17 Haziran 2012 Pazar

Askerlik kanunu sil baştan değişiyor




Yeni Askerilik Kanunu ile birlikte bir çok uygulama tarihe karışıyor. İşte yeni kanunun getirdiği yenilikler...
Tasarıya göre, askerlik şubeleri başkanlıklarınca kısa sürelerle teşkil edilen ve etkinliği kalmayan askerlik meclisleri, ilk yoklama ile yedeklik yoklaması işlemleri kaldırılacak. Yükümlülerin sağlık muayeneleri, aile hekimlerince yapılabilecek.
Askeri hastane bulunmayan yerlerde, engelli, yatalak, uvuz kaybı, gibi gözle görülür rahatsızlığı bulunanlar hakkında ''askerliğe elverişli değildir'' raporu, askerlik şube başkanı ve mülki amirliklerince görevlendirilecek resmi iki doktordan oluşan geçici sağlık kurullarınca verilebilecek.

Fakülte ya da yüksek okul öğrencilerinin askerliği erteleme şartlarından olan okula devam mecburiyeti ve iki yıl üst üste sınıfta kalmama zorunluluğu kaldırılacak.

Dış kaynaktan temin edilen muvazzaf subay adayları, rütbe takmadan önce subay temel askerlik ve subaylık anlayışı kazandırma eğitimine tabi tutulacak.

Astsubayların da birinci dereceye yükselebilmesine imkan tanınacak.

Askerlik hizmeti sırasında veya bu hizmeti tamamladıktan sonra fakülte ve yüksek okulları bitirenlere sözleşmeli subay veya astsubay olabilme imkanı gelecek.

Her yıl 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında yapılan yoklama ile 1 Temmuz-31 Ekim tarihleri arasında yapılan son yoklama uygulamasına son verilecek; yoklama işlemleri, 1 Ocak gününden başlamak üzere yaklaşık 14 aylık süreye yayılacak.

TBMM Başkanlığı'na sunulan Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'na göre, yoklama devri, askerlik çağının başlangıcından muvazzaflık hizmetinin başlangıcına kadar geçen süre olacak. Tasarıyla, seferberlik veya olağanüstü hallerde 19 yaşında bulunanların askere alınmalarına imkan tanıyan düzenleme yürürlükten kaldırıldı.

Her yıl 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında yapılan yoklama ile 1 Temmuz-31 Ekim tarihleri arasında yapılan son yoklama uygulamasına son verilecek; yoklama işlemleri, 1 Ocak gününden başlamak üzere yaklaşık 14 aylık süreye yayılacak.

Asker alma işlemleri Milli Savunma Bakanlığı'nca yürütülecek. Mevcut düzenlemede, asker almak işlerinde Türkiye Cumhuriyeti kolordu mıntıkalarına, kolordu mıntıkaları askerlik dairelerine, askerlik daireleri askerlik şubelerine ayrılmıştı. Şubeler dairelere, daireler fırka veya kolordulara ve kolordular Müdafaai Milliye Vekaletine bağlıydı.

Tasarıyla, MERNİS, Adres Kayıt Sistemi ve Milli Savunma Bakanlığı Bilgi Sisteminin yürürlüğe girmesiyle birlikte uygulama alanı kalmayan ilk yoklama ve son yoklama işlemleri kaldırılarak; yoklama, yükümlülerin askerliğe elverişlilik ve öğrenim durumları ile meslek ve niteliklerinin belirlenmesi işlemlerini kapsayacak şekilde yeniden tanımlandı. Buna göre, ''yükümlülerin sağlık muayenelerinin yapılarak askerliğe elverişli olup olmadıkları, öğrenim durumları, meslekleri ve niteliklerinin belirlenmesi'' işlemine yoklama denecek.

Yükümlülerin yoklama işlemleri yaklaşık 14 aylık bir süreye yayılacak. böylelikle, yoklama kaçağı sayısı ve yoklama dönemlerinde askerlik şubeleri önünde oluşan yükümlü yoğunluğu azaltılmış olacak.

Askerlik çağına gireceklerin kimlik bilgileri İçişleri Bakanlığı'nca her yıl Ekim ayında Milli Savunma Bakanlığı'na bildirilecek.

Askerlik çağına girenler ile bunlarla işleme tabi olanların yoklaması, her yıl 1 Ocak günü başlayacak ve o yıl askerlik çağına giren doğumluların silahaltına alınacağı ilk celp ve sevk tarihinin bitimine kadar devam edecek.

SAĞLIK MUAYENELERİ AİLE HEKİMLERİNCE YAPILABİLECEK

Yükümlülerin sağlık muayeneleri Türk Silahlı Kuvvetleri sağlık yeteneğine ilişkin yönetmelikte belirtilen usul ve esaslara göre yapılacak. Bu muayeneler, askerlik şubesinin bulunduğu yerde öncelikle varsa aile hekimi tarafından, yoksa en yakın resmi sivil sağlık kuruluşunda veya asker hastanelerinde tek tabip tarafından yapılacak.

Yükümlüler hakkında ertesi yıla bırakma, sevk geciktirmesi veya ''askerliğe elverişli değildir'' kararlı sağlık raporlarını tanzim etmeye yetkili makam, asker hastanesi sağlık kurulu olacak. Ancak asker hastanesi bulunmayan yerlerdeki sağlık raporları, askerlik şubesi başkanı veya vekili ile mülki amirliklerce görevlendirilen resmi iki sivil (varsa biri aile hekimi) tabipten teşkil edilecek geçici sağlık kurulunca verilebilecek.

Tasarıyla, illerde vali veya yardımcısı, askerlik şubesi başkanı, iki hekim ve il nüfus ve vatandaşlık işleri müdüründen; ilçelerde kaymakam, askerlik şubesi başkanı, iki hekim ve nüfus müdüründen oluşan yükümlülerin tahsil, mesleki ve kimlik bilgileri ile sağlık durumlarını tespit eden askerlik meclisleri günün gelişen koşullarında etkinliğini yitirdiğinden kaldırılıyor. Bu işlemler bundan sonra askerlik şubelerince yapılacak.
Askere çağrılan kişiler, kimliğini ve öğrenim durumlarını gösterir belgelerle yurtiçinde askerlik şubelerinde, yabancı ülkelerde ise elçilik veya konsolosluklarında bizzat bulunmaya mecbur olacak. Bulunamayacak derecede hastalık veya arızası olanlar, hükümlü, tutuklu olanlar, lise veya yükseköğrenimde olup henüz okullarını bitirmemiş olanlar; rapor veya onaylı öğrenim durumlarını gösterir belge göndermeye, hükümlülük veya tutukluluklarının nedenini bildirmeye mecbur olacak. Askerlik şubeleri, elçilik veya konsolosluklar da ihtiyar meclis ve heyetlerinden, kişilerden ve ilgili kurumlardan yapılacak işlemleri sormaya ve askerliklerini bu sorgu neticesine ve muayenelerine göre kararlaştıracak.

Askerliğe elverişli olup olmadıklarının tespiti için asker hastanesine gönderilenlerin asker hastanesinde teşhis amacıyla geçen sürelerindeki iaşe bedelleri de devletçe ödenecek.

ERTELEME KOŞULLARI

Tasarıyla, askerlik işlemlerinin ertelenmesine neden olan hallerden bazıları yeniden düzenlendi. Lise veya dengi okullarla fakülte ve yüksekokullarda öğrenim görenlerin askerlikleri; bitirdiği okulun dengi veya daha aşağı seviyedeki bir öğretim kurumuna kayıt yaptırmamak, yoklama kaçağı veya bakaya kalmamak ve 29 yaşını geçmemek kaydıyla; mezun oluncaya ya da ilişkileri kesilinceye kadar ertelenebilecek.

Yurtdışında öğrenim görenlerin askerlikleri de öğrenciliklerinin Türkiye'de tanınmasının ardından ertelenebilecek. Ancak buna göre askerlikleri ertelenenler, seferberlik halinde ihtiyaca göre asker edilebilecekler. Bu kapsamdaki yükümlüler; okul, ilişik kesme, mezuniyet ve kayıt dondurma gibi durum değişikliklerini, değişikliğin gerçekleştiği tarihten itibaren 2 ay içerisinde askerlik şubesine bildirecek.

Savaş zamanı hariç olmak üzere; bir baba veya ananın iki oğlundan biri askerdeyken diğer oğlu, ikiden fazla oğlu olanlardan ikisi askerde iken diğerleri, oğullarından biri muvazzaf askerlik hizmetini bitirinceye kadar askere sevk edilmeyecek. Bu düzenlemenin uygulanmasında 20 yaşından küçük olanlar ile geçime yardım edemeyecek derecedeki maluller hesaba katılmayacak.

Kardeş sevk tehirinde bulunulabilmesi için ananın dul olması şartı kaldırılacak. Bugünün şartlarında 15 yaşından küçük bir çocuğun aile bütçesine katkı sağlamasındaki zorluk dikkate alınarak, kardeş sevk tehirinde 20 yaşından küçük olanlar dikkate alınmayacak.
Yoklama sırasında lise veya dengi okuldan mezun olduğunu belgeleyenlerin askerlikleri üç yıl, fakülte veya yüksekokuldan ilişikleri kesilenlerle yüksekokul mezunlarının askerlikleri ise 29 yaşını tamamladıkları yılın sonu esas alınarak iki yıl süreyle ertelenecek.

Dört yıl ve daha uzun süreli yükseköğretim kurumlarından yahut bunların dengi olduğu kabul edilen okullardan mezun olan yükümlülerin askere sevkleri, istekleri halinde mezuniyet tarihinden itibaren iki yıla kadar, yüksek lisans eğitimini tamamlayanların ise bir yıla kadar tehir edilebilecek.

Askerlik çağrısına hasta olduklarından dolayı katılamayan yedek erbaş ve erlerden, bu durumlarını resmi veya askeri hekim ya da sağlık kurulu raporuyla tespit ettirenler herhangi bir cezai işleme tabi tutulmayacak.

Askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişiklikleri askerlik işlemlerinde dikkate alınmayacak. Ancak yoklamaları sırasında aile kütüğünde yazılı yaşları ile görünümleri uyumlu olmayanlardan, yaş düzeltmelerine engel bulunmayanların yaşlarının düzeltilmesi için savcıya başvurulacak ve yargılama sonucuna göre askerlikleri yaptırılacak.

YOKLAMAYA GİTMEYENE 100 LİRA CEZA

Yoklamada bulundukları yerdeki askerlik şubesi, elçilik veya konsolosluklara gelmeyen ve mazereti bulunduğuna dair belge ibraz etmeyenlerden, birlikte yoklamaya tabi oldukları doğumluların sevk yılı içindeki ilk celp ve sevk tarihinden sonra, son celp ve sevk döneminin bitiminden önce ele geçen veya kendiliğinden gelenler, hekime ya da asker hastanesinde muayene ettirilecek. Muayene neticesinde askerliğe elverişli oldukları anlaşılanlar sınıf ve tertibat yerlerine derhal sevk edilecek. Bu durumdakilere 100 TL idari para cezası verilecek.

Tasarıyla, yoklama kaçağı ve bakaya suçları, ilk kez yoklama kaçağı olan ve bakaya kalan yükümlüler için kabahata dönüştürülüyor ve idari para cezası yaptırımına bağlanıyor. Talim ve manevra için çağrıldıkları halde özürsüz gelmedikleri anlaşılan yedek erbaş ve erler hakkında idari para cezaları uygulanacak ve emsalleri kadar hizmete tabi tutulacak.

Yoklama kaçağı, saklı ve bakayaları bilerek resmi veya özel hizmete alanlar Askeri Ceza Kanunu'na göre cezalandırılacak.

Saklılardan ele geçen veya kendiliğinden gelenler nüfus kayıtlarına kaydedilmek üzere nüfus idarelerine gönderilecek. Nüfus idarelerince kaydedilenlerin bilgileri askerlik şubelerine hemen bildirilecek. Bunlardan yaşıtlarının ilk celp ve sevk tarihinin bitiminden önce yakalanan veya kendiliğinden gelenler, yoklamalarını müteakip silah altına alınacak. Yaşıtlarının ilk celp ve sevk tarihinin bitiminden sonra ele geçen veya kendiliğinden gelenlere yoklamalarının ardından idari para cezaları verilecek.

Tasarıyla, muvazzaf subay adaylarından temel askerlik eğitimini tamamlamadan ayrılanlar ile muvazzaf subaylığa nasbedildikten sonra deneme süresinin bitimine kadar ayrılanların temel askerlik eğitiminde veya deneme süresinde geçen sürelerinin ne kadarının askerlik hizmetinden sayılacağı, bu kişilerin eksik kalan askerlik hizmetlerini ne şekilde tamamlayacaklarına ilişkin esaslar da düzenleniyor.

Adres Kayıt Sistemi ve Milli Savunma Bakanlığı Bilgi Sisteminin yürürlüğe girmesi nedeniyle yedek subay ve astsubayların her yıl 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında yapılan yedeklik yoklaması uygulamasına son verilecek. Sefer görev emri tebliğ edilen yedek subay ve yedek askeri memurların adres değişikliği bildiriminde bulunması ve bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlerden idari para cezası alınması uygulamasına son verilecek.

ASKERLER HAKKINDAKİ İHBAR VE ŞİKAYETLER

Tasarıda, Anayasanın 145. maddesinde yapılan değişiklik doğrultusunda, asker kişiler hakkındaki ihbar ve şikayetlere uygulanacak usul, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun paralelinde yeniden düzenlendi.

Anayasa Mahkemesi, teşkilatında askeri mahkeme kurulan kıt'a komutanı veya askeri kurum amirince, askeri hakimlere idari sicil verilebilmesine yönelik düzenleme Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiğinden tasarıda yeni düzenlemeler yapıldı. Buna göre, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı ilkeleri esas alınarak Askeri Hakimler Kanunu'nun ''Sicil belgeleri ve sicil üstleri'' başlıklı maddesi yeniden düzenlendi.

Buna göre, askeri mahkeme kadrolarında görev yapan askeri hakimlere ve savcılara idari sicil verilmesi uygulamasına son verilecek. Yardımcı askeri savcılara ve askeri savcı yardımcılarına yalnızca askeri savcı tarafından idari sicil verilecek. Askeri mahkeme ve askeri savcılık kadroları dışında görev yapan askeri hakimlere, sicil üstlerince idari sicil verilecek.

ÜNİVERSİTE MEZUNLARINA SUBAY OLMA İMKANI

En az 4 yıl süreli fakülte veya yüksekokulları bitiren kadın veya erkeklerden muvazzaf subay olmak için başvuranlar 27 yaşından, lisansüstü öğrenimi tamamlamış olanlar ise 32 yaşından büyük olmamak ve gerekli şartları taşıması şartıyla Genelkurmay Başkanlığı'nca gösterilecek, TSK tarafından harp okullarında yetiştirilemeyen veya yeterince yetiştirilemeyen sınıflarda muvazzaf subaylığa atanabilecek.

Fakülte veya yüksekokul bitirip TSK'da askerlik hizmetine başladıklarında 27 yaşından, lisansüstü öğrenimini tamamlamış olanlarda ise 32 yaşından büyük olmayanlardan muvazzaf subaylığa geçmek isteyenler, muvazzaf subaylığa atanabilecek. Bunlardan, terhislerinin ardından başvuranlar ile askerlik hizmeti sırasında veya terhislerinin ardından fakülte veya yüksekokulları bitirip başvuranlar da subaylığa atanabilecek.
Subaylığa atananlar, askeri eğitimin ardından bir yıllık deneme süresine tabi tutulacak. Eğitimde başarısız olanlar, TSK'ya uyum sağlayamayanların TSK ilişikleri kesilecek. Devletin bu sürede yaptığı masraflar, kanuni faizleriyle birlikte kendilerinden tahsil edilecek.

Temel askerlik eğitiminden çeşitli nedenlerle ilişiği kesilenlerin temel eğitimde geçirdikleri süreler ile temel askerlik eğitiminin ardından subay olarak atananlardan, deneme süresinin bitimine kadar ayrılanların temel eğitimde ve muvazzaf subaylıkta geçen süreleri, askerlik hizmetinden sayılacak.

Toplam hizmet süreleri, askerlik yükümlülük sürelerini karşılayanlar, askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacak. Muvazzaf subay adayları sağlık, disiplin, mükafat ve ceza işlemleri bakımından harp okulu öğrencilerinin intibak eğitiminde tabi olduğu kurallara tabi olacak.

Temel askerlik eğitimleri, takvim yılının 30 Ağustos tarihine kadar tamamlanacak. Bu kişilerin subaylık atamaları hangi tarihte olursa olsun, kademe ilerlemesi veya üst rütbeye yükselmelerine esas olacak atamalarında kararname takvim yılının 30 Ağustos tarihi esas alınacak. Ancak, 30 Ağustos tarihinden sonra subay olarak atanacaklara bu işlemden dolayı geriye doğru maaş, maaş farkı ve diğer özlük hakları verilmeyecek.

MECBURİ HİZMET SÜRESİ 5 YIL AZALIYOR

Muvazzaf subayların mecburi hizmet süresi 15 yıldan 10 yıla indirilecek.

Subay veya astsubaylığa atandıktan sonra yabancı ülkeye 6 ay veya daha fazla süre ile öğrenim, staj, kurs, ihtisas veya görgü ve bilgilerini artırmak amacıyla gidenlerin yükümlülükleri, masrafların ödenme şekline bakılmaksızın, gidiş ve dönüş tarihleri arasında geçen sürenin 2 katı kadar uzatılacak.

Subay ve astsubaylara, eşinin doğum yapması, eşinin ölümü, çocuğunun ölümü, kendisinin veya eşinin ana, baba veya kardeşinin ölümü hallerinin her birinde isteği üzerine 10 güne kadar, kendisinin veya çocuğunun evlenmesi halinde isteği üzerine 7 güne kadar ilave izin verilebilecek.

Subay ve astsubaylara, bakmakla yükümlü olduğu ya da refakat etmediği takdirde hayatı tehlikeye girecek ana, baba, eş ve çocukları ile kardeşlerinden birinin ağır bir kaza geçirmesi veya tedavisi uzun süren önemli bir hastalığa tutulmuş olması durumunda, bu durumun sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi şartıyla, istekleri üzerine, aylık ve özlük hakları korunarak 3 aya kadar izin verilebilecek. Bu sürenin bitmesinin ardından istekleri üzerine ayrıca 6 aya kadar aylıksız izin verilebilecek.

Kadın personele doğum yapmasından önce 8 hafta ve doğum yaptığı tarihten itibaren 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta süre ile aylıklı izin verilecek. Çoğul gebelik halinde, doğum öncesi 8 haftalık izin süresine 2 hafta süre eklenecek. Ancak beklenen doğum tarihinden 8 hafta öncesinden, sağlık durumunun uygun olduğu doktor raporu ile belgelenen personel, isterse doğumdan önceki 3 haftaya kadar iş yerinde çalışabilecek. Bu durumda personelin isteği halinde doğum öncesinde çalıştığı süreler, doğum sonrası izin süresinin bitim tarihinden itibaren aylıklı izin süresine eklenecek. Doğumun erken gerçekleşmesi nedeniyle doğum öncesi 8 haftalık izinden kullanılamayan süreler, doğum sonrası sürelere eklenecek.

Doğumda veya doğum sonrası aylıklı izin süresi içerisinde annenin ölümü halinde, isteği üzerine subay veya astsubay olan babaya, anne için öngörülen süre kadar izin verilecek.

Ayrıca doğum yapan personele, aylıklı izinlerinin bitiminden itibaren başlamak üzere, en fazla 3 yaşında bir çocuğu evlat edinen kadın personele çocuğun ana ve babasının rızasının kesinleştiği tarihten veya vesayet dairelerinin izin verme tarihinden itibaren istekleri üzerine 12 aya kadar aylıksız izin verilecek.

GENELKURMAY'A "SÖZLEŞMELİ DANIŞMAN" KADROSU

Fakülte veya yüksekokulları bitirenlerden subay olarak atanmak üzere temel askerlik eğitimine alınanlar, asteğmenler için ilgili mevzuatında öngörülen aylık ve mali haklar ile sosyal yardımlardan aynen yararlandırılacak.

Yabancı ülkede ya da uluslararası kuruluşlarda görev alacak subay veya astsubaylara, Genelkurmay Başkanlığı'nın oluru ile ve Milli Savunma Bakanlığı'nın onayı ile 5 yıla kadar maaşsız izin verilebilecek.

BM Teşkilatı ile Türkiye'nin üye olduğu ya da imzaladığı anlaşmalarla taraf bulunduğu diğer uluslararası teşkilatlar nezdinde ateşkesi denetlemek üzere gözlemci sıfatıyla görev alan ya da barış gücünde görevlendirilen subay ve astsubaylara, Genelkurmay Başkanlığı'nın oluru, Milli Savunma Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile 5 yıla kadar maaşlı izin verilebilecek. Bu personele, görevlendirilen teşkilat tarafından yapılacak ödemelerin dışında, ayrıca, aynı kararname ile tespit edilecek tutarda aylık ek ücret de verilebilecek.

Terörle Mücadele Kanunu kapsamında aylık bağlanan TSK personelinin unvan ve rütbeleri, görevdeki emsallerinin unvan ve rütbelerine yükseltilecek, haklarında yapılacak her türlü işlemde yükseltilen unvan ve rütbeleri esas alınacak.

TSK faaliyetleri ile ilgili alanlarda Genelkurmay Başkanı'na danışmanlık yapmak üzere, kadro şartı aranmaksızın ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli olarak 10 kişiye kadar Genelkurmay Başkanı danışmanı çalıştırılabilecek.

Diğer kamu personellerinde olduğu gibi TSK personeli de birinci derecenin dördüncü kademesine kadar yükselebilecek. Halen görevde olan personel ile emekli adi malül, vazife malüllüğü, aylığı bağlananlar ile dul ve yetim aylığı alanların intibakları gerçekleştirilecek.

Uzman erbaşların her yıl 45 gün izin alma hakları olacak. Bu iznin 15 günü mazeret izni olarak kullanılacak. Uzman erbaşlara, mazeret izni dışında, eşinin doğum yapması, eşinin ölümü, çocuğunun ölümü, kendisinin veya eşinin ana, baba veya kardeşinin ölümü hallerinin her birinde isteği üzerine 10 güne kadar, kendisinin veya çocuğunun evlenmesi halinde isteği üzerine 7 güne kadar ilave izin verilebilecek.

Doğumda veya doğum sonrası aylıklı izin veya analık izni süresi içerisinde eşinin ölümü halinde, isteği üzerine uzman erbaşa anne için öngörülen süre kadar izin verilecek.

Yangın, deprem, su baskını gibi olağanüstü bir mazeret dolayısıyla bir yıl içerisinde yılık izin haricinde 30 güne kadar mazeret izni verilebilecek.

Muvazzaf astsubayların da mecburi hizmet süresi 15 yıldan 10 yıla indirilecek.
 Askerlik yükümlülüğünü kısa dönem er olarak yerine getirenlerle, erbaş ve er olarak yerine getirenlerden fakülte ya da yüksekokul bitirenler de sözleşmeli subay olarak istihdam edilebilecek.

Harp Akademilerinde atamalı veya sözleşmeli olarak görevli sivil öğretim elemanlarına, disiplin ve cezai hükümler ile diğer hak ve yükümlülükler açısından TSK'da görevli sivil memurlara uygulanan mevzuat hükümleri uygulanacak. Bu öğretim elemanları, TSK sosyal tesislerinden ve kamu konutlarından görevlendirildikleri kadro derecesindeki subaylar gibi yararlanabilecek, askeri personel ile aralarındaki protokol münasebetlerinin düzenlenmesinde de aynı esas uygulanacak. Gülhane Askeri Tıp Akademisi ile Astsubay Meslek Yüksek Okulları'nda atamalı veya sözleşmeli olarak görevli sivil öğretim elemanları da TSK sosyal tesislerinden ve kamu konutlarından, görevlendirildikleri kadro derecesindeki subaylar gibi yararlanabilecek.

Er ve erbaşlara ödenen harçlıklardaki küsuratlar, harçlıkların ödenmesinde kolaylık sağlanması amacıyla 1 liraya iblağ edilecek.



12 Haziran 2012 Salı

Devlet Assubay’ını Terör Örğütü’nün elinde bıraktı



Kaçırılan bir subay olsaydı acaba durum böyle olurmuydu? Subaylarına toz kondurmayan, balyoz, Ergenekon ve andıç sanıklarını kurtarmak için personelinden zorla para toplamakla meşgul olan genel kurmay, söz konusu bir Assubay veya uzman erbaş olunca neden sessizliğe gömülüyor ve üç maymunu oynuyor.

Operasyonlarda kahramanca kendilerine verilen görevleri yaparken şehit olan nice Assubay ve Uzman erbaşlar var, bunların adlarını ve fotoğraflarını genel kurmay’ın sitesinde yayınladığını daha görmedik, göremedik.

Astsubay’lar ile subaylar arasına sokulan, sistemin gereğini yaptığını zannederek böbürlenen zatlar bu “fitne” ve “nifak” gözünüzü kör etmiş ve orduyu bitirme noktasına getirmiş.
Subayların yaptığı baskı, tehdit, şantajdan dolayı askeri hastanelerin Psikiyatri servileri Assubay ve Uzman erbaşlar ile dolup taşıyor. Gazetemize kendilerine yapılan baskı ve tehdidi anlatan görevli personelden her gün 10-15 e-posta alıyoruz.
Çocuklarına daha iyi ve onurlu bir yaşam vermek için, aldığı vazifeleri canla, başla üstün bir gayretle yerine getiren, bu uğurda ölümü bile göze alarak ülkenin en ücra köşelerinde görev yapacak kadar cesur olan, asla aklından hainlik ve hıyanetlik geçirmeyen bu kahraman insanlara yapılan reva mı?
Unutmayalım ülkenin gireceği bir savaşta omuz omuza çarpışacağız.
NE EKERSEN ONU BİÇERSİN!
Astsubay’ların özlük haklarını düzeltmek, daha onurlu bir yaşam kurmalarını sağlamak, geleceğe güvenle bakmalarını temin etmek için “kılını kıpırdatmayan” genel kurmaydan, 242 gündür terör örgütünün elinde bulunan bir Assubay’ı kurtarmasını beklemek hayalden öteye gitmez.
Sistemin generalleri için varsa yoksa Harbiyeli subay, diğer personel ise her an harcanılabilir. Kendini Atatürkçülük ve laiklik konusunda “kaf dağının” tepesinde gören bu sistemin subaylarının asıl zihniyeti budur.
Artık herkes şapkasını önüne almalı ve yıllardan beri Assubaylara karşı yürütülen ve tarihten gelen bu kini, nefreti bir kenara bırakıp, 80 yıldan beri Assubaylar ile subaylar arasına atılan bu “Nifak” ve “Fitne” tohumlarının kökünü kurutulmalıdır. Bu gidişat hiç kimseye yarar sağlamayacağı gibi ülkeyi de bir felaketin eşiğine getirir.
21. yüzyıl Türkiye’sinde insanlar arasında ayrımcılık bozgunculuk, fitne ve fesat çıkarmak kabul gören bir düşünce ve davranış biçimi değildir. Bu tip insanları zaten toplum dışlamakta ve Türk yargısıda en güzel cevabını vermektedir.
Genel kurmay tüm personeline eşit, adaletli ve insana yakışır bir davranışla yaklaşmalı, özlük hakları konusunda nalıncı keseri gibi hep subayların tarafına yontmamalı.
ASSUBAY’IN KADERİ BU OLMAMALIYDI!
İNSANIN “NERDE BU DEVLET, NERDE BU GENEL KURMAY” DİYESİ GELİYOR. 
DİYARBAKIR’ın Lice İlçesi Fis Ovası’nda geçen yıl 9 Temmuz’da PKK’lı teröristler tarafından kaçırılan 34 yaşındaki Astsubay Başçavuş Abdullah Söpçeler’den, aradan geçen 242 günde hiçbir haber alınamadı. Astsubay Söpçeler’in Kırklareli’nin Babaeski İlçesi’nde yaşayan yakınlarının endişeli bekleşiyi ise sürüyor.

Diyarbakır’da 9 Temmuz 2011 tarihinde, kaza yapmış gibi davranarak yol kesen PKK’lı grup tarafından, içinde bulunduğu araçtan indirilen Lice 2’nci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nda görevli Astsubay Başçavuş Abdullah Söpçeler kaçırıldı. Evli ve 1 çocuk babası Astsubay Başçavuş Abdullah Söpçeler’den bu güne kadar hiçbir haber alınamadı. Söpçeler’in Kırklareli’nin Babaeski İlçesi’ndeki yakınlarının endişeli bekleşiyi sürüyor. Söpçeler’in sağlık durumu hakkında bilgi sahibi olmak istediklerini söyleyen yakınları, "Yetkililer bize arama çalışmalarının sürdüğünü söyledi. Bizde umutla bekliyoruz" dedi.

Terör örgütü PKK yanlısı yayın yapan ROJ TV, 29 Temmuz 2011 günü, kaçırıldıktan 20 gün sonra Astsubay Başçavuş Abdullah Söpçeler’in görüntülerini yayınlamıştı. Görüntülerde Söpçeler, "Öncelikle olarak aileme seslenmek isityorum. Sağlık ve genel durumum iyi. Burada bize iyi davranıyorlar. Rehin alındığımız günden beri herhangi bir kötü muamelede bulunmadılar. Kendi faydalandıkları her türlü imkan ve olanaklardan bizi de faydalandırdılar. Kendinizi fazla yıpratmayın. Tek dileğim biran önce sizlere kavuşmak. İkinci olarak bütün sivil toplum kuruluşlarına, insani yardım derneklerine, insan hakları örgütlerine, aydın insanlara, ’Bu soruna ben de katkıda bulunurum’ diyebilen ve çözümü gerçekleştirmek isteyen bütün insanlara seslenmek istiyorum; Bu akan kan ve gözyaşlarının durması, ölümlerin bitmesi adına bu ılımlı ve yumuşak ortamın devam ettirilip, barış ortamının sağlanması ve ailemize biran önce kavuşmamız adına ellerinden gelen gayreti ve çaba göstermelerini diliyoruz" diye konuşmuştu.

BU TARİHİ SAKIN UNUTMAYIN!



Yirmi Yedi Ekim İki Bin On Bir… Bu tarih unutulmaması gereken bir tarihtir. Her sene, bu tarihin yıldönümünde dileyen yas tutsun, dileyen kutlamalar yapsın. İstediğiniz ismi de verin; Avrupa Fiyasko Bayramı… Yunan Skandalı Günü… Avrupa İdealini Anma Günü… Dolandırılma Günü… Bu tarih AB’nin Yunanistan’ın borçlarının %50’sini sildiği ve Avrupa’nın dayandığı değerlerin öldüğünü “zımnen” ilan ettiği gündür. Sevinene kutlu olsun! Üzülene geçmiş olsun! Neden olana yazıklar olsun!...
Avrupa Birliği’nin kuralları vardır, diye biliyorduk. Avrupa Birliği bir kurallar manzumesidir, diye düşünmüştük. Avrupa Birliği ülkeye veya duruma göre değil, ilkelere göre davranır, diye inanmıştık. Avrupa Birliği küçük çıkarlara, günlük hesaplara ve ahbaplıklara göre değil, ideallere göre karar alır, sanmıştık. Avrupa Birliği’nin çifte standartları olmadığını varsayıyorduk. Yanılmışız. Hem de çok yanılmışız.
Yunanistan on yıllardır yedi, içti. Lüks hayat yaşadı. Üretmeden, sadece tüketerek, üstelik Avrupa Birliği’nin kasasından aldığı parayı harcayarak yaşadı. Sonra da iflas etti. Avrupa Birliği Yunanistan’ı Birlikten kovmalı ve yaptığı işlerin faturasını da ödemesi için önüne koymalıydı.
Ama Avrupa Birliği öyle yapmadı. Birlik ilk önce Yunanistan’ı desteklemek namına Yunanistan’ın belgelerde yaptığı tahrifata, istatistiklerde yaptığı güzelleştirmelere ve Birlik ilkelerine ihanetine rağmen, Atina’ya adeta “Avro boru hattı” döşedi. Yunanistan yine de reform yapmadığı gibi herhangi bir performans da gösteremedi.
Bu defa Avrupa Birliği “Yunanistan’ın harcadığı Avrupa’nın parasını kurtarabilmek ve verdiği kredileri geri alabilmek için, sonradan ödediği kredileri de kurtarmaya çalıştı. Sonuçta ise Avrupa Birliği Yunanistan’ın borçlarını %50 sildi!...
Yunanistan’ın on yıllardır süren ve şimdi çöken tatlı hayatının faturasını finanse edecek olan Avrupalıların fikrini soran oldu mu? Elbette hayır! Çünkü Avrupa Birliği’nde işler böyle yürümez.
Avrupa Anayasası taslağı çökünce, Brüksel 2009’da aynı içerikle yeni bir anlaşma metni hazırlamıştı; Lizbon Anlaşması. Ama o da önce işe yaramadı. Çünkü İrlanda referandumda bu anlaşmayı onaylamayı reddetti. Bunun üzerine Avrupa Birliği İrlanda’nın aynı konuda ikinci bir referandum yapmasına karar verdi. İrlandalılar ikinci referandumda “evet” oyu verdiler.
Rezaletin daha büyüğü Ekim’de yaşandı. 11 Ekim 2011’de Slovak Parlamentosu’nda yapılan oylamada Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF) ile ilgili plan reddedildi. Ama ne olduysa 13 Ekim 2011’de Slovakya Parlamentosu, EFSF’nin genişletilmesi planını onayladığını ilan etti!
Nerede ilkeler? Nerede kurallar? Nerede üyelerin eşitliği? Nerede demokrasi ve saygı? Yunanistan borç listesinden ve Avrupa’nın alacakları listesinden silinen rakam 100 milyar EUR! Türkiye’ye yapılacak küçük ödeme miktarlarına “İncil adına, İsa adına” karşı çıkanlar, acaba bu rezaleti hangi bab veya cüzle açıklayabiliyorlar?
Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’nun açıklamalarından Yunanistan’ın mevcut durumdan çok memnun olduğu anlaşılıyor. Papandreu bankaların Yunanistan'ın tahvillerinde %50 kaybı kabul etmesinin -borç silmek için artık böyle deniliyor- ülkenin borç yükünün sürdürülebilir olduğu anlamına geldiğini söyledi. Daha açık bir dille; Papandreu Avrupa Birliği’nin yaptığı bu iyiliğin Yunanistan’ı iflastan kurtardığını itiraf ediyor.
Papandreu, Brüksel'de yaptığı açıklamada, “borç şimdi kesinlikle sürdürülebilir. Yunanistan ve Avrupa için yeni ve iyi günler umalım. Yunanistan kesin olarak geçmişten şimdiye hesaplarını halledebilir” dedi. Elbette Yunanistan yeniden aynı işleri bir kez daha yapmazsa…
Papandreu Yunanistan'da bazı bankaların geçici olarak kamulaştırılabileceğini de açıkladı. Buna göre, çok büyük olasılıkla bankaların hisselerinin büyük bölümü devlete geçecek. Bankalar yeniden yapılandırıldıktan sonra özel yatırımcılara satılacak. Papandreu bunun için “bu çok standart bir uygulama, korkacak bir şey yok” diyor. Elbette korkulacak bir şey yok. Avrupa Birliği bunu finanse etmeye razı olduktan sonra… Eğer bu plan işe yaramazsa, yine de korkulacak bir şey yok. Nihayetinde Avrupa Birliği’nin tutumu ortada. Olmazsa, yine denenir!
Bu planların, taktiklerin işe yaraması olasılığı yok. Çünkü bu plan işe yarasa bile -ki daha öncekiler hiç işe yaramadı-  Yunanistan'ın %160 olan borç seviyesi 2020 yılına kadar %120'ye düşecek. Bunun için dahi Yunanistan’ın yeniden “yaramazlık yapmaması” gerekiyor.
Ama galiba bunun da çaresi düşünülmüş. Avrupa Birliği Yunan özel sektörüne 30 milyar EUR destek verme kararı aldı! Neden? Neye göre?
Acaba şu sorunun cevabı var mı; Biz neden borcumuzu ödüyoruz? Bizim -veya başkasının- borcunu neden silmiyorlar? Borcuna sadık kalan ülkeler ve krizle başa çıkmaya çalışanlar bunu hak etmiyor!
Merak etmemek mümkün mü; Avrupa Birliği’nin kuralları, ilkeleri, gelenekleri ve meşhur müktesebatı kimin için, hangi zaman, hangi şartlarda ve neye göre uygulanır, hatta önemsenir?
Bu rezaletin faturası çok ağır… Hangi Avrupa Birliği yetkilisi bundan sonra hangi açıklamasının ciddiye alınmasını umabilir? Örneğin Türkiye hakkındaki ilerleme raporları, açıklamalar, kararlar… Belli ki Avrupa Birliği ilkelere ve kurallara göre hareket etmiyor. Yunanistan örneğinden belli! Acaba Yunanistan için uygulanan imtiyaz ve kuraldışı iltimas diğer ülkelere de gösterilecek mi? İtalya, İspanya, Portekiz, Estonya, Letonya, Macaristan, İrlanda? Hatta İngiltere?
Avrupa Birliği’nin savunduğu “değerlere, ilkelere ve kurallara” sadakatinin üzerinde durup zaman kaybetmemek lazım! Ama bir husus kesin; Yunanistan gerçekten de Avrupa Birliği’nin fikri kökenleri arasında yer alıyor!

BOP.PROJESİ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN TASVİYE EDİLMESİ



 Her planın, projenin bir başlangıç noktası vardır.
Örneğin, 5 katlı bir ev yapmak için önce temel kazmak zorundasınız.
Doktor olabilmek için de önce ilkokula başlamanız gerekir.
7 yaşında doktor olan gördünüz mü?
Gelelim Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'ne...
Nedir bunun amacı?
Eski ABD Dışişleri Bakanı Kondi Rays'ın övünerek açıkladığı gibi, "24 İslam ülkesinin sınırlarını ve rejimlerini değiştirmek".
Ve bu alt üst oluşlarla İslam ülkelerini zayıflatarak İsrail'in varlığını güvence altına almak.
Ama bir anda 24 ülkenin sınırları ve rejimleri değiştirilemez, öyleyse bir yerden başlamak gerekli.
Başlangıç noktası, İslam ülkeleri arasında ikinci bir İsrail meydana getirmek.
Yani Ortadoğu'da Amerika'nın tam kontrolünde olan yeni bir devlet meydana getirmek.
Öyle ki, bu devlet projenin uygulanmasında bir ABD üssü olarak kullanılabilecek.
Hem de, İsrail'e tamamen dost bir devlet kurulmuş olacak. İsrail bölgede yalnızlıktan kurtulacak.
İşte bu devlet, projede "Büyük Kürdistan" olarak belirlenmiştir.
Bu İkinci İsrail, varlığını tamamen Amerika'ya borçlu olacağı için buna Kukla Devlet diyoruz.
"Büyük Kürdistan", Türkiye, Irak, Suriye ve İran'dan koparılacak olan toprak parçaları birleştirilerek kurulacaktır.
Başşehri ise Diyarbakır olacak.
İşte, bu projenin Eş başkanı olduğunu 34 değişik yer ve zamanda kameralar karşısında açıklamış olan Recep Bey, yine kameralar karşısında:
"Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi var ya, işte bu proje içinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir"
diyerek planı ifşa etmişti.
"Büyük Kürdistan"ın kurulmasına Barzani Devleti oluşturularak başlandı.
İşbirlikçi Türkiye hükümetleri, Amerikan Çekiç Güç'ün görev süresini defalarca uzatarak Barzani Devletinin oluşturulmasına katkıda bulundular.
Çekiç Güç, Irak ordusunun kuzeye geçmesine engel olarak yıllarca bu Kukla Devletin yavaş yavaş oluşmasını sağladı.
Şimdi sıra geldi Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunu Barzani Devleti ile birleştirmeye.
Irak işgali öncesinde ABD'nin o zamanki Ankara Büyükelçisi Robert Pearson bu görevi şöyle anlattı:
"Türkiye'nin güneydoğu ve doğusuyla, Irak'ın kuzeyi tek bir ekonomik bölge olmalı".
Geçen hafta Türkiye'ye gelen Barzani ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Tam ekonomik entegrasyon" kararı aldılar.
Demek ki, burada da başlangıç noktası ekonomik entegrasyon.
Ekonomik olarak bütünleşecek olan Kukla Barzani Devleti ile Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu, siyasi olarak birleşmeye bir adım daha yaklaşmış olacak.
Bu süreçte, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunun Ankara ile bağlarını gevşetmesi gerekiyor.
Bunu sağlamak için, önce Kalkınma Ajansları kuruldu.
Bu sayede eyaletleşmenin önü açılıyordu.
Daha sonra Adalet bakanlığı, Bölge İstinaf Mahkemeleri kurulması için harekete geçti.
Böylece merkezi yönetim ve denetim zayıflayacak, ekonomik ve yönetsel olarak Ankara'dan giderek bağımsızlaşan eyaletler meydana gelecekti.
Şimdi de bunun hukuki altyapısını hazırlamak için AKP hükümeti düğmeye bastı.
Belediyeler Kanunu'nda değişiklik yapılması için 14 AKP Milletvekili kanun teklifi verdi.
Bu teklif kanun olarak yasalaşırsa, belediyelerin yetkileri inanılmaz şekilde genişleyecek.
Belediye başkanları eyalet valisi gibi hareket edebilecekler.
Zaten daha önce, PKK'lı belediyeler, Barzani Devletinin belediyeleri ile bir birlik kurmuşlardı.
Şimdi bu birlik, ekonomik entegrasyonu sağlamak ve Ankara'nın yönetim alanından çıkarak Erbil yönetimi etrafında birleşmek için hukuki açıdan da serbest hale gelecek.
Bundan sonraki adım da, eşyanın tabiatı gereği, entegre olmuş ekonomik bölgenin siyasi bir sınır içinde birleşmesidir.
Bu da, ya referandum yoluyla, ya da kitlesel ayaklanma yoluyla hayata geçirilecektir.
Bunun altyapısı da hazırlanmıştır.
İşbirlikçi Türkiye hükümetleri, İkiz Yasalar denilen ihanet yasalarını kabul ederek, bu soruna Birleşmiş Milletlerin müdahalesinin önünü açtılar.
Ekonomik bütünleşme sağlanınca PKK'nın yasal partisi "İkiz Yasalar gereğince kendi kaderimizi tayin etmek istiyoruz" deyip referandum isteyecek.
İkiz Yasalar gereği Türkiye Hükümeti "Ayrılma Referandumu"nu kabul etmek zorunda kalacak.
Kabul etmezse, ayaklanma başlayacak.
Türk Ordusu ayaklanmaya müdahale ederse, İkiz Yasalara atıfta bulunan Birleşmiş Milletler askeri müdahalede bulunacak.
Bir yandan da: "Eskiden Ermeni soykırımı yaptıkları gibi şimdi de Kürt soykırımı yapacaklar" diye dünya kamuoyuna müdahale kabul ettirilecek.
(Ermeni Soykırımı yasaları çıkarılmasının sebebi tarih araştırması değil, Türkiye'yi bölmek için yapılacak olan askeri müdahalenin şimdiden altyapısının hazırlanmasıdır.
Bizim şaşkın ve işbirlikçi politikacılarımız "Tarihçiler araştırsın" diyecek kadar ihanet içindedirler.
Emperyalist ülkeler tarih araştırması yapmıyor, Türkiye'yi bölmek için dünya kamuoyunu hazırlıyor.)
İşte hain plan bu.
Kendisinden önceki işbirlikçi hükümetlerin mirasını devralan AKP hükümeti, bu hain proje için gereken adımları aceleyle atmaya çalışmaktadır

"Açılım" denen ihanetin kısaca açıklaması budur.

PKK VE SİYASİ UZANTISI BDP'Lİ ERMENİLERİN İSİM LİSTESİ..


PKK'nın ele başısı 35.ooo kişinin katili ve halen İmralı'da elikeyf süren asıla adı Agop ARTİNYAN olan Abdullah ÖCALAN ermenidir.
Babaannesinin Ermeni olduğunu kendisi açıklayan ''Parmaksız Zeki'' kod ismiyle tanınan Şemdin SAKIK ve halen Milletvekili Sırrı SAKIK Ermeni'dir.

Eski vekillerden Emine Ayna, ""sürgünde Kürdistan hükümeti" delegesi, 1959-Silvan doğumlu Semra Bakır, Ermeni'dir.Ermeni TİKKO üyesi olan Semra BAKIR'ın kardeşi Orhan BAKIR bir çatışma sırasında öldürülmüştür.

"Sürgündeki hükümet" delegesi Meryem Tabaş Ermeni'dir. Dedesi Hokar, ninesi Haykanuş'tur. "Zazan Bertin" kod adlı 1980-Silvan doğumlu Ruşen Tapancı Ermeni'dir. Dedesinin adı Ohanis'tir. "Mavi Çarşı"nın yakılması eylemine katılmıştır. 1975 doğumlu Yusuf Cihangir Ermeni'dir. Dedesinin adı Vartan'dır. 

1965-Karakaçan doğumlu Adnan Dizin Ermeni'dir. Dedesinin adı Kirkor'dur. 1970-Siirt doğumlu Nihat Türksoy, hiç de TÜRK soylu değildir, Ermeni'dir. Dedesinin adı Serkis, ninesinin adı Zerdo'dur. 

1977-Bozova doğumlu Mehmet Güzel Ermeni'dir. Dedesinin adı Mıgırdıç, ninesinin adı İlsevik'tir. "Cihan" kod adlı, 1974-Pertek doğumlu Akif Yadigâroğulları Ermeni'dir. Büyük dedesi Apkar, ninesi Maryam'dır. 1973-Ömerli doğumlu Metin Gümüş Ermeni'dir. Büyük dedesi Artin, ninesi Dihram'dır. 1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni'dir. Bu hıristiyan herif, "HADEP İmamlar Birliği" üyesi olmuştur!. 1978-Silvan doğumlu Sidar Şimşek Ermeni'dir. DEHAP ilçe teşkilatında görev yapmıştır. Büyük dedesi Bedros, ninesi Luşin'dir. 

1977-Diyarbakır doğumlu Mehmet Sami Geniş Ermeni'dir. Uyuşturucu madde kaçakçısıdır. Yakalanıp, 11/12/2002 tarihinde İstanbul; 6. DGM mahkemesinde CK/405 ve CK/403 : Uyuşturucu madde ticaretinden yargılanarak 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Büyük dedesi Serkis, ninesi Şuşi'dir. 1975-Afşin doğumlu Özgür Erbil Ermeni'dir. Sahte belgeler ile yurtdışına çıkmıştır. Almanya'da, uyuşturucu tâciridir. Büyük dedesi Akup (agop), ninesi Lüsye'dir. 1977-Silvan doğumlu Orhan Olsen Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı İliyo, ninesinin adı Mari'dir. . 

1968-Muş doğumlu Kutbettin Akşula Ermeni'dir. 1992 yılında Muş ilinde PKK terör örgütüne maddî yönden destek sağlamak amacıyla silah kaçakçılığı yapmaktan tutuklanmıştır. 1979-Yurtbeyi doğumlu Barış Başak Ermeni'dir. Büyük ninesinin adı Kotine'dir. DTP kurucu üyesidir. 

1953-İdil doğumlu Abdülaziz Özdemir Ermeni'dir. Dedesi Yusuf, ninesi Kazo'dur. 21.2.1991 günkü çatışmada ölü ele geçirilmiş, sünnetsiz olduğu tesbit edilmiştir. 1972-Siverek doğumlu Levent Kayadağ Ermeni'dir. Dedesi Mikdat, ninesi Havuş adındadır. 16.10.1993 günü çatışmada ölü ele geçirilmiş, sünnetsiz olduğu görülmüştür. 

1954-Beştüşşebap doğumlu Mehmet Öztunç Ermeni'dir. Dedesinin adı Musa, ninesinin adı Miran'dır. PKK'ya yardım ve yataklıktan tutuklanmış, sünnetsiz olduğu tesbit edilmiştir. Daha sonra HADEP Antalya İl Kurulu'na seçilmiştir. 1977-Karayazı doğumlu İdris Sefil Ermeni'dir. Terörden hapis yatmış, sonra bir ara Konya HADEP Gençlik Komitesi üyeliği yapmıştır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir. İdris'in akrabası Ersin Sefil de Ermeni'dir. Kuzey ırak'ta çatışmada öldürülmüştür. 

1974-Hazro doğumlu Haci İçer'in hacılıkla hocalıkla alâkası yoktur, Ermeni'dir. Dedesi Ali, ninesi Gule'dir. HADEP Hazro İlçe Yönetim Kurulu üyesi idi. O da sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir. 1973-Yaylayanı doğumlu Dilâver Öncü Ermeni'dir. HADEP Konak Şubesi Yönetim Kurulu üyesi idi. Izmir'de misyonerlik faaliyetinde bulunmuş, kilisede vaaz vererek hıristiyanlık propogandası yapmıştır. 

1965-Firke doğumlu Edip Yıldız Ermeni'dir. Büyük dedesi Ğaço, ninesi Rihan'dır. HADEP Parti Meclisi üyesi idi. PKK'lı suçluların avukatlığını yapmaktadır. Nevşehir E tipi cezaevinde yatan PKK terör örgütü mensubu Nimet Can'ın avukatlığını yapmıştır. 1964-Benek doğumlu Haşim Benek Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı Şiho, ninesinin adı Kitro'dur. 16.03.1985 günü Şırnak ilçesi Dereler Köyü civarında, Eşek Mağaraları mevkiinde güvenlik kuvvetleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada sağ olarak ele geçirilmiş ve Diyarbakır mahkemesinde CK/168 : yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmıştır. Hapis yatmış, sonra DEP Antalya-Muratpaşa Belediye Encümeni adayı olmuştur. 

1954-Kamberşeyh doğumlu Mahmut Hakkı Eşiyok Ermeni'dir. Büyük dedesinin adrı Hokar, ninesinin adı Haykanuş'tur. HADEP İstanbul il teşkilatı sekreterliği yapmıştır. 1959-Urfa doğumlu İzzettin Kalaycı Ermeni'dir. 11.07.1986 tarihinde Diyarbakır 1. Asm mahkemesinde CK/168 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanarak 8 yıl 8 ay hapis yatmış, sonra Şanlıurfa HADEP il teşkilatında görev almıştır. 23.06.1996 tarihinde Ankara'daki HADEP 2. olağan kongresinde Türk bayrağının indirilerek sözde PKK bayrağı asılması olayına karışmıştır. 

1973-Urfa doğumlu Mehmet Sait Yalçın Ermeni'dir. Dedesi Girbuş, ninesi Varti'dir. Ancak babasının dönme adı Mehmet Kerim, annesinin dönme adı Mevlude'dir. 1997'deki Bodrum bombalı saldırısının sorumlusudur. Müebbet hapse mahkûm olmuştur.

1975-Hazro doğumlu Zanamazak Yezidî'dir. 1973-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Şaşmaz Yezidî'dir. 1971-Nusaybin doğumlu Abdullah Şaşmaz, hiç te kendini ALLAH'ın kulu saymaz, Yezidî'dir. 
1975-Hazro doğumlu Nevzat Tedik Yezidî'dir. Halit-Revzete’den olma Nevzat Tedik'in babaannesi Hüsna Tedik te Yezidi'dir. Diyarbakır il teşkilatı HADEP üyesi de olan PKK’nın gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nevzat Tedik, 11 Ekim 2001 tarihinde TCK 168: Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. 

1952-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Kanşiray Süryânî'dir. Büyük dedesi Zeytun, ninesi Meryem'dir. İzmir Köy Hizmetleri soygununa katılmıştır. 16.7.1990 günü Bornova Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü Personeli maaşlarının silah zoruyla gasp edilmesi olayında tutuklanmıştır. Hapis yatmış, sonra HADEP Gaziemir İlçesi Yönetim Kurulu üyesi olmuştur. 

1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni'dir. Büyük dedesi Kinkos, ninesi Nazlı'dır. Ikisi de Ermeni idi. Ermeniler'de görülen Ttürk adları ve özellikle "Türk" soyadları, kendilerini gizlemek için alınmıştır. O yüzden dedelerin adlarını veriyoruz, babalar-analar takma Türk adları taşımaktadır. 

Bu arada Özgür Gündem gazetesinin dağdaki 300 eşkiya arasında yaptığı ankette, "dinî önder" olarak % 34'ünün Zerdüşt, % 34'ünün İsâ, % 11'inin Mani, % 10'unun Muhammed, % 7'sinin Musa ve % 4'ünün İbrahim dedikleri ortaya çıkmıştır..

Şimdi PKK örgütü ve onun siyasi uzantısı olan BDP'nin ermeni olmadığını kim iddia edebilirki bize...

30 Mayıs 2012 Çarşamba

O şehidin babasından Erdoğan’a ağır sözler




’Bugünkü yapmış olduğu grup toplantısında konuşmalarında samimi olmadığı düşüncesindeyim. Uludere olayını masumlaştırabilmek, Uludere’den sıyrılabilmesi için bugünkü konuşmayı yapmıştır.


Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın bugün TBMM’de Ak Parti Grup toplantısında mektubunu okuduğu şehit Astsubay Çavuş Serhat Gencer’in babası Mehmet Gencer, "Başbakan, zaman zaman şehit ailelerine, şehitlerimize sığınmaktadır" dedi.

Şırnak Maden Karakolu'nda görev yaparken 8 Ocak 1994 tarihinde PKK ile girilen çatışmada şehit olan Deniz Piyade Astsubay Çavuş Serhat Gencer'in Kırıkkale'nin Gürler Mahallesi'nde oturan babası Mehmet Gencer, Başbakan Erdoğan'ın ağlamaklı bir ifadeyle oğlunun mektubunu okumasını değerlendirdi. Başbakan Erdoğan'ın konuşmasını televizyondan izlediğini anlatan şehit babası Mehmet Gencer şunları söyledi:

Rahmetli oğlum 8 Ocak 1994 tarihinde Miraç Kandili gecesi Şırnak Maden Karakolu'nda PKK ile girilen çatışmada şehit düştü. Bugün sayın Başbakan'ın grup toplantısında okumuş olduğu bu mektubu, şehit olmadan bir gece önce yazarak Astsubay arkadaşına vermiş. 'Postaya ver, aileme gönder' diye. Astsubay arkadaşı almamış ve askerine vermiş 'bunu postala yavrum' demiş. Bu mektup bize şehit düştükten 6 ay sonra elimize geçti. Daha önce bize acılı günlerinde vermemişlerdi. Mektubunda Başbakanın okuduğu şekilde ne olduğunu yazıyor. Miraç Kandili gecesi şehit düşen rahmetli evladım gerçekten inançlı bir insandı. Bu vatan için gözünü kırpmadan canını verebilecek binlerce şehitlerden bir tanesi idi. Kırıkkale'de öyle şehidimiz var ki, Peygamber Efendimizi rüyasında görerek şehit olan bir teğmenimiz var. Allah'tan rahmet diliyorum. Yine mübarek gecelerde, Berat Kandili gecesinde şehit düşen askerlerimiz var. Onlara da rahmet diliyorum. Ve bu çocuklarımızı şehit eden, bunlara kurşun sıkan PKK'lılarla pazarlık yapan insanları da kınıyorum."

SAMİMİ OLMADIĞI DÜŞÜNCESİNDEYİM

Şehit babası Mehmet Gençer, PKK ile devlet görevlilerinin yaptığı görüşmeler nedeniyle Başbakan Erdoğan'ın bugün parti grubundaki konuşmasını samimi bulmadığını da söyledi. Mehmet Gençer, şöyle dedi:

"Bugünkü yapmış olduğu grup toplantısında konuşmalarında samimi olmadığı düşüncesindeyim. Hem Apo ile oturup görüşüp 56 sefer pazarlık yapacaksınız, hem PKK'lılarla oturup pazarlık yapacaksınız, arkasından da BDP'yi müzakereye çağıracaksınız. BDP bugün PKK'nın yasal uzantısıdır. PKK ile pazarlığı direkt yapmaktadır. Sayın Başbakan BDP ile görüşmekle hayal içersinde yüzmektedir. Uludere olayını masumlaştırabilmek, Uludere'den sıyrılabilmesi için bugünkü konuşmayı yapmıştır. Zaman zaman da şehit ailelerine, şehitlerimize sığınmaktadır. Özellikle son bir seneden beri şehitliğe sığınmaktadır sayın Başbakan."

ERDOĞAN NE DEMİŞTİ?

Size şu olayı, şu mektubu aktarmak istiyorum. Serhat Gencer, Astsubay Çavuş. Şırnak’ta görev yapıyor. Bir akşam arkadaşına bir mektup uzatıyor. Ben diyor dedemi çok severdim. Bugün rüyamda gördüm. Beni yanına çağırıyor. Eğer ben şehit olursam bu mektubu aileme gönderin demiş.

Şehit Serhat Gencer, aynı gece bir askerine de şunu söylüyuor. Bugün Miraç Kandili, sen sivilken imamdın, hadi beraber namaz kılıp Yasin okuyalım diyor. Serhat o gece şehit düşüyor. Yazdığı mektup;

“Bu mektup ancak ben öldükten sonra elinize geçecektir. Beni asla unutmayın. Hep kalbinizin bir köşesinde saklayın. Şunu unutmayın, Allah’ın verdiği canı Allah’tan başkası alamaz. Yalnız size söylemek istediğim bir şey var. Ben burcu’yu çok seviyorum. Bu sevgimi de mezara götürüyorum. Ben burada öldümse Allah yolunda, vatan namus millet yolunda öldüm. Gülün, asla ağlamayın. Eğer ağlarsanız ben yatığ yerde rahat edemem, dedeme de hepinizin selamını söylerim. Yazacak başka bir şey de bulamıyorum. Oğlunuz Serhat.”

TV ekranlarından akıl vermek kolay, siyaset kürsülerinden istismar yapmak kolay. CHP Genel Başkanı, o araç nasıl gitti diye soruyor. Açık söylüyorum. CHP genel başkanı’nın bu tavrı son derece manidardır. Bu tavır terör konusundaki vurdumduymazlıktır. O araç vurulsa, Yargısız infaz yapıldı diyecektir. Şimdi de çıkıyor, o aracı niye durdurmadınız diyor. Bu tavır BDP’yle birlikte teröre can veren bir tavırdır.

MHP Genel Başkanı bu düşünceleri aynen paylaştı. Aynı düşünceleri ben de kendisiyle paylaşıyorum. Bitlis’te yaşanan acı hadiseyi kim hatırlıyor? O Güroymak saldırısını kim hatırlıyor? Oradaki şehitler neden unutuldu? Beş polisimiz orada şehit oldu. Arkalarından gelen bir ailenin tüm fertlerini taşıyan araç tahrip oldu, altı vatandaşımız hayatını kaybetti.

25 Mayıs 2012 Cuma

MERHUM BAŞBAKANIMIZ ADNAN MENDERES'İ İDAMA GÖTÜREN SUÇLARINDAN BİRİ




Merhum Adnan Menderes'in önemli suçlarından birisini hatırlayalım.Merhum, 1952 yılında NATO toplantısı için Fransa'ya gider.Bir ara Paris büyükelçisini yanına çağırarak;

- "Osmanoğulları ailesinin Paris'te yaşıyor olması gerek. Bunlar ne yer, ne içer, ne ile geçinir?" diye
sorar.Büyükelçinin hanedan hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını gören Menderes, büyük bir hayıflanma içerisinde;

- "Sana 24 saat mühlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile ya da istifanla gelirsin" der. Bir müddet
sonra büyükelçi adresle gelir.Hanedanın ziyaretine giden Menderes, gördükleri karşısında çılgına döner.Devlet-i Aliye'nin ulu Hakanı Sultan Abdülhamid Han'ın 80 yaşındaki hanımı Şefika Sultan, 60
yaşındaki kızı Ayşe Sultan ve diğer Osmanlı hanımları, Paris yakınlarında bir bulaşıkhanede Fransızların bulaşıklarını yıkamaktadırlar.Menderes gözyaşlarını tutamaz. Şefika Sultan'ın
ellerine sarılır ve;

- "Anne ne olur affet bizi, geç geldik" der. Ayşe sultan sürgünden otuz yıl sonra gördüğü bu vatan
evladına;

- "Sen kimsin"? diye sorar. Menderes de;- "Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanıyım"
der.- "Ben başbakanım" sözünü duyan koca sultan sevinçten öyle bir çığlık atar ki kalbi duracak gibi
olur, bayılır.Menderes Türkiye'ye döner dönmez doğruca Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a çıkar.

- "Osmanlı hanımlarını bulaşık yıkarken gördüm.Onların Türkiye'ye dönmeleri için af kanunu
çıkaracağım" der. Celal Bayar da;

- "Adnan Bey sus! Sakın bu konuyu bir daha başka yerde açma, malum gazeteler tahrikiyle silahlı
kuvvetlerin içindeki cunta Türkiye'de ihtilal yapar"der.

Menderes cebinden çıkardığı bir mektubu masanın üzerine bırakarak dışarı çıkar.Mektupta şunlar yazılıdır:

- "Analarının ve babalarının Fransa da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin başbakanı olmaktan utanç
duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim. Adnan Menderes."Menderes'in istifadan vazgeçmesi için epeyce
uğraşılır ve hanedan hanımlarının yurda dönmelerine izin verilmesi şartıyla Menderes istifadan vazgeçer.
Dönüş: İstanbul'a dönenler arasında Sultan II. Abdülhamid'in hanımı ve kızı da vardır.Bir sabah erken saatte Teşvikiye'deki evlerinin kapısı çalınır. Kapıyı Abdülhamid'in kızı Ayşe Sultan açar. Gelen kişi Menderes'tir.

- "Şayet kabul buyururlarsa Valide Sultan'ı görmek isterim" der.Başında tülbent elinde tespihiyle Menderes'i
karşılayan Şefika Sultan;

- "Berhudar olasın evlâdım, hoş geldiniz..." der.
Başbakan da;
- "Teşekkür ederim Valide hazretleri; hoş bulduk..." demesinden sonra Şefika Sultan;
- "Beyefendi, niçin önceden haberimiz olmadı?Böyle, hazırlıksız ve gâfil avlandık" der. Menderes
de;
- "Zararı yok efendim. Bendeniz elinizi öperek hayır duanızı almak ve bir ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmek için geldim" der.Ayrılırken daha sonraları Yassıada da onun da hesabının sorulduğu şişkince bir zarf bırakır.
İşte Menderes'in amansız suçlarından birisi budur.

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...