PANİKATAK
Tanım:
Panik atak yoğun ama kısa süreli rahatsızlık
hissi ve korkunun aniden yerleşimi ortaya çıktığı bir ruhsal rahatsızlıktır.Bu
hale bedensel ve bilişsel şikayetler eşlik eder.Atak birden başlar,on dakikadan
kısa süre içinde en üst seviyeye ulaşır.Kesin tanı konabilmesi için “yoğun
korku veya rahatsızlık hissine” eşlik etmek üzere aşağıda sayılan on üç
belirtiden en az dört belirti tanımlanmalıdır. Daha az belirti varsa
bunlara “sınırlı atak” denebilir.
Belirtiler:
Bilişsel(zihinsel)
- Çıldırma veya kontrolünü
kaybetme korkusu
- Yaşantılananları gerçekmiş
gibi hissetmeme (derealizasyon) veya benliğin çevreye karşı yabancılaşma
duygusu (depersonalizasyon)
Bedensel
- Baş dönmesi, bayılacak gibi
olma hissi
- Çarpıntı,kalp atışlarını
fazla duyumsama
- Göğüs ağrısı veya göğüste
rahatsızlık hissi
- Nefes alamıyor gibi
olma-nefes darlığı hissi
- Soluk kesilmesi-boğulma
hissi
- Bulantı , karında
rahatsızlık veya karın ağrısı hissi
- Karıncalanma ve vücutta
uyuşma hissi
- Üşüme,ürperme veya ateş
basmaları
Panik atak çoğunlukla bir kaygı rahatsızlığına örneğin bir yılan fobisine
bağlı olarak bir yılan ile karşılaşıldığı ya da karşılaşıldığı “sanıldığı-hayal
edildiği” durumda ortaya çıkar.
Bir bedensel duyum panik atağı tetikleyebilir. Örneğin göğüs çevresinde
hissedilen bir adale ağrısı kalp ağrısı şüphesi uyandırdığında veya ense ağrısı
beyin kanaması fikrini akla getirdiğinde panik atak tetiklenebilir.
Kimi durumlarda “saf panik atak” şeklinde bir
fobik unsur veya bedensel duyum olmadan da panik atak ortaya çıkabilmektedir.
Pek çok panik atak hastası doğru teşhis konulmadan önce ciddi bir
kalp-akciğer-beyin rahatsızlığı olduğunu düşünerek hekime –çoğunlukla da atak
esnasında hastanelerin acil servislerine başvurmaktadır.Bu esnada şikayetler
üzerine yapılan araştırmalar çoğunlukla doğru bir teşhis konulamaması ile
sonuçlanmaktadır.
Görülme sıklığı:
Amerikan verilerine gör tek bir yıl içinde popülasyonun %10’u panik atak
geçirmektedir.Bu atakların ancak küçük bir kısmı panik rahatsızlığına
dönüşmektedir.12 aylık periyot içerisinde toplumun %2-3 ‘ü panik rahatsızlıktan
etkilenmektedir.
Başlangıç yaşı ve cinsiyet:
Genellikle geç adolesan ve erken erişkinlik döneminde ortaya
çıkar.Kadınlarda erkeklere oranla üç-dört kat fazla görülmektedir.
Panik rahatsızlık ile panik atak aynı şey değildir.
Panik rahatsızlık tanısı:
Tekrarlayan panik ataklar
Panik atağın geleceği korkusunun yerleşmesi
Panik atağı ortaya çıkartan –çıkarttığı düşünülen durumlardan kaçınma davranışı
içine girme hallerinde konabilir.
Tedavi ve seyir
Çoğu panik atak hastası tedavi ihtiyacı
görmeden iyileşir.Bu iyileşme özellikle panik atağı ortaya çıkaran durum ile
yüzleşilmesi durumunda kolay olmaktadır.Bir kısım hastada ise tekrarlayabilir
ve atağın yineleyeceği endişeleri ile birlikte atağı ortaya çıkartan
durumlardan kaçınma davranışı hasıl olabilir.Bu durumda tedavi ihtiyacı
doğar.Tedavide rahatsızlığın tabiatı ile ilgili bilgilendirme ve atağı ortaya
çıkartan unsurlarla yüzleştirmeye yönelik cesaretlendirici yaklaşım faydalı
olmaktadır.Farmakolojik tedavi(ilaç tedavisi) gerektiği takdirde
antidepresanlar ve benzodiazepin grubu anksiyolitikler (piyasada xanax ve
diazem türü olarak bilinen ) kullanılmaktadır. Benzodiazepinler kısa dönemde
çok etkili olmakla birlikte bağımlılık yapıcı potansiyelleri dolayısıyla
dikkatle ve kısa süreli kullanılmalıdır.
Psikoterapi:
Hastalığın altında yatan anksiyete rahatsızlığının tedavisi
kimi zaman kısa ya da uzun süreli psikoterapi tedavisi gerektirebilir.İçgörüye
yönelik dinamik psikoterapi yanı sıra davranışçı yöntemler de tedavi
seçenekleri arasında mevcuttur.
Narsistik Kişilik Bozukluğu (NKB)
Tanım
Sürekli bir grandiozite(büyüklük ve önemlilik) eğilimi (Fantezi veya
davranış düzeyinde),empati eksikliği,eleştirilere karşı bir aşırı duyarlılık ve
tepki şeklinde erken erişkinlikten itibaren ortaya çıkan bir tablodur.
DSM IV e göre tanı için aşağıdaki maddelerden beş veya fazlasının uygunluğuna
ihtiyaç vardır.
1- Kendini çok özel ve önemli bulur , başarı ve yeteneklerini abartır,
2- Sınırsız başarı,güç,göz kamaştırıcı özellikler ,ideal aşk ve güzellik ile
ilgili uğraşlar ve fanteziler geliştirir
3- Özel ve eşsiz olduğu için kendisinin ancak kendisi gibi özel ve ya yüksek
statülü insanlarca anlaşılabileceğini düşünür.
4- Fazlasıyla dikkat, hayranlık , iltifat bekler.
5-Öncelikli-imtiyazlı olduğuna inanır,normal kişilerle aynı düzeyde yer almayı
reddeder. Beklentilerinin dile getirilmeden kendiliğinden anlaşılmasını ve
karşılanmasını , standartların üzerinde hizmet almayı bekler.
6- İnsanların zaaflarından yararlanır,onları kullanmaya dönük-sömürücü bir
davranış eğilimi gösterir.
7- Empati eksikliği gösterir.Diğer insanların duygularını ve ihtiyaçlarını
tanıma ve anlama konusunda isteksizdir.
8- Sıklıkla kıskançlık hisleri ile yüklüdür ancak diğer insanların onu
kıskandığını düşünür.
9- Kibirlidir, eleştirilere öfke utanç aşağılanma duyguları ile reaksiyon
verir.
Görülme sıklığı: DSM IV’ e göre genel popülasyonda %1,psikiyatri hastaları
arasında %2-16 arasında bildirilen değerlerde bulunur.
Neden olan etkenler:
Narsizm için gerekli kriterler diğer impulsif
spektrum bozukluklarında da sıklıkla bulunmaktadır.Biyolojik yönden;BKB li
hastalar tamperaman acısından daha anksiyeteli (özellikle seperasyon
anksiyetesi-ayrılık kaygısı); anti-sosyal olanlar ise daha impulsif ,irritabl
ve hatta hiperaktif olurlar.
İmpulsif spektrumun bu 3 hastalığında da ;ortak olarak çocuğa yönelik ebeveyn
eşduyumu,sıcaklık ve destek eksikliği görülür.Hatta ebeveynin açık bir ihmali
veya çocuğu kötüye kullanımı izlerine rastlanır. Narsistik personaliteler
çocukluklarında, kendilerine idealize edilerek atfedilmiş olan bazı pozitif
karakteristikler içeren bir yasam tecrübesi geçirmiş görünürler.Narsistik
kişilikler çocukluklarında anne ve babalarının gerçekçi olmayan bicimde
kendilerine atfettikleri kuvvet,güzellik, entelekt (zeka)ve kabiliyetten dolayı
yüzeyel bir omnipotans (gücü her şeye yeterlilik) ve grandiözite(büyüklük)
hissine sahip olmaktadırlar. Bu hisleri onlara yansıtan ebeveynlerin
kendilerinde de narsistik kişilik özellikleri görülmektedir.
Klinik Belirti ve Bulgular:
Depresif ruh hali narsizmde ekstrem bicimde yaygın olarak
görülür. Öz saygı, ne kadar iyi-güçlü oldukları ve diğer insanların bu duruma
ne denli hayranlık (saygı) gösterdiği ile ilgili olarak değişkenlik
gösterir.Toplum bu tür kişiliklere immatur(olgunlaşmamış) gözüyle bakar. Genel
anlamda, Narsizm traitlari dramatik,artistik,atletik mesleki islerle uğrasan
kişilerde sıklıkla görülürler.
Açıkça grandioz,imtiyaz sahibi, kendine atfettikleri ile aşırı uğrasan
görünümdeki bu kişilerde daha derin katmanlarda yüzeysellik duygusu,inferiorite
ve değersizlik hisleri bulunur.Oldukça incinebilir bu kişiler
sıklıkla eleştiriye uygunsuz bicimde hassasiyet gösterir ve öfkeli reaksiyon
gösterirler.Övgüyü gerçek anlamda internalize edemezler (özümseyemezler).
Geçmişlerine bakıldığında, kendilerine affedemedikleri narsistik yaralanmalar
yaşatan kişiler ve deneyimler görülür. Bu kişilere karşı küçümseme duyguları ve
hala devam eden intikam arzuları bulunur..Boşluk duygusu, değersizlik
,irrasyonel öfke ile dolu geçmiş öyküleri vardır.Diğer kişilerle ilişkileri
kıskançlık ve bazen idealizasyonlarla yahut develuasyon ve manipulasyonla
birliktedir.Bu sözlerin anlamı narsistik kişinin insanları kendi ihtiyaçları
doğrultusunda sık sık çok değerli kılması ve sonra aniden değerini
düşürmesidir.Bu uçların arasında orta yol bulamaz.Ayrıca insan ilişkileri
onları yine kendi ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirmeye yöneliktir.Onların
gerçek duygu ve ihtiyaçlarına ancak kendilerini-kendi ihtiyaçlarını
ilgilendiren bir yön varsa ilgi gösterirler.
Ayırıcı Tanı:
Ayırıcı tanı güçtür.Çünkü bu bozukluk için
geçerli kriterler ,Histrionik(H),antisosyal(AS) veya Boderline kişilik
bozukluğu(BKB) içinde çoğu zaman geçerlidir.Böyle durumlarda multipl(çoklu)
teşhis konmalıdır.
Borderline’a göre narsizm’de kaygıya tahammül daha yüksek,bağımlılık ihtiyacı
daha azdır.İntihar girişimleri borderline’a daha uygundur. Terapide narsistik
kişilikler daha az regrese olurlar (gerilerler) Narsizmde borderline göre
splitting (bölünme) mekanizması kullanımı ve çevrenin kaotik
persepsiyonu(algılanışı) daha az görülür.
Narsizmde borderline kişilik bozukluğuna benzer eğilimlerde vardır; temelde
düşmancıl yaklaşım, ilişkileri devalüe eden (değersizleştiren) yaklaşım,
kendiliğin birbirine zıt yönlerini bütünleştirmede sürekli yaşanan sorun,
duyulan derin boşluk hissi ve sık görülen öfke patlamaları benzer yönlerdir..
Bu davranış benzerliği iki bozukluğun ilişkili olduğu ve BKB li hastaların
maturasyona uğradıkça Narsistik kişilik bozukluğuna dönüştükleri dahi
savlanmıştır.Ancak muhtemelen hastalar her iki bozukluğa
sahiptir.Borderlinenin daha unstable(istikrarsız) özellikleri, narsistik
kişiliğin daha stabil özelliklerine göre daha çabuk olgunlaşmakta ve bu hal
yıllar geçtikçe narsistik kişilik bozukluğunun tanılanmasına karşın borderline
özelliklerini silinip gitmesine neden olmaktadır.
Antisosyal kişilik bozukluğu ile karşılaştırıldığında bu
bozukluğun narsistik kişiliğe göre daha impulsif yönelimli olduğu
söylenebilir..Tehlikeli uğraşlar ve suça yönelik davranış,madde bağımlılığı
antisosyallerde ön plandadır. Çalışma kapasitesi daha azdır.Ama her iki kişilik
bozukluğunun bir arada bulunma ihtimali normalden daha yüksektir.
Histrionik kişilik bozukluğunda bireyler, narsistik bireylere göre daha
sıcakkanlıdır ve bağımlılık ihtiyacı narsistik personalitenin öncelikli olan
benlik değeri desteği ihtiyacından daha önde gelmektedir. Bununla birlikte her
iki tanının özellikleri arasında, exhibisyonizm (gösterişçilik), egosentrisite
(benmerkezlilik), kişiler arası ilişkilerde manipulatiflik (yönlendirmecilik)
vardır ve ayırıcı tanı bazen güç olabilir.
Obsesif kişilik bozukluğu daha fazla suçluluk duyguları ve rijid yaklaşım ,daha
az exhibisyonizm ve bastan çıkarıcılık gösterir.
Tedavi:
Kernberg gibi bazı klinisyenler,grandiozite ile idealize
etmeye ve develue etmeye egilimi,erken konfliktuel(çatışmalı) ilişkilerin
erişkin yasamdaki tekrarı seklinde yorumlarlar. Bu bakış açısı klasik konflikt
ve defans mekanizmaları;bunlarla ilişkili teknikler açısından tutarlıdır. Kohut
ve Self psikolojistlere Gore hastanın grandiozite ve terapisti idealize edişi
baslangıçta supportif (destekleyici)olarak karşılanmalı kişinin özsaygı
düzenlenmesini geliştirmeye yardımcı olmak için kişinin ve terapistin sınırları
gerçekçi bicimde çizilmelidir.Bu esnada empatik(eşduyuma dayanan) bir ortam
kurarak kişinin bu tecrübeleri birleştirmesine terapist yardımcı olmalıdır.
Borderline Kişilik Bozukluğu (BKB)
Bu konuda geçmiş farklı klinik gözlemlerin sentezinden oluşan bir katagoriyi
yansıtır.Bu gözlemlerden biri psikologlara aittir ve yapılandırılmamış
testlerde (Rorschach gibi) şaşırtıcı bicimde affekt lerin aşırı yüklülüğünü ve
psikoza benzer algılamanın görülmesi ile ilgilidir.farklı bir çerçevede
psikanalistler serbest çağrışım uygulandığında bu hastalarda psikoza
benzer regresyon goruldugunu gozlemislerdir.3.bir gozlem hastahane
personelinden gelmistir.Personel siklikla bu hastalarin onde gelen
problemlerinin (ki genellikle. depresifdirler) dışında siddetli
davranışsal regresyon ve paranoid tutumlar içine girdiklerini
gözlemişlerdir.Son olarak ve daha önemlisi ;psikoterapistler hasta işbirliği
içine girmeye çalıştıklarında kendilerini çaresiz ve öfkeli 'hissetmelerine neden
olan hostil (düşmancıl) ve manipulatif bir tutumla ,karsılaşırlar.
Bu gözlemler sonucu söz konusu hastalara-bir çok isim takıl mistir.Standart
kategorilerden hiç biri tam olarak bu hastalara uymamıştır."Borderline
terimi” genellikle tedavi edilemeyen bir hastaya,marjinal veya tipik olmayan
bir psikoz formunun düşünüldüğünü işaret etmek için veya ne bir tanı alabilen
ne de bir tedaviden fayda gören hastaları,kinayeli bicimde çağrıştıracak bir
çöp sepeti olarak kullanılmıştır.
Tanım
BKB içinde bulunduğu kişilerarası ilişkiler çerçevesinde gözlenen kişilik
organizasyonunun ileri derecede fonksiyon bozukluğu gösterdiği bir kişilik
bozukluğudur. Bu bozukluklu kişilerin ayırt edilmesinde,merrkezi kriter,diğer
kişilerle olan iliksilerinde önceden kestirilemeyen çok sayıda değişik tutum
gösterebilmeleridir. Borderline kişi diğer kişilerle supportif(destekleyici)
bir ilişki içine girdiğinde veya yapılandırılmış sıcak bir ilişkinin bulunduğu
ortamda devam eden disforik bir mood ve kendi halinden memnun olmama hali
"sergiler. Ancak ilişkiyi sürdüren ve oldukça yapışkan görünümlü bağımlı
bir kişilik stili vardır. Böyle bir ilikside seperasyon tehdidi veya ilişkide
bulunan kişinin çekilmesi ile karakteristik olarak kızgın yada. hostil bir
afekt (duygu durumu) içinde manipulatif,self destruktif (kendine zarar
veren)davranışlarda bulunur.Bu davranışlar ilişkiyi devam ettirme hissini
yasamak ve çekilen taraf üzerinde kontrolü sağlamak amacını
güder.Yapışkan,bağımlı personel stili yerine kişinin değerini tamamen devalüe eden
bir tavır görülür.Kendilerini devam eden ilişki içinde bulamadıkları zaman
affekt(duygu durum) panik haline dönüşür.Yalnızlığı tolere etmedeki zorlukları
nedeni ile bu hissi azaltabilmek için alkol veya madde kullanımına başvururlar
yada yeni insanlarla iliksi kurma hissi veren rastgele,impulsif davranışlar
içine girerler.BKB’li kişiler referans(kendilerine imada bulunulduğu
düşünceleri) ve dissosiatif state' lerin (kişilikte çözülme ve şuur bulanıklığı
hallerinin) sık görüldüğü psikotik ideasyonlarda (düşünceler-fikirler)
gösterebilirler.Bütün bunların amacı yalnızlıktan kaçınmak ve gerçeklik içinde
sağlanamayan ilişkilerin yerini doldurmaktır
TANI
Erken erişkinlikte başlayan "mood da kişiler arası ilişkilerde ve self
imajında instabilite ile giden bir kişilik bozukluğu formudur. Teşhis için DSM
IV kriterlerine göre aşağıdakilerden en az 5 inin bulunması gerekir.
1. Aşırı idealizasyon ve develüasyon(değer verme ve değerini düşürme) uçları
arasında gidip gelen unstable(istikrarsız) kişiler arası ilişkiler
2. Kendisine zararlı en az iki alanda impulsivite (engellenemeyen
davranışlar)(aşırı para harcama,aşırı seç,madde kullanımı,aşırı
alışveriş,pervasızca araba kullanmak,yemeğe aşırı düşkünlük)
3.Affektif instabilite; Mood da depresyon, anksiete, irritabilite (huzursuzluk)
arasında bir kaç saatlik nadiren bir kaç günlük hızlı gidiş gelişler.
4. Uygunsuz yoğun kızgınlık,öfke duyguları veya bunları kontrol edememe ;ani
öfke patlamaları,fiziksel dövüşlerde bulunma
5.Kronik boşluk ve can sıkıntısı duyguları
6.Gerçek veya hayali terk edilme korkuları, bunlardan kaçınmak için dramatik
girişimlerde bulunmak
7. Rekurran (tekrarlayıcı) suisid (intihar) girişimleri veya kendine zarar
verici girişimlerde bulunmak
8. Belirgin ve daimi kimlik bozukluğu;(en az iki konuda) self imaj;sexuel
seçim,uzun vadeli hedefler ve kariyer secimi,arzu edilen arkadaş secimi.tercih
edilen değerler konusunda tutarsızlıklar.
KARSILASTIRMALI NOSOLOJİ (hastalıkların karşılaştırılması)
Borderline terimi ile tarihsel olarak ilişkili 2 değişik konsept vardır.
"Borderline kişilik organizasyonu ile tüm ciddi kişilik bozukluklarının
“narsistik,anti sosyal,sizoid siklotimik” altında yatan temel özellik
yansıtılmak istenmiştir;stabil bir kimlik duygusunun başarılamaması, realite
testine(gerçekliği değerlendirme) genellikle sağlam olusu ve geçici olarak
bozulabilmesi primitif.defansları kullanmaya yatkınlık
(splitting,yadsıma,projeksiyon , omnipotent fantezi)
İkinci bir BKB konsepti bir ana hastalığın (Şizofreni veya "Mood bozukluğu
gibi) aticik veya marjinal bir formu olduğu seklindedir. 1960 lardan beri
kritik sinirin Şizofreni ile olduğu düşünülmüştür.BKB olarak tanımlanan
hastaların erken deskripsiyonlarinda psikoza regrese olma kapasiteleri
özellikle vurgulanmıştır. Ancak geçen literaturlerde Mood bozuklukları ile olan
sınırlara ve mood labilitesine(değişkenliğine-tutarsızlığına) dikkat
çekilmektedir.
Dinamik psikiyatriye eğilimli merkezlerde BKB tanısı daha sik kullanılır ve
psikoteropotik yaklaşımlar yaygındır.Tam tersine Biyolojik paradigmaların
dominant olduğu merkezlerde çok daha dikkatli kullanılır ve ana bir hastalığa
bağlayacak,psikoza benzer ve affektif karakteristikler belirlenmeye çalışılarak
farmakolojik bir tedaviden yararlanma olasılığı üzerinde durulur.
Depresyon
Majör Depresif Epizodun Özellikleri
Bir Majör Depresif Epizod “depresif duygudurumu” veya
neredeyse bütün etkinliklere karşı bir ilgi kaybının ya da artık bunlardan zevk
almamanın olduğu en az 2 hafta süren bir dönem ile birlikte olmalıdır.
Çocuklarda ve ergenlerde duygu durum kederli olmaktan çok huzursuzluk şeklinde
olabilir. Semptomlar en azından ardışık 2 hafta, hemen her gün, günün
önemli bir kesiminde sürmelidir. Söz konusu epizod klinik açıdan belirgin
bir sıkıntıya yol açmalı ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer
işlevsellik alanlarında bozulma ile birlikte gitmelidir.
Majör Depresif Epizoddaki duygudurum çoğu zaman çökkünlük, keder,
umutsuzluk, çaresizlik, düş kırıklığı ya da hüzün olarak tanımlanır
(A1 tanı ölçütü). Bazı olgularda kederli olunduğu başlangıçta yadsınabilir
ancak daha sonra yapılan görüşmeyle açığa çıkartılabilir (örn. kişinin ağlamak
üzere olduğu görülerek). "Saçma sapan" duygular yaşamaktan, herhangi
bir duygusunun olmadığından ya da gergin ve endişeli olmaktan yakınan bazı kişilerde
depresif duygudurumun varlığı kişinin yüz ifadesinden ve davranışlarından
çıkartılabilir. Bazı kişiler kederli olduklarını bildirmekten çok bedensel
yakınmaları üzerinde dururlar (örn. bedensel sızılar ve ağrılar). Birçok kişi
huzursuz olduğunu bildirir ya da artmış irritabilite bulguları sergiler (örn.
sürekli öfke, olaylara karşı öfke patlamaları yoluyla ya da başkalarını
suçlayarak tepki gösterme eğilimi ya da küçük sorunlara aşırı sinirlendiğini
hissetme). Çocuklar ve ergenler, kederli ya da hüzünlü bir duygudurum yerine
huzursuz ya da ters, huysuz ve "asabi" bir duygudurum
geliştirebilirler. Böyle bir görünüm, engellendiğinde "şımarık
çocuk" tarzında bir irritabilite göstermekten ayırt edilmelidir.
İlgi kaybı ya da artık zevk almama, hemen her zaman en azından belirli bir
dereceye kadar bulunur. Bu kişiler, boş zamanlarını değerlendirdikleri
etkinliklerine karşı daha az ilgi duyduklarını, artık "aldırmaz"
olduklarını ya da daha önceden zevk aldıklarını düşündükleri etkinliklerinin
artık kendilerine haz vermediğini bildirebilirler Aile bireyleri çoğu kez bu
kişilerin toplumdan uzaklaştıklarını ya da haz veren etkinliklerden uzak
durduklarını fark eder (örn. daha önceleri hırslı bir golfçü olan kişi artık
golf oynamamaktadır, eskiden futbol oynamaktan büyük zevk alan bir çocuk
futboloynamamak için özürler bulmaktadır). Bazı kişilerin daha önceki cinsel
ilgi ya da istek düzeylerinde belirgin bir düşme olur.
iştah genellikle azalır ve birçok kişi yemek için kendisini zorladığını
hisseder. Özellikle ayaktan tedavi görmek için başvuran kişiler olmak üzere
diğer bazı kişilerde de iştahta artma olabilir ve bu kişiler özel birtakım
yiyeceklerin arayışı içinde olabilirler (örn. tatlılar ya da diğer
karbohidratlar). İştah değişiklikleri ağır olduğunda (her iki yönde de),
belirgin bir kilo kaybı ya da alımı ortaya çıkabilir ya da çocuklarda beklenen
kilo alımlarının gerçekleşmediği bildirilebilir (A3 tanı ölçütü).
Majör Depresif Epizoda en sık eşlik eden uyku bozukluğu insomniadır (A4 tanı
ölçütü). Bu kişilerin daha çok ortada insomniası (yani gecenin bir yarısında
uyanma ve yeniden uykuya daima güçlüğü çekme) ya da sonunda insomniası (yani
çok erken uyanma ve yeniden uykuya dalarnama) vardır. Başlangıçta insomnia
(yani uykuya daima güçlüğü) da görülebilir. Daha az sıklıkla, bu kişiler gece
uykularının uzaması ya da gündüz uykularının artması biçiminde bir aşırı uyuma
(hipersomnia) gösterebilirler. Bazen kişinin tedavi için başvuru nedeni uyku
bozukluğu olabilir.
Psikomotor değişiklikler arasında ajitasyon (örn. sakin bir biçimde oturamama,
yukarı aşağı yürüyüp durma, ellerini oğuşturma ya da cildini, giysilerini ya da
diğer nesneleri çekiştirip durma) ya da retardasyon (örn. konuşmada, düşünmede
ve vücut hareketlerinde yavaşlama; yanıt vermeden önce geçen sürede uzama
olması; ses tonunun düşük olması, sesin yükselip alçalmasında, konuşma
miktarında ve konu çeşitliliğinde azalma olması ya da hiç konuşmama) vardır (A5
tanı ölçütü). Psikomotor ajitasyon ya da retardasyon başkalarınca da
gözlenebilecek derecede ağır olmalı, sadece öznel duyumları yansıtmıyor olmalıdır.
Enerjide azalma olması, yorgunluk ve bitkinlik sık görülür (A6 tanı
ölçütü). Kişi, fiziksel bir çaba harcamadan sürekli yorgun olduğunu bildirebilir.
En ufak görevler bile büyük bir çabayı gerektiriyor gibi görünür. Görevlerin
yerine getirilmeSiyle ilgili etkinlik azalmış olabilir. Sözgelimi kişi sabah
yıkanmanın ve giyinmenin bitkin düşürdüğünden ve bu işlerin her zamankinden iki
kat daha fazla zaman aldığından yakınabilir.
Majör Depresif Epizoda eşlik eden değersizlik düşünceleri ya da suçluluk
duyguları kişinin değeri hakkında gerçekçi olmayan olumsuz değerlendirmeleri ya
da geçmişteki küçük başarısızlıklar üzerine düşünüp durmayı, bunlardan ötürü
kendini suçlamayı içerebilir (A 7 tanı ölçütü). Bu kişiler, yanlış bir biçimde,
herhangi bir önemi ve anlamı olmayan, sıradan gündelik olayları çoğu zaman
kişisel kusurlarının bir kanıtı olarak yorumlarlar ve bu kişilerin ilgisiz
birtakım olaylara karşı aşırı bir sorumluluk duyguları vardır. Sözgelimi bir
emlakçı, genelde piyasanın bozuk olduğu ve diğer emlakçıların da eşit derecede
satış yapamadığı bir sırada satış yapamamaktan ötürü kendisini suçlayabilir,
bundan kendisini sorumlu tutabilir. Değersizlik ya da suçluluk duyguları
sanrısal yoğunlukta olabilir (örn. dünyadaki yoksulluktan kendisinin kişisel
olarak sorumlu olduğuna inanan bir kişi). Depresyonlarının bir sonucu olarak
hastaların, hasta olmaktan ötürü ve mesleki ya da kişilerarası sorumluluklarını
yerine getirernemekten ötürü kendilerini kınadıkları sık görülür ve sanrısal
yoğunlukta olmadıkça bunların tanı ölçütünü karşıladığı düşünülmez.
Birçok kişi düşünme, düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırma ya
da karar verme becerilerinin bozulduğunu bildirir (A8 tanı ölçütü). Dikkatleri
kolay dağılıyor gibi görünebilirler ya da anımsama güçlüklerinden,
unutkanlıktan yakınabilirler. Akademik ya da mesleki olarak zihinsel çalışmayı
gerektiren işlerde çalışanlar, çok hafif bir düzeyde düşüncelerini
yoğunlaştırma güçlüğü yaşasalar bile çoğu zaman yeterince bir işlev göremezler
(örn. daha önceleri üstesinden gelebildiği karmaşık işleri artık yapamayan bir
bilgisayar programcısı). Çocuklarda notların hızla düşmesi düşünceleri
yoğunlaştırma güçlüğünü yansıtıyor olabilir. Majör Depresif Epizodu olan yaşlı
kişilerde başlıca yakınma anımsama güçlüğü olabilir ve yanlış bir biçimde bu
demansın erken bulgusu olarak yorumlanabilir ("psöclodemans"). Majör
Depresif Epizod başarıyla tedavi edilince anımsama güçlükleri çoğu zaman
tümüyle düzelir. Bununla birlikte, özellikle yaşlı kişiler olmak üzere bazı
kişilerde Majör Depresif Epizod geriye dönüşlü olmayan demansın bazen ilk
görünümü olabilir.
Sıklıkla ölüm düşünceleri, intihar düşünceleri ya da intihar girişimleri
olabilir (A9 tanı ölçütü). Bu düşünceler, ölmüş olsa başkaları için daha iyi
olurdu düşüncesinden, gelip geçici ancak yineleyen intihar girişiminde bulunma
düşüncelerine ya da nasıl intihar edeceğiyle ilgili gerçek özgül tasarılar
yapmaya dek değişen bir dağılım aralığında olabilir. Bu düşüncelerin sıklığı,
yoğunluğu ve öldürücülüğü oldukça değişken olabilir. Daha düşük bir düzeyde
intihar eğilimi gösteren bireyler gelip geçici (1-2 dakika), yineleyen (haftada
bir ya da iki kez) düşüncelerinin olduğunu bildirebilirler. Daha ağır bir
düzeyde intihar eğilimi olan kişiler intihar
DSM IV'e GÖRE TANI ÖLÇÜTLERİ (DSM IV
amerikan psikiyatri birliğinin kararlaştırdığı ülkemizde de kabul gören tanı
ölçütleridir)
A.
İki haftalık
bir dönem sırasında, daha önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olması
ile birlikte aşağıdaki semptomlardan beşinin (ya da daha fazlasının) bulunmuş
olması; semptomlardan en az birinin ya (1) depresif duygudurum ya da (2) ilgi
kaybı ya da artık zevk alamama, olması gerekir.
(1) ya hastanın kendisinin bildirmesi (örn. kendisini üzgün ya da boşlukta
hisseder) ya da başkalarının gözlemeSi (örn. ağlamaklı bir görünümü vardır) ile
belirli, hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren depresif duygudurum. Not: Çocuklarda ve ergenlerde irritabı duygudurum
bulunabilir.
(2) hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren, tüm etkinliklere karşı ya da bu
etkinliklerin çoğuna karşı ilgide belirgin azalma ya da artık bunlardan eskisi
gibi zevk alamıyor olma (ya hastanın kendisinin bildirmesi
ya da başkalarınca gözleniyor olması ile belirlendiği üzere}
(3) perhizde değilken önemli derecede kilo kaybı ya da kilo alımının olması
(örn. ayda, vücut kilosunun (li) 5'inden fazlası olmak üzere) ya da
hemen her gün iştah ın azalmış ya da artmış olması. Not: Çocuklarda, beklenen kilo alımının olmaması.
(4) hemen her gün, insomnia (uykusuzluk) ya da hipersomnianın (aşırı uyku)
olması
(5) hemen her gün, psikomotor ajitasyon ya da retardasyonun olması (sadece
huzursuzluk ya da ağırlaştığı duygularının olduğunun bildirilmesi yeterli
değildir, bunların başkalarınca da gözleniyor olması gerekir)
(6) hemen her gün. yorgunluk-bitkinlik ya da enerji kaybının olması
(7) hemen her gün, değersizlik, aşırı ya da uygun olmayan suçluluk duygularının
(sanrısa! olabilir) olması (sadece hasta olmaktan ötürü kendini kınama ya da
suçluluk duyma olarak değil)
(8) hemen her gün, düşünme ya da düşüncelerini belirli bir konu üzerinde
yoğunlaştırma yetisinde azalma ya da kararsızlık (ya hastanın kendisi söyler ya
da başkaları bunu gözlemiştir)
(9) yineleyen ölüm düşünceleri (sadece ölmekten korkma olarak değil), özgül bir
tasarı kurmaksızın yineleyen intihar etme düşünceleri, intihar girişimi ya da
intihar etmek üzere özgül bir tasarının olması
.
B.
Bu semptomlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki
alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden
olur.
C.
Bu semptomlar labilen bir ilaç, tıbbi bir durum! etkilerine bağlı d Bu
semptomlar bir madde kullanımının (örn. kötüyekullanılabilen bir ilaç, tedavi
için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun (örn. hipotiroidizm) doğrudan
fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
D
Bu semptomlar Yas' la daha iyi açıklanamaz, yani sevilen birinin
yitirilmesinden sonra bu semptomlar 2 aydan daha uzun sürer ya da bu
semptomlar, belirgin bir işlevsel bozulma, değersizlik düşünceleriyle hastalık
düzeyinde uğraşıp durma, intihar düşünceleri, psikotik semptomlar ya da
psikomotor retardasyonla belirlidir.
DEPRESYON
Günümüzde her geçen gün biraz daha sık rastlamaya başladığımız bir
rahatsızlık olan Depresyon (ruhsal çöküntü); genellikle çevremizde meydana
gelen olaylara bir tepki olarak ortaya çıkar. Pazartesi sabahları
yaşadığımız geçici sıkıntılardan, derin duygusal kayıpların yaşandığı ve
psikiyatrist müdahelesi gerektiren ağır vakalara kadar birçok rahatsızlık
depresyon olarak adlandırılır.
İnsanlar zaman zaman kendilerini üzüntülü ve mutsuz hissederler. İşinden
ayrılmak, sevdiğini kaybetmek veya başarılı olamamak üzüntüye yol açan yaşam
olaylarındandır. Kısaca üzüntü normal yaşamın bir parçasıdır. Ancak bu üzüntülü
durumun uzaması ve nedensiz ortaya çıkması ruh sağlığı sorunudur ve depresyon
olarak tanımlanır. .Depresyon duygu düşünce ve davranışı etkiler. Tedavi
edilmediği taktirde aylar yıllar bazen de ömür boyu sürebilir.
Depresyon her yaşta her birey de görülebilecek ruhsal bir hastalıktır.
Genetik veya biyokimyasal nedenler, çevre koşulları ve psikososyal zorlanmalar
depresyonun başlamasında etken olabilir. Tedavi edilmediği durumda bireyin
yaşamını ümitsiz, karamsar, bunalım içinde geçirmeye başlamasına neden
oluşturarak, " Depresif Psikoz" olarak tanımlanan " gerçekleri
görmeyecek kadar bunalım" a ilerleyebilir. Toplumun her kesiminde
görülebilir. Psikiyatrik hastalıklar arasında en sık rastlanan bir tablodur.
Yaşam boyunca her 100 erkekten 10'unun ve her 100 kadından 20'sinin Depresyon
geçirdiği araştırmalarla saptanmıştır.
Depresyonun Belirtileri :
1. Duygularda , kederli, üzüntülü, hüzünlü hissetme
2. Yaşamdan geri çekilme. İlgi ve isteğin azalması. Daha önce yapılan
etkinliklerden keyif almama ve ilgisizlik.
3. Her işi ve duyguyu engelleyen bir enerji kaybı. Bitkin hissetme, çabuk
yorulma.
4. Uyku bozukluğu. Kişi uyandığında kendini dinlenmemiş hissedebilir. Sabahları
erken uyanma, uyumakta güçlük çekme, ya da " uykuya kaçış " olarak
tanımlanan fazla uyuma şeklinde görülebilir.
Uyku bozukluğu bir hastalık değildir başka hastalıklarda görülebilen bir
belirtidir. Nedeninin araştırılması gerekir. Bedensel hastalıklar (astım, kalp
hastalığı v.b.) nedeniyle olabileceği gibi psikiyatrik hastalıkların
(depresyon, mani v.b.) çoğunda görülebilir.
5. Dikkati toplamada güçlük, yetersizlik. Konsantrasyon azalmıştır. Bir
gazeteyi okuyamayabilir ya da bir filmi izleyemeyebilir. İşini tam olarak
yapamayabilir.
6. Değersizlik duyguları. Kendini eleştirme sürekli hale dönüşebilir, kendine
güven azalmıştır. Cesaret kaybolur. Birey kendini yetersiz, başarısız, eksik
değerlendirmeye başlar.
7. Suçluluk duyguları. Birey geçmiş ve bugünün olumsuz olaylarında kendini
gerçeğe uygun olmayan bir tarzda suçlamaya başlar. Vicdan hesaplarına girişir
ve sonunda neşesini kaybeder.
8. Yavaşlama. Birey karar vermekte, kararlar uygulamakta güçlük çeker.
Davranışlarda, düşüncenin akışında yavaşlık ortaya çıkabilir. Birey durgundur,
ya da tam tersi bir şekilde ajitasyon ve aşırı hareket görülebilir.
9. İntihar düşünceleri. Birey ölüm düşünceleriyle ilgilenmeye başlayabilir. Bu
durum sıkıntılı olunduğu zamanlarda söylenebilen " ölsemde kurtulsam
" duygusundan farklı olarak daha çok ölümle ilgili düşünce, sorgulama
şeklinde ortaya çıkabilir.
10. Cinsel istekte azalma. Cinselliğe karşı ilgisizlik başlayabilir.
11. Tolerans eşiğinin düşmesi. Çabuk öfkelenme. Birey kolay öfkelenmeye
başlayabilir. Tahammülsüzlük, gürültüye karşı aşırı duyarlılık kazanma ortaya
çıkabilir.
12. Sıkıntılı durum. Birey kaygılı bir bekleyiş içinde olabilir. Sinirli
hissetmeye başlar. Bazen sürekli veya sıklıkla, bazen de hiç ağlamayabilir.
İnsanlardan uzaklaşabilir.
13. Sanrı ve varsanılar. Kişide, herkesin öleceği, mahvolacağını, sonunun
geldiğini, kimsenin kendisini sevmediğini, insanların kendisine kötülük
yapabileceği gibi psikotik ataklar görülebilir.
14. Obsesyon. Bireyin anlamsız, saçma olduğunu bildiği ama durduramadığı
düşüncelerdir. Depresyonlu hastaların %30'unda obsesyon bulunabilir.
15. Somatizasyon. Bazen birey depresyonda olduğunu bilinç düzeyinde
farketmeyebilir. Açıklanamayan bedensel yakınmaları gündeme gelebilir. Migren,
mide ağrısı, yan ağrısı, saç dökülmesi, sedef hastalığı gibi hastalıklarda
organik bir neden bulunamazsa, depresyonun bir organda somatize olmasından şüphelenilir.
Bu durum bilimsel kongrelerde tartışılmaktadır.
Bazen de bedensel hastalıklara eş zamanlı olarak depresyon eşlik etmektedir.
Kronik ( uzun süren ) bedensel hastalıklarda en sık görülen ruhsal bozukluğun
depresyon olduğu açıklanmıştır.
Not:Hiçbir neden olmadan da kalıtsal yatkınlık olarak da depresyon ortaya
çıkabilir.
Depresyonun Nedenleri
Depresyon sık görülen bir hastalık olarak tanımlanmıştır. Bu sıklık yaklaşık
her dört kişiden biri olarak ifade edilebilir. Depresyon tedaviye cevap verir
ve kişilerin çoğunluğu iyileşir. Hiçbir neden olmaksızın depresyon
başlayabilir. Nedenleri şöyle özetleyebiliriz :
* Olumsuz yaşam olayları ile karşılaşma
* Büyük üzüntülere neden olabilecek kayıplar ve yas
* İş yaşamı sorunları
* Partner, evlilik, aile sorunları
* Hamilelik ve lohusalık süreci
* Kalıtsal yatkınlık
* Fazla alkol kullanımı
* Bazı hastalıklar ( Kanser, Multiple Skleroz, Epilepsi, Aids gibi ölümcül
hastalıklar )
* Bazı ilaçlar ( Kardiyak ve hipertansifler gibi )
* Doğum ve hamilelik süreci
* Menapoz - Antrapoz dönemi
* Mevsim değişiklikleri
• Ülke, şehir değiştirme, yeni yaşam koşulları
• Birçok insanın aynı şartlarda yaşamasına rağmen bazılarının depresyona
girdiği, bazılarının girmediği araştırılıp, tartışılmıştır. Biyolojik-genetik alt
yapının depresyona yatkınlık gösterdiği kişilerin dış faktörlerle daha kolay
depresyona girdiği ileri sürülmektedir.
Depresyon değişik şekillerde ortaya çıkabilir:
Bazısında neden olmaksızın aniden ortaya çıkar
Bazısında stresli bir yaşam olayından sonra başlar
Bazen tek atak olarak yaşam boyu sürebilir
Bazen tekrarlayan ataklar halindedir
Bazen semptomların şiddetli olması ile hastalar iş yapamaz hale gelebilir
Bazıları ise iş yapabilir ama sürekli mutsuzluk hissederler
Depresyonda Hafıza
Dikkat toparlanamaz
Konsantrasyon bozulur.
Unutkanlık başlar
Yeni şeyler öğrenilemez
Bu nedenle bir iş performansı ciddi şekilde düşer.
Depresyonda Biyolojik-Vital fonksiyonlar Uykuya dalmada güçlük
Sık sık uyanma, sabahları erken uyanma
İştahsızlık ( Perhizde değilken 1 ayda kilosunun %5'inden fazlasını kaybetme)
Cinsel istekte azalma
Hareketlerde faaliyetlerde yavaşlama, halsizlik, yorgunluk, bitkinlik.
DEPRESYON TÜRLERİ
Maskeli Depresyon Sınıflamalarda yer almamakla birlikte klasik kitapların çoğunda
yer alır.
Bu durumda klasik depresyon belirtileri yerine: Bedenin değişik yerlerinde
ağrılar, sızılar, uyuşma, karıcalanmalar, hissiyet azlığı, karakter
bozuklukları, Sexsüel alanda ve beslenme ile ilgili davranışlarda bozukluklar,
alkolizm, madde bağımlılığı gibi sorunlar ön plandadır. Yani temeldeki
depresyon bu şekilde dışa yansımıştır.
Tipik depresyon
Hastada deprestif duygu durum dikkati çekmekle beraber, diğer belirtiler
"tipik" depresyon belirtilerine uymaz.
Gün içi değişmeler görülür.
Kişilik yapısı takıntılara saplantıları yatkın insanlarda takıntılar,
saplantıar, kuruntular ön plana çıkar. Örneğin; su muslukları, tüpün düğmesi,
ütü fişi sürekli kontrol edilir. Bazen yoldan dönülüp tekrar tekrar bakılır.
Bedendeki fizyolojik değişiklikler organlardaki bozukluğun habercisi gibi
değerlendirilir ve bedensel uğraşlar artar.
Çeşitli korkular gelişir.
Dışarıdan gösteri, rol gibi algılanacak davranışlar görülebilir.
A tipik depresyonlu insanlar her zamankinden fazla uyur ve fazla yemek yerler.
Aşırı kilo alırlar.
Kollarda ve bacaklarda aşırı güçsüzlük vardır.
Beklenmedik bir şekilde alkole, maddeye, kumara düşkünlük.
Aile ve iş yaşamından uzaklaşma
Açıklanması güç cinsel uyumsuzluklar dikkati çeker.
Çocuklarda ve gençlerde depresyon
Çocuklarda ve gençlerde tipik depresyon belirtileri olmayabilir. Daha çok
davranış ve tutum değişiklikleri belirgindir. Aşırı ağlama, hırçınlık, asi
davranışlar, çabuk sinirlenme, alkol ve uyuşturucu kullanımına başlamanın
temelinde depresyon olabilir.
Yaşlılarda ve Menapoz Sonrası depresyon
Kadınlarda daha sık görülür.
Depresyonun tipik belirtileri olmakla beraber; ağır bunaltı (anksiyete),
sıkıntı, özellikle sabah sıkıntısı, uyku bozukluğu ön plandadır.
Aşırı telaş ve tedirginlik vardır.
Sıkıntıdan dolayı sürekli eller oğuşturulur ve yerinde duramama, dolaşma hali
vardır.
Bedensel uğraşılar daha fazladır.
İntihar düşünceleri yoğundur.
Doğum Sonrası depresyonları Doğumdan sonra annelerde görülen depresif
tabloya "puerperal depresyon" denmektedir. Bazı anneler
doğumdan sonra : Gelip geçici ağlama nöbetleri, güçsüzlük , halsizlik, sıkıntı,
üzüntü, bebeğe karşı ilgisizlikle karakterize "Bebek hüznü " denen
bir durum yaşar. Destekleyici tedavilerle olumlu yanıt verir.
Doğum sonrası bir ila 3 ay içinde gelişen karamsarlık , üzüntü, yetersizlik ,
hiçbir şeyden zevk alamama, çocuğa, ev işlerine bakmamak gibi hallerinde tam
bir depresyon geçiriyor denmektedir. Ciddi tedavi gerekmektedir. Hastaların
çoğu tedavi ile düzelir. Bazılarında depresyonun belirtileri uzun süre üzerinde
kalabilir.
Distimik Bozukluk
Eskiden nörotik depresyon, depresif kişilik, nevrasteni diye nitelendirilirdi.
Hastalarda en az iki yıl süren ve çok ağır olmayan depresyon belirtileri
vardır. Uyku bozuklukları, hiçbir şeyden mutlu olamama, müzmin karamsarlık
hali, yogunluk, istek ve ilgi azlığı, güvensizlik hissi, bedensel yakınmalar
dile getirilir. Bu bozuklukta bir kaç gün , bir kaç hafta iyilik dönemleri
görülebilir. Ancak bu iyilik dönemleri iki ayı geçmez.
Postpsikotik depresyonlar
Şizofreni gibi gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulduğu, "akıl
hastalıklarında da zamanla depresyon gelişebilir.
Organik nedenlere bağlı depresyon
Bir çok fiziksel bozukluğa bağlı depresyonlar görülebilmektedir. Örneğin;
Hormonal sistemdeki bozukluklar, Nörolojik bazı hastalıklarda ( Örneğin
Parkinson, Multipl skleroz) kan hastalıklarında, kanserde, enfeksiyon
hastalıklarının bazılarında, kaza ve ameliyetlardan sonra depresyon
gelişebilmektedir. Uzun süre kullanılan tansiyon düşürücü, ülser giderici bazı
ilaçlar bağımlılık yapan uyarıcı ve uyuşturucular, kortizollü ilaçlarda
depresyon yapabilirler.
Depresyonun Mantığı Depresyondaki olumsuz düşünceler, hatalı ve tek yanlı
işleyen bir mantık sisteminin ürünü. Bu mantık sisteminin bir tarafından ne
verirseniz verin, diğer taraftan mutlaka karamsar ve umut kırıcı yorumlar
çıkıyor. Umuda çıkan tüm yollar özenle kapatılmış. Söz konusu sistem altı temel
mantık hatasına dayanıyor.
1. Keyfi çıkarsamalar: Yeterince kanıt olmamasına karşın, yaşanan olaylar ve
içinde bulunulan koşullar hakkında olumsuz sonuçlar çıkarılır. Örneğin, sınava
hazırlanmakta olan bir kişi, ortada bir neden yokken, başarılı olamayacağı
kararına varabilir. Ya da, depresyona giren bir işadamı, iflasının kaçınılmaz
olduğu inancına saplanabilir.
2. Seçici odaklanma: İçinde bulunulan durum ya da yaşanan deneyimlerin kötü
yanları üzerinde odaklanılır. Dolayısıyla, günboyunca bir çok olumlu ve olumsuz
olaylarla karşılaşan kişi, akşam olduğunda yalnızca yaşadığı olumsuzlukları
anımsar ve berbat bir gün geçirdiği kararına varır.
3. Kişiselleştirme: Kişi, kendisiyle ilgili olmayan ya da çok az ilgili olan
olayları üzerine alınır. Örneğin, yolda karşılaştığı ve muhtemelen onu görmemiş
olan bir arkadaşının selam vermemesini, 'Mutlaka onu kıracak bir şeyler yapmış
olmalıyım' biçiminde yorumlayabilir.
4. Aşırı genelleme: Tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarılır. Kişi, otobüs
zamanında gelmediği için, hiç bir işinin yolunda gitmediği yargısına varabilir.
Ya da arkadaşı zamanında telefon etmediği için, artık hiç kimsenin onunla
ilgilenmek istemediği sonucunu çıkarabilir.
5. Ya hep ya hiç biçiminde düşünme: Her türlü olay 'ya hep ya hiç' kuralına
göre değerlendirilir. Mükemmel olmayan her şeyin berbat olduğu yargısına
varılır. Kişi, yalnızca siyah beyazdan oluşan, diğer tonları olmayan bir
yargılama sistemine sahiptir.
6. Küçümseme veya büyütme: Kişi başarılı olduğu işleri küçümserken,
hatalarını abartır.
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI ARTIK TEDAVİ EDİLEBİLİYOR
İkibinüçyüzyıl önce adı konup tanımlanmış bir insani sorun olan aşırı
duygulanma halleri, yani aşırı üzülme ve aşırı coşma, ancak son elli yıldır
etkili bir şekilde tedavi edilebiliyor. Çağımızın çözümlenebilir sorunu olan
çöküntü ve taşkınlık, artık, hekimlerin diğer tedavi edilebilir hastalıklar
gibi gördüğü bir sorun. Aslında acısını da çeken bilir. Bir düşünün: Bir
zamanlar ne denli iradeli bir insan olsanız da gün gelip, bir nedenle çaresiz,
çekilmez çözümsüz bir insan oldunuz ve hatta size bu işten kurtulmak olası
değil gibi geliyor ve bunu çözmenin tek yolunun ortadan yok olmak olduğu bile
aklınıza geliyor. Eşiniz dostunuz artık eskisi gibi kolay anlaşılır bir insan
olmadığınızı ima ediyor ve sizin kendinizden yakındığınız kadar onlar da sizden
yakınıyor. Sonra birisi diyor ki, dostum, boşuna bu çektiklerin, bunun çaresi
var! İnanmak ne kadar da zor. Oysa bunun çok uzun bir öyküsü vardı, bunlar
nasıl düzelir? Yarı inanır yarı inanmaz bir halde bir uzmana gidiyorsunuz, ve
tanı konuyor: "Bu bir depresyon..." Sunulan çareye inanmamakla
birlikte sizi denemeye davet eden çağrıya kulak verdiğinizde bir ay gibi bir
sürede, dünyaya bakarken kullandığınız gözlükler değişiyor. Kendinize
güveniyor, dünyayı yaşanır bulur oluyorsunuz. Eskiden kafanızda binlerce kez
evirip çevirdiğiniz sorunlar size artık çözülebilir geliyor. Bunu da hekimin
size yazdığı bir reçeteye ve/veya sorduğu bazı sorulara borçlusunuz.
Yanlış anlamadınız, çöküntü ve taşkınlık artık tedavi edilebiliyor. Yeterki
siz bir uzmanın sizi değerlendirmesine izin verin. Bunu deneyenlerin yaklaşık
yüzde yetmişi çare buluyor. Bu hiç de düşük bir oran değil.