Prangos pabularia Lindl. (Apiaceae) : Heliz, Kerkur.
Süt mamullerine katılır, sebze olarak tüketilir. Maraz giderici olarak besicilikte kullanılır.
9. Prangos ferulacea (L.) Lind. (Apiaceae) : Heliz.
Süt mamullerine katılır, sebze olarak tüketilir. Maraz giderici olarak besicilikte kullanılır.
10. Ferula L. sp. (Apiaceae) : Hitik, Hiltik.
Bütün süt mamullerine katılır, sebze olarak tüketilir.
11. Ferula orientalis L. (Apiaceae) : Heliz. Peynire katılır, sebze olarak tüketilir.
12. Ferula rigidula DC. (Apiaceae) : Heliz. Peynire katılır, sebze olarak tüketilir.
13. Thymus kotschyanus Boiss. et Hohen. var. glabrescens Boiss. (Lamiaceae) : Catır, Zater, Kekik.
Peynire katılır, baharat olarak kullanılır. Öksürük ve nezle tedavisinde çayı içilir.
14. Thymus migricus Klokov et Des. - Shoct. (Lamiaceae) : Catır, Zater, Kekik. Peynire katılır, baharat olarak kullanılır. Öksürük ve nezle tedavisinde çayı içilir.
15. Mentha spicata L. subsp. spicata (Lamiaceae) : Yarpuz, Pünge. Peynire katılır, sebze ve baharat olarak tüketilir.
16. Ziziphora clinopodioides Lam. (Lamiaceae) : Keklikotu, Kekikotu. Peynire katılır, baharat olarak tüketilir.
17. Ocimum basilicum L. (Lamiaceae) : Reyhan. Bütün süt mamullerine katılır, baharat olarak tüketilir.
18. Eremurus spectabilis Bieb. (Liliaceae) : Çiriş. Peynire katılır, sebze olarak semt pazarlarında satılır.
19. Allium schoenoprasum L. (Liliaceae) : Sirmo, Sirik. Sadece peynire katılır.
20. Allium fuscoviolaceum Fomin (Liliaceae) : İtsoğanı, Hağız, Sirmo. Peynire katılır. Sebze ve baharat olarak tüketilir.
21. Allium scorodoprasum L.subsp. rotundum(L.)Stearn (Liliaceae): Çatlanguş, Sirmo. Bütün süt mamullerine katılır. Baharat olarak yemeklere katılır.
22. Allium aucheri Boiss. (Liliaceae) : Sirmo, Sirim. Peynire ve cacığa katılır.
23. Allium paniculatum L. subsp. paniculatum (Liliaceae) : Sirmo, Handuk. Sadece peynire katılır.
24. Allium akaka S. G. Gmelin (Liliaceae) : Kuzukulağı.
Bütün süt mamullerine katılır, soğan (Allium cepa L.) yerine kullanılır ve yemeği yapılmaktadır.
25. Allium cf. cardiostemon Fisch. et Mey. (Liliaceae) : Sirmo, Sirik. Peynire ve çökeleğe katılır.
OTLARIN HAZIRLANIŞI
Sirmo, Heliz, Mendo, Kekik vb. Anadolu Kadınının elinde tat verirler. Otlu peynirin yapımında kullanılan ot türleri birbirine benzer ama kimi zaman farklı aşamalardan geçirilerek kullanıma hazırlanır. En çok tercih edilen kullanım tarzı otların salamuraya yatırılmasıdır. Otlar değişik gıdalara da kullanıldığı kadar, ekonomik ve ticari öneme de sahiptir. İhtiyaç fazlası otlar Van şehir merkezine getirilip, belirli mahallerde satışa sunulur. Son dönemlerde tabi floradaki ot miktarının azalması dikkat çekicidir. Bu sebepten dolayı otların kültüre alınmaları uzmanlarca ifade edilmektedir.
Van yöresinde baharın gelmesiyle yeşeren otlar, araziden köylü kadınlarca toplanmak ve çamurları su ile iyice yıkanıp, giderildikten sonra ince ince (1 cm'y kadar)) kıyılmaktadır. Sirmo otu kıyıldıktan sonra direkt olarak salamura suyuna yatırılmaktadır. Kullanılan salamura % 3 - 8.8 arasında tuz içerebilir. Sirmo otu hem taze olarak hem de salamura da uzun süre saklanarak peynir yapımında kullanılabilmektedir.
Heliz otu daha sert ve odunsudur. Heliz aynı zamanda boya veren bir bitkidir. Heliz otu suyla iyice yıkandıktan sonra ince ince doğranarak kaynar suda hafif yumuşayıncaya kadar bekletilmekte ve oradan alınarak salamura suyuna konulmaktadır. Heliz otunun kendine has ve orijinal bir kokusu bulunmaktadır. Sıcak suda kaldığı müddetçe suya sarı renkte bir boya salmaktadır.
Mendo otu ise helize göre daha yumuşak olup, su oranı yüksektir. Öncelikle toplanan otlar suyla iyice temizlendikten sonra kaynar suya atılır ve hiç bekletilmeden dışarıya alınarak, soğutmaya terk edilir. Sonra salamuraya yatırılır.
Kekik otu da, haşlama işlemi hariç, Mendo otuyla aynı işlemlerden geçirilerek hazırlanır.
OTLARIN ÖZELLİKLERİ
Baharat kokulu otlu peynirin ardındaki gizemli otlar... Van otlu peynir yapımında kullanılan otların çoğu baharat özelliğine sahiptir. Bunlara örnek olarak sirmo, kekik ve nane gösterilebilir. Yapılan bilimsel çalışmalara göre etkinlik sırasıyla, kekik, nane, sirmo ve mendo otlarının koliform grubu mikroorganizmaların gelişmelerini inhibe ettiği ortaya konulmuştur. Otların bu özellikleri peynir teknolojisinde aranan bir özelliktir. Her ne kadar kullanılan otların hijyen güvenliği sağladığı düşünülse de bilim adamları modern teknolojinin imkanlarının da kullanılmasını savunmaktadırlar. Özellikle otlu peynir yapımında kullanılan çiğ sütün pastörize edilerek kullanılmasına önem vermektedirler.
Kullanılan otların antimikrobiyal özellikleri yanında vitamin içeriği bakımından da faydaları bulunmaktadır. Ne var ki 14 otlu peynir üzerinde yapılan çalışmada ortalama olarak 308 μg/g karoten ve 313.4 μg/g Vitamin C'ye rastlanmıştır. Buradan anlaşılmaktadır ki, otlar özellikle Vitamin C yönünden fakir olan süt ve süt ürünlerinin besin değerini artırmada önemli bir kaynaktır.
GÜZEL BİR OTLU PEYNİR İÇİN
Nitelikli bir Van otlu peynirinde, ot oranı %1'i aşmamalıdır. Bilindiği üzere Van otlu peynirine ot katılmasındaki sebep peynire ot ve tat kazandırmaktır. Bu sebeple otlu peynir yapımında kullanılacak ot miktarı önemlidir. Ne kadar optimum miktarda ot kullanılırsa, otlu peynirin lezzeti de ona göre güzelleşecektir. Van yöresi ve havalesinde kimi zaman peynir üretiminde ot kullanımının % 15'ler vardığı görülmektedir. Bu durumun hem görsel hem de tad olarak otlu peynirde olumsuz izlenimler bırakabilmektedir. Son dönemlerde yapılan bilimsel araştırmalar, peynire katılacak optimum ot miktarının, kullanılan süt ağırlığı esas alınarak % 2 oranını aşmaması gerektiği belirlenmiştir. Öyle ki eğer otlu peynirin daha geniş pazar payına sahip olması isteniyorsa, katılan ot oranının % 1'i aşmaması, bilim insanlarınca tavsiye edilmektedir.
OTLU PEYNİRİN YARENİ CACIK
Cacık, Van Otlu Peynirindeki boşlukları dolduran nüanstır. Cacık (Çökelek) otu peynir yapımında, ambalajlara doldurulurken kullanılan yardımcı bir süt ürünüdür. Cacık esasen sütün yoğurt mayası ile mayalanması sonucu elde edilir. Daha sonra oluşan yoğurdun yayıklanarak tereyağı ayrılır ve elde edilen yayık altı (ayran) ısıtılarak çöktürülür. Çöken kısım alınarak preslenir ve tuzlanarak gerek kahvaltılarda ve gerekse peynir basımında kullanılır. Cacığa çoğu kez otlu peynire katılan otlar da ilave edilir.
Van'ın hem görsel hem de tatsal güzelliklerinin keyfini doya doya Van otlu peyniri ile çıkartın.
VAN'DA OTLU PEYNİR ZİYAFETİ
Van otlu peyniri yöre halkınca bolca üretilen ve tüketilen bir besindir. Hemen hemen her öğünde sofraların başmisafiridir. Bu nedenle konuksever Van halkının evine tanrı misafiri olarak girdiğinizde mutlaka sofrada sizi Van otlu peyniri bekliyor olacaktır.
Bununla beraber Van merkezde bulunan ve ünleri giderek dünyaya yayılan Van kahvaltı salonlarında sabahın ilk ışıklarından öğleden sonraya kadar süren kahvaltı ziyafetlerinde otlu peynirin birçok çeşidi tatma imkanını da bulabilirsiniz. Otlu peyniri özellikle fırından yeni çıkmış pidenin içine az miktar tereyağı ile birlikte katık ederek, taze sıcak çay ile tatmayı kesinlikle ihmal etmeyin.
Bununla birlikte Van ve havalesinde yapacağınız tarih-kültür gezileri veya trekking-dağcılık gibi yüksek enerji ve vitamin gerektiren aktivitelerde, çantanızın bir bölümünde enerji ve vitamin deposu Van otlu peynirini bulundurmayı kesinlikle ihmal etmeyin. Van'ın hem görsel hem de tatsal güzelliklerinin keyfini doya doya birlikte çıkartın.
Van'da en çok beğenilen otlu peynirlerin Gevaş ilçesi, Görentaş beldesi ve civarında yapıldığını eklemeyi de unutmayalım. Bu sebeple Van merkezde çarşıda yapacağınız gezinti de mutlaka yerel esnaftan bu merkezlerde üretilmiş peynirlerden sormayı ve satın almayı ihmal etmeyin. Unutmayın ki Van'dan sevdiklerinize götürülecek en güzel hediyelerden birisi Van otlu peyniri olmalıdır.
Ne Olursan Ol_Yinede Gel_ Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler. (Hz. Mevlana)
7 Temmuz 2011 Perşembe
ERÇEK GÖLÜ VE FLAMİNGOLAR
Erçek Gölü, Doğu Anadolu Bölgesi'nde, Van Gölü'nün doğsunda lavların yığılmasıyla oluşmuş bir set gölüdür. Erçek Gölü Van Gölü’nün 30 km doğusunda 380 39’ K 430 33’ D koordinatları içinde yer alan ve suları alkali özelliklerde olup pH değeri10.75 ile 9.40 arası değişen bir göldür. Yüzey alanı 114 km2, yüzey kotu ise 1808.32 km2 dir. Van Gölü havzasında, 114 km2 yüzey alanıyla, Van Gölü’nden sonraki en büyük göldür. En derin yeri 40 m olup ortalama derinlik 18.45 m dir (Sarı ve İpek, 1998). Gölü besleyen tek akarsu gölün doğusundan dökülen Memedik Deresi’dir. Erçek gölü, Van Gölü’nün doğusunda, tuzlu ve sodalı suyu olan bir göldür. Gölde doğal olarak hiçbir balık türü yaşamamaktadır. Ancak 1985 yılında VanTarım İl Müdürlüğü tarafından göle, Van Gölü’nden alınan inci kefalı yavruları yurtlandırılmıştır. Bu işlem 1992 yılına kadar her yıl tekrarlanarak devam ettirilmiştir. Gölde daha önce 3 adet kooperatif kurulmuş olup balıkçılık teşvik edilmişse de kooperatiflerin üreme dönemi balıkçılığında ısrar etmesi bu çabaları boşa çıkarmıştır. Bu yüzden de halihazırda profesyonel balıkçılık yapılmamaktadır (Sarı ve İpek 1998). Ancak üreme döneminde inci kefalı toplu şekilde tatlı sulara göç ederken, kaçak yollardan üreme dönemi balıkçılığı yapılmaktadır. Bu balıkçılığın şiddeti ve populasyon üzerindeki etkisi literatür yetersizliğinden dolayı bilinmemektedir. Yine göldeki inci kefalı populasyonunun biyolojik özellikleri üzerine hiçbir çalışma yapılmamış olup sadece Sarı ve İpek (1988) tarafından dağılımları incelenmiştir.
Erçek Gölü Van Gölü havzasında önemli bir yere sahip olmasına karşın hakkında pek az çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların çoğu gölün fiziksel özellikleri ve etki alanı içerisindeki diğer canlıları kapsamaktadır. Erçek Gölü inci kefalı popülasyonu hakkında yukarıda anılan çalışma dışında başka bir çalışmaya rastlanmamıştır.
Behçet ve Atlan (1994), Van-Erçek, Turna-Bostaniçi göllerinin sucul florasını inceledikleri çalışmada Erçek Gölü ile ilgili olarak Memedik Deresi’nin döküldüğü göl kıyılarında Phragmites australis ile tuzcul bir tür olan Puccinella qiantea’nın dominant olduğu bitki topluluklarının görüldüğünü, gölün doğu kıyılarında yer alan alüvyonlarda da İris spuria subsp. musulmunica topluluklarının olduğunu bildirmişlerdir.
Yıldız (1997), Erçek Gölü zooplankton türleri ile bu zooplanktonların aylık ve mevsimsel dağılımlarını incelemiştir. Çalışma süresince sıcaklığın 1-23 0C arasında değiştiğini, en yüksek pH 10.75, en düşük pH değeri ise 9.40 olarak bildirmiştir. Çözünmüş oksijen oranı en yüksek 6.7 mg/lt, en düşük değer olarak 2.9 mg/lt ölçülmüştür. Bu çalışma ile Erçek Gölü zooplanktonunu Cladocera, Copepoda, Rotatoria, Ostracoda ve Diptera’nın oluşturduğu tespit edilmiştir. Tüm zooplankton türleri içinde, %51 Copepoda, %37 Rotifera, %12 Cladocera bulunduğunu bildirmiştir.
Sarı ve İpek (1998) Erçek Gölü’nün batımetrik özelliklerinin belirlenmesi adlı çalışmalarında çeşitli uydu verilerinden faydalanarak gölün su seviyesi haritasını belirlemişlerdir. Yine aynı çalışmada GPS ve ecosounder kullanılarak gölün en derin noktasının 40 m ve ortalama derinliğinin 18.45 m olduğunu tespit etmişlerdir. Kullanılan bu ecosounder yardımıyla göldeki inci kefalı populasyonunun dağılım alanları belirlenmiştir. Yapılan çalışmada Ağustos ayında 6-20 m derinliklerde ancak genel olarak 10 metre derinliklerde olduğunu tespit etmişlerdir. Yine bu çalışmada Erçek Gölü’nün son su seviyesi kotu 1810.52 olarak bildirilmiştir...
ERÇEK GÖLÜNDE FLAMİNGO ŞENLİKLERİ
Saklı bir cennet olan Van kentinin, gün yüzüne çıkmamış önemli değerlere sahiptir.Van Gölü havzasının ülkenin önemli sulak alanlarından biridir,kuş cenneti olarak kabul edilen Erçek Gölü`nde ise zaman zaman 7 bin flamingo konaklamaktadır.
``7 bin flamingoyu aynı anda dünyanın kaç yerinde görebilirsiniz? Bu, çok önemli bir değer.Günün her Saatinde Erçek gölüne geldiğizde onları görebilirsiniz.
193 kuş türünü aynı mekanda görmenin keyfine varabilirsiniz.”Eylül ayında Erçek Gölü`nde kuş türlerine ve özellikle flamingolara dikkat çekmek için her yıl etkinlikler yapılmaktadır.
Erçek Gölü Van Gölü havzasında önemli bir yere sahip olmasına karşın hakkında pek az çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların çoğu gölün fiziksel özellikleri ve etki alanı içerisindeki diğer canlıları kapsamaktadır. Erçek Gölü inci kefalı popülasyonu hakkında yukarıda anılan çalışma dışında başka bir çalışmaya rastlanmamıştır.
Behçet ve Atlan (1994), Van-Erçek, Turna-Bostaniçi göllerinin sucul florasını inceledikleri çalışmada Erçek Gölü ile ilgili olarak Memedik Deresi’nin döküldüğü göl kıyılarında Phragmites australis ile tuzcul bir tür olan Puccinella qiantea’nın dominant olduğu bitki topluluklarının görüldüğünü, gölün doğu kıyılarında yer alan alüvyonlarda da İris spuria subsp. musulmunica topluluklarının olduğunu bildirmişlerdir.
Yıldız (1997), Erçek Gölü zooplankton türleri ile bu zooplanktonların aylık ve mevsimsel dağılımlarını incelemiştir. Çalışma süresince sıcaklığın 1-23 0C arasında değiştiğini, en yüksek pH 10.75, en düşük pH değeri ise 9.40 olarak bildirmiştir. Çözünmüş oksijen oranı en yüksek 6.7 mg/lt, en düşük değer olarak 2.9 mg/lt ölçülmüştür. Bu çalışma ile Erçek Gölü zooplanktonunu Cladocera, Copepoda, Rotatoria, Ostracoda ve Diptera’nın oluşturduğu tespit edilmiştir. Tüm zooplankton türleri içinde, %51 Copepoda, %37 Rotifera, %12 Cladocera bulunduğunu bildirmiştir.
Sarı ve İpek (1998) Erçek Gölü’nün batımetrik özelliklerinin belirlenmesi adlı çalışmalarında çeşitli uydu verilerinden faydalanarak gölün su seviyesi haritasını belirlemişlerdir. Yine aynı çalışmada GPS ve ecosounder kullanılarak gölün en derin noktasının 40 m ve ortalama derinliğinin 18.45 m olduğunu tespit etmişlerdir. Kullanılan bu ecosounder yardımıyla göldeki inci kefalı populasyonunun dağılım alanları belirlenmiştir. Yapılan çalışmada Ağustos ayında 6-20 m derinliklerde ancak genel olarak 10 metre derinliklerde olduğunu tespit etmişlerdir. Yine bu çalışmada Erçek Gölü’nün son su seviyesi kotu 1810.52 olarak bildirilmiştir...
ERÇEK GÖLÜNDE FLAMİNGO ŞENLİKLERİ
Saklı bir cennet olan Van kentinin, gün yüzüne çıkmamış önemli değerlere sahiptir.Van Gölü havzasının ülkenin önemli sulak alanlarından biridir,kuş cenneti olarak kabul edilen Erçek Gölü`nde ise zaman zaman 7 bin flamingo konaklamaktadır.
``7 bin flamingoyu aynı anda dünyanın kaç yerinde görebilirsiniz? Bu, çok önemli bir değer.Günün her Saatinde Erçek gölüne geldiğizde onları görebilirsiniz.
193 kuş türünü aynı mekanda görmenin keyfine varabilirsiniz.”Eylül ayında Erçek Gölü`nde kuş türlerine ve özellikle flamingolara dikkat çekmek için her yıl etkinlikler yapılmaktadır.
6 Temmuz 2011 Çarşamba
DOĞUNUN İNCİSİ VAN
VAN
Doğunun denizi diye anılan Van Gölümün çevresi Süphan, Nemrut, Kavuşşahap ve Artos dağlarıyla çevrili. Van Müzesi önemli Urartu eserlerine sahip.
Tatvan'a yarım saatlik mesafede ömrünüzde göreceğiniz en güzel krater gölünü de kaçırmanızı önermem. Van gölündeki adalardan Akdamar adası İhtiyarşahap Dağları yamaçlarından başlayan en güzel göl manzaralarını sunduğu için kaçırılmamalı. Adadaki antik kalıntılar ve kilise de meşhur. Erciş yönünde meşhur Ahlat mezarları var. Ahlat yakınlarında Süphan 4000 metrelik zirvesiyle muhteşem bir manzara sunuyor. Gölün kuzeyinde kalan Muradiye şelalesi ve çevredeki diğer küçük göller (Aygır, Erçek) birer günlük ziyareti hak ediyor
Süphan dağı
Bir zamanlar Volkan iken şimdi sönmüş olan bu dağımız Ülkemizin üçüncü büyük dağı olma özelliğine sahiptir.
Yerli ve yabancı turistlerin ihmal ettiği illerden biridir Van. Bulunduğu bölge, çevresi, coğrafi konumu, doğal kaynakları ve Van Gölü sayesinde çok eski zamanlardan beri kültürel ve siyasi bir merkez olmuştur. Türkiye’nin en büyük ve sağlam kalelerinden biridir Van Kalesi. Van ve çevresi Urartu, Hurriler,Hititler,Persler, Medler, Selçuklular ve Osmanlılara ev sahipliği yapmıştır. Urartu Medeniyetine de başkentlik yapmıştır ve o zamanki adı Tuşpa’dır.
Van hakkında daha geniş bilgi almak için Kültür ve Turizm Bakanlığının sitesini gezebilirsiniz. AyrıcaVan Valiliği ve Van Belediyesinin sitelerinde de geniş bilgiler var.
Van evleri şehrin geleneksel sivil mimarisini günümüze taşıyan önemli eserlerdir.Tarihi kaleinin güneyinde bulunan eski şehir ,çarşıları,sokakları,mahalleleri,han,hamam,taş döşeli caddeleri yanında evleri ile de görülmeye değerdir.
Adır kilisesi göl üzerindeki aynı adlı adada yer almaktadır.Adanın güney yakasında kurulmuştur.Manastır bin üçyüzbeş yılında yapılmıştır.Bin altı yüz yirmi birde aziz Georges kilisesi eklenmiştir.Yakınında bulunan sahildeki teknelerle ve iskelerden kiralanacak teknelerle gezilip görülebilir.
Oltu peyniri ,kahvaltılarıyla ünlü şehre gidince yenmeden dönülmeyecek olan bir şey varsa o da Van peyniridir.Oltu peyniri içerisine mahalli otlar katılarak yapılan güzel kokulu ve son derece lezzetli bir peynirdir.Yaz sonuna doğru küplere basılarak oprağa gömülerek kış için saklanır.Sodalı göl suyuna uygun inci kefali diye adlandırılan bol havyarlı bir balık türü yaşar.Az kılçıklı olan bu balık oldukça lezzetlidir.
El sanatları : Kilimleri ve Savat (gümüş) işlemeli el sanatları ürünleri bölgeden alınabilecek özgün hediyeliklerdir.
Gölde canavar olduğu düşünülsede bunun turizme katkısı olması için çıkarılmış bir efsane olduğu aşikar.
Van ilçeleri
Özalp Bahçesaray Çaldıran Edremit Başkale Çatak Erciş Gürpınar Gevaş Saray Muradiye
Komşu illere gelince Hakkari,Şırnak,Siirt,Bitlis,Ağrı ve doğuda İran.Coğrafya bakımından önemli bir konuma sahip olduğundandır ki çok birçok uygarlığın izlerini görmek mümkündür.
Van gölü Akdamar Adası
Türkiyenin ve dünyanın en büyük soda gölüdür.Dört bir tarafı dağlarla çepeçevre sarılmıştır.İçinde Akdamar Adır Çarpanak ve Kuş adaları olmak üzere dört ada bulunmaktadır.Suyu çok tuzlu ve sodalıdır.Her mevsim her saatte farklı bir renk alan gündoğumu ve günbatımının muhteşem olduğu göl bölge turizmine önemli bir katkı sağlamaktadır.En büyüğü Akdamar olan adalarda yapılar mevcuttur.Akdamar üzerinde ünlü bir kilise vardır.Kral Gagik tarafından dokuzlü yılların başında yaptırılmış olan kilise taş işçiliğinin en seçkin öreneklerindendir.gevaş iskelesinden dolmuş motorları çalışmaktadır.
AKDAMAR KLİSESİ
Akdamar Adası (Ahtamar, Ağtamar, Akhtamar biçimlerinde de yazılır; Ermenice: Աղթամար), Türkiye’nin Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü’nün içinde yer alan en büyük adadır.Akdamar Adası (Ahtamar, Ağtamar, Akhtamar biçimlerinde de yazılır; Ermenice: Աղթամար), Türkiye’nin Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü’nün içinde yer alan en büyük adadır.Van’ın Gevaş ilçesi sınırları içerisinde yer alan adada Ermeniler´den kalma bir kilise bulunur. Yüzölçümü 70,000 metrekare olan adanın toplam kıyı uzunluğu 3 kilometreyi bulmaktadır. En yüksek noktası deniz seviyesinden 1912 metre yüksekte bulunan adanın batı uçlarında yüksekliği 80 metreye ulaşan dik kayalıklar vardır.İsim EfsanesiAdanın adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikâyesine göre, zamanında bu adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamar adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç bu kıza âşık olur. Bu genç Tamar’la buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamar ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler. Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle “Ah Tamar!” diye haykırır. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakir O gunden sonra ada Ah Tamar! ismi ile anlatılır. Bu hikâye Ermeni sair Hovhannes Tumanyan anlatimiyla efsanelesmistir.Bu efsanenin tarihi gerçeklerle alakasının zayıf olduğu şüphesizdir. 9. yüzyıldan itibaren kaydedilmiş olan Ağtamar adının Arapça ĞMR kökünden “kabartı, tümsek” anlamına gelen bir türev olması daha kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirilebilir.Adın Türkçeleştirilmiş biçimi olan Akdamar 1980′li yıllardan bu yana TC resmî kurumları tarafından tercih edilmektedir.TarihçeAkdamar KilisesiAkdamar AdasıEn eski kaynaklarda adanın adı, Gevaş bölgesinde hüküm süren Ermeni Rştuni sülalesine atfen Rştunik Adası olarak geçmektedir. 705 yılında Vard Rştuni’nin adada öldürülerek Rştuni beyliğine son verilmesinden sonra ada ve yöresi, daha önce Başkale’de (Ağbak) hüküm süren Ardzruni sülalesinin eline geçmiştir. 908′de I. Gagik Ardzruni bazı Ermeni ve Müslüman beyleriyle anlaşarak Gevaş’ta (Vostan) kendini Vaspuragan Kralı ilan etmiş ve bilahare başkentini adaya taşımaya karar vermiştir. I. Gagik adada halen mevcut olan kiliseden başka müstahkem bir kasaba, saray, çarşı ve liman inşa ettirmiştir. Ada üzerindeki sivil yerleşimin 16. yüzyıl başlarına kadar canlı olarak varlığını sürdürdüğü ve 1535 Osmanlı-İran harbi’nde tahrip edildiği anlaşılmaktadır.16. yüzyıldan sonra sivil yerleşimin bulunmadığı adada Kutsal Haç’a (Surp Khaç) adanmış bir Ermeni manastırı hayatiyetini sürdürmüştür. 19. yüzyıl sonlarında 300 civarında keşişin ikamet ettiği manastır, 1895 ve 1915 olaylarından sonra terkedilmiştir.Ermeni Kilisesinin ruhani başkanlığı olan Gatoğigosluk makamı 10. yüzyıl ortalarından 1101 yılına kadar Ahtamar Adasında bulunmuştur. Makamın 12. yüzyılda Kilikya’ya taşınmasından sonra da Ahtamar Kilisesi 19. yüzyıla dek önderlik iddiasını devam ettirmiştir.
Doğunun denizi diye anılan Van Gölümün çevresi Süphan, Nemrut, Kavuşşahap ve Artos dağlarıyla çevrili. Van Müzesi önemli Urartu eserlerine sahip.
Tatvan'a yarım saatlik mesafede ömrünüzde göreceğiniz en güzel krater gölünü de kaçırmanızı önermem. Van gölündeki adalardan Akdamar adası İhtiyarşahap Dağları yamaçlarından başlayan en güzel göl manzaralarını sunduğu için kaçırılmamalı. Adadaki antik kalıntılar ve kilise de meşhur. Erciş yönünde meşhur Ahlat mezarları var. Ahlat yakınlarında Süphan 4000 metrelik zirvesiyle muhteşem bir manzara sunuyor. Gölün kuzeyinde kalan Muradiye şelalesi ve çevredeki diğer küçük göller (Aygır, Erçek) birer günlük ziyareti hak ediyor
Süphan dağı
Bir zamanlar Volkan iken şimdi sönmüş olan bu dağımız Ülkemizin üçüncü büyük dağı olma özelliğine sahiptir.
Yerli ve yabancı turistlerin ihmal ettiği illerden biridir Van. Bulunduğu bölge, çevresi, coğrafi konumu, doğal kaynakları ve Van Gölü sayesinde çok eski zamanlardan beri kültürel ve siyasi bir merkez olmuştur. Türkiye’nin en büyük ve sağlam kalelerinden biridir Van Kalesi. Van ve çevresi Urartu, Hurriler,Hititler,Persler, Medler, Selçuklular ve Osmanlılara ev sahipliği yapmıştır. Urartu Medeniyetine de başkentlik yapmıştır ve o zamanki adı Tuşpa’dır.
Van hakkında daha geniş bilgi almak için Kültür ve Turizm Bakanlığının sitesini gezebilirsiniz. AyrıcaVan Valiliği ve Van Belediyesinin sitelerinde de geniş bilgiler var.
Van evleri şehrin geleneksel sivil mimarisini günümüze taşıyan önemli eserlerdir.Tarihi kaleinin güneyinde bulunan eski şehir ,çarşıları,sokakları,mahalleleri,han,hamam,taş döşeli caddeleri yanında evleri ile de görülmeye değerdir.
Adır kilisesi göl üzerindeki aynı adlı adada yer almaktadır.Adanın güney yakasında kurulmuştur.Manastır bin üçyüzbeş yılında yapılmıştır.Bin altı yüz yirmi birde aziz Georges kilisesi eklenmiştir.Yakınında bulunan sahildeki teknelerle ve iskelerden kiralanacak teknelerle gezilip görülebilir.
Oltu peyniri ,kahvaltılarıyla ünlü şehre gidince yenmeden dönülmeyecek olan bir şey varsa o da Van peyniridir.Oltu peyniri içerisine mahalli otlar katılarak yapılan güzel kokulu ve son derece lezzetli bir peynirdir.Yaz sonuna doğru küplere basılarak oprağa gömülerek kış için saklanır.Sodalı göl suyuna uygun inci kefali diye adlandırılan bol havyarlı bir balık türü yaşar.Az kılçıklı olan bu balık oldukça lezzetlidir.
El sanatları : Kilimleri ve Savat (gümüş) işlemeli el sanatları ürünleri bölgeden alınabilecek özgün hediyeliklerdir.
Gölde canavar olduğu düşünülsede bunun turizme katkısı olması için çıkarılmış bir efsane olduğu aşikar.
Van ilçeleri
Özalp Bahçesaray Çaldıran Edremit Başkale Çatak Erciş Gürpınar Gevaş Saray Muradiye
Komşu illere gelince Hakkari,Şırnak,Siirt,Bitlis,Ağrı ve doğuda İran.Coğrafya bakımından önemli bir konuma sahip olduğundandır ki çok birçok uygarlığın izlerini görmek mümkündür.
Van gölü Akdamar Adası
Türkiyenin ve dünyanın en büyük soda gölüdür.Dört bir tarafı dağlarla çepeçevre sarılmıştır.İçinde Akdamar Adır Çarpanak ve Kuş adaları olmak üzere dört ada bulunmaktadır.Suyu çok tuzlu ve sodalıdır.Her mevsim her saatte farklı bir renk alan gündoğumu ve günbatımının muhteşem olduğu göl bölge turizmine önemli bir katkı sağlamaktadır.En büyüğü Akdamar olan adalarda yapılar mevcuttur.Akdamar üzerinde ünlü bir kilise vardır.Kral Gagik tarafından dokuzlü yılların başında yaptırılmış olan kilise taş işçiliğinin en seçkin öreneklerindendir.gevaş iskelesinden dolmuş motorları çalışmaktadır.
AKDAMAR KLİSESİ
Akdamar Adası (Ahtamar, Ağtamar, Akhtamar biçimlerinde de yazılır; Ermenice: Աղթամար), Türkiye’nin Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü’nün içinde yer alan en büyük adadır.Akdamar Adası (Ahtamar, Ağtamar, Akhtamar biçimlerinde de yazılır; Ermenice: Աղթամար), Türkiye’nin Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü’nün içinde yer alan en büyük adadır.Van’ın Gevaş ilçesi sınırları içerisinde yer alan adada Ermeniler´den kalma bir kilise bulunur. Yüzölçümü 70,000 metrekare olan adanın toplam kıyı uzunluğu 3 kilometreyi bulmaktadır. En yüksek noktası deniz seviyesinden 1912 metre yüksekte bulunan adanın batı uçlarında yüksekliği 80 metreye ulaşan dik kayalıklar vardır.İsim EfsanesiAdanın adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikâyesine göre, zamanında bu adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamar adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç bu kıza âşık olur. Bu genç Tamar’la buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamar ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler. Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle “Ah Tamar!” diye haykırır. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakir O gunden sonra ada Ah Tamar! ismi ile anlatılır. Bu hikâye Ermeni sair Hovhannes Tumanyan anlatimiyla efsanelesmistir.Bu efsanenin tarihi gerçeklerle alakasının zayıf olduğu şüphesizdir. 9. yüzyıldan itibaren kaydedilmiş olan Ağtamar adının Arapça ĞMR kökünden “kabartı, tümsek” anlamına gelen bir türev olması daha kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirilebilir.Adın Türkçeleştirilmiş biçimi olan Akdamar 1980′li yıllardan bu yana TC resmî kurumları tarafından tercih edilmektedir.TarihçeAkdamar KilisesiAkdamar AdasıEn eski kaynaklarda adanın adı, Gevaş bölgesinde hüküm süren Ermeni Rştuni sülalesine atfen Rştunik Adası olarak geçmektedir. 705 yılında Vard Rştuni’nin adada öldürülerek Rştuni beyliğine son verilmesinden sonra ada ve yöresi, daha önce Başkale’de (Ağbak) hüküm süren Ardzruni sülalesinin eline geçmiştir. 908′de I. Gagik Ardzruni bazı Ermeni ve Müslüman beyleriyle anlaşarak Gevaş’ta (Vostan) kendini Vaspuragan Kralı ilan etmiş ve bilahare başkentini adaya taşımaya karar vermiştir. I. Gagik adada halen mevcut olan kiliseden başka müstahkem bir kasaba, saray, çarşı ve liman inşa ettirmiştir. Ada üzerindeki sivil yerleşimin 16. yüzyıl başlarına kadar canlı olarak varlığını sürdürdüğü ve 1535 Osmanlı-İran harbi’nde tahrip edildiği anlaşılmaktadır.16. yüzyıldan sonra sivil yerleşimin bulunmadığı adada Kutsal Haç’a (Surp Khaç) adanmış bir Ermeni manastırı hayatiyetini sürdürmüştür. 19. yüzyıl sonlarında 300 civarında keşişin ikamet ettiği manastır, 1895 ve 1915 olaylarından sonra terkedilmiştir.Ermeni Kilisesinin ruhani başkanlığı olan Gatoğigosluk makamı 10. yüzyıl ortalarından 1101 yılına kadar Ahtamar Adasında bulunmuştur. Makamın 12. yüzyılda Kilikya’ya taşınmasından sonra da Ahtamar Kilisesi 19. yüzyıla dek önderlik iddiasını devam ettirmiştir.
EN GÜZEL TATİL BELDELERİ YAZI DİZİSİ-1
Akdeniz Bölgesinin Tatil Mekanları,Tarihi Mekanlar,Doğal Güzellikler
ANTALYA
Adını komşu olduğu denizden alan Akdeniz Bölgesi, genişliği 120180 km. arasında değişen bir şerit halinde; batıda Köyceğiz dolaylarından başlayarak, doğuda Hatay ilinin bitim noktası olan Basit Burnu yakınına kadar uzanır. Yaklaşık 120.000 km² ile Türkiye?nin toplam yüzölçümünün %15?ini oluşturur. 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre bölgenin nüfusu 8 milyon 706 bin 005?tir. 5 milyon 204 bin 203 kişi kentlerde, 3 milyon 501 bin 802 kişi ise köylerde yaşamaktadır. Nüfus artış hızı binde 21.43 ile Türkiye ortalamasının üstündedir.
Kabutaş, Kaş ANTALYA
Kaş köyleri edinilen belge ve buluntulara göre, Lykia medeniyetinin en önemli bölgesidir. Teke yarımadası sahillerinin M.Ö. 6 bin yılı öncesinden beri iskan edildiği bilinmektedir. Kaş arazi kesiminin batısında ve denize bakan bir tepede kurulmuştur. Şehir daha sonra genişlemiş ve kuzeybatıya doğru büyümüştür. Kaş'ın doğu ve kuzeyinde yer alan dağlarda birçok kaya mezarı bulunmaktadır. Lykia yazılarını taşıyan kaya mezarları "İonik" tarzda şekillendirilmiştir. Kaş'ın eski ismi Antiphellos'tur. Bu isimden de anlaşılacağı gibi şehir bir Lykia şehridir.
Likya'nin önemli kentlerinden olan Kaş, ilçeyi çevreleyen Antik Döneme ait kentler ve tarihsel degerlerle doyumsuz kültür seyahatleri; Akdeniz'in derinlerde yarattığı heyecanlari doruklarda hissettiren sualtı dalışları; nehirlerde yapılan macera dolu 'kano turları', ekolojik uyumun keşfedildiği 'doğa yürüyüşleri'; derin ve karanlık mağaralara teknik donanımlı mağara dalışları; yüksek dağlardan turkuaz rengli suların manzarasına süzülen 'yamaç paraşütü';
Akdeniz'de değerli taşları andıran adalar ile çevreye yapılacak 'Mavi Yolculuk ve tekne turları; damak tadınıza uygun deniz ürünleri ve dağlarda yetişen kokulu otlarla tatlandırılan yöresel yemeklerden oluşan mönüsü; yüzlerce yılın mirası, el sanatlarının çeşit ve güzelliği; Kaş'ın bağlı olduğu Antalya ve ilçelerine ait turizm merkezleri ile tabiat, tarih ve kültür zenginliğini, alternatif turizm imkanları ve çevresinde yer alan turizm merkezlerinden oluşan renkli yelpazesi" ile düşsel bir mekandır.
Çukurova, bölgenin en hızlı sanayileşen kesimi olup aynı zamanda Türkiye?nin sanayi merkezlerindendir. Adana?daki çeşitli sanayi kolları (özellikle tekstil) yanında, Akdeniz Bölgesi?nin başlıca sanayi tesisleri arasında Mersin Petrol Rafinerisi (ATAŞ), İskenderun Süperfosfat ve DemirÇelik Fabrikaları ile Antalya Ferrokrom Fabrikaları sayılabilir.
?Yeryüzü Cenneti? Antalya. Antalya, doğal güzelliklerinin yanı sıra, kültürel ve tarihi zenginlikleri ile de turistlerin ilgisini çeken bir kenttir. Her yıl birbiri ardına yüzlerce uçak Antalya Hava Limanı?na turist getirmektedir. Antalya Hava Limanı?na turizm sezonunda günde 500?den fazla uçak inip kalkmaktadır. Bölgenin tarihi evrimi Paleolitik Devir?den (M.Ö. 50.000) günümüze kadar uzanır. M.Ö. 2. yüzyılda Bergama Kralı II. Attalos tarafından kurulduğu söylenen kentin doğusundaki Lara plajı ile batısındaki Konyaaltı plajı yüzmek için ideal yerlerdir. Manavgat Şelalesi, Yukarı ve Aşağı Düden Şelaleleri, Kurşunlu Şelalesi, yatçılık cenneti Kekova, kış sporları merkezi Saklıkent, Güllük Dağı Milli Parkı ve bu park içinde yer alan antik dağ kenti Termessos ve Yontma Taş Devri insanlarının yerleşim yeri olan Karain Mağarası, Antalya?nın yakın çevresindeki ilgi çekici yerler arasındadır.
Akdeniz?in en güzel tatil merkezlerinden olan Kemer, Antalya?nın batı sahilindedir. Her yıl nisan ayında düzenlenen Kemer Karnavalı yöreye ayrı bir renk katar.
Manavgat Şelalesi ANTALYA
Antalya'nın Manavgat ilçesinde Manavgat Nehri üzerinde bulunan ünlü bir şelaledir.
Antalya'ya 72 km mesafededir. Manavgat ilçesinin 3 km kuzeyinde bulunan ve adını bu ilçeden alan şelale, ırmak sularının 3-4 m'lik bir falezden düşmesiyle meydana gelir. Az bir yükseklikten dökülmesine rağmen geniş bir alan üzerinde yüksek bir debiyle akar. Ayrıca Manavgat Irmağını besleyen kaynaklardan en büyüğü olan karstik Dumanlı kaynağı, Oymapınar barajı yapıldıktan sonra baraj gölü içinde kalmıştır.
Kent gürültüsünden uzaklaşıp doğa ile başbaşa kalmak isteyenler için şelalenin çevresinde uygun piknik alanları vardır. Ayrıca çevredeki lokantalar, taze balık yeme imkânını sunarlar. Ulaşım, Manavgat'tan kalkan minibüslerle sağlanır.
Kemer?in güneyindeki Faselis, tarihi bir liman kentidir. Birbirinden güzel doğal koylara sahip olan Faselis kentinin çevresi ormanlarla kaplıdır. Faselis?in güneyinde ise tarihi Olimpos kenti yer alır. Kentteki harabeler defne ormanları yla çevrilidir. Olimpos?un kuzeyinde Çıralı adı verilen 300 m. yüksekliğinde kutsal bir alan bulunur. Buradaki kayaların arasından kendiliğinden çıkan gaz, havadaki oksijen ile birleşince yanmaktadır. Mitolojiye göre; yanan alev, Likyalı kahraman Bellerofontes?in öldürdüğü canavarın ağzından çıkmaktadır.
olimpos ANTALYA
Finike, çevresindeki portakal bahçeleri ile tanınan bir tatil beldesidir. Finike?nin batısında ise Demre; tarihi ismiyle ?Myra? bulunur. Dünya çocuklarının sempatik büyükbabası Noel Baba burada yaşamış ve hayata veda etmiştir. Mezarının bulunduğu yere yapılan kilise daha sonra Noel Baba Müzesi?ne dönüştürülmüştür. Her yıl Demre?de Noel Baba Festivali düzenlenmektedir
Antalya?nın batı sahilindeki bir diğer tatil beldesi olan Kalkan, Avrupa Rönesansı?nı anımsatacak kadar güzel bir mimariye sahip otelleriyle; tarihin, doğanın ve sanatın ihtişamı nı yansıtır. Avrupa?nın en uzun plajı olan Patara?nın kuzeyinde, Likya?nın tarihi başkenti olan Xanthos ve yine Likya?nın kutsal kentlerinden biri olan Letoon yer alır. Daha kuzeyde ise Pınara ve Tlos gibi antik kentler bulunmaktadır
Pamfilya Bölgesi ve Aspendos. Antalya?nın doğusu tarihte Pamfilya Bölgesi olarak adlandırılmaktaydı. Antalya?nın 18 km. doğusunda bulunan Perge antik kenti, ilk defa Hititler tarafından kurulmuştur. Kentteki mimari eserlerin çoğu Roma döneminden kalmadır. Antalya?ya 40 km. uzaklıkta bulunan Belek sahillerinde büyük ve modern tatil kompleksleri bulunmaktadır. Fıstık çamlarıyla kaplı olan Belek?te, geniş alanları kaplayan uluslararası standartlardaki yeşil sahalarda golf oynamanın tadına doyulmaz.
Perge Antik Kenti ANTALYA
Perge, Antalya`nın 18 km doğusunda, Aksu Bucağı`nın sınırları içinde bulunan bir antik kenttir. Kilikya - Pisidya ticaret yolunun üstünde yer aldığı için önemli bir Pamphylia şehridir. Şehrin kuruluşu diğer Pamphylia şehirleriyle aynı zamana rastlar (M.Ö. 7 yüzyıl). Ana tanrıçası Perge Artemisi olan Perge hristiyanlar için önemli bir kent idi. M.S. Aziz Paulos ve Barnabas Perge`ye gelmiştir. Magna Plancia gibi kimi zenginler Perge`ye önemli anıtlar kazandırmışlardır.
İlk kazıların 1946 yılında İstanbul Üniversitesi tarafından başlatıldığı Perge`de önemli kalıntılar şunlardır:
Antalya merkezden Aksu minibüslerine binilip Aksu` da inildikten sonra Anadolu Öğretmen Lisesi yanındaki yoldan 400 m. kadar gidilir.
Tiyatro: Cavea, orkestra ve scene olmak üzere üç ana bölümden oluşur. 12,000 seyirci kapasitelidir. Alt tarafta 19, üstte 23 oturma sırası vardır.
Stadion: 34 x 34 m. boyutlarındadır. Tonozlar üzerinde onüç oturma sırası vardır. Doğu ve satı tarafa otuzar, kuzeyde ise on tonoz bulunmaktadır. Her üç tonozdan biri Stadion`a giriş, diğer ikisi ise dükkan olarak kullanılmaktadır
Agora: Şehrin ticari ve politik merkezidir. Ortadaki avlunun etrafında çepeçevre dükkanlar vardır. Bazı dükkanların tabanı mozaikle kaplıdır. Meydanın ortasında 13.40 m. Çapında yuvarlak bir yapısı olan agora 76 x 76 m. boyutlarındadır.
Sütunlu Cadde: Aropol eteğinde nympheum arasında uzanır. Ortasında 2 m. genişliğinde bir su kanalı caddeyi ikiye ayırır.
Perge`deki diğer yapılar, nekropol, surlar, gymnasium, hamam, anıtsal çeşme ve kapılardır.
Geçmişte Pamfilya Bölgesi?nin en önemli şehirlerinden biri olan Aspendos antik kenti, Antalya?dan 50 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Kentteki en önemli mimari eser tiyatrodur. Mimar Zenon tarafından M.S. 2. yüzyılda yapılan tiyatro, Anadolu?nun en iyi korunan eski yapılarından biridir. Aspendos aynı zamanda altın işleme ve mücevher kesim merkezidir.
Apollo Mabedi, Side ANTALYA
Side, Türkiye?nin en önemli tarihi kentlerinden biridir. Antalya?nın 80 km. doğusunda küçük bir yarımada üzerinde yer alır. 25.000 kişilik tiyatrosu, bölgedeki tiyatroların en büyüğüdür. Hamam kalıntıları restore edilerek müze haline getirilmiştir. Apollo Mabedi, agora, anıtsal çeşmeler, surlar ve liman kalıntıları kentin en çok ziyaret edilen yerleri arasındadır.
Manavgat ilçesi ise şelalesi ile ünlüdür Şehrin 3 km. kuzeyinde bulunan şelalenin oluşumunun doğal bir tesadüf olduğu ve yaklaşık 235 yıllık bir tarihi olduğu söylenmektedir. Bugünkü şelalenin olduğu yer eskiden bir mağara iken, Manavgat Çayı’nın bir deprem sonucu yatağının kaydığı ve bugünkü şelalenin oluştuğu belirtilmektedir.
Güzel plajlarıyla Alanya, ülkenin kentleşmiş tek tatil beldesidir. Modern Alanya, batı ve doğu sahilleri boyunca uzanır. Tarihi Alanya ise kentin tam ortasından Akdeniz?e doğru uzanan yarımadanın üzerinde yer alır. Selçuklu Devleti?nin kışlık başkenti olan Alanya?da Selçuklulardan kalma birçok tarihi eser bulunur. Bu eserlerden en ünlüleri Kale ve Kızılkule?dir. Ayrıca, sarkıtlar ve dikitlerden oluşan Damlataş Mağarası da görülmeye değer yerlerdendir
ANTALYA
Adını komşu olduğu denizden alan Akdeniz Bölgesi, genişliği 120180 km. arasında değişen bir şerit halinde; batıda Köyceğiz dolaylarından başlayarak, doğuda Hatay ilinin bitim noktası olan Basit Burnu yakınına kadar uzanır. Yaklaşık 120.000 km² ile Türkiye?nin toplam yüzölçümünün %15?ini oluşturur. 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre bölgenin nüfusu 8 milyon 706 bin 005?tir. 5 milyon 204 bin 203 kişi kentlerde, 3 milyon 501 bin 802 kişi ise köylerde yaşamaktadır. Nüfus artış hızı binde 21.43 ile Türkiye ortalamasının üstündedir.
Kabutaş, Kaş ANTALYA
Kaş köyleri edinilen belge ve buluntulara göre, Lykia medeniyetinin en önemli bölgesidir. Teke yarımadası sahillerinin M.Ö. 6 bin yılı öncesinden beri iskan edildiği bilinmektedir. Kaş arazi kesiminin batısında ve denize bakan bir tepede kurulmuştur. Şehir daha sonra genişlemiş ve kuzeybatıya doğru büyümüştür. Kaş'ın doğu ve kuzeyinde yer alan dağlarda birçok kaya mezarı bulunmaktadır. Lykia yazılarını taşıyan kaya mezarları "İonik" tarzda şekillendirilmiştir. Kaş'ın eski ismi Antiphellos'tur. Bu isimden de anlaşılacağı gibi şehir bir Lykia şehridir.
Likya'nin önemli kentlerinden olan Kaş, ilçeyi çevreleyen Antik Döneme ait kentler ve tarihsel degerlerle doyumsuz kültür seyahatleri; Akdeniz'in derinlerde yarattığı heyecanlari doruklarda hissettiren sualtı dalışları; nehirlerde yapılan macera dolu 'kano turları', ekolojik uyumun keşfedildiği 'doğa yürüyüşleri'; derin ve karanlık mağaralara teknik donanımlı mağara dalışları; yüksek dağlardan turkuaz rengli suların manzarasına süzülen 'yamaç paraşütü';
Akdeniz'de değerli taşları andıran adalar ile çevreye yapılacak 'Mavi Yolculuk ve tekne turları; damak tadınıza uygun deniz ürünleri ve dağlarda yetişen kokulu otlarla tatlandırılan yöresel yemeklerden oluşan mönüsü; yüzlerce yılın mirası, el sanatlarının çeşit ve güzelliği; Kaş'ın bağlı olduğu Antalya ve ilçelerine ait turizm merkezleri ile tabiat, tarih ve kültür zenginliğini, alternatif turizm imkanları ve çevresinde yer alan turizm merkezlerinden oluşan renkli yelpazesi" ile düşsel bir mekandır.
Çukurova, bölgenin en hızlı sanayileşen kesimi olup aynı zamanda Türkiye?nin sanayi merkezlerindendir. Adana?daki çeşitli sanayi kolları (özellikle tekstil) yanında, Akdeniz Bölgesi?nin başlıca sanayi tesisleri arasında Mersin Petrol Rafinerisi (ATAŞ), İskenderun Süperfosfat ve DemirÇelik Fabrikaları ile Antalya Ferrokrom Fabrikaları sayılabilir.
?Yeryüzü Cenneti? Antalya. Antalya, doğal güzelliklerinin yanı sıra, kültürel ve tarihi zenginlikleri ile de turistlerin ilgisini çeken bir kenttir. Her yıl birbiri ardına yüzlerce uçak Antalya Hava Limanı?na turist getirmektedir. Antalya Hava Limanı?na turizm sezonunda günde 500?den fazla uçak inip kalkmaktadır. Bölgenin tarihi evrimi Paleolitik Devir?den (M.Ö. 50.000) günümüze kadar uzanır. M.Ö. 2. yüzyılda Bergama Kralı II. Attalos tarafından kurulduğu söylenen kentin doğusundaki Lara plajı ile batısındaki Konyaaltı plajı yüzmek için ideal yerlerdir. Manavgat Şelalesi, Yukarı ve Aşağı Düden Şelaleleri, Kurşunlu Şelalesi, yatçılık cenneti Kekova, kış sporları merkezi Saklıkent, Güllük Dağı Milli Parkı ve bu park içinde yer alan antik dağ kenti Termessos ve Yontma Taş Devri insanlarının yerleşim yeri olan Karain Mağarası, Antalya?nın yakın çevresindeki ilgi çekici yerler arasındadır.
Akdeniz?in en güzel tatil merkezlerinden olan Kemer, Antalya?nın batı sahilindedir. Her yıl nisan ayında düzenlenen Kemer Karnavalı yöreye ayrı bir renk katar.
Manavgat Şelalesi ANTALYA
Antalya'nın Manavgat ilçesinde Manavgat Nehri üzerinde bulunan ünlü bir şelaledir.
Antalya'ya 72 km mesafededir. Manavgat ilçesinin 3 km kuzeyinde bulunan ve adını bu ilçeden alan şelale, ırmak sularının 3-4 m'lik bir falezden düşmesiyle meydana gelir. Az bir yükseklikten dökülmesine rağmen geniş bir alan üzerinde yüksek bir debiyle akar. Ayrıca Manavgat Irmağını besleyen kaynaklardan en büyüğü olan karstik Dumanlı kaynağı, Oymapınar barajı yapıldıktan sonra baraj gölü içinde kalmıştır.
Kent gürültüsünden uzaklaşıp doğa ile başbaşa kalmak isteyenler için şelalenin çevresinde uygun piknik alanları vardır. Ayrıca çevredeki lokantalar, taze balık yeme imkânını sunarlar. Ulaşım, Manavgat'tan kalkan minibüslerle sağlanır.
Kemer?in güneyindeki Faselis, tarihi bir liman kentidir. Birbirinden güzel doğal koylara sahip olan Faselis kentinin çevresi ormanlarla kaplıdır. Faselis?in güneyinde ise tarihi Olimpos kenti yer alır. Kentteki harabeler defne ormanları yla çevrilidir. Olimpos?un kuzeyinde Çıralı adı verilen 300 m. yüksekliğinde kutsal bir alan bulunur. Buradaki kayaların arasından kendiliğinden çıkan gaz, havadaki oksijen ile birleşince yanmaktadır. Mitolojiye göre; yanan alev, Likyalı kahraman Bellerofontes?in öldürdüğü canavarın ağzından çıkmaktadır.
olimpos ANTALYA
Finike, çevresindeki portakal bahçeleri ile tanınan bir tatil beldesidir. Finike?nin batısında ise Demre; tarihi ismiyle ?Myra? bulunur. Dünya çocuklarının sempatik büyükbabası Noel Baba burada yaşamış ve hayata veda etmiştir. Mezarının bulunduğu yere yapılan kilise daha sonra Noel Baba Müzesi?ne dönüştürülmüştür. Her yıl Demre?de Noel Baba Festivali düzenlenmektedir
Antalya?nın batı sahilindeki bir diğer tatil beldesi olan Kalkan, Avrupa Rönesansı?nı anımsatacak kadar güzel bir mimariye sahip otelleriyle; tarihin, doğanın ve sanatın ihtişamı nı yansıtır. Avrupa?nın en uzun plajı olan Patara?nın kuzeyinde, Likya?nın tarihi başkenti olan Xanthos ve yine Likya?nın kutsal kentlerinden biri olan Letoon yer alır. Daha kuzeyde ise Pınara ve Tlos gibi antik kentler bulunmaktadır
Pamfilya Bölgesi ve Aspendos. Antalya?nın doğusu tarihte Pamfilya Bölgesi olarak adlandırılmaktaydı. Antalya?nın 18 km. doğusunda bulunan Perge antik kenti, ilk defa Hititler tarafından kurulmuştur. Kentteki mimari eserlerin çoğu Roma döneminden kalmadır. Antalya?ya 40 km. uzaklıkta bulunan Belek sahillerinde büyük ve modern tatil kompleksleri bulunmaktadır. Fıstık çamlarıyla kaplı olan Belek?te, geniş alanları kaplayan uluslararası standartlardaki yeşil sahalarda golf oynamanın tadına doyulmaz.
Perge Antik Kenti ANTALYA
Perge, Antalya`nın 18 km doğusunda, Aksu Bucağı`nın sınırları içinde bulunan bir antik kenttir. Kilikya - Pisidya ticaret yolunun üstünde yer aldığı için önemli bir Pamphylia şehridir. Şehrin kuruluşu diğer Pamphylia şehirleriyle aynı zamana rastlar (M.Ö. 7 yüzyıl). Ana tanrıçası Perge Artemisi olan Perge hristiyanlar için önemli bir kent idi. M.S. Aziz Paulos ve Barnabas Perge`ye gelmiştir. Magna Plancia gibi kimi zenginler Perge`ye önemli anıtlar kazandırmışlardır.
İlk kazıların 1946 yılında İstanbul Üniversitesi tarafından başlatıldığı Perge`de önemli kalıntılar şunlardır:
Antalya merkezden Aksu minibüslerine binilip Aksu` da inildikten sonra Anadolu Öğretmen Lisesi yanındaki yoldan 400 m. kadar gidilir.
Tiyatro: Cavea, orkestra ve scene olmak üzere üç ana bölümden oluşur. 12,000 seyirci kapasitelidir. Alt tarafta 19, üstte 23 oturma sırası vardır.
Stadion: 34 x 34 m. boyutlarındadır. Tonozlar üzerinde onüç oturma sırası vardır. Doğu ve satı tarafa otuzar, kuzeyde ise on tonoz bulunmaktadır. Her üç tonozdan biri Stadion`a giriş, diğer ikisi ise dükkan olarak kullanılmaktadır
Agora: Şehrin ticari ve politik merkezidir. Ortadaki avlunun etrafında çepeçevre dükkanlar vardır. Bazı dükkanların tabanı mozaikle kaplıdır. Meydanın ortasında 13.40 m. Çapında yuvarlak bir yapısı olan agora 76 x 76 m. boyutlarındadır.
Sütunlu Cadde: Aropol eteğinde nympheum arasında uzanır. Ortasında 2 m. genişliğinde bir su kanalı caddeyi ikiye ayırır.
Perge`deki diğer yapılar, nekropol, surlar, gymnasium, hamam, anıtsal çeşme ve kapılardır.
Geçmişte Pamfilya Bölgesi?nin en önemli şehirlerinden biri olan Aspendos antik kenti, Antalya?dan 50 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Kentteki en önemli mimari eser tiyatrodur. Mimar Zenon tarafından M.S. 2. yüzyılda yapılan tiyatro, Anadolu?nun en iyi korunan eski yapılarından biridir. Aspendos aynı zamanda altın işleme ve mücevher kesim merkezidir.
Apollo Mabedi, Side ANTALYA
Side, Türkiye?nin en önemli tarihi kentlerinden biridir. Antalya?nın 80 km. doğusunda küçük bir yarımada üzerinde yer alır. 25.000 kişilik tiyatrosu, bölgedeki tiyatroların en büyüğüdür. Hamam kalıntıları restore edilerek müze haline getirilmiştir. Apollo Mabedi, agora, anıtsal çeşmeler, surlar ve liman kalıntıları kentin en çok ziyaret edilen yerleri arasındadır.
Manavgat ilçesi ise şelalesi ile ünlüdür Şehrin 3 km. kuzeyinde bulunan şelalenin oluşumunun doğal bir tesadüf olduğu ve yaklaşık 235 yıllık bir tarihi olduğu söylenmektedir. Bugünkü şelalenin olduğu yer eskiden bir mağara iken, Manavgat Çayı’nın bir deprem sonucu yatağının kaydığı ve bugünkü şelalenin oluştuğu belirtilmektedir.
Güzel plajlarıyla Alanya, ülkenin kentleşmiş tek tatil beldesidir. Modern Alanya, batı ve doğu sahilleri boyunca uzanır. Tarihi Alanya ise kentin tam ortasından Akdeniz?e doğru uzanan yarımadanın üzerinde yer alır. Selçuklu Devleti?nin kışlık başkenti olan Alanya?da Selçuklulardan kalma birçok tarihi eser bulunur. Bu eserlerden en ünlüleri Kale ve Kızılkule?dir. Ayrıca, sarkıtlar ve dikitlerden oluşan Damlataş Mağarası da görülmeye değer yerlerdendir
YİNE ŞEHİT…! YİNE GÖZYAŞI…! YİNE AYNI NAKARAT…! YİNE HALA BAZI ALÇAKLAR TERÖRİSTBAŞINA,BEBEK KATİLİNE,EMPERYALİZMİN MAŞASINA SADECE “ÖCALAN” DİYOR,LİDER DİYOR,SOSYALİST DİYOR…!
HAKKARİ-Yüksekova İlçe merkezindeki evlerinden göreve gitmek üzere çıkan uzman çavuşlar 27 yaşındaki Yahya Karakaya ile 25 yaşındaki Murat Özkozanoğlu, saat 07.00 sıralarında Nedim Zeydan Caddesi’nde yürürken teröristlerin kahpece arkadan saldırısına uğradı.Uzman çavuşlar olay yerinde şehit düştü.Karakaya'nın Kayseri Pınarbaşı, Özkozanoğlu'nun ise Adana Kozan ilçesi nüfusuna kayıtlı olduğu öğrenildi.Güvenlik güçleri uzman çavuşları şehit eden teröristlerin yakalanması için operasyon başlattı.
İLÇE MERKEZİNDE ŞEHİT EDİLEN UZMAN ÇAVUŞ SAYISI 5 OLDU
Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde geçen yıldan beri şehit edilen uzman çavuş sayısı yaşanan bu acı olayla birlikte 5 oldu.
İlk olay geçen yıl 14 Temmuz 2010’da meydana geldi. Cengiz Topel Caddesi’nde dolaşan Uzman Çavuş Yasin Ak, sabah saatlerinde uğradığı silahlı saldırı sonucu olay yerinde hayatını kaybetti. İkinci olay ise 24 Nisan 2011’de yaşandı. Uzman Çavuşlar Yalçın Bozok ve Durdu Çapar, yine Cengiz Topel Caddesi Cezaevi Kavşağı’nda bulundukları sırada silahlı saldırıya uğradı. Her iki uzman çavuş da ağır yaralandı. Yaralı uzman Çavuşlar Bozok ve Çapar, kaldırıldıkları hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit olmuşlardı.
Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan,halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur.
K.ATATÜRK
DENİZ BAYKAL KOMUTANLARIN TUTUKLANMASINI “SANKİ TÜRKİYE’DE İŞGAL YAŞANIYOR” SÖZLERİYLE DEĞERLENDİRMİŞTİ…
ANCAK BUGÜN BU AHVAL VE ŞERAİT İÇİNDE TSK.SUSKUN,MUHALEFET PARTİLERİ SUSKUN,KİTLE ÖRGÜTLERİ SUSKUN,ADD’Ğİ SUSKUN, ATATÜRKÇÜSÜ SUSKUN, “ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ” DİYEN ÜLKÜCÜSÜ SUSKUN,SOLCUSU,SAĞCISI,ALEVİSİ,SÜNNİSİ…
“SANKİ TÜRKİYE’DE İŞGAL YAŞANIYOR” “VATAN SAĞOLSUN” DİYOR ŞEHİT ANASI…TEK VATAN İÇİN ŞEHİT OLDU BİRİCİK OĞLU…TEK DİL,TEK BAYRAK,TEK DEVLET İÇİN…
Oysa Bölünmenin diğer adı olan Güneydoğuya Özerklik verilirse, Anayasa’dan Türk’lük kaldırılır, yerine Türkiyelilik getirilirse VATAN SAĞ OLMAYACAK…
Vatanseverlerin hapislere doldurulduğu, vatan sevmezlerin, vatanı kadın memesine satarım diyen Ahmet Altan’ların ordumuza yönelen CIA tertiplerinde Taraf oldukları, Çanakkale Savunmasını karalamaya çalışan film hazırlayan Sinan Çetin’lerin işgal sürecinde İÇERDEKİ CEPHE susmaya devam ediyor…Çünkü Muhalefet edebilecek tüm köşe başları tutuldu…TRUVA ATLARI HER YERDE…BİZDEN GÖRÜNÜP İŞGALCİLERE HİZMET EDEN BU TRUVA ATLARINI DEŞİFRE ETMEK VATANSEVERLİK GÖREVİDİR…
Atatürk'ün Gençlik İle İlgili Sözü
Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "polis henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: "Demek adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!" Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!" İste benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!
NEDİR BU FENERBAHÇE DÜŞMANLIĞI
İnsan
ya hayrandır sana, ya düşman.
Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun
ya bir dakika bile çıkmazsın akıldan...
Nazım Hikmet
Madalyonun hep iki yüzü vardır derler. Eğer madalyon için söylenmiş olmasaydı; bu atasözü Fenerbahçe'ye yakışırdı. Yakışırdı, çünkü hep ikiliklerin, çelişkilerin, çatışmaların takımıdır Fenerbahçe.Seveni öldüresiye (kill for you) sever, nefret edeni kin kusar; en çok Fener'i yenmek zevk verir, en acı Fener "yener"; beş atar dört yer. İyi ya da kötü,hakkında en fazla tezahürat üretilen takımdır Fenerbahçe. Zaten "Fenerlilik" de bu zıtlıklardan türer. İyi Fenerbahçe-kötü Fenerbahçe, güçlü Fenerbahçe-zayıf Fenerbahçe, en büyük Fener- i..e Fener, yıldızlar takımı- acıların takımı, efsane-kestane...
Fenerbahçeli olunmaz, doğulur denir, doğrudur. Ancak doğuştan gelen özelliklerle Fenerli olunur. Sonradan sempati göstermek çok zordur. Çünkü bir kez dışarıda
kaldıysanız, çemberin içine girmek güçleşir. Çemberin içi dışarıya, dışı da içeriye sevecen bakmaz. "Dış görünüşüyle" yargılanmak en çok Fener'in kaderidir.
Kendi ülkesinde, dışarıdan bu kadar itici görünen bir Real Madrid, bir de Bayern München vardır. Oysa "içeriden" bakanlar, yani sevdalılar için her şey toz
pembedir. Fener'den öteye hayat yoktur. Hatta başka bir takımı insan neden tutar, bu bile merak konusudur.Zaten içgüdüsel, gözü kapalı sevmek karasevdalılarla
Fenerbahçelilere yakışır.
Fener'i sevmenin de sevmemenin de binbir zorluğu vardır. Çünkü Fenerbahçe eğlendirir: Ondan daha renkli bir takım yoktur, şaşaası, cümbüşü eksik olmaz,
taraftarı sevinirken dozunu kaçıracak, zevkten bayılacak kadar abartır. Gole doymaz, 103 gol bile ancak tatmin eder, 4-0 biten ilk yarı Fenerli için en ideal maçtır. Ama Fenerbahçe ağlatır da: büyükler içinde en "ağır" yenilgileri o alır, en komik durumlara o düşer, en kötü yönetim ondan çıkar,tribünde en çok cefayı Fener seyircisi çeker; Pendik faciası ya da Aydın acısı yüreklerde hâlâ yaradır.
Ama Fener seyircisi affedicidir; en aciz durumlarda bile, GS galibiyeti her şeyi unutturur, ortalık toz pembe/duman olur. Bir maça bu kadar anlam yükleyen
başka hiçbir taraftar yoktur (belki bir de GS taraftarı). Bir önceki sezon Fener'e en ağır mağlubiyeti tattıran ayakların, bir sonraki sezon Fener forması giymesi adettendir (hatırlayınız:Rıdvan,İlker,Oğuz, Aykut, Kemal vs.). Ne de olsa affetmek erdemdir. Evet, ama kindarlık da yabana atılacak bir şey değildir!.. Şampiyonluğa mal olacak hata yapanı sokakta görse selam vermez (garibim Erol'un GS maçında yaptırdığı penaltı neler açtı başına hatırlayın),ligin ilk yarısında deplasmandaki maçta, kendisine sert giren rakibini Fenerli oyuncu unutur, taraftar unutmaz; acısını çıkarmak için bir sezon bekleyen bile vardır. Mazisini aklında tutan takımdır Fener. Ama unutkandır da. En çok da bu huyundan vazgeçmez. En başarısız sezon bile bir sonraki sezon için kriter olmaz. Her sene, her şeye yeniden başlanır. En azından böyle olması istenir. "Bu maçı unuttuk, önümüzdeki maçlara bakıyoruz" en çok Fenerlinin ağzına yakışır.Sinyor Can Bartu'yu da unutur, Şeytan Rıdvan'ı da.
Gelen ağamdır ama gidene paşam denmez kolay kolay."Mazi kalbimde yaradır" ama unutursam geçer. Ali Şen'in, takımı kümede zor tuttuğu dönemleri bile unutur, "Ali Şen Başkan Fener Şampiyon"dur.
Yine de vefalıdır. Bordeaux zaferinin yaratıcıları Hüseyin, Selçuk, Şenol'u kimse unutmaz, Aykut hep "kocaman"dır, Lefter'i anmayana hain gözüyle bakılır.Vefanın üvey kardeşi nankörlükse, nankörlük de Fener'e yakışır. On sene takımın tüm yükünü taşıyan Oğuz Çetin Sakaryalı grubunun başıdır, bir önceki maç beş gol
atan adamın en fazla iki pozisyon kaçırma lüksü vardır; üçüncüde yuhalanır. Geçen senenin şampiyon kadrosu üç maç kötü sonuç alsın dağıtılır vs.
Türkiye birinci futbol ligi tarihinin en başarılı takımıdır Fenerbahçe (boşuna kızmayın, Fenerlilere göre bu böyledir). En çok şampiyon olan iki takımdan biridir, en çok galibiyet alan takımdır, ezeli rakiplerini en çok yenen takımdır, en çok gol atarak şampiyon olmuştur. Bir Fenerli için her şey, hatta tek önemli şey olan şampiyonluk için, rakipleri bazen yıllarca beklese de, Fenerbahçeli'nin gönlü beş seneden fazlayı kaldırmaz. Sarı lacivert zeminden baktığınızda hikâye böyle gözükür ama (dedik ya) madalyonun bir de öteki yüzü vardır. Son yirmi yılın en başarısız büyüğüdür Fener, Birinci Lig tarihinin en ağır yenilgilerini bu dönemde almıştır, şampiyon
olmadığı neredeyse bütün senelerde taraftarını kahretmiştir, önce Karakartal sonra Cimbombom'lu altın yıllara gıptayla bakmıştır, sistemli başarıya hasret
kalmıştır... Zaten Fenerbahçe ve sistem aynı cümlede ancak olumsuzluk ekiyle kullanılır. Birinci ligin 42-43 senelik tarihinde iki kez arka arkaya şampiyonluğa sadece iki kez ulaşmıştır. Fenerbahçe şampiyonluk sonrasında rehavetin dozunu kaçırır. Tek tabanca, nokta atışı varken makineli tüfeğe ne gerek vardır. Nadasa kalmış takımın ertesi seneki görüntüsü nasıl bu kadar içler acısıdır, anlaşılamaz; şaşkınlık en çok Fenerbahçe'ye yakışır.
Sarı Lacivert renkler en çok Fenerbahçe'ye gider. Evet Fener zıtlıkları sever, ama siyah beyazı yutar.Fenerbahçe'nin Lacivert'i asilliği, Sarı'sı rakiplerin gıpta ve kıskançlığını simgeler derler (en azından armadaki renklere verilen anlam bu). Ama Sarı'yla Lacivert'i karıştırırsanız yeşil çıkar ve yeşil Fenerbahçe için sadece ve sadece başarıyı simgeler (bakınız yine arma). Başarı dindir imandır, tevazu anlamsızdır, galibiyet tek yoldur, tersini söyleyenler (ne acı ki) hep azınlıkta kalır. "Tamam şampiyon olmayalım ama en iyi topu biz oynayalım" lafı bir Fenerlinin verebileceği tavizin sınırıdır. Şan,şöhret, para, pul varken tevazudan bahsetmek ayıptır.
Gündüz gibidir Fenerbahçe... Sevenlerin içini açar, iş yoğunluğu tadında sevgi ister, bazen gözünüzü kamaştırır... Fenerbahçeli takımını hep gündüz gözüyle
görür. Sürekli sever, her güzelliği ona atfeder. Her şeyi iyiye yorar, ama bir yere kadar. Yüreğine gece karanlığı çökerse bir anda değişir, dönüşür. Öfkesi taşar, her şey burasına gelmiştir, yakar yıkar. Kendi kalecisini döver, kulübü basar, yönetimden hesap sorar, kısacası zıvanadan çıkar. Fenerlinin zıvanası yarı açıktır zaten. Çıkmaya biraz da bahane arar. Soğukkanlılığın anlamı yoktur, hatta değil sıcak olan,kaynamayan kandan şüphe edilir. Fenerbahçeli şüphelenmeye bayılır.Hakemler, rakip, federasyon hepsi onun arkasından bir dolap çevirir. Ama oyuna gelmez. Esas oğlan sonunda mutlaka, herkese ve her şeye rağmen kazanacaktır. Kazanamamışsa bir oyuna gelmiştir; bunun hesabı gelecek sezonda sorulur.
Düşünüyorum da, kendisi dışında bir takım olsa Real Madrid, ülke olsa Brezilya, hakem olsa taraflı olurdu Fenerbahçe. Real Madrid, ama biraz eksik bir Real Madrid olurdu. Bu kadar zenginlik içinde yüzerken dahi altyapıya Fenerbahçe'ye göre daha çok önem veren, Avrupa başarıları ile dünyanın en büyük üç takımından biri olan ve dört bir yanda taraftarı bulunan Real Madrid'le Fener'in ilişkisi biraz abi-kardeş ilişkisi gibi ama kim benzerlikleri yadsıyabilir ki? Devletle içli dışlı olmak, lig tarihinde başarıya doymamak, en çok gole tapmak, su gibi para harcamak... Olamasa da hep Brezilya olmak istedi Fener. Onun gibi fiyakalı,onun gibi gözü doymak bilmeyen, onun gibi çalımcı,onun gibi karanlık, onun gibi sarı (kıskandıran), onun gibi lacivert (asil). Takım yıldızı değil yıldız takımı olmak yani... Ve tabii ki taraflı. Fener'den hakem olmaz; bu bahsi geçelim, karşı tarafa düdük çalan her hakem i..edir. Aksini iddia eden de öyle.Fenerli gelemez öyle şeye. .
Futbolcu olsa kaleci, sistem olsa 2-3-5 olur, antrenör olsa kovulurdu Fenerbahçe... Kaleci'nin yalnızlığı ve sınırda duran hali dillere destandır. Hiçbir zaman Fevzi gibi bir kaleci olmayacaktır Fener ama Rüştü'den yukarısını bir kez tatmıştır; o da deli çıkmıştır
(Schumacher). Rüştü'nün yediği ve kaleciliğine yakışmayan ne kadar gol varsa Fenerbahçe'de kulüp olarak bu golleri yer. Şampiyonlar ligine kalır, sıfır çeker;kupada final oynar kaybeder (tabii ki penaltılarla), son haftadan önce şampiyon olmasına pek az rastlanır, kaleci gibi son çizginin takımıdır.Kalecilere en çok 2-3-5 denen, şimdilerde kimsenin uygulamadığı mazide kalmış bir sistemde iş düşer.Fenerbahçe'de herkes gol atmak ister. Takım kötü giderken hep forvet arayışına gidilir. Takımı takım yapan unsurlar defans ve orta saha hep ikinci plandadır. Mümkün olsa hâlâ dört beş forvetle oynamak ister Fenerbahçe ama hiçbir antrenör bu riski almaz.
Zaten Fenerbahçe'den antrenör olmaz. Olsa da hemen kovulur...
Ama en önemlisi haber olsa asparagas olurdu Fenerbahçe... Attığı her adım, söylediği her söz haber olur ama yalan haber olur. Bir takımdan bu kadar haber çıkabileceğine bir tek İtalyanlar inanır.Fenerbahçe basının göz bebeğidir, ekmek kapısıdır.Fenerbahçe'de yaprak kımıldamasa neden kımıldamadığı haber olur, hatta bundan iki Siyaset Meydanı bir Bizim Stadyum çıkar. Fenerbahçe kulübü kapansa basındaki işsizler ordusu ortalığı Arjantin'e çevirir, ama Fener Brezilya'yı sever ve onları yüzüstü bırakmaz. Nasıl ki, asparagas, sırf yalan ve uydurma olduğundan hiçbir anlamı yoktur, Fener basını da Fener'e hiçbir katkıda bulunmaz. Zaten hepsi lanet basındır. Fenerbahçe düşmanıdır.
Öyle ya da böyle; peki nedir Fenerbahçe? Futbolda dolu dolu bir hayat vardır diyenlere sormak lazım bu soruyu. Bir takımdan öte bir şey olduğu kesin. Bir yaşam/varoluş biçimi mi? Böyle söylemek de biraz abartılı olur (bu raddede seven yok da değil hani!). Dünyanın en garip takımı mı? Bu da çok belirsiz. Yoksa her ikisi birden mi? Bir Fenerbahçe taraftarı olarak,benim yüreğim ortada bir yerde çarpıyor. Oysa,bıktırmak pahasına tekrarlayalım: Madalyonun iki yüzü vardır: Yazı mı, tura mı?
ya hayrandır sana, ya düşman.
Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun
ya bir dakika bile çıkmazsın akıldan...
Nazım Hikmet
Madalyonun hep iki yüzü vardır derler. Eğer madalyon için söylenmiş olmasaydı; bu atasözü Fenerbahçe'ye yakışırdı. Yakışırdı, çünkü hep ikiliklerin, çelişkilerin, çatışmaların takımıdır Fenerbahçe.Seveni öldüresiye (kill for you) sever, nefret edeni kin kusar; en çok Fener'i yenmek zevk verir, en acı Fener "yener"; beş atar dört yer. İyi ya da kötü,hakkında en fazla tezahürat üretilen takımdır Fenerbahçe. Zaten "Fenerlilik" de bu zıtlıklardan türer. İyi Fenerbahçe-kötü Fenerbahçe, güçlü Fenerbahçe-zayıf Fenerbahçe, en büyük Fener- i..e Fener, yıldızlar takımı- acıların takımı, efsane-kestane...
Fenerbahçeli olunmaz, doğulur denir, doğrudur. Ancak doğuştan gelen özelliklerle Fenerli olunur. Sonradan sempati göstermek çok zordur. Çünkü bir kez dışarıda
kaldıysanız, çemberin içine girmek güçleşir. Çemberin içi dışarıya, dışı da içeriye sevecen bakmaz. "Dış görünüşüyle" yargılanmak en çok Fener'in kaderidir.
Kendi ülkesinde, dışarıdan bu kadar itici görünen bir Real Madrid, bir de Bayern München vardır. Oysa "içeriden" bakanlar, yani sevdalılar için her şey toz
pembedir. Fener'den öteye hayat yoktur. Hatta başka bir takımı insan neden tutar, bu bile merak konusudur.Zaten içgüdüsel, gözü kapalı sevmek karasevdalılarla
Fenerbahçelilere yakışır.
Fener'i sevmenin de sevmemenin de binbir zorluğu vardır. Çünkü Fenerbahçe eğlendirir: Ondan daha renkli bir takım yoktur, şaşaası, cümbüşü eksik olmaz,
taraftarı sevinirken dozunu kaçıracak, zevkten bayılacak kadar abartır. Gole doymaz, 103 gol bile ancak tatmin eder, 4-0 biten ilk yarı Fenerli için en ideal maçtır. Ama Fenerbahçe ağlatır da: büyükler içinde en "ağır" yenilgileri o alır, en komik durumlara o düşer, en kötü yönetim ondan çıkar,tribünde en çok cefayı Fener seyircisi çeker; Pendik faciası ya da Aydın acısı yüreklerde hâlâ yaradır.
Ama Fener seyircisi affedicidir; en aciz durumlarda bile, GS galibiyeti her şeyi unutturur, ortalık toz pembe/duman olur. Bir maça bu kadar anlam yükleyen
başka hiçbir taraftar yoktur (belki bir de GS taraftarı). Bir önceki sezon Fener'e en ağır mağlubiyeti tattıran ayakların, bir sonraki sezon Fener forması giymesi adettendir (hatırlayınız:Rıdvan,İlker,Oğuz, Aykut, Kemal vs.). Ne de olsa affetmek erdemdir. Evet, ama kindarlık da yabana atılacak bir şey değildir!.. Şampiyonluğa mal olacak hata yapanı sokakta görse selam vermez (garibim Erol'un GS maçında yaptırdığı penaltı neler açtı başına hatırlayın),ligin ilk yarısında deplasmandaki maçta, kendisine sert giren rakibini Fenerli oyuncu unutur, taraftar unutmaz; acısını çıkarmak için bir sezon bekleyen bile vardır. Mazisini aklında tutan takımdır Fener. Ama unutkandır da. En çok da bu huyundan vazgeçmez. En başarısız sezon bile bir sonraki sezon için kriter olmaz. Her sene, her şeye yeniden başlanır. En azından böyle olması istenir. "Bu maçı unuttuk, önümüzdeki maçlara bakıyoruz" en çok Fenerlinin ağzına yakışır.Sinyor Can Bartu'yu da unutur, Şeytan Rıdvan'ı da.
Gelen ağamdır ama gidene paşam denmez kolay kolay."Mazi kalbimde yaradır" ama unutursam geçer. Ali Şen'in, takımı kümede zor tuttuğu dönemleri bile unutur, "Ali Şen Başkan Fener Şampiyon"dur.
Yine de vefalıdır. Bordeaux zaferinin yaratıcıları Hüseyin, Selçuk, Şenol'u kimse unutmaz, Aykut hep "kocaman"dır, Lefter'i anmayana hain gözüyle bakılır.Vefanın üvey kardeşi nankörlükse, nankörlük de Fener'e yakışır. On sene takımın tüm yükünü taşıyan Oğuz Çetin Sakaryalı grubunun başıdır, bir önceki maç beş gol
atan adamın en fazla iki pozisyon kaçırma lüksü vardır; üçüncüde yuhalanır. Geçen senenin şampiyon kadrosu üç maç kötü sonuç alsın dağıtılır vs.
Türkiye birinci futbol ligi tarihinin en başarılı takımıdır Fenerbahçe (boşuna kızmayın, Fenerlilere göre bu böyledir). En çok şampiyon olan iki takımdan biridir, en çok galibiyet alan takımdır, ezeli rakiplerini en çok yenen takımdır, en çok gol atarak şampiyon olmuştur. Bir Fenerli için her şey, hatta tek önemli şey olan şampiyonluk için, rakipleri bazen yıllarca beklese de, Fenerbahçeli'nin gönlü beş seneden fazlayı kaldırmaz. Sarı lacivert zeminden baktığınızda hikâye böyle gözükür ama (dedik ya) madalyonun bir de öteki yüzü vardır. Son yirmi yılın en başarısız büyüğüdür Fener, Birinci Lig tarihinin en ağır yenilgilerini bu dönemde almıştır, şampiyon
olmadığı neredeyse bütün senelerde taraftarını kahretmiştir, önce Karakartal sonra Cimbombom'lu altın yıllara gıptayla bakmıştır, sistemli başarıya hasret
kalmıştır... Zaten Fenerbahçe ve sistem aynı cümlede ancak olumsuzluk ekiyle kullanılır. Birinci ligin 42-43 senelik tarihinde iki kez arka arkaya şampiyonluğa sadece iki kez ulaşmıştır. Fenerbahçe şampiyonluk sonrasında rehavetin dozunu kaçırır. Tek tabanca, nokta atışı varken makineli tüfeğe ne gerek vardır. Nadasa kalmış takımın ertesi seneki görüntüsü nasıl bu kadar içler acısıdır, anlaşılamaz; şaşkınlık en çok Fenerbahçe'ye yakışır.
Sarı Lacivert renkler en çok Fenerbahçe'ye gider. Evet Fener zıtlıkları sever, ama siyah beyazı yutar.Fenerbahçe'nin Lacivert'i asilliği, Sarı'sı rakiplerin gıpta ve kıskançlığını simgeler derler (en azından armadaki renklere verilen anlam bu). Ama Sarı'yla Lacivert'i karıştırırsanız yeşil çıkar ve yeşil Fenerbahçe için sadece ve sadece başarıyı simgeler (bakınız yine arma). Başarı dindir imandır, tevazu anlamsızdır, galibiyet tek yoldur, tersini söyleyenler (ne acı ki) hep azınlıkta kalır. "Tamam şampiyon olmayalım ama en iyi topu biz oynayalım" lafı bir Fenerlinin verebileceği tavizin sınırıdır. Şan,şöhret, para, pul varken tevazudan bahsetmek ayıptır.
Gündüz gibidir Fenerbahçe... Sevenlerin içini açar, iş yoğunluğu tadında sevgi ister, bazen gözünüzü kamaştırır... Fenerbahçeli takımını hep gündüz gözüyle
görür. Sürekli sever, her güzelliği ona atfeder. Her şeyi iyiye yorar, ama bir yere kadar. Yüreğine gece karanlığı çökerse bir anda değişir, dönüşür. Öfkesi taşar, her şey burasına gelmiştir, yakar yıkar. Kendi kalecisini döver, kulübü basar, yönetimden hesap sorar, kısacası zıvanadan çıkar. Fenerlinin zıvanası yarı açıktır zaten. Çıkmaya biraz da bahane arar. Soğukkanlılığın anlamı yoktur, hatta değil sıcak olan,kaynamayan kandan şüphe edilir. Fenerbahçeli şüphelenmeye bayılır.Hakemler, rakip, federasyon hepsi onun arkasından bir dolap çevirir. Ama oyuna gelmez. Esas oğlan sonunda mutlaka, herkese ve her şeye rağmen kazanacaktır. Kazanamamışsa bir oyuna gelmiştir; bunun hesabı gelecek sezonda sorulur.
Düşünüyorum da, kendisi dışında bir takım olsa Real Madrid, ülke olsa Brezilya, hakem olsa taraflı olurdu Fenerbahçe. Real Madrid, ama biraz eksik bir Real Madrid olurdu. Bu kadar zenginlik içinde yüzerken dahi altyapıya Fenerbahçe'ye göre daha çok önem veren, Avrupa başarıları ile dünyanın en büyük üç takımından biri olan ve dört bir yanda taraftarı bulunan Real Madrid'le Fener'in ilişkisi biraz abi-kardeş ilişkisi gibi ama kim benzerlikleri yadsıyabilir ki? Devletle içli dışlı olmak, lig tarihinde başarıya doymamak, en çok gole tapmak, su gibi para harcamak... Olamasa da hep Brezilya olmak istedi Fener. Onun gibi fiyakalı,onun gibi gözü doymak bilmeyen, onun gibi çalımcı,onun gibi karanlık, onun gibi sarı (kıskandıran), onun gibi lacivert (asil). Takım yıldızı değil yıldız takımı olmak yani... Ve tabii ki taraflı. Fener'den hakem olmaz; bu bahsi geçelim, karşı tarafa düdük çalan her hakem i..edir. Aksini iddia eden de öyle.Fenerli gelemez öyle şeye. .
Futbolcu olsa kaleci, sistem olsa 2-3-5 olur, antrenör olsa kovulurdu Fenerbahçe... Kaleci'nin yalnızlığı ve sınırda duran hali dillere destandır. Hiçbir zaman Fevzi gibi bir kaleci olmayacaktır Fener ama Rüştü'den yukarısını bir kez tatmıştır; o da deli çıkmıştır
(Schumacher). Rüştü'nün yediği ve kaleciliğine yakışmayan ne kadar gol varsa Fenerbahçe'de kulüp olarak bu golleri yer. Şampiyonlar ligine kalır, sıfır çeker;kupada final oynar kaybeder (tabii ki penaltılarla), son haftadan önce şampiyon olmasına pek az rastlanır, kaleci gibi son çizginin takımıdır.Kalecilere en çok 2-3-5 denen, şimdilerde kimsenin uygulamadığı mazide kalmış bir sistemde iş düşer.Fenerbahçe'de herkes gol atmak ister. Takım kötü giderken hep forvet arayışına gidilir. Takımı takım yapan unsurlar defans ve orta saha hep ikinci plandadır. Mümkün olsa hâlâ dört beş forvetle oynamak ister Fenerbahçe ama hiçbir antrenör bu riski almaz.
Zaten Fenerbahçe'den antrenör olmaz. Olsa da hemen kovulur...
Ama en önemlisi haber olsa asparagas olurdu Fenerbahçe... Attığı her adım, söylediği her söz haber olur ama yalan haber olur. Bir takımdan bu kadar haber çıkabileceğine bir tek İtalyanlar inanır.Fenerbahçe basının göz bebeğidir, ekmek kapısıdır.Fenerbahçe'de yaprak kımıldamasa neden kımıldamadığı haber olur, hatta bundan iki Siyaset Meydanı bir Bizim Stadyum çıkar. Fenerbahçe kulübü kapansa basındaki işsizler ordusu ortalığı Arjantin'e çevirir, ama Fener Brezilya'yı sever ve onları yüzüstü bırakmaz. Nasıl ki, asparagas, sırf yalan ve uydurma olduğundan hiçbir anlamı yoktur, Fener basını da Fener'e hiçbir katkıda bulunmaz. Zaten hepsi lanet basındır. Fenerbahçe düşmanıdır.
Öyle ya da böyle; peki nedir Fenerbahçe? Futbolda dolu dolu bir hayat vardır diyenlere sormak lazım bu soruyu. Bir takımdan öte bir şey olduğu kesin. Bir yaşam/varoluş biçimi mi? Böyle söylemek de biraz abartılı olur (bu raddede seven yok da değil hani!). Dünyanın en garip takımı mı? Bu da çok belirsiz. Yoksa her ikisi birden mi? Bir Fenerbahçe taraftarı olarak,benim yüreğim ortada bir yerde çarpıyor. Oysa,bıktırmak pahasına tekrarlayalım: Madalyonun iki yüzü vardır: Yazı mı, tura mı?
5 Temmuz 2011 Salı
Asker sözlüğü..Askere geldiğinizde lafları yadırgamayın :)..
Şafak:Askerliğin en önemli lafı..Kalan gün sayısı..Günün geyiği.."şafak kaç bilader?", "12den sonra ne kola ne fanta sadece Yedigün" gibi lafların doğum noktası..
Şafak Doğan güneş:Ertesi gün tezkere..
Şafak Comolokko yada Cart Curt:Şafak baya azaldı demek..genelde 50 gün ve altı için kullanılır..
Adammı öldürdün sen?:Şafağı çok olanla dalga geçme maksatlı moral bozucu laf..
Mıntıka:İtina ile kaçılması gereken her sabah tekrarlanan genel temizlik..En kısa zamanda kaçmak gerekır yakalnırsanız sabahın 6 sında yaprak supurursunuz..
İçtima:Bildiğimiz asker sayımının işkenceye dönüşmüş hali..
S.kmde olurmu?:Ben bu olayı takmam bana kımse bunu yaptıramaz hesabı..
Faaliyet:Sanmayınki eğlenceli bişi ya kömür taşınıcak ya tatbikat yada taş taşıma hesabı..
Mehtap:İzne gitme tarihinize saydığınız gün..
Yardırışok çalışma insan gibi yorulmamak demek..
Yatış:Hiç bi işe bulaşmaz butun gun yatan adam bıldıgın..
PDRM:Açılımı Piskolojik Durum Rehberlik Merkezi..Kullanıldığı amaç ise piskopatları sınıflandırma..
Zoruna gidiyosa Harbi Çek:Karşınızdaki insan sizin bir şeyinizi kıskandığında sölediğiniz kelime..
Harbi:Silah temizleme cubuğu 50 cm..
Zoruna gidiosa OBÜS harbisi çek:Karşınızdaki işi çekememezliğe vurduysada bu denir..
OBÜS:50 km mseafeli top..Harbiside baya buyuk oluo ondan dolayı ..
MOKOKO:Ayvayı yedik demek..Genelde bi sebebten suç işlendiği zaman "eyvah sıçtık kanka enver bizi mokoko şimdi" gibi kullanılır..
Badi:Sizi koruyan arkadaşınız..genelde en yakın arkınız sizin badinizdir..Badi duruma göre 2 tane olabılır..
Alt devre:Sizden bi düşük gelen devredeki askerler..
Çömez:Sizden 2 düşük devre gelen askerler..
Piç torun:Sizden 3 düşük gelenler..
Has torun:Gidiş biletiniz..Genelde sizi yollayan sizden 4 sonra gelen devredir..
» Biz komando degilizki her dagda lesimiz olsun biz bahriyeli degiliz ki her limanda sevgilimiz olsun biz jandarma degiliz ki sirtimizda cantamiz olsun biz HAVACI yiz kizim birak bizimde havamiz olsun.
» Daglara cizmisler resmimi komando koymuslar ismimi belki birgun geri donemem diye gondermisler sana resmimi. Daglarda cicekler soldu zaman, goklere . bulutlar doldu zaman, yagmurlar sel olup aktigi zaman inanki bir tanem ben agliyorum..
» Sevme kizim ben `ASKERiM` ben toz toprak kokarim. Elini uzatsan silah gibi tutarim, benim gozlerime bakma sana dusman gibi bakarim, ben uyku nedir bilmem geceleri nobet tutarim, gece gelme bana parola isaret sorarim, ben disko dans bilmem yuruyus karari sayarim. Cunku ben JANDARMA`yim. Elbet biter sayili gunler eyy bizi korumak icin topraga dusmus asker… 1000 kere opsem o pak anlini deger kandili muhaber tasindan aksin gel tarihe gomelim desem seni sigmasin.
» BOYLE YUREKLI OLMAM GEREKLI OLUMUNE SEVMEM GEREKLI BIR CANIM VAR BIN DAHA OLSA HEPSINI SANA VERMEM GEREKLI COK OZLERSIN DIYORLAR COK BEKLERSIN DIYORLAR SEN BU ASKIN SONUNDA OLECEKSIN DIYORLAR.
» ASKIN SARABINDAN BILMEDEN ICTIM,SEVDA YOLUNDAN BILMEDEN GECTIM,ASKIN BIR ALEVMIS YAR YAR,BIR ATES PARCASI,BILMEDEN GONLUMU ATESE VERDIM..
» SAFAK DEGIL SENSIZLIK BENI ACITAN! SENI COK OZLEDIM BIRTANEM.
» ASKIM YATAGIN, SEVGIM YORGANIN, YUREGIM YASTIGIN OLSUN, ASKER OCAGINDA RAHAT UYU BITANEM.
» ILK BASLARDA KAC GUN KALDI YERINE KAC GUN GECTI DIYE SAYARSAN SENIN ICIN DAHA KOLAY OLACAKTIR. GEL TESKERE GEL. GONLUMUZ SENINLE.
» VATAN SANA EMANET. GOSTER KENDINI. (YINE DE COK SIVRILMEMEYE CALISIRSAN SENIN ICIN DAHA HAYIRLI OLACAK GALIBA..
» SEN ASKERDEYKEN BURALARI BIZE . EMANET. (OTOMOBILININ ANAHTARLARINI VERMEYI DUSUNMEZ MISIN? ARADA BIR CALISTIRMAM ICIN TABI..
» BU SOYLEYECEKLERIMI AKLINDAN CIKARMAMAYA CALIS: AY AKSAMDAN ISIKTIIIIR?
» SPORA GIDEMEMEKTEN YAKINIYORDUN YA. ISTE SPOR SENIN AYAGINA GELDI. IYI DEGERLENDIR.
» GECE NOBETLERINDE BENI AKLINA GETIRMEMEYE CALIS. UYURKEN USTLERINE YAKALANMANI ISTEMEM.
» MERHABA BEN BAHRIYELIYIM LIMAN LIMAN GEZERIM, AKLIMA ESER KIZ TAVLARIM AKLIMA ESER GEMI TEMIZLERIM.
» KOYVER DERDIN SILINSIN YOLVER OFKEN YORULSUN SONRA KORKMA GOSTER GONLUN GORUNSUN HOSGOR RUHUN SEVINSIN GEL BU GUNUN HAKKINI VER YARINI YARIN DUSUNSUN.
» ASKINA YURUYEN SESIMI DUYUYORSUN GITTIKCE BUYUYEN DERT OLUYORSUN SANA SOYLUYORUM FARKINDAMISIN AMA SENI SEVIYORUM AH BILIYORSUN..
» YUREGIMIN KIYISINA VURDUN MINICIK BIR DARBE SUSMALIYDIM TUTAMADIM KENDIMI BIR CANIM VAR FEDA ETSEM SEVDAMI BILEMEZSIN BIR ACIM VAR ANLATSAM ONUNU GOREMEZSIN HERKES UNUTTU BIZI BENDE UNUTTUM HERSEYI BARI BARI SEN UNUTMA BENI ASKERIM..
» GEL NE OLURSUN GEL HASRETIM HER YERDE BEKLETME BU SEFER ASK, YUREGIMDE ASK OZLEMIN HER YERDE OZLETME BU SEFER KAR GIBI DUSTUN USTUME GUNES ERITIR SANDIM OYSA BEN AY`DAN GECE DIYE KORKARDIM BANA GUNESIM DERDIN, YETINEMEDIM!..
» DAGLARIN TEPESINE, ESKIYANIN ALNINA, KIZLARIN KALBINE OLUMSUZ MEHMETCIK YAZACAGIM.
» SORMASAYDIN SOYLEMEZDIM AMA SOYLEMEM GEREK BAZEN BIR SANIYE BINLERCE YIL DEMEK ZORLAMA HIC BOSUNA ICINDEN GELMELI SEVMEK BENDE BIR YUREK VAR KI COCUK VAR OLMAM GEREK OLMADI YA SU TESTISINE DOLMADI YAR BEN BELKI BASKAYDIM SEN BASKA BIR ASKTAYDIN..
» BILMEDIN YAR YAGMUR GIBI INMEDIN YAR SEN BELKI BASKAYDIN BASKA BIR ASKA INANMADIN KANATLANIP UCSAN O KUSU DA TUTSAN KAFESINI ACSAN DA BENI ALDATTIN BANA GOZUN GIBI BAKSAN EL . USTUNDE TUTSAN BANA DOST BILE OLSAN DA BENI ALDATTIN BENI ALDATTIN..
» AH SU KIZLAR ASKER OLSALAR, MINI ETEKLI ORDU KURSALAR, INCE BELE PALASKA TAKSALAR, VALLAHI ISTEMEZDIM TEZKERE.
» HER LIMANDA BEKLIYEN BIR SEVGILIMIZ YOKKI BIZIM EL SALLASIN! BIZ JANDARMA KOMANDAYUZ DAGLAR SAGOLSUN.
» BU VATAN BIZIMDIR FERMAN GEREKMEZ, ASKERIN OLDUGU YERE YABANCI GIREMEZ.
» BENI KIZDIRIYORLAR KAFAMI BOZUYORLAR AH MI CEKEYIM, VAH MI CEKEYIM YOKSA BU CANIMDAN VAZ MI GECEYIM SEN BENIM CANIM, EN GUZEL YANIM FEDADIR SANA AKSA DA KANIM
O şimdi AsKerDe*******

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)
Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...
