4 Mart 2012 Pazar

Spor Kazaları ve İlk Yardım


Spor Kazaları Nelerdir

       İnsanlar genellikle ya hoşlandıkları için ya da zinde ve sağlıklı kalmak amacıyla spor yaparlar. Ama ne yazık ki spor yapmanın da kendine göre tehlikeleri vardır ve birçok spor dalında sakatlanma ya da yaralanmayla sonuçlanan kazalar oldukça sık yaşanır. Tenisçilerde dirsek eklemlerinin tutulması, futbolcularda diz ya da ayak burkulması, ragbi ve Amerikan futbolunda kırılan kemikler spor kazalarının olağan sonuçlandır.
Genel olarak, iki takım oyuncuları arasında birebir mücadeleye dayanan ragbi, Amerikan futbolu, buz hokeyi gibi sert takım oyunlarında ve boks, judo, karate gibi dövüş sporlarında ağır sakatlanma olasılığı daha yüksektir. Ayrıca, dağcılık ve kaya tırmanışı, yelken uçuşu (takma kanatla havada serbest uçuş), kayak, motosiklet ve otomobil yarışı gibi bazı sporlar da doğrudan doğruya sporun niteliği ve kullanılan araçlar nedeniyle tehlike öğesi taşır. Buna karşılık tenis, duvar tenisi, bad-minton, kürek sporu, kriket, basketbol, jimnastik gibi sporlarda tehlike riski daha azdır ve hafif burkulma ya da incinmeleri aşan sorunlarla pek karşılaşılmaz.

SPOR SAKATLIKLARINDA İLK YARDIM

       Sporcular için özellikle de profesyonel sporcular için antrenmansız geçen her gün her açıdan bir kayıptır. Bu kayba yol açan en önemli sebeplerden biri de hiç kuşkusuz sakatlıklardır. Bir an önce antrenmanlara başlayıp yarışmaya katılabilmek her sporcu için sakatlık sonrası en büyük hedeftir. Sakatlığın cinsine, şiddetine, vücudun iyileştirme gücüne, sporcunun moral kondisyonuna ve birçok çevresel faktöre bağlı olan spora dönüş süresini kısaltan en önemli faktörlerden biri akut sakatlıklardaki ilk müdahaledir. 

R I C E: 
Rest: dinlenme 
Ice: Buz - soğuk uygulaması 
Compression: Kompresyon, basınç uygulama 
Elevasyon: Yukarı kaldırma 

Dinlenme:Sakatlanma hissedildiği andan itibaren egzersize-spora hemen ara vermek gerekir. Asıl olarak tanım ağrı yapan hareketten, duruştan kaçınmak anlamına gelir. Unutmamak gerekir ki ağrı vücudun bir alarm mekanizmasıdır. Ağrı varlığı bir yandan da ağrıyı yaratan hareketten vücudu sakınmamızı da sağlar. 
Soğuk uygulama: Acil olarak sakatlanan bölgeye soğuk uygulaması yapmak gereklidir. Bu uygulama Soğutucu spreylerle de yapılabilir. Ancak buz veya buz jeli ile yapılan uygulamalar daha iyi sonuç vermektedir. 15-20 dakika ve saatte 1 yapılan uygulama ilk saatler için doğru uygulamadır. Uygulama sıklığı azaltılarak 3 gün boyunca soğuk uygulaması devam ettirilmelidir. Soğuk uygulaması kanamayı durdurmanın yanında, ağrıyı azaltır. Bununla birlikte dokunun besin ihtiyacını azaltarak (hücreleri bir çeşit kış uykusuna sokarak) zararı en azda tutmaya yardımcı olur. 
Kompresyon: (sakatlanma bölgesi ve çevresine basınç uygulaması) 
Sakatlanma sonrası sakatlanan bölgede öncelikle kanama olması ihtimaline karşı, bölgesel basınç uygulanması gerekir. Nasıl kanayan bir yere temiz bez ile baskı uygulamak gerekirse, sakatlanan bölgeye de uygun materyallerle baskı uygulanmalıdır. En çok kullanılan ve en çabuk bulunabilen araç elastik bandajdır. Elastik bandaj uygulaması yaralanan bölgenin kalbe uzak kısmından başlayıp, bir önceki bandın yarısına gelecek şekilde spiral uygulayarak kalbe doğru yapılır. Yaralanan bölgenin biraz üstünde sonlandırılır. 

İlk anda mümkünse buz ile birlikte yapılacak kompres uygulaması kanama oluşumunu en azından yavaşlatacaktır. Bazı ek uygulamalar kullanılabilir: örneğin ayak bileği burkulmalarında bandajın altına, ağrının en çok olduğu bölgeye küçük bir ped koyulabilir. 

Yukarıya kaldırma (elevasyon): Yine kanama ve ödem oluşumunu önlemek yada en azda tutmak için buz ve bandaj uygulaması ile birlikte sakatlanan bölgeyi kalp seviyesinin üstünde tutmak gereklidir. Bu şekilde buz ve bandaj uygulaması sürdürülmelidir. 

Önemli: İlaç ve atel uygulaması mutlaka uzman bilgisi ve gözetiminde uygulanmalıdır. 

Kazalar ve Korunmanın İlkeleri

a) Kaza nedir? 
Dünya Sağlık Örgütü’ nün tanımına göre “önceden planlanmamış ve beklenmeyen ancak yaralanmayla sonuçlanan bir olaya kaza denir.” Kazalar sonunda büyük maddi hasarların yanında oldukça fazla insan da hayatını kaybetmektedir. 
b) Toplum sağlığı açısından kazaların önemi 
Her gün izlediğiniz basın ve yayın organlarında çok değişik kaza haberleri duyarsınız. Kaza sayısının hızlı bir şekilde artış göstermesi çok sayıda ölüm ve sakat kalma durumlarını da beraberinde getirir. Diğer bir ifadeyle kazalar toplumdaki sakatlık ve ölümlerin başta gelen sebepleridir. Kazaların öneminin daha iyi kavranması için ülkemizdeki kaza oranları, ölüm ve sakat kalma sayılarına bakmak gerekir.
Ülkemizde kazaların gerçek boyutunu yansıtacak rakamlar tam olarak elde edilememektedir. Türkiye’ deki kazaların %40’ ı trafik kazaları, %20’ si iş kazaları, %20’ si ev kazaları ve %5’ i ise ateşli silah yaralanmalarıdır. Ayrıca tarımsal uygulamalar ve sportif etkinliklerde de kazalar görülmektedir. 
1994 yılı rakamlarına göre toplam 233.803 trafik kazası olmuş, bu kazalarda 5942 kişi ölmüş ve 104.717 kişi yaralanmıştır. Trafik kazalarının %97’sinin nedenisorumsuzluktur. 
1992 yılında SSK’ ya kayıtlı olan 3.796.702. işçiden 138.464 iş kazası saptanmıştır. Yani işçilerin %3.7!si iş kazası geçirmişlerdir. Yaralanan işçilerin %2.48’inde kalıcı sakatlık meydana gelmiştir.%1.27 oranında ölüm meydana gelmiştir. 
Hızlı bir artış göstererek insan sağlığını olumsuz etkileyen kazalar meydana geliş şekillerine göre gruplandırılabilir. Kazalar; 
 Trafik kazaları
§ 
 İş kazaları
§ 
 Ev kazaları
§ 
 Spor kazaları
§ 
 Kitlesel kazalar
§ 
 Diğer kazalar olarak gruplandırılır.
§ 
• Trafik kazaları: Günümüzde trafiğe çıkan araç sayısına göre hızlı bir artış gösteren kaza grubudur. Ölümle sonuçlanan kazalarda ilk sırayı alır. Adli olaylar grubuna giren trafik kazalarını, polise bildirmek zorunludur. 
• İş kazaları: Kişilerin gereği geçirdikleri kazalardır. İş kazalarına örnek olarak inşaat kazalarını, yer altında çalışanların geçirdiği kazalar örnek verilebilir. İş kazalarının büyük kısmı, yoğunluğun diğer günlere göre daha fazla olduğu haftanın son günlerinde meydana gelmektedir. En kısa sürede polise bildirilmesi gereken kazalardır. 
• Ev kazaları: Ev kazaları, genelde yanık,zehirlenme,kesici alet yaralanmalarından oluşur. 
• Spor kazaları: Düşme, çarpışma, çarpma, burkulma gibi şekillerde meydana gelir. 
• Kitlesel kazalar: Yangın, bina çökmesi gibi durumlarda meydana gelir. 
• Diğer kazalar: Bu grup kazalara doğal afetler, uçak,gemi ve tren kazaları dahil edilebilir. 

Kazalardaki ölü sayısının çok yüksek olması nedeniyle uygulanacak ilk yardım kuralları büyük önem taşır. Kazalarda uygulanan ilk yardımın on başarı anahtarı vardır. Bunlar; 
• Kaza sırasında zaman kaybetmeden ve telaş yapılmadan ilk yardım yapılmalıdır. 
• Kazazedenin solunumunu kontrol edilir. solunum durmuşsa suni solunum yapılmalıdır. 
• Kalp atışı kontrol edilir. eğer kalp atımı durmuşsa derhal kapalı kalp masajı yapılmalıdır. 
• Kanamanın olup olmadığı kontrol edilir. kanama varsa hemen durdurularak kan kaybı önlenmelidir. 
• Kazazedede şok durumu varsa fazla hareket ettirilmeden şoka karşı önlem alınmalıdır. 
• İlk yardım sırasında zamanın çok büyük öneme sahip olduğu unutulmamalıdır. Bu amaçla kazazedenin durumunun kötüye gitmesini önleyecek tedbirler alınmalıdır. 
• Kazazedenin moralini yüksek tutmak için güven verici sözler söylenmelidir. 
• Kaza yerinde, gereksiz kalabalıklar dağıtılarak halkın toplanması önlenmelidir. 
• Kazazedenin, giysileri gereğinden fazla soyulmamalıdır. 
• Kazazede, bütün imkanlar kullanılarak en yakın hastaneye taşınmalıdır. 

b)Kazalardan korunma: kazalardan korunma kişi faktörüne bağlıdır. Bunda en önemli etken kişinin eğitimidir. Kişilerin sorumsuzluk,bilgisizlik ve dikkatsizlik nedeniyle yaptıkları kazaların önlenilmesinde en önemli araç, sağlık eğitimidir. Trafik kazaları gibi başkalarının hayatını da tehlikeye düşüren durumlarda zorunlu olarak cezai yaptırımlara da gidilmektedir. Çocuklar, yaşlılar ve hamileler kazalar açısından en önemli risk grubunu oluşturmaktadır. 
• Çocukların özellikle yürümeye başlama dönemlerinde kazalarla karşılaşabilme riskleri yüksek olmaktadır. Bu dönemlerde düşme büyük kaza nedenlerindendir. 
• Evde kesici, batıcı araçlar ortada bırakılmamalıdır.
• Mutfatkat ocakta kullanılan tavaların sapları çarpılmayacak biçimde olmalıdır. 
• Elektrik prizleri herhangi bir şeyle kurcalanamayacak şekilde kapatılmalıdır. 
• Mutfakta böcek ilacı bulundurulmamalıdır. 
• Bakım ve onarım işi daima alanında yetişmiş elemanlara yaptırılmalıdır. 
• Sıvı gaz tüpleri sabun köpüğü ile kontrol edilmelidir. 
• Küçük piknik tüplerinde geniş tencerelerle su ısıtılmamalıdır. 
• Girilmesi yasak sulara girilmemelidir. 
• Çocuklar kollarından tutularak kaldırılmamalıdır. 
• Bebekler kundaklanmamalı ve yarı yüzüstü yatırılmamalıdır. 
• Meyve ve sebzeler iyice yıkanılmadan yenilmemelidir. 
• Bir diğer risk grubu yaşlılardır. Yaşlıların bulunduğu evlerin aydınlatılması, merdivendeki kırık basamakların onarılması gerekmektedir. 
• Hamilelerde vücut dengesinin bozulması nedeniyle kaza tehlikesi artar. Kaymaları önleyecek tedbirler alınmalıdır. 
• İş hayatında araç gereç güvenliği, yapılan uygulama ile ilgili koruyucu önlemlere dikkat edilmelidir. 
• Aydınlatma yeterli olmalıdır. 
• Kişiler yaşlarının ve yeteneklerinin üzerinde bir işle görevlendirilmemelidir. 
• Yapı işlerinde güvenlik halatı gibi araçlar kullanılmalıdır. 
• Tarım ilaçlamalarında rüzgar arkaya alınmalıdır, serpinti önlenmelidir. 
• Hiçbir yiyecek kabına zehirli madde konulmamalıdır. 
• Tüm spor etkinliklerinde yapılan hareket, tekniğine uygun olmalıdır. 
• Çocuk parkalarında düşmeleri, çarpmaları önleyecek önlemler alınmalıdır. 
• Toplum bireyleri ilk yardım konusunda eğitilmelidir. 
• Alkollü araç kullanmamalı, emniyet kemeri takılmalıdır. 
Kaza geçiren kişilere yardım etmek her insan için bir görevdir. Yardım ederken kişi kendi güvenliğini tehlikeye atmamalıdır. Örneğin, elektrik çarpması ve boğulmalarda olduğu gibi kişi kendi güvenliğini sağlamadan yardıma kalkışırsa hayatını kaybedebilir. 
Kazalardan korunmanın temel ilkelerinden birisi de insanların sürekli olarak eğitilmesidir. Sürekli eğitim ve yapılan kontrollerde bir çok kaza önceden önlenir. Kaza sırasında kopan organın tekrar yerine dikilebilmesi için tekniğine uygun olarak sağlık kuruluşlarına taşınması gerekir. Kopan organın ayrılma yerine ve vücudun bu kısmına tentürdiyot ve benzeri maddeler asla sürülmemelidir. Bu maddeler yaranın ağzını açarak kanamayı hızlandırır. 
Kaza sırasında kopan organların soğuk bir ortamda , ancak dondurulmadan sağlık kuruluşuna nakledilmelidir. Kopan organ asla buz veya buzlu suya doğrudan temas ettirilmemelidir. Önce kuru bir kaba veya poşete konulmalıdır. Daha sonra bu poşet soğuk bir başka kaba ya da buzlu kaba oturtularak taşınmalıdır. Taşıma sırasında organın dondurulmamasına özen gösterilmelidir. 6 saat içinde bir sağlık kuruluşuna ulaştırılmalıdır. 

3- Bilinç Kaybı ve Şok 
Normal olarak insanlar beş duyu organlarıyla çevrelerinde meydana gelen olayları algılayarak gerekli tepkileri gösterirler. İnsanların bu normal durumuna bilinçlilik hali denir. Bilinçlilik hali herhangi bir kaza nedeniyle ortadan kalkar. Kişinin beş duyu organıylaalgılama yapamamasına bilinç kaybı denir. 
Bilinç kaybının bir çok nedeni ve belirtisi vardır. Bilinç kaybının nedenleri; 
 Beyin kanamaları 
 İsteri nöbetleri 
 Bayılma 
 Zehirlenmeler 
 Alkol koması 
 Şeker koması 
 Yüksek ateş 
 Baş travmaları 
 Epilepsi (sara) ve sinir sistemini bozan hastalıklardır. 
Bilinç kaybının sebebi araştırılmalı daha sonraki uygulamalar için bilinç kaybının derecesi ortaya konulmalıdır. Bilinç kaybının farklı dereceleri vardır. Uyuklama, dalgınlık durumu, bayılma ve koma şekillerinde meydana gelir. En tehlikelisi koma durumudur. 
Genelde bilincin kaybedilmesi çevreden kaynaklanır. Dolayısıyla bilinç kaybına uğrayan kişi bulunduğu çevreden uzaklaştırılır. Eğer bilinç kaybının nedeni ortam değilse bilincini kaybeden kişi yüzüstü veya yarı yüzüstü durumda yatırılır. Bu şekilde yatırmadaki amaç dilin boğazı kapayarak soluk almasını önlemektir. Bu şekilde yatırıldıktan sonra ağız içi kontrol edilir ve toprak gibi şeyler temizlenir. Solunum tıkanıklığı hırıltıdan anlaşılabilir. Hayatın tehlikeye girdiği dönemlerde ilk yardım ABC’ si uygulanır. İlk yardım ABC’ si Airway, Breathing ve Circulation terimlerinin ilk harflerdir. İlk yardım ABC‘ si; 
a) Hava yolunun açılması 
b) Solunumun düzeltilmesi 
c) Dolaşımın sağlanması, uygulamalarını kapsar. 
Bilinç kaybına uygun olarak yatırılan hastanın boğazı parmakla kontrol edilerek temizlendikten sonra kemer kravatı gevşetilir. Gömleğinin düğmeleri açılır. Kesinlikle su veya başka bir içecek verilmemelidir. Bu durum kişin boğulmasına yol açabilir. Aynı şekilde ayılması amacıyla tokat atma, sarsma gibi davranışlar kesinlikle yapılmamalıdır. 
Bilinç kaybı nedenlerinden birisi de bayılmadır. Bayılmanın nedeni oldukça farklıdır. Kan tutması ani heyecan, ani korku gibi durumlar bayılmaya neden olabilir. Bayılma sırasında beyine yeterince kan gitmez. Buna paralel olarak beyin oksijen alamaz. Bayılan kişinin önce renginde sararmameydana gelir. Ondan sonra kişide bayılma meydana gelir. Bu durumdaki kişinin kemeri ve kravatı gevşetilirken gömlek düğmesi de açılır. Böylece bayılan kişinin rahatlaması sağlanır. Kısa sürede ayılmaz ise yan yatırılarak hekime haber verilir. Kişi bayılacağını hissedebilir. Bayılacağını anlayan kişi kalçalarını sıkıştırıp, karın kaslarını içeri çeker ve bacak kaslarını gergin duruma getirirse bayılmasını önleyebilir. 

İlk Yardım Nasıl Yapılır?

Herhangi bir kaza yada yaşamı tehlikeye düşüren durumda, sağlık görevlilerinin yardımı sağlanıncaya kadar,hayatın kurtarılması ya da durumun daha kötüye gitmesini önlemek amacıyla, ilaçsız olarak yapılan uygulamalara ilkyardım denir. İLK YARDIM UYGULAMASINDA KESİNLİKLE İLAÇ KULLANILMAZ. 
İlk Yardımın 3 temel amacı vardır:
1.Yaşamı koruma ve sürdürülmesini sağlama
2.Durumun kötüleşmesini engelleme
3.İyileşmesini kolaylaştırma
İlk yardım esnasında sırası ile yapılması gerekenleri şöyle sayabiliriz: İlk Yardımı yapan kişi öncelikle sakin ve telaşsız olmalıdır. Hastayı da sakinleştirmeli ve etrafta süren bir tehlike olup olmadığını belirlemelidir. Bu arada kendi can güvenliğini de tehlikeye atmamalıdır. Çevrede bulunan kişiler sağlık kuruluşlarına, itfaiye ve güvenlik güçlerine haber vermeleri için organize edilmelidir. Hastanın durumu değerlendirilerek uygun ilk yardıma başlanarak hasta en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna ulaştırılmalıdır. 
İlk Yardımda öncelikle hastanın 
  • Soluk yolunun açılması
  • Solunumun düzeltilmesi ve
  • Dolaşımın etkinliğinin sağlanması hedeflenir. 

LİBYA’DAN ÇIKAN DERSLER…



 Altı ay süren Libya Savaşı sona erdi. Libya’da geçici bir yönetim de kuruldu. Ancak Afganistan ve Irak’ta da mümkün olduğunca çabuk biçimde geçici yönetimler kurulmuştu. Daha sonra istikrarı sağlamakta sıkıntılar yaşandı. Libya’da Kaddafi rejimi devrildi. Ama Libya için de Afganistan veya Irak’a oranla daha somut veya daha kesin bir gelecekten söz etmek henüz mümkün değil.
NATO’nun aceleden uzak durması ve zaferi isyancıların kazanması için sabretmesi belki olumlu olarak değerlendirilebilir. Fakat geçen süre Libya için yıkımı ve Libyalılar için ölümü artırdı. Bu savaşta kaç Libyalının öldüğü belki hiçbir zaman bilinmeyecek. Bu savaşın Libya’ya gerçek maliyeti uzun zamanda hesaplanabilecek. Büyük bir olasılıkla bu sürecin Libya’ya getirdiği mali zararın karşılanmasının maliyeti zarardan da yüksek olacak. BM Güvenlik Konseyi’nin kararı Libya’da daha az can kaybı olmasını ölçüt almalıydı.
Libya Savaşı BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararından alınan güçle yapıldı. 17 Mart 2011’de BM Güvenlik Konseyi “gereken bütün önlemlerin” alınarak “sivillerin” korunmasını talep etmişti. Elbette “siviller” konusu bir hayli yoruma açık. Nihayetinde Libya’dan aylardır yayınlanan görüntülerde yer alanların herhangi birisinin “gerçekten sivil” olduğunu en iyimser bakış açısıyla dahi varsaymak çok zor. Ama ilgili karar ve bu müdahale bundan sonra –dünyanın her yerinde- örnek alınabilir, gösterilebilir…
Karar ayrıca harekâtın hava ve deniz gücü ile yapılmasını öngörerek, kara gücü olmamasını şart koşuyordu. Libya’ya az sayıda sızan “uzman” ve “danışman” dışında bu kararın ciddi bir ihlali olmadı. Söz konusu timler ise ait oldukları ordu adına hareket eden, ama NATO ile temas halinde olan ve yerdeki isyancılar ile havadaki uçakların koordinasyonunu temin eden İngiliz, Fransız, Katar ve BAE özel kuvvetleriydi.
BM Güvenlik Konseyi’nin kararı Libya’da “rejim değişikliği” ve “Kaddafi’nin düşürülmesini” öngörmüyordu. Ama kararın gereği -sivillerin korunması- sağlandığında Libya’da rejim değişikliğinin ve Kaddafi’nin bir şekilde gidişinin refleksif sonuç olacağı belliydi. BM Güvenlik Konseyi son derece dikkatli hareket ederek, her türlü olası hassasiyeti gözeten bir karar aldı ve süreci kendi akışına bıraktı.
Libyalı isyancılar kıt askeri bilgi ve malzemeyle ayaklandılar. Eğer kaybetselerdi, her şeyin sonu olacaktı. Ama NATO desteği onların kaderini değiştirdi. Buna rağmen altı uzun ay dahi sürse de, Libya’nın toplama ordusunu yenmeyi başardılar. NATO aceleci davranmadı. Yoğun bir ateş dalgasıyla Kaddafi rejimini devirmeyi tercih etmedi. NATO savaşın dünya kamuoyunun gündeminde büyük yer tutmasına da müsaade etmedi.
NATO’nun müdahalesi sınırlı ve kurallara sadık biçimde gerçekleşti. NATO –hiç şüphesiz- BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararına tereddütsüz bağlı kaldı. ABD harekâtta öne çıkmamayı tercih etti. Bununla birlikte ABD harekâta istihbarat, haberleşme, gözlem, tanımlama ve tanker uçaklar gibi değerli olanaklar sundu. ABD “bu defa” harekâta katılmayanları “düşman” olmakla suçlamadı. ABD bu harekâtta BM ile çelişkiye de düşmedi.
NATO’nun devreye girmesi 31 Mart 2011’de gerçekleşti. Ancak gerçek müdahale 19 Mart’ta ABD, İngiltere ve Fransa’nın katılımı ile başladı. Bu süreçte geçiş çok yumuşak gerçekleşti. Hava operasyonları isyancılara çok ciddi bir avantaj sağladı. Kaddafi rejiminin zayıf ordusunun ilerlemesi ve kabiliyeti durduruldu. Rejimin askeri kapasitesi içerisinde ne varsa topçu bataryalarından komuta merkezlerine, basit araçlardan mühimmat depolarına kadar bu sayede etkisiz hale getirildi.
Hava saldırılarını ABD, İngiltere, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İtalya, Norveç ve BAE gerçekleştirdi. Hollanda, İspanya, İsveç, Katar, Ürdün ve Türkiye de saldırı düzenlemeden uçuşa yasaklanan bölgeyi denetlediler. Ama harekâta katılan ittifak üyelerinin Libya’ya ve Libya’nın geleceğine ilişkin bakış açıları homojen değildi. Almanya ve Polonya gibi bazı NATO üyelerinin hiç katılmadığı harekâtta bazı üyeler ise çok sınırlı bir katılımı tercih etti. Libya’daki deneyim NATO’nun bir savaşa veya ihtilafa müdahil olması gerektiğinde bütün üyelerin katılımının çok gerekli olmadığını gösterdi. NATO bundan sonraki olası operasyonlarda da –Libya’da olduğu gibi- “çekirdek grup” ile hareket edebilir. O nedenle NATO’nun “artık” yeni bir evrede olduğu ve “iki vitesli” hale geldiği değerlendirmesi yapılır.
Kaddafi rejiminin savaş sırasında dile getirdiği “NATO bombardımanından kaynaklanan sivil kayıpları” iddialarına karşılık, harekât sırasında sivil kayıp olmadığı görülüyor. Irak ve Afganistan’daki savaşların olumsuz deneyimlerine karşılık bu defa “fiyaskosu olmayan bir operasyon” gerçekleşti.
Harekâtın hukuki çerçevesi, siyasi zemini ve askeri boyutu böyle biçimlendi. Kaddafi rejimi hiçbir zaman özgür dünya için büyük bir tehdit teşkil etmedi. Kaddafi’nin ordusu dahi zayıftı. Kaddafi’nin petrolü de -bütün dünya piyasası ölçüsünde- herhangi bir belirleyiciliği bulunan bir miktara denk gelmiyor.
Belki komplo teorisi olarak da yorumlanabilir. Ama Libya’nın “laboratuar” ve Libyalıların “denek” olduğunu düşünmek için çok neden birikti. Hatta Libya Savaşı’nın tüm boyutları ve evreleriyle bir “kostümlü genel prova” olduğu da düşünülmeli.

2 Mart 2012 Cuma

Adalet Bakanı'ndan Pozantı açıklaması!


"4 kişi görevden alındı"

Adalet Bakanı Sadullah ErginPozantı M Tipi Çocuk Cezaevi’ndeki tutuklular arasında bulunan 7 çocuğun, yaşadıkları tecavüz, taciz ve işkenceyi el yazılarıyla yazıp İnsan Hakları Derneği'ne vermesiyle ortaya çıkan olayla ilgili açıklama yaptı.

Ergin: Adli soruşturma başlatılmış, disiplinsoruşturması da başlatılmıştır. 2011’in Kasım ayında. Alınan ifadelerde bugün gündeme gelen konularla ilgili bir tespit olmamıştır. Yaklaşık 10 gündür bu konular gündeme taşınmış, bu konuda mevcutsoruşturmaya ilaveten Adalet Bakanlığı’nın üç tane cezaevi denetim elemanı Pozantı Cezaevi’nde psikologlar eşliğinde çocuklarla mülakat yapmakta. Hem adı geçen kişilerle, hem de ilgili olan tarafların tamamıyla bir çalışma yürütmektedirler.

Bu çalışma neticesindeki tabloya göre her türlü adli idari tedbir alınacak. Bununla ilgili herhangi bir karanlık nokta kalmasına izin verilmeyecektir.

200 ÇOCUK BAŞKA CEZAEVİNE NAKLEDİLECEK

200 çocuk Sincan Cezaevi'ne nakledilecek.

Pozantı M Tipi Çocuk Cezaevi'nde 4 kişi görevinden alındı.

Bu soruşturma süresince 200 civarındaki çocuğun ruh sağlığını da düşünerek, psikologların pedagogların da önerisiyle, cezaevindeki tüm çocukların, Sincan Cezaevi’ne nakilleriyle ilgili bir karar alınmıştır. Bu çocuklarımız buradaki birer kişilik odalara nakledilecektir.

Bir idari tedbirimiz de söz konusudur. O da Pozantı Cezaevi’nde görev yapan personelimizi görevden alarak başka görevlere atıyoruz. Geçmiş dönemde cezaevinde çalışan bir ikinci ve birinci müdürü de görevden alarak başka görevlere atıyoruz. Bugün itibariyle idari tedbir uygulaması başlatılıyor. Çok ciddi şekilde olayın üzerine gidiyoruz. Bu konuyla ilgili olarak daha önceki beyanlarda, disiplinsoruşturmalarında dile getirilmeyen beyanların ortaya çıkmasına yönelik bizim kontrolörlerimizin verdiği bir ön bilgi var. O nedenle idari tedbir uyguladık. Daha sonra bunları tekrar gözden geçireceğiz.

İHMALİ HOŞ GÖRMEYİZ

Bu aşamada daha net bir şey söyleme taraftarı değilim. Bu konuda tüm iddiaların araştırılacağı, hiçbir ithamın karanlık noktasında kalmayacağı, sonuca ulaşana kadar çalışmamız sürecek.

NAKİLLER 1 HAFTA İÇİNDE GERÇEKLEŞECEK

Bu konuda en ufak bir ihmali hoş görecek değiliz. Tutuklular arasında suç oluşturan bir fiil var ise bunların gereği yerine getirilecektir.

Bu soruşturmanın sonunda, bir sorumlu çıkar yada çıkmaz, bu kadar yayın çıktıktan sonra, onların o cezaevi altında olmasının yanlış olacağını düşünerek nakil kararını kararlaştırdık. Bu süreci takip edeceğiz. Bir hafta içinde de bu nakiller gerçekleşecek.

TÜRKİYE ORTADOĞU’NUN SOLUK BORUSUDUR




Ekonomik kriz başta AB olmak üzere batı dünyasını derinden sarstı. Krizin başlangıcındaki “U”, “W” ve “L” teorilerinin hepsi geçerliliğini koruyor. Küresel krizin bundan sonra izleyeceği rotada halen her üç olasılık da geçerli. Belki bir toparlanma olabilir. Ama bunun kısa vadede gerçekleşmeyeceği kesin. İyileşme safhası orta veya hatta uzun vadede gelebilir.
Eğer batı dünyasında bugüne kadar yapılan açıklamalar doğru olsaydı Yunanistan ve Yunanistan gibi ülkelerde devlet iflası olmazdı. Batı dünyası verimliliğini, üretkenliğini, zamanını ve enerjisini yitiriyor. Küresel kriz bütün batı ülkelerinin yatırım ve harcama kabiliyetlerini derinden etkiledi. Bunun olumsuz tesirleri bundan sonra daha sık ve daha derinden hissedilecek.
Ekonomik krizin küresel düzlemdeki etkileri, batı dünyasında yer alan ve sarsıntıyı aşamayan ülkelerde bundan sonra daha çok ve daha yoğun olacak. Açıkçası; birçok batı ülkesinin kısa vadede krizden çıkmayı başarması zayıf bir olasılık. Bir kısmının da krizden orta vadede çıkmayı başarabileceği meçhul…
Elbette küresel ekonomik krizin en kötü biçimde sarstığı adreslerden birisi de AB. Çünkü AB Avrupa’nın birliğinin korunabilmesi için büyük çaba harcamak zorunda. Fakat yine de bu eforun hedeflenen sonucu sağlayacağı da kesin değil. Yine de AB bütün gücünü ve sermayesini sorunlu ülkelerin kurtarılmasına harcıyor.
Bu sıkıntılı sürecin devamında -küreselleşmenin olumsuz sonucu- batı dünyasının doğu ile ilişkileri de sorunlu bir hal alabilir. Nihayetinde batılı ülkelerin Ortadoğu ülkelerine yapabileceği kalkınma yardımı ve yatırımlar azalacak. Bu kaçınılmaz durumun batı ve doğu arasındaki ticari, iktisadi ve hatta siyasi ilişkilerin nabzını etkilemesi, değiştirmesi kaçınılmaz.
Konjonktürdeki değişim her ülkeyi kendi önceliklerini daha çok önemsemeye zorluyor. AB ve ABD kendi sınırları içerisindeki mali ve iktisadi yangını söndürmek zorunda. Aksi halde bunun siyasi yansımaları sert biçimde yaşanacak.
O nedenle batı dünyasının bundan sonraki evrelerde doğu dünyasını tatmin etmesi ihtimali zayıf. Çünkü batılı ülkeler zayıflayan yatırım güçleri nedeniyle uzun vadeli, istihdam yaratacak ve ekonomiyi çeşitlendirecek projeler yerine doğrudan mal satma veya taahhüt projelerine yönelmek zorunda.
Batı dünyası böylelikle reel sektörü kuvvetlendirmeye, üretimi artırmaya, istihdamı yükseltmeye ve yaşam standartlarını iyileştirmeye çalışacak. Çok büyük bir olasılıkla “Batı için ekonomik krizden çıkışın alternatif maliyetini” Ortadoğu ödeyecek. Ortadoğu ülkeleri batıdan gelecek yardımın, yatırımın, sermayenin ve istihdamın azalacağı gerçeğini kabullenmek zorunda.
Hâlbuki “batının krizden çıkışının alternatif maliyeti” doğu dünyası açısından “kritik eşik” olarak nitelenmesi uygun sınırların çok üzerinde! Ortadoğu tarihinden yeni bir sayfanın yazıldığı bir dönemdeyiz. “Asla değişmez” denilen rejimler değişiyor. “Asla gitmez” denilen liderler gidiyor. Ama küresel krizin bölgesel yansıması dengelenemezse, “küresel çöküş” Ortadoğu’dan başlayabilir.

SARKOZY’NİN ALAFRANGA PLANI




Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Fransız Ulusal Meclisi’nden çıkardığı karar, içi yılan dolu bir sepet gibi. Sarkozy kendine “par exellence” bir plan uyguluyor. Bu planın sonu karanlık. Sarkozy büyük bir olasılıkla, tarihe geçme ihtirasıyla bu adımları atıyor.
Gerçekten de Sarkozy başarılı olursa Paris’teki hediyelik eşya satan dükkanlarda onun bire bir ve gerçekten boyundan daha büyük heykelcikleri satılabilir. Çünkü “cep Napoleon’u” tarih kitaplarına geçecek ölçekte birtakım gelişmeleri tetiklemeye gayret ediyor.
Paris’in gösterdiği çabanın merkez noktasında Türkiye’yi tepkiselliğe ve fikri karşıtlığa zorlama amacı var. Türkiye’nin mümkün olduğu kadar öfkeli, kızgın, tepkili olması veya gösterilmesi Sarkozy’nin kendisini önemli hissetmesi için ve Paris’in önümüzdeki birkaç yılı kapsayan kısa vadedeki hedeflerinin gerçekleşmesi için çok önemli.
Türkiye’nin tarihine ve kimliğine yönelik bir harekete refleksif biçimde sertlikle karşı çıkması, Paris’in Türkiye’yi “tehditkâr” görmesini ve göstermesini sağlayacak. Türkiye, hedeflerine tehdit ve şantajla ulaşmaya çalışan bir ülke olarak sunulacak. Türkiye, üyesi olmak istediği Avrupa Birliği’ne de, üye ülkelerine de saygısızlıkla itham edilecek. Türkiye, müttefiklerinin parlamentolarının aldığı kararlara gereken saygıyı göstermeyen bir ülke olmakla suçlanacak.
Paris bu sayede Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin daha da kötü bir hale gelmesini temin edecek. Fransa, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin gösterdiği ve göstereceği tepkiler nedeniyle gümrük birliğinden çıkmasını savunabilir. Hatta Türkiye’nin Dünya Ticaret Örgütü’nden ihracını dahi talep edebilir.
Fransa’nın provokasyonunun hedefinde “Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin ortak değerlerine yabancı olduğunu” savunmak için gereken delilleri elde etmek var. Aynı çerçevede “Türkiye’nin komşularıyla geçinemeyen, komşusu olmayan Avrupa Birliği üyesi ülkelerle de kavga eden, çatışan doğulu bir güç” olduğu propagandası da yer alıyor.
Fransa’nın Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile yoğun ve yakın ilişkilerinin en önemli katmanını “Türkiye’ye yönelik ortak bakış açısı” teşkil ediyor. Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği gemisinin dümenine geçeceği 2012’de -24 Nisan’dan önce- Fransız Ulusal Parlamentosu’nun ardından diğer bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerin parlamentoları da benzer kararlar alabilirler.
Bu süreçte üye ülkelerden bazılarının Fransa’nın bu adımı üzerine bazı benzer konularda aynı yasal düzenlemeyi takip etmeleri de mümkün olabilir. Her durumda Fransa’nın bu adımı Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri için “diplomatik ötenazi” anlamına geliyor.

Sarkozy’nin çabaları sonuç verir mi, öngörmek zor. Fakat Sarkozy’nin seçim kazanma konusundaki boyundan büyük ihtirası daha büyük felaketlere de yol açabilir. Büyük bir olasılık değil ama, yine de Fransız Ulusal Meclisi’nin attığı bu yanlış adımın yol açacağı bir “kelebek etkisi” söz konusu olabilir.

İşte TL'nin Yeni Simgesi




TL'nin yeni simgesi Ankara'da düzenlenen basın toplantısı ile açıklandı.
Merkez Bankası tarafından düzenlenen "TL Simge yarışması"nın sonuçları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı toplantıda açıklandı.
TL'nin yeni simgesi olarak aşağıdaki simge seçildi.

Toplantıda konuşan Merkez bankası Başkanı Erdem Başçı, simge yarışması için 8 bin 362 başvuru yapıldığını 7 tasarımın finale kaldığını belirtti.
Tasarımın sahibi Tülay Lale, birincilik ödülüne layık görüldü.
"Simge, TL'nin güvenli liman haline geldiğini gösteriyor" diyen Erdem Başçı, Türk Lirası'nın yeni simgesinin altın oran uyumuna dikkat edilerek tasarlandığını kaydetti.

Başbakan Erdoğan'dan Yeni Simgeye Tam Not
Tanıtım toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, Türk Lirası simgesine tam puan verdi.
Erdoğan, "Paramızın güvenli liman olduğunu gösteriyor yeni simgemiz, çıtaları yukarı bakarak ekonomimizin yukarıya çıktığını simgeliyor. Paradan sıfırların atılması, paraya simge atılması asla ve asla sadece teknik bir operasyon değildir. Paramıza yeniden itibar kazandırılması, bir ülkenin yeniden uyanması ve şahlanması 'ben de varım' diyerek öne çıkmasıdır." dedi.

Başbakan Erdoğan, Türk Lirası'nın tarihçesini de anlattı, bol sıfırlı paralara da şu sözlerle gönderme yaptı.

"Ülkemize gelen turistler paramızı gördüklerinde şaşkınlık yaşadılar, kendisine 50 milyon lira trafik cezası kesilen turistin bayıldığı haberleri yer aldı, Türkiye'ye özel hesap makineleri imal edildi, Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları yurt dışına çıktığında cüzdanındaki paraları sakladı. İşte 9 yılın özetini şu anda kullandığımız paralarda görmek mümkün, tuvalete giriş ücretlerinin 1 milyona, 2 milyona geldiği günleri hatırlıyor musunuz."

Komutanlar Hakim Karşısında




Balyoz davası kapsamında ifadesine başvurulan Orgeneral Bekir Kalyoncu Silivri'den ayrıldı.
Balyoz davasında tanık olarak dinlenen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu, mahkemeden ayrıldı. Şu sıralarYaşar Büyükanıt'ın tanık olarak dinlenmesi bekleniyor.

Büyükanıt ve Kalyoncu saat 09. 30'da Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nin yanında bulunan duruşma salona girdi. Bekir Kalyoncu ve Yaşar Büyükanıtaraçlarıyla cezaevi içine giriş yaptıktan sonra duruşma salonuna girdiler.

Öğleden sonra da İnternet Andıcı Davası'nın tutuklu sanığı İlker Başbuğ dinlenecek. Bu arada mahkeme Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu'yu dinlemeye başladı.

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu, tanık olarak dinlendiği Balyoz davasında, savcının sorusu üzerine, seminerde prensip gereği gerçek kişilerden bahsedilemeyeceğini söyledi. Kalyoncu, "Genel değerlendirmem budur. Ben, genel komutan olarak uygun bulmam." dedi.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Balyoz davasının bugünkü duruşmasında, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu tanık olarak dinlendi.

Üye Hakim Ali Efendi Peksak'ın soruları üzerine Orgeneral Bekir Kalyoncu, "Sonuç raporunun özensiz olarak hazırlandığını söylemek ne kadar doğru olur bilemem. Ancak imla hatalarından dolayı özensiz hazırlanmış olabilir. Ayrıca o tarihlerde Irak harekatı söz konusuydu, bize gelen tek rapor bu değildi. O zaman raporu ayrıntılı incelemedim. Daha sonra tanık olarak çağrıldığımda inceledim." ifadesini kullandı.

Hakim Peksak, "Sonuç raporunda planın dışına çıkıldığına dair ve darbe hazırlığı gibi bir duyum aldınız mı? veya hissetiniz mi?" diye sordu. Kalyoncu, "Ortada fol yok yumurta yok. Üstelik yoğunluğumuzu verdiğimiz birçok konu var. Böyle bir ortamda aklıma bile gelmezdi." cevap verdi.

Mahkeme Başkanı Diken'in, "Sonuç raporunda Genelkurmay İkinci Başkanı'nın imzası var. GenelkurmayBaşkanı'nın imzası yok. Neye göre ayarlanıyor veya bunun takdir yetkisi kimde? sorusunu Kalyoncu, "Genelkurmay İkinci Başkanı'nın yetkisindeydi. Eğer isterse 'sayın komutana arz' diye paraf açabilir." diye cevapladı.

'SEMİNER TARİHİNDE İRTİCAİ AYAKLANMA YOKTU'

Cumhuriyet Savcısı Savaş Kırbaş, Bekir Kalyoncu'ya, "Seminer tarihinde Türkiye'de irticai bir ayaklanma belirtisi var mıydı?" diye sordu. Kalyoncu ise, "O tarihte bir irticai ayaklanma yoktu." dedi. Savcı Kırbaş, "Plan seminerinde gerçek kişilerden bahsedilir mi? Çünkü seminerde gerçek kişilerden bahsedilmiş ve bazı belediye başkanları ile imam hatip lisesi müdürlerinin gözaltına alınmasından bahsediliyor." şeklindeki sorusuna Kalyoncu, "Prensip gereği gerçek kişilerden bahsedilmez. Genel değerlendirmem odur. Ben, genel komutan olarak uygun bulmam." diye cevap verdi.

Müdahil Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya da, "Sivil toplum örgütlerin yeniden yapılandırılması başlığı var. Siz bu başlık altında yazanları doğru karşıladınız mı?" şeklindeki sorusu üzerine Kalyoncu, "Seminerde hep senaryo oynandığı için normal karşıladım." dedi.

Tutuklu sanık Çetin Doğan'ın seminere ilişkin sorularını cevaplayan Kalyoncu,. kendisinin söz konusu seminere katılmadığını belirterek "Ne oynandığını sadece önümdeki kağıttan biliyorum." Şeklinde konuştu. Çetin Doğan da, "Senaryoyu biz burada oynamaya hazırız. Arkadaşlarımız da burada zaten. Seminerde her geçen konu dakika dakika ses kaydına aldım." ifadelerini kullandı.

'KENDİMİ BİLİRKİŞİ GİBİ HİSSEDİYORUM'

Sanıklar ve avukatların yorum ve kanaatine dayalı soruları üzerine tanık Bekir Kalyoncu, "Burada kendimi tanık gibi değil de bilirkişi gibi hissediyorum." ifadesini kullandı. Mahkeme Başkanı Ömer Diken, Kalyoncu'ya soru soran birçok sanık ve avukatı, "Daha dinlenecek tanıklarımız var. Tekrar tekrar aynı sorular soruluyor. Ayrıca yoruma dayalı, kanaatini söylemesi istenen sorular sorulmasın. Sadece tanıklığı istenen gözlemci raporuna ilişkin sorular sorulsun." diye ikazda bulundu. Orgeneral Kalyoncu, Jandarma Genel Komutanı olarak kanaati sorulan bazı sorulara da, "Ben burada Jandarma Genel Komutanı olarak tanıklık yapmıyorum. Plan Daire Başkanı (Seminer tarihinde) olarak tanıklık yapmak üzere geldim." diye konuştu.

Bekir Kalyoncu, kendisine yöneltilen soruların tamamlanmasının ardından yoğun programı nedeniyle duruşmadan ayrılmak için Mahkeme Başkanı Ömer Diken'den izin istedi. Başkan Diken'in izin vermesinin ardından Kalyoncu, saat 11.30'da duruşma salonundan ayrıldı.

5 AŞAMALI DARBE PLANI

Balyoz Darbe Planı ilk olarak Taraf gazetesinin 20 Ocak 2010 tarihinde Mehmet Baransu, Yıldıray Oğur ve Yasemin Çongar imzalı haberinde açıkladığı 2003 tarihli "Balyoz Harekât Planı" başlıklı belgelerle gündeme geldi.

İddialara göre plan, dönemin 1'inci Ordu Komutanı Çetin Doğan'ın liderliğindeki cunta tarafından hazırlandı ve darbe zemini hazırlama amaçlı Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj kod adlı eylem planlarından oluşuyor.

5 bin sayfalık belgelerde Fatih ve Beyazıt camiilerinde bomba patlatılarak hükümetin sıkıyönetim ilan etmeye zorlanması, Yunanistan hava sahası üzerinde bir Türk jetinin düşürülerek halkın galeyana getirilmesi ve darbe sonrası demokrat görüşlü gazetecilerin tutuklanması gibi planların olduğu ileri sürülüyor.

İddianameye göre 'Balyoz' darbe planı, 5 aşamada gerçekleştirilecekti.

Plana göre tamamlanmış olan birinci aşamada istihbarat faaliyetleri yer alıyor.

İkinci aşamanın, askerî müdahale için zemin hazırlama süreci olduğu öne sürülüyor. İddianamede bu konu şöyle yer alıyor:

"Yapılanma içerisinde yer alan bazı jandarma görevlileri tarafından hazırlanan 'Sakal' ve 'Çarşaf' isimli eylem planlarıyla kargaşa yaratma planlandığı, 'Oraj' ve 'Suga' isimli planlarla hava sahası ve kıta sahanlığı konularında Yunanistan'ın taciz edilerek iki ülke ilişkilerinin gerilmesinin öngörüldüğü (anlaşılmıştır.) Böylece öncelikle 1'inci Ordu merkezli İstanbul ve çevre illerde sıkıyönetim ilan edilmesini amaçladığı (...) tespit edilmiştir.

Üçüncü aşamada askerî müdahalenin fiilen ilan edilmesi planlanıyor.

Dördüncü aşamadaysa yürütme görevinin 'Milli Mutabakat Hükümeti' tarafından devralınması öngörülüyor.

Beşinci ve son aşama ise yürütmenin tekrar sivil yönetime devredilmesi için 'seçime' gidilmesini kapsıyor.

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...