26 Haziran 2012 Salı

Askeri yargıda devrim gibi yeni düzenleme



Askerlerin, askeri yerlerde işlediği fakat askeri suç kapsamına girmeyen suçlara artık askeri mahkemeler bakmayacak.
Yüksek Mahkeme, askerlerin askeri yerlerde işlediği ancak askeri suç kapsamına girmeyen suçlarda yargılama görevini askeri mahkemelere veren yasa hükmünü iptal etti.

Anayasanın 145'inci maddesinde yapılan değişiklik sonucu askeri yargıya yeni düzenleme geldi.

Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi askeri yargı ile ilgili kararını açıkladı.

Yüksek mahkeme, askerlerin askeri yerlerde işlediği fakat askeri suç kapsamına girmeyen suçlarda yargılama görevini askeri mahkemelere veren yasa hükmünü iptal etti.

Böylece askeri mahkemeler, askerlerin asker kişiye karşı olmayan; askerlik hizmet ve göreviyle de ilgisi bulunmayan olaylara bakamayacak.

Artık bu davalarla sivil mahkemeler ilgilenecek.

Kararda, askeri mahkemelerin görev alanının yeniden tanımlandığı; asker olmayan kişilerin savaş hali haricinde, askeri mahkemelerde yargılanamayacağı belirtildi.

Karar, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.


25 Haziran 2012 Pazartesi

Eskişehir'in rakibi belli oldu


Eskişehirspor, UEFA Avrupa Ligi 2. ön eleme turunda karşılacağı rakibi belli oldu


UEFA Avrupa Ligi 1. ve 2. ön eleme turu kuraları İsviçre'nin Nyon kentinde çekildi. 

Lige 2. ön eleme turundan katılacak olan Eskişehirspor, bu turda İskoçya'nın Saint Johnstone takımıyla eşleşti. 

UEFA'nın açıklamasında, Eskişehirspor'un kupaya katılmasının Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi'nin (CAS) kararına bağlı olduğu ifade edildi. 

Kupada 1. ön eleme turu ilk maçları 5 Temmuz'da rövanşları 12 Temmuz'da yapılacak. 2. ön eleme turu ilk maçları 19 Temmuz'da, rövanşları 26 Temmuz'da oynanacak. 

Kupada Türkiye'yi temsil edecek diğer takımlardan Bursaspor 3. ön eleme turunda, Trabzonspor 4. ön eleme turunda (play-off) mücadele edecek. Türk takımlarının UEFA Avrupa Ligi'nde gruplara kalması için Eskişehirspor'un 3, Bursaspor'un 2, Trabzonspor'un 1 ön eleme turu geçmesi gerekiyor.

22 Haziran 2012 Cuma

Şu Çılgın Türkler


   

Metaksas sabırla açıkladı: “Türkler bizim istilacı olduğumuzu biliyorlar. Önce çeteler çıktı karşımıza. Şimdi ordu ile dövüşüyoruz. Yarın bütün Türklerle karşı karşıya kalacağız. Çünkü yalnız dini değil, milli duyguları olduğunu da gösterdiler. Bütün Türklerle hiçbir zaman başa çıkamamayız...”

“İftar duasını yaptığından beri hiç konuşmamış olan müftünün yüzü kızardı, koca binbaşıyı çocuğuymuş gibi ”Sus” diye payladı. “...Vatan sevgisi imandandır, vatana hizmet de ibadettir, ibadetlerin de en makbulüdür. Çünkü mutat ibadet, kendi kurtuluşumuz içindir, vatan hizmeti ise herkesin kurtuluşu içindir, bence daha makbuldür. Her ibadet gibi o da gösterişe, övünmeye, övülmeye gelemez. Bu konuyu kapatalım.”

“Sabah M. Kemal ile Fevzi Paşalar trenle yola çıktılar. Vagon eski, sıralar tahtaydı. Odunla çalışan tren saatte 30 km . hız yapabiliyordu. Yolda odun biterse, görevliler trenden inip istasyon bahçesindeki, yol kıyısındaki ağaçları kesip parçalıyor, onları yakarak yola devam ediyorlardı.”

“Kolbaşı “Sağ ol oğul” dedi, elindeki sobayla öküzünü dürttü. Kağnılar tekerlekleri inleyerek kımıldayıp yürüdüler. Kağnıcılarının hepsi kadındı. Yalnız üçüncü kağnıyı 12 yaşında bir erkek çocuk yediyordu. Kadınlardan biri hamileydi. Yedinci kağnını yanında yürüyen sırım gibi genç kadının ayakları çıplaktı. Bazı kadınlar bebeklerini torbalayıp sırtlarına bağlamışlardı.”

“Bir an önce taarruza geçmek, her imkânı kullanarak Türk ordusunu ezmek, halkı yıldırmak ve Sevres Antlaşması'nı kabul ettirmek zorundaydılar. Bu amaçla Kürtleri ayaklandırmak ve Kemalistleri arkadan vurmaları için Bedirhan ailesinin reisi Emin Ali ve oğlu Celalettin'le ilişki kurmuşlardı.”

“Bir subay sessizce içeri girip Yarbay Naci Tınaz'ın önüne bir not bıraktı, Yarbayın gözleri parladı: “Paşam! Sabah İzmit'i geri almışız.” İsmet Paşa neşeyle,”Haydi kahve içelim” dedi. Yüzbaşı Cevdet Kerim İncedayı boynunu büktü: “Affedersiniz paşam, kahvemiz bitti. Çay da daha gelmedi.” İsmet Paşa güldü: “Bu güzel haberin şerefine bir şey içmeden olmaz. Haydi, birer sığara içelim.” İlk sigarayı kendi yaktı.”

“...Üzülmeyin çocuklar. Ordu yaşıyor. Önemli olan bu. Demir yollarını onarılamayacak gibi tahrip etmeyin. Sonra uğraşmayalım. Çünkü nasıl olsa düşmanı mahvedip bu yoldan geri geleceğiz.” Son cümleyi o kadar inançla söylemişti ki ezgin subayların duruşları bile değişti.”

“İSMET PAŞA, kırık bir sesle,” Taarruz çok ümit verici başlamıştı, iyi gelişiyordu” diye söylendi. Yarbay Naci, “Haklısınız paşam...”dedi. Ama geliştirmeye artık asker ve silah sayımız yetmiyor. Silahıyla birlikte kaçanların sayısı, yirmi bini geçmiş durumda.”

“Kardeşlerim! Sizleri milletinin şerefini ve namusunu canından aziz bilen bu genç ve yoksul orduya yardıma çağırıyorum!" “Paşam bana öyle geliyor ki bu zor dönemi bu Meclis'le atlatamayız.” M. Kemal Paşa, “Yanılıyorsun...”dedi.”Bence bu zor dönemi ancak bu meclis'le, onun sayesinde atlatabiliriz. Öfkesine, isyanına, her tepkisine katlanacağız.” Çünkü bu Meclis kavgacıydı, sabırsızdı, gevezeydi, genel olarak tutucuydu ama hiç kuşku yok, yurt sever bir Meclis'ti.”

Kısa bir sessizlikten sonra, kadınlar ağır ağır ayağa kalkmaya başladılar ve hiç konuşmadan ilerlediler, masanın önünde sıraya girdiler. Masanın üstü parayla dolmaya başladı. Yanında para olmayanlar, yüzüklerini, bileziklerini bırakıyordu. Gözleri görmeyen, beyaz başörtülü, yaşlı bir kadın çevresinden yardım istedi: "Bana, ne olur Halide Hanım'ı bulun!" Halide Edip bu yakaran sesi duymuştu, yaklaştı, "Benim, buradayım!" dedi. Kadın eliyle okşayarak, Halide Edip'in yüzünü içine sindirdi: "Çamaşırcılık yaparak geçiniyorum, kızım. Bunu, zor günüm için saklamıştım. Ama sözlerinden anladım ki ordumuz benden daha zordaymış." Göğsüne bastırdığı sol elini açtı, uzattı, yüzü gururla aydınlandı: "Al bunu." Derisi çatlamış avucunda bir lira vardı. Halide Edip, gözlerinden yaş fışkırarak kadına sarıldı, "Ah anam.." dedi içi titreyerek," ...bir kere daha iman ettim. Kurtulacağız!”

“Kapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü: "Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim." 'İçeri al." Nazır subaylara bilgi verdi: "Az Önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili." Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini izleyen subayların arasından hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi: "Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz" Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki bir yazıya bakarak, yumuşak bir sesle, "Oğlum..." dedi, "... Dün akşam Beyoğlu'nda, İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller'i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?" "Evet, efendim, doğru." Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi: "Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?" "Hayır, efendim, gördüm." Nazırın canı sıkıldı: "Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti" "Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım Paşam. Askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?" Ziya Paşa derin bir kederle ellerini açtı: "Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz Komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile. Olayı kapatalım." Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı: "Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum." Nazır bıkkınlıkla, "Söyle bakalım" dedi. "Balkan Savaşanda teğmendim, Çanakkale'de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin, özür dileyemem." Harbiye Nazırı bozuldu: "Anlamadın galiba. Harbiye Nazırı olarak emrediyorum." Yüzbaşı sükûnetle, "Anladım efendim" dedi, apoletlerini bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı: "Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!" Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü. Oturan subayların, İstanbul'u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladı. Hepsinin rütbesi yüzbaşıdan daha büyüktü. Gözleri dolarak, yüzbaşıya selam durdular. “Hızla pencereye yürüdü, perdeyi yırtar gibi açtı: "Lütfen bakınız! Bu tren, az önce Eskişehir'den geldi, vatanına kan borcunu Ödeyen gazileri getirdi." Bekir Sami Bey pencereden dışarı göz attı. Acemi askerler, kaba tahta sedyelerde yatan ağır yaralıları, hiç konuşmadan, yük vagonlarından alıp Cebeci Hastanesine götürmek için istasyon önünde bekleyen araba ve kağnılara taşıyorlardı. "... Biraz sonra da, şimdi yaralı arkadaşlarını taşıyan şu gencecik askerleri alıp cepheye götürecek. Bu insafsız ve vahşi savaşı, kendi vatanında garip dolaşan bu mazlum millet mi başlattı beyefendi?" Bekir Sami Bey, "Hayır efendim" diye mırıldandı. "... Üzerine kinle, entrikayla, ateşle gelen dış düşmanlara ve içerdeki hainlere ve gafillere karşı, namusunu ve vatanını savunmaktan başka ne yapıyor? Biz bu zavallı milletin maddi ve manevi haklarını, sırf lütuflarını kazanmak için yabancılara nasıl bağışlayabiliriz? Asıl o zaman tarih ve millet önünde sorumlu olmaz mıyız? Kendimizi kurtarmak için geleceklerimizi satarsak, bu insanlar, ilerde hepimizi lanetle anmazlar mı?" Bekir Sami Bey pencereden istasyona bakıyordu hâlâ. Bir asker, kucağında küçük bir çocukla vagondan aşağı atladı. Çocuğu yerde bekleyen askerin kollarına bıraktı, bir başka yaralıyı getirmek için tekrar vagona girdi. Bekir Sami Bey, birden gözlerinin dolmasına engel olamadı. Çocuk sandığı şeyin, iki bacağı da kökünden kesilmiş genç bir subay olduğunu fark etmişti."

İÇ ANADOLU'ya yaklaştıkça, kurt hücumuna uğramış koyunlar gibi birbirine sokulmuş kerpiç evlerden kurulu yoksul, neredeyse erkeksiz köylerden, kel dağların eteklerinden, kıraç topraklardan geçerek, karanlık, bakımsız kasaba ve şehirlerde konaklayarak ilerleyen kafile, altı gece ve yedi gün süren yorucu bir yolculuktan sonra akşama doğru Ankara'ya ulaştı. Altı yüzyıllık devletin anavatanı Anadolu, bütün imparatorlukların anavatanlarının tersine, utanılacak kadar yoksul ve bakımsızdı. Nesrin'in neşesi sönmüştü. Onun hayal kırıklığını fark eden tel gözlüklü Doktor Kâmil Bey, "Bak kızım..." demişti, "...bir tekerleme vardır, bilir misin: Çalıydı, çırpıydı ama evimdi. Anadolu da yoksuldur, çıplaktır, bakımsızdır ama vatanımızdır. Osmanlı Devleti Anadolu'yu sürgün idarecilerin, mültezimlerin, mütegalibelerin, ağaların, cahil hocaların, şeyhlerin İnsaf ve izanına terk etmiş. Halk uyanamamış, hayatı zar-zor sürüklemekle yetinmiş. Onun için şehirlerimiz, topraklarımız böyle. Hele şu vartayı atlatalım, el birliği ile Anadolu'yu şenlendirir, halkımızı da uyandırırız. Buraları 40 yıl sonra tanıyamazsın. Vatan artık padişahın mülkü değil ki, herkesin. Bunu anladığı gün halk sabana, kazmaya, çekice, kaleme, başka bir hevesle sarılacaktır."

SAĞDAKİ TAKIM, Sapanca batısında duraklamış, ilerlemiyordu. Tabur komutanı öfkelenmişti. Sabredemedi, ateş hattına daldı, yata kalka ilerledi, takım komutanını buldu. Takım komutanı tabura yeni katılmış deneysiz bir yedek teğmendi. "Niye hücum etmiyorsun?" diye çıkıştı. Teğmen kekeledi: "Askerin çoğunun süngüsü yok komutanım..." Komutan parladı: "Süngüsü yoksa dipçiği, küreği, yumruğu, tekmesi, dişi, tırnağı yok mu? Çek silahını askerin önüne geç.. Sesi yumuşadı, teğmeni belki de ölüme yolluyordu: "... Haydi, oğlum, Mehmet seni takip eder." "Anladım komutanım." Az sonra savaş sisi, top uğultuları ve makineli tüfek takırtıları içinde takım hücuma kalktı. Çok geçmeden Yanıkköy'e girecekti." Bakışlarını dolaştırdı, "Bir şey sormak istiyorum..." dedi, "... Askerlik çağına gelmiş çocukların çoğu köyde. Öğrendim ki çocukları elbirliği ile saklayıp askere göndermemişiniz. Benim oğlumu da köyde tutmuşunuz." Uzun bir sessizlikten sonra muhtar, "Evet, doğrudur" diye mırıldandı. "Niye böyle ettiniz ki? Yaşlı muhtar dikildi: "Bak Gazi Çavuş, yaşıtlarından köye bir sen geri döndün. Ötekilerden hiç haber yoktur. Ocaklarınız sönmesin diye oğullarınızı koruduk. Yanlış mı ettik?"Bakışlarını dolaştırdı, "Bir şey sormak istiyorum.." dedi, "... Askerlik çağına gelmiş çocukların çoğu köyde. Öğrendim ki çocukları elbirliği ile saklayıp askere göndermemişiniz. Benim oğlumu da köyde tutmuşunuz." Uzun bir sessizlikten sonra muhtar, "Evet, doğrudur" diye mırıldandı. "Niye böyle ettiniz ki? Yaşlı muhtar dikildi: "Bak Gazi Çavuş, yaşıtlarından köye bir sen geri döndün. Ötekilerden hiç haber yoktur. Ocaklarınız sönmesin diye oğullarınızı koruduk. Yanlış mı ettik?" Gazi Çavuş ayağa kalktı: "Yanlış etmişiniz Muhtar Ağa. İşgal ne, düşman nedir bilseydiniz böyle yapmazdınız herhalde. Savaş daha bitmedi. Biz tükeninceye kadar dövüştük. Sıra oğullarımızdaydı. Çocukları analarının etekleri altında saklamaya devam ederseniz, bu sefer bütün milletin ocağı sönecek, her gün ağlayacağız. Ben yarın oğlum Ali'yi askere götüreceğim. Haydi, Allah rahatlık versin.

“Bir masada acele acele yazısını bitirmeye çalışan Ali Kemal'i görünce sevindi. Hemen yanına oturdu. Ali Kemal, yazmaya ara verip, "Gördün mü Molla Bey." dedi, "... Korkmaya gerek yokmuş. Bizim düzme kahramanlar, on günde perişan oldular." "Evet. Çok şükür." "Ankara'ya doğru kaçıyorlarmış. Yunan Yüksek Komiseriyle konuştum, Yunan ordusu, yorulduğundan değil, artık takibe değecek bir kuvvet kalmadığı için duraklamış. Ordu, biraz dinlendikten sonra hareket edip bizim kabakçıların yuvası Ankara'ya yürüyecekmiş. O zaman her biri bir yere kaçar, M. Kemal saklanır, yine biz bize kalırız." Kahkaha attı. Ertesi sabah yayımlanacak olan yazısını çabucak tamamlayıp çağırdığı Rum şef garsona verdi: "Bunu hemen gazeteye yolla. Bize de kahve ve Yunan konyağı getirsinler."

“En ümitsiz kişi, oynak mizaçlı şair Süleyman Nazif'ti. "Bunca düşmana, felakete, musibete, talihsizliğe, yoksulluğa karşı bir M. Kemal ne yapabilir?" diye sızlanıyor, cevabını da kendi veriyordu: "... Hiçbir şey." Bu duyguyla Milli Mücadele aleyhinde yazılar yazıp Ali Kemal'in Peyam-ı Sabah gazetesine göndermeye başlayacak, bu yüzden bütün sürgünler tarafından boykot edilecek, sürgünlük boyunca bir başına kalacaktı.”

“Saraycı gazeteler ise bayram ediyorlardı. Bu karışık ortam, gafilleri ve hainleri harekete geçirdi: Yunan askerleri köyleri yakıp Türk kadınlarının ırzına geçerken, Kütahya Belediye Başkanı Hüseyin Hüsnü, General Papulas'ı ziyaret ederek başarısını kutladı, 'Kütahya'ya milliyetçilerden kurtardığı için teşekkür etti. Gerici Konya isyanının elebaşlarından Delibaş Mehmet İzmir'de ortaya çıktı, sık sık Yunan Ordu Karargâhını ziyaret etmeye başladı. Yeni bir pisliğe daha bulaşacağı anlaşılıyordu. Milli ordunun yenilmesine sevinen saraya bağlı din adamları ve siyasetçiler, Yunanlılarla elbirliği yaparak Milli Mücadele'yi bütünüyle söndürmeyi amaçlayan Anadolu Cemiyeti adlı gizli bir örgüt kurmak için hazırlığa giriştiler. Başlarında Vahidettin'in beş kez Şeyhülislamlığa getirdiği İngiliz işbirlikçisi Mustafa Sabri Efendi vardı.”

PORSUK IRMAĞI'nın kuzey kıyısındaki patikada kırk kadar askerden oluşan bir birlik, düzensiz bir şekilde yürümekteydi. Hepsi dökülüyordu. Birkaçı çıplak ayaktı. Bazıları ayaklarına çuval, çaput sarmıştı. Yaralılar yardımla yürüyorlardı. Cephe yarılınca o kızılca kargaşalık içinde taburlarından ayrı düşmüş, ormanda kaybolmuş, dövüşmüş, alayı aramak için vakit kaybetmiş, ordunun gerisinde kalmışlardı. Belki daha güvenlidir diye Porsuk'un kuzeyine geçerek, orduya yetişmeye çalışıyorlardı. Asker kaçaklarını arayan bir süvari müfrezesi birdenbire tepeden aşağı inerek çevrelerini sardı- Müfrezenin komutanı, yüzü yaralı bir yüzbaşıydı, öne çıkıp selam verdi. Yüzbaşı eli tabancasında, çavuşa ve birliğe göz attı. Kaçağa ve bozguncuya benzemiyordu bunlar: "Hangi birliktensiniz?" "4, Tümen, 55. Alay, 3. Tabur, 1. Bölükteniz komutanım!" "Bölüğün geri kalanı nerde?" "Bölükten geri kalan budur." "Nereye gidiyorsunuz?" "Duyduk ki ordu Sakarya ötesine çekiliyormuş. Biz de oraya gidiyoruz. Alayımızı orada arar buluruz." Yüzbaşı sevindi. Bunlar silahlarının şerefini sonuna kadar korumaya kararlı sahici askerlerdi. Sesi yumuşadı: "Şu tepenin ardında, suyu bol bir küçük köy var. Orada dinlenin. Sonra durmadan doğuya yürüyüp Sakarya'yı aşın. Ama birliğini köye bu haliyle sokma. Halkı üzmeyin. Anladın mı?" Çavuş anlamıştı: "Evet komutanım! Köye sanki belimiz kırılmamış gibi gireceğiz. Başüstüne!" Yüzbaşı yüzüne gülümseyerek atının başını çevirdi. Kaçak ve bozguncu avlamak için dörtnala uzaklaştılar. Müfreze uzaklaşana kadar selam duran çavuş, elini indirip birliğe döndü: "Duydunuz. Halka teftiş vereceğiz. Ona göre. Sıraya gir! Çabuk, çabuk, çabuk! Hazır ol! Arş!" Ayaklarını sürüyerek yürümeye başladılar. "Bu ne biçim yürüyüş len? Başınızı kaldırın. Canlı yürüyün. Haydi, hep beraber." Kalan son gücüyle marşa başladı: Annem beni yetiştirdi Bu ellere yolladı Al sancağı teslim etti Allah'a ısmarladı...” “Sonuç belli olmuştu. Ordu, 1643 şehit, 4.981 yaralı ve 374 esir vermiş, 18 top, 47 ağır, 34 hafif makinalı tüfek kaybetmişti. Elde yalnız 28.825 tüfek kalmıştı. Gerçek buydu. “Kaçak sayısı?” “Tam sayı belli oldu. Şaşırmaya hazır ol:30.809 “Neee? “Üstelik bunların 30.122'si de tüfeği ile kaçmış. O yüzden elimizde az tüfek kaldı.” “Ordunun yarısı bu!” “Ne yazık ki evet.” M. Kemal isyanla ayağa kalktı: "Anadolu'yu yüzlerce yıl, yalnız canına ve malına ihtiyacın olduğu zaman hatırlarsan, bunun dışında kaderine terk ve cehalete teslim edersen, sonuç tabii böyle olur. İnsanlarımızı okutmamış, bilinçlendirmemiş, kafalarını ve yüreklerini milli bir terbiyeden geçirmemişiz ki. Cami okullarında ve medreselerde, ne tarih, coğrafya dersi verilir, ne de vatan, millet nedir öğretilir. Bu yüzden iki yıldan beri düşman kadar, cahil, gafil ve hainlerle de uğraşıyoruz. Komutanlar bu sefer çok dikkatli olsunlar, bozgunculara fırsat verilmesin." "Başüstüne." “İsmet Paşa, "Mevzileri bir an önce hazırlamak için çevre halkından yardım istedik." diye bilgi verdi, "... Kazmasını, küreğini ve çocuğunu alan geldi. İşçi taburları kurduk. Tarlada çalışır gibi canla başla siper kazıyor, yol açıyor, yorgun orduya yardım ediyorlar. Gördüğün gibi çoğu da kadın. Kadınlarımızın hakkını nasıl ödeyeceğiz, bilmem." M. Kemal Paşa, yüreğinden gelen bir sesle, "Ödeyeceğiz İsmet..." dedi, "... Ödemek zorundayız."


21 Haziran 2012 Perşembe

Polisler Evire Çevire Askeri Dövdüler,Polislerin Bu Gerginliği Neden Acaba ? Polis Geçmişin Kininimi Çıkarıyor Acaba ?




 "155 polis imdat, 551 imdaaat polis"

 PKK.lıları Gördüğünde Copunu Saklayan Kahraman Polis,Askeri Görünce Japon Kamikazeler Gibi Saldırıyor.

İstanbul Fatih’te yol verme tartışması yaşadığı polisler tarafından dövülen Ahmet Koca A Haber mikrofonlarına konuştu. Yaşadıklarını A Haber anlatan Koca, kendisini döven polislerden şikayetçi olduğunu söyledi. Ahmet Koca, “O gece biz düğün dönüşündeydik. Bir akrabam sancılandı. Cerrahpaşa Hastanesi’ne gelirken, polisler ters yönden geldiler, geri geri gidip onlara yol vermeme rağmen gelip arabamın önünde durdular.

DAYAK YİYEN ADAM O ANI ANLATTI

"Memur Bey arabada hamile kadın var dedim, müsaade ederseniz hastaneye yetiştireyim dedim. Bana ne hamilelikten dediler. Kimliğimi gösterdim askerim dedim, bana ne lan senin askerliğinden, benim de dayım Genelkurmay Başkanı" dediler. Sonra da ittiler beni. Bayanların bağrışmalarıyla millet ayağa kalktı. Copla vurdular, biber gazı kullandılar… görüntülerde de göründüğü gibi çok kötü dövdüler. Arabamı, bayanları, hamile kadını hepsini orada bırakıp beni ters kelepçeyle arabanın arkasına attılar, tren raylarının oraya götürdüler, orada da dövdüler, kapkaranlık bir yerdi. Beni direkt karakola götürmediler. Bir iki saat Eminönü’nde Balat’ta, sahilde gezdirdiler. Onlardan şikayetçiyim” şeklinde konuştu.
 
GÖRGÜ TANIĞI ANLATTI

Fatih’te polis ekiplerinin bir şahsı öldüresiye dövdüğü olayı görüntüleyen vatandaş o anları anlattı. Görgü tanığı, dayak yiyen şahsın yanındaki kadının ‘hamileyim’ diye bağırmasının bile polisleri durdurmadığını söyledi.
Fatih’te Ahmet K. isimli şahsın polisler tarafından öldüresiye dövüldüğü anları cep telefonu ile kaydeden vatandaş olay anını anlattı. İsminin açıklanmasını istemeyen vatandaş, saat 03.00 sıralarıyla bağrışma sesleri üzerine balkona çıktıklarını ve yaşananlara şahit olduklarını ifade etti. Görgü tanığı şahıs, olayın ‘Sen yol ver ben geçeyim’ diyalogu ile başladığını söyledi.
Artan bağrışmaların ardından memurlarla otomobildeki şahıs arasında kavganın başladığını aktaran vatandaş, polislerin şahsın üzerine yüklenip altlarına aldıklarını ifade etti. Aynı yerde polislerin daha önce de bir vatandaşı dövdüğüne şahit olduğunu belirten görgü tanığı, bu kez olayı cep telefonu ile görüntülediğini söyledi.

KADIN ‘HAMİLEYİM’ DİYE BAĞIRIYORDU

Olayı anlatmayı sürdüren vatandaş, polislerin cop ve biber gazı kullandığı şahsı dövdüğünü ileri sürdü. Görgü tanığı vatandaş kaçmaya çalışan şahsı yakalayıp tekrar tekrar dövdüklerini söyledi. İsminin açıklanmasını ve yüzünün görüntülenmesini istemeyen vatandaş, dövülen Ahmet Koca’nın yanındaki kadının ‘hamileyim’ diye bağırmasına bile aldırış etmeyen polislerin olaya müdahale eden vatandaşlardı da darp ederek uzaklaştırdığını söyledi.
Görgü tanığı, dayak yiyen şahsın “Ben askerim!” diye bağırdığını ama polislerin dayak atmaya devam ettiğini söyledi. Olayın şahidi şahıs, polislerin olaya müdahale eden 80 yaşlarındaki bir kadını da “Sen karışma!” diyerek uzaklaştırdığını ifade etti.
Fatih'te, polislerle yaşadığı yol verme tartışması yüzünden, eşi ve çocuklarının gözü önünde feci şekilde dövülen sürücü Ahmet Koca yaşadığı dehşet anlarını bir televizyon kanalında anlattı.

Sol gözünün mor olduğu gözlenen ve asker olduğu öğrenilen Koca şunları söyledi: "Panik halindeydim, 'hamile kadın var' dedim, 'hastaneye yetişmem lazım yol verin' dedim. Banane dediler, elime vurdular iteklediler. Nefes aldığım zaman bile ağrılarım oluyor. Hastaneye gittim. Hakkımı sonuna kadar arayacağım.

‘SU BİLE VERMEDİLER’
 

Çıplak halde karakola geldim, su bile vermediler, Allah rızası için dedim. 'Ben askerim, bana karşı biraz saygılı olun' dedim. Aralarından biri 'benim dayım Genelkurmay yardımcısı' diyerek dalga geçti."

"Keşke 5'i değil de hepsi açığa alınsaydı. Memurlar istifa etmeli" diyen Koca, her sokakta kamera olması gerektiğini söyledi.


20 Haziran 2012 Çarşamba

Bilgisayar Nasıl Hızlandırılır..?



Bilgisayarların Yavaşlama Nedenleri ve Dikkat Edilmesi Gerekenler

Sıradan bilgisayar kullanıcılarının ortak şikayeti bilgisayarlarının çok yavaşlamasıdır. Bu şikayetlerin aslında bilinçsiz kullanımdan kaynaklanan bazı nedenleri vardır. Bu yazıda bilgisayar performansının nasıl iyileştirilebileceğinden ve nelere dikkat edilmesi gerektiğinden bahsetmek istiyorum. Tabi bu arada bilgisayar deyince Windows İşletim Sistemi (2000, XP, Vista) yüklü klasik bir pc kastettiğimi de belirteyim. Linuxcular zaten kendi başının çaresine bakmak zorunda olan insanlardır :)

1) Windows gelişmiş özelliklerde bulunan performans ayarlarında en iyi görünüm değil, en iyi performans seçeneği seçilmelidir. Bu ayar görsellikten biraz fedakarlık gerektirir ama emin olun makinenizi çok rahatlatacaktır.

2) Masaüstü arkaplanına büyük resimler, slaytlar vs. koymayın, mümkünse düz bir renk seçin olsun bitsin. Zaten kimsenin masaüstündeki resme baktığı yoktur, yani gereksizdir.

3) İşletim sisteminin bulunduğu disk bölümünü (ki bu genelde windowsu kuran kişi tarafından C:\ olarak belirlenir) mümkün olduğu kadar küçük tutarak, doldurmamaya özen gösterin. Örneğin windowsun ilk kurulum aşamasında formatlama yapılırken C:\ için 10GB-20GB aralığında bir boyut yeterlidir. Harddiskin geri kalanı da ihtiyaca göre D:\ E:\ diye bölünebilir. Dosya sistemi olarak da NTFS seçilmelidir.
Ayrıca Belgelerim, müzik, film gibi çok yer kaplayan doküman ve ıvır zıvır dosyaların tamamı hem güvenlik hem de performans açısından C:'de değil, D: gibi bir disk bölümünde saklanmalıdır. Bu tedbir, hem C'nin şişmesini engelleyerek performansı arttırır hem de format atılması gerektiğinde dosyalarınızın silinmesini önler.

4) Bir diğer mesele de;
- çok sayıda ve gereksiz program kurulması,
- kurulan gereksiz programların kaldırılmaması,
- kaldırılsa bile kayıt defterindeki (registry) artıklarının temizlenmemesidir.
Bir sistemin kararlılığını en çok bozan şey program eklenip kaldırılmasıdır.

5) Geçici dosyaların sık sık boşaltılması sistem hızınıza önemli katkı sağlayabilir. Örneğin C:\windows\temp, C:\windows\prefetch klasörleri boşaltılabilir. Temporary Internet Files, History, Cookies gibi internet tarayıcı dosyaları da sık sık boşaltılmalıdır. Bu işlerin tamamını tek bir tıkla yapan bir çok yazılım piyasada mevcut. Örneğin CCleaner tavsiye ederim. Hem gereksiz geçici dosyaları silip hem de Kayıt Defterinizi (Registry) sık sık düzenleyebilirsiniz. Ayrıca program kaldırma işlemini de geride artık bırakmaksızın bu tür programlarla yapabilirsiniz.

6) Diğer bir husus da programların ayarlarının mutlaka yapılmasıdır. Genelde standart kullanıcılar, programları standart haliyle yani varsayılan ayarları ile kurarlar. Tabi böyle olunca da bir çok ücretsiz gibi görünen yazılımlar yanlarında arama çubukları gibi eşantiyon ajan programcıklarla gelirler. Bazı programlar hiç gerekmediği halde kendilerini başlangıçta, sistem açılışında çalıştırırlar. Örneğin Adobe Reader neden açılışta çalışsın ki? Belki günde 1-2 pdf dosyası açacaksınız belki de hiç açmayacaksınız ama adobe reader başlangıçta çalışmış ve RAM'inizi yemektedir. Bu tür programların ayarlarının yapılması, kurulum sırasında Google Toolbar kurayım mı gibi sorularına da hayır cevabı verilmesi faydalıdır.

7) Gereksiz servislerin (Yönetimsel Araçlar - Hizmetler'de) durdurulmasını tavsiye ederim. Örneğin "kablosuz ağ yapılandırma" adlı otomatik çalışan bir servis vardır ve bilgisayarınızda kablosuz ağ kartı yoksa ya da var da kullanmıyorsanız bu servis boşuna çalışıyor demektir. Bunun gibi hizmetlerin durdurulması da hem güvenlik hem de performans artışı sağlar.

8) Acronis True image ya da Norton Ghost gibi bir yedekleme programı kullanarak bilgisayarınızın ilk format atılmış ve en sık kullandığınız programların kurulmuş halinin yedeğini alabilirsiniz. Böylelikle bilgisayarınız 1 ay kadar sonra yavaşladığı zaman tekrar yedek aldığınız güne birkaç dakika içinde dönebilirsiniz.

Böylelikle sisteminiz her daim "taze" kalacak ve donanımınız en verimli şekilde kullanılabilecektir.

Ayrıca, virüs gibi sorunlar için de en sağlam çözümlerden biridir bu yöntem, tabi yanında antivirüs ve güvenlik duvarı kullanmak şartıyla.
Linux kullanan kişilerin zaten performans arttirici tarif veya böyle yemek tarifi gibi verilen performance tweak'lerine ihtiyacı yoktur.

Niye yoktur ? çünkü linux tabanlı sistemler giderek yavaslamaz. hep ayni hızda kalırlar. disklerinde fragmantasyon cok az olur. defrag yoktur, gerek yoktur. sistem farklı bir partitionda cacheleme ve paging file calistirdiğindan c sürücüsü full dolu olsa bile sorun çıkmaz. tüm temp dosyaları aynı klasördedir. orada burada aramanıza gerek olmaz.

ext3 ve gelecekte kullanıma girecek ext4 partition sistemi ntfs ten çok daha hızlıdır.

antivirüs kurup sisteminizi yavaşlatmazsınız çünkü zaten virüs bulaşmasına uygun olmayan bir sistemdir.

bilinçsiz kullanımdan ziyade windows istanbul kanalizasyon sistemi gibi kararsız ve kontrolsüz bir işletim sistemi olduğundan dolayı her zaman problem yaratmakta.

Yine de biz linux kullananlar wine gelişene kadar oyunlar için windowsa muhtacız ve windowsta performans arttiracak daha pek cok detay var;

sistem kurtarmanın kapatılması, pagefile'ın boş bir partition'a atanması, registry nin mümkün olduğunca şişirilmemesi, grafik ayarlarını en iyi performans için ayarla seçeneğinin kullanılması gibi. ancak usta win kullanıcıları registry de pek çok default keyi değiştirerek yada silerek ihtiyac duymadıkları özellikleri kapatıyor ve cpu ve ram'den kazanç sağlıyorlar.

linuxte ise herşey zaten sizin kontrolünüzdedir. ister gui yi kapatır tamamen konsoldan devam edersiniz. herşey size kalmıs.
Format atmak maalesef bizde artık klasikleşmiş bir yaklaşım tarzı ama çoğu zaman gereksiz ve daha zor bir yöntem. Formattan sonra sisteminizi eski haline getirmek (İşletim Sistemi Kurulumu ve ayarları, sürücülerin kurulumu, yazılımların kurulum ve ayarları, masaüstü ayarları vs..) en az birkaç gün sürer. Bu yüzden format son çare olmalıdır. En azından sistemin imajını alıp mecbur kalınca imajdan dönmek daha iyidir..
Yukardaki düzenlemeleri yaptıktan sonra deepfrezze kurun kafanız rahat olsun, özellikle antivirüs gibi programlar kurup sistemi gereksiz yere yormaya gerek yok, kurun deepfrezzi gerek duyduğunuzda, deepfreze AKTİF iken herhangi bir güvenlik yazılımı ile taratın bilgisyarı ve harici hddleri ve de usbleri bulduğunuz zararlıları not edin, bilgisayarı açıp kapatın not ettiğiniz zararlılar helen duruyorsa (harici hdd ve usb'leri kastetmiyorum, çünkü benim hddlerim ve usblerim crack ve keygenlerle dolu bunların da büyük çoğunluğunda virüs yazılımı yüklü, işime yaradığı için de silmiyorum, biliyorum kimse kimsenin babası oğlu değil oturup kimse kimse için crack veya keygen yapmaz bir menfaati vardır mutlaka, ama gülü seven dikenine katlanır, zaten bana da zarar veremezler, çünkü genelde deeprezze aktif iken bu tür programları kuruyorum işim bitince de bilgisayarı açıp kapatıyorum pufff) deepfrezzi PASİFLEŞTİRİN bilgisayarı açıp kapatın bulduğunuz zararlıları elle silin özellike kayıt defterinden silin (bilenler için) silinmeyen dosyaları da iobit unlocker ile silin deepfrezzi tekrar AKTİF edin bilgisayarı açıp kapatın bu kadar. Emin olun bunlar hepsi 10 dakikanızı almaz. Hatta deepfrezze kuruluysa bilgisayarı açıp kapatığınızda büyük ihtimalle not ettiğiniz zararlıların silindiğini-yok olduğunu göreceksiniz, yani sorun yok...





18 Haziran 2012 Pazartesi

D-Smart Abonelerinin Acı Feryadı !




Futbolseverlerin heyecanla beklediği Avrupa kupası maçları başlıyacak ama D-Smart aboneleri feryad ediyor. İşte gerçekler:
Bütün futbol takımlarının taraftarları UEFA Ligi maçlarının yayın hakkını elinde bulunduran dijital yayın platformu D-Smart’ın aboneleri, “mağdur edildikleri” gerekçesiyle sanal alemde seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

“KANDIRILDIK” DİYE MAHKEMEYE KOŞUYORLAR

İki yıl önce, medya patronu Aydın Doğan’ın, gazete ve TV’lerinin uzun soluklu reklamlarıyla tanıtımı yapılan D-Smart’ın binlerce abonesi, sanal alemde seslerini duyurmaya çalşırken bir çoğu da maç yayınları konusunda kandırıldıklarını belirterek tüketici mahkemelerine başvurdu.

SANALDA BİNLERCE KİŞİ ŞİKAYETÇİ

“Bir kere ödeyin, tüm kanalları ömür boyu bedava kullanın” reklamlarıyla abone kampanyaları düzenleyen fakat, hazırlık maçları dahil UEFA maçlarını “Euro Smart” kanalından şifreli olarak yayınlayan D-Smart mağdurları sosyal paylaşım sitesi facebook’da grup kurdu. “D-Smart mağdurları” başlığı ile açılan ve 2 bin 637 kişinin üye olduğu grupta, belgelerle hak aranıyor. Ayrıca D-Smart’la ilgiliwww.sikayetvar.com’da açılan başlığın altında ise yüzlerce yorum yazılmış.

“BİZDE DONSÖZLÜK YOK”LU BELGE

D- Smart Abonelik sözleşmesinde yer alan “Tarafların hak ve yükümlülükleri” başlığı altındaki 4. Madde geçen, “Şirket, D-Smart hizmetlerinin niteliğini ve kanal sıralamalarını değiştirebilir. Ancak, sözleşmenin imzası tarihinde kullanıcı tarafından izlenebilen yayınların ileri bir tarihte şirket tarafından ücretlendirilmesi halinde bile kullanıcı, bu yayınları ücretsiz olarak izlemeye devam edecektir” ifadelerini sitede yayınlayan mağdurlar, haklarını farklı birkaç yoldan arayacaklarını da ifade ediyorlar.
Ünlü oyuncu Şahan Gökbakar’ın oynadığı reklam filmlerinin video kayıtlarını da sitede yayınlayan mağdurlar, reklamlarda yer alan, “Aldığınız zamanki koşullar neyse o… Bizde dansözlük yok” sözlerine dikkat çeken D-Smart üyeleri, maç yayınlarını izlemek için kendilerinden ekstra olarak “yıllık 199 TL”ücret istendiğini ifade ediyorlar.

MAÇLAR İÇİN EKSTRA 199 TL

D-Smart “Full Paket” üyesi olduğunu ama “Euro Smart” yayınlarını izleyemediğini belirten Özgür Mercan isimli bir vatandaş, “Full Paket’i satın alırken bana yeni açılacak bütün kanalları hiçbir ücret ödemen izleyebileceğimi söylediler. Ama şimdi yeni açılan “Futbol Smart” kanalını izleyebilmem için 199 TL daha vermemi istediler.” diye serzenişte bulundu. Mercan, hakkını aramak için aradığı D-Smart müşteri hizmetlerinin kendisine kaçamak cevaplar verdiğini, her aramasında “Biz size geri döneceğiz” denildiğini ama bu zamana kadar hiç aranmadığını belirtti.
Bu akşam oynanacak olan Fenerbahçe – Honvend ve Netanya – Galatasaray maçlarını izleyemeyecek olan D-Smart aboneleri www.sikayetvar.com’da şikayetlerini şu ifadelerle  duyurmaya çalışıyorlar:

“ÜCRET ALINMAYACAK” DENİLDİ

“Yaklaşık bir yıl önce D-Smart hakkında bilgi almak için bir yetkili satıcıya gittim. Özellikle spor yayınlarını sordum. Futbol organizasyonlarının çoğunu (UEFA yeni adıyla Avrupa Ligi, Şampiyonlar Ligi, hazırlık maçları belki süper lig) D-Smart’ın alacağını ve D-Smart uydu alıcısını aldıktan sonra ekstra bir ücret talep edilmeyeceğini söylediler.
Bunun üzerine işlemlerimi yaptırıp D-Smart uydu alıcısını aldım. Bu yıl hazırlık maçlarının bazıları şifreli olarak yayınlandı, yine Avrupa Ligi’nin ücretli olup şifreli yayınlanacağı reklâmlarda duyurulmakta.

“75 TL’YE UYDU ALICISI ALIRIM”
D-Smart’ı bu uygulamasından ötürü şiddetle kınıyorum. Kesinlikle söylüyorum yaptığınız insan yanıltmaktan başka bir şey değil. Tüm paket üyeliği 1 seneliktir. Tuttuğum takımın Avrupa maçlarını seyredemeyeceksem 75 TL’ye de uydu alıcısı satılıyor.

“ÜCRETSİZ VE ŞİFRESİZ” DEDİLER
“Bundan 1.5 sene önce D-Smart aldım. Almadan önce UEFA maçlarının ne kadar D-Smart’ta olduğunu sorduğumda bana gelen mail aynen şuydu: ”Kulüplerimizle yapılan anlaşma neticesinde Beşiktaş 8, Galatasaray 4 ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1 yıl boyunca -yayın haklarının kendilerine ait olduğu- şampiyonlar ligi ön eleme, UEFA kupası ve özel hazırlık maçları D-Smart dijital platformunda yayınlanacaktır. D-Smart uyumlu uydu alıcısına sahip olmanız halinde bu maç yayınlarını ücretsiz ve şifresiz olarak izleyebilirsiniz.” Yani Galatasaray’ın maçlarını benim 2 sene daha ücretsiz ve şifresiz olarak izlemem gerekiyor. Ama izleyemiyorum.  Anlayacağınız D-Smart tarafından yanıltıldım.”

“İKİ TANE ALMIŞTIM”

Maalesef bu D-Smart mağdurlarındanım. Hem de 2 tane almıştım. Şimdi o uyduruk recevierlarımla beraber birbirimize bakıyoruz.

“D-SMART FULL KELİMESİNİN ANLAMINI ÖĞRENMELİ”
Cep telefonuma D-Smart’tan “Sadece bugün için ful paket vade farksız on iki taksitle sadece 199 TL. Bu fırsatı kaçırmamak için ilgili numaraya mesaj atın biz sizi arayalım” mesjaı geldi. Mesaj attım. İki gün geçti arayan soran yok. Ben aradım, tam onaylarken birden aklıma geldi ful pakette izleyemeyeceğim kanal olup olmadığını sordum. Kısa bir duraksamadan sonra spor kanalarını izleyemeyeceğimi öğrendim. İzlemek istersem ful+spor paketi almam gerektiğini öğrendim. Fiyatı ise 300 küsur TL imiş. Ful kelimesinin ne anlama geldiğine sözlükten bakın lütfen.

“D-SMART KELİME OYUNLARIYLA MAĞDUR EDİYOR”
Bundan 1 ay öncesine kadar D-Smart kullanıcılarına UEFA maçlarını 2012 ye kadar izletme taahhüdünde bulunuyordu. Tabi bu hizmeti FutbolSmart adlı kanaldan yapacağını belirtiyordu. Fakat UEFA kupasının isminin değişmesini fırsat bilerek Eurofutbol adında yeni bir kanal açarak maçları bu kanaldan yayınlayacağını duyurdu ve bunun için yeni bir spor paketi oluşturdu. Bu pakete 200 TL kadar para talep ediyorlar. Yeni kullanıcılara bu paket karşılığında 3 ya da 4 kanal şifresiz olarak izletiyorlar fakat biz eski kullanıcılara bu kanallardan sadece Eurofutbol kanalı şifresini açmak için 200 TL talep ediyorlar. Yani tek kanalı bize 200 TL gibi bir rakama açıyorlar. İşte fırsatçılık tam burada başlıyor. Ben ve benim gibi birçok kullanıcı D-Smart platformuna sadece bu maçları seyretmek için girmiş bulunmakta. Şimdi size soruyorum bir Türk takımı UEFA ya da Şampiyonlar Ligi’nde kaç maç oynuyor? En fazla 3 – 4 maç değil mi? Bu maçlar için bizden istedikleri rakamı düşünebiliyor musunuz? Kullanıcılarından aylık ücret talep etmeyeceğini söyleyen D-Smart yetkilileri her seferinde kelime oyunlarıyla biz kullanıcılarını mağdur ediyor.

17 Haziran 2012 Pazar

Askerlik kanunu sil baştan değişiyor




Yeni Askerilik Kanunu ile birlikte bir çok uygulama tarihe karışıyor. İşte yeni kanunun getirdiği yenilikler...
Tasarıya göre, askerlik şubeleri başkanlıklarınca kısa sürelerle teşkil edilen ve etkinliği kalmayan askerlik meclisleri, ilk yoklama ile yedeklik yoklaması işlemleri kaldırılacak. Yükümlülerin sağlık muayeneleri, aile hekimlerince yapılabilecek.
Askeri hastane bulunmayan yerlerde, engelli, yatalak, uvuz kaybı, gibi gözle görülür rahatsızlığı bulunanlar hakkında ''askerliğe elverişli değildir'' raporu, askerlik şube başkanı ve mülki amirliklerince görevlendirilecek resmi iki doktordan oluşan geçici sağlık kurullarınca verilebilecek.

Fakülte ya da yüksek okul öğrencilerinin askerliği erteleme şartlarından olan okula devam mecburiyeti ve iki yıl üst üste sınıfta kalmama zorunluluğu kaldırılacak.

Dış kaynaktan temin edilen muvazzaf subay adayları, rütbe takmadan önce subay temel askerlik ve subaylık anlayışı kazandırma eğitimine tabi tutulacak.

Astsubayların da birinci dereceye yükselebilmesine imkan tanınacak.

Askerlik hizmeti sırasında veya bu hizmeti tamamladıktan sonra fakülte ve yüksek okulları bitirenlere sözleşmeli subay veya astsubay olabilme imkanı gelecek.

Her yıl 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında yapılan yoklama ile 1 Temmuz-31 Ekim tarihleri arasında yapılan son yoklama uygulamasına son verilecek; yoklama işlemleri, 1 Ocak gününden başlamak üzere yaklaşık 14 aylık süreye yayılacak.

TBMM Başkanlığı'na sunulan Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'na göre, yoklama devri, askerlik çağının başlangıcından muvazzaflık hizmetinin başlangıcına kadar geçen süre olacak. Tasarıyla, seferberlik veya olağanüstü hallerde 19 yaşında bulunanların askere alınmalarına imkan tanıyan düzenleme yürürlükten kaldırıldı.

Her yıl 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında yapılan yoklama ile 1 Temmuz-31 Ekim tarihleri arasında yapılan son yoklama uygulamasına son verilecek; yoklama işlemleri, 1 Ocak gününden başlamak üzere yaklaşık 14 aylık süreye yayılacak.

Asker alma işlemleri Milli Savunma Bakanlığı'nca yürütülecek. Mevcut düzenlemede, asker almak işlerinde Türkiye Cumhuriyeti kolordu mıntıkalarına, kolordu mıntıkaları askerlik dairelerine, askerlik daireleri askerlik şubelerine ayrılmıştı. Şubeler dairelere, daireler fırka veya kolordulara ve kolordular Müdafaai Milliye Vekaletine bağlıydı.

Tasarıyla, MERNİS, Adres Kayıt Sistemi ve Milli Savunma Bakanlığı Bilgi Sisteminin yürürlüğe girmesiyle birlikte uygulama alanı kalmayan ilk yoklama ve son yoklama işlemleri kaldırılarak; yoklama, yükümlülerin askerliğe elverişlilik ve öğrenim durumları ile meslek ve niteliklerinin belirlenmesi işlemlerini kapsayacak şekilde yeniden tanımlandı. Buna göre, ''yükümlülerin sağlık muayenelerinin yapılarak askerliğe elverişli olup olmadıkları, öğrenim durumları, meslekleri ve niteliklerinin belirlenmesi'' işlemine yoklama denecek.

Yükümlülerin yoklama işlemleri yaklaşık 14 aylık bir süreye yayılacak. böylelikle, yoklama kaçağı sayısı ve yoklama dönemlerinde askerlik şubeleri önünde oluşan yükümlü yoğunluğu azaltılmış olacak.

Askerlik çağına gireceklerin kimlik bilgileri İçişleri Bakanlığı'nca her yıl Ekim ayında Milli Savunma Bakanlığı'na bildirilecek.

Askerlik çağına girenler ile bunlarla işleme tabi olanların yoklaması, her yıl 1 Ocak günü başlayacak ve o yıl askerlik çağına giren doğumluların silahaltına alınacağı ilk celp ve sevk tarihinin bitimine kadar devam edecek.

SAĞLIK MUAYENELERİ AİLE HEKİMLERİNCE YAPILABİLECEK

Yükümlülerin sağlık muayeneleri Türk Silahlı Kuvvetleri sağlık yeteneğine ilişkin yönetmelikte belirtilen usul ve esaslara göre yapılacak. Bu muayeneler, askerlik şubesinin bulunduğu yerde öncelikle varsa aile hekimi tarafından, yoksa en yakın resmi sivil sağlık kuruluşunda veya asker hastanelerinde tek tabip tarafından yapılacak.

Yükümlüler hakkında ertesi yıla bırakma, sevk geciktirmesi veya ''askerliğe elverişli değildir'' kararlı sağlık raporlarını tanzim etmeye yetkili makam, asker hastanesi sağlık kurulu olacak. Ancak asker hastanesi bulunmayan yerlerdeki sağlık raporları, askerlik şubesi başkanı veya vekili ile mülki amirliklerce görevlendirilen resmi iki sivil (varsa biri aile hekimi) tabipten teşkil edilecek geçici sağlık kurulunca verilebilecek.

Tasarıyla, illerde vali veya yardımcısı, askerlik şubesi başkanı, iki hekim ve il nüfus ve vatandaşlık işleri müdüründen; ilçelerde kaymakam, askerlik şubesi başkanı, iki hekim ve nüfus müdüründen oluşan yükümlülerin tahsil, mesleki ve kimlik bilgileri ile sağlık durumlarını tespit eden askerlik meclisleri günün gelişen koşullarında etkinliğini yitirdiğinden kaldırılıyor. Bu işlemler bundan sonra askerlik şubelerince yapılacak.
Askere çağrılan kişiler, kimliğini ve öğrenim durumlarını gösterir belgelerle yurtiçinde askerlik şubelerinde, yabancı ülkelerde ise elçilik veya konsolosluklarında bizzat bulunmaya mecbur olacak. Bulunamayacak derecede hastalık veya arızası olanlar, hükümlü, tutuklu olanlar, lise veya yükseköğrenimde olup henüz okullarını bitirmemiş olanlar; rapor veya onaylı öğrenim durumlarını gösterir belge göndermeye, hükümlülük veya tutukluluklarının nedenini bildirmeye mecbur olacak. Askerlik şubeleri, elçilik veya konsolosluklar da ihtiyar meclis ve heyetlerinden, kişilerden ve ilgili kurumlardan yapılacak işlemleri sormaya ve askerliklerini bu sorgu neticesine ve muayenelerine göre kararlaştıracak.

Askerliğe elverişli olup olmadıklarının tespiti için asker hastanesine gönderilenlerin asker hastanesinde teşhis amacıyla geçen sürelerindeki iaşe bedelleri de devletçe ödenecek.

ERTELEME KOŞULLARI

Tasarıyla, askerlik işlemlerinin ertelenmesine neden olan hallerden bazıları yeniden düzenlendi. Lise veya dengi okullarla fakülte ve yüksekokullarda öğrenim görenlerin askerlikleri; bitirdiği okulun dengi veya daha aşağı seviyedeki bir öğretim kurumuna kayıt yaptırmamak, yoklama kaçağı veya bakaya kalmamak ve 29 yaşını geçmemek kaydıyla; mezun oluncaya ya da ilişkileri kesilinceye kadar ertelenebilecek.

Yurtdışında öğrenim görenlerin askerlikleri de öğrenciliklerinin Türkiye'de tanınmasının ardından ertelenebilecek. Ancak buna göre askerlikleri ertelenenler, seferberlik halinde ihtiyaca göre asker edilebilecekler. Bu kapsamdaki yükümlüler; okul, ilişik kesme, mezuniyet ve kayıt dondurma gibi durum değişikliklerini, değişikliğin gerçekleştiği tarihten itibaren 2 ay içerisinde askerlik şubesine bildirecek.

Savaş zamanı hariç olmak üzere; bir baba veya ananın iki oğlundan biri askerdeyken diğer oğlu, ikiden fazla oğlu olanlardan ikisi askerde iken diğerleri, oğullarından biri muvazzaf askerlik hizmetini bitirinceye kadar askere sevk edilmeyecek. Bu düzenlemenin uygulanmasında 20 yaşından küçük olanlar ile geçime yardım edemeyecek derecedeki maluller hesaba katılmayacak.

Kardeş sevk tehirinde bulunulabilmesi için ananın dul olması şartı kaldırılacak. Bugünün şartlarında 15 yaşından küçük bir çocuğun aile bütçesine katkı sağlamasındaki zorluk dikkate alınarak, kardeş sevk tehirinde 20 yaşından küçük olanlar dikkate alınmayacak.
Yoklama sırasında lise veya dengi okuldan mezun olduğunu belgeleyenlerin askerlikleri üç yıl, fakülte veya yüksekokuldan ilişikleri kesilenlerle yüksekokul mezunlarının askerlikleri ise 29 yaşını tamamladıkları yılın sonu esas alınarak iki yıl süreyle ertelenecek.

Dört yıl ve daha uzun süreli yükseköğretim kurumlarından yahut bunların dengi olduğu kabul edilen okullardan mezun olan yükümlülerin askere sevkleri, istekleri halinde mezuniyet tarihinden itibaren iki yıla kadar, yüksek lisans eğitimini tamamlayanların ise bir yıla kadar tehir edilebilecek.

Askerlik çağrısına hasta olduklarından dolayı katılamayan yedek erbaş ve erlerden, bu durumlarını resmi veya askeri hekim ya da sağlık kurulu raporuyla tespit ettirenler herhangi bir cezai işleme tabi tutulmayacak.

Askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişiklikleri askerlik işlemlerinde dikkate alınmayacak. Ancak yoklamaları sırasında aile kütüğünde yazılı yaşları ile görünümleri uyumlu olmayanlardan, yaş düzeltmelerine engel bulunmayanların yaşlarının düzeltilmesi için savcıya başvurulacak ve yargılama sonucuna göre askerlikleri yaptırılacak.

YOKLAMAYA GİTMEYENE 100 LİRA CEZA

Yoklamada bulundukları yerdeki askerlik şubesi, elçilik veya konsolosluklara gelmeyen ve mazereti bulunduğuna dair belge ibraz etmeyenlerden, birlikte yoklamaya tabi oldukları doğumluların sevk yılı içindeki ilk celp ve sevk tarihinden sonra, son celp ve sevk döneminin bitiminden önce ele geçen veya kendiliğinden gelenler, hekime ya da asker hastanesinde muayene ettirilecek. Muayene neticesinde askerliğe elverişli oldukları anlaşılanlar sınıf ve tertibat yerlerine derhal sevk edilecek. Bu durumdakilere 100 TL idari para cezası verilecek.

Tasarıyla, yoklama kaçağı ve bakaya suçları, ilk kez yoklama kaçağı olan ve bakaya kalan yükümlüler için kabahata dönüştürülüyor ve idari para cezası yaptırımına bağlanıyor. Talim ve manevra için çağrıldıkları halde özürsüz gelmedikleri anlaşılan yedek erbaş ve erler hakkında idari para cezaları uygulanacak ve emsalleri kadar hizmete tabi tutulacak.

Yoklama kaçağı, saklı ve bakayaları bilerek resmi veya özel hizmete alanlar Askeri Ceza Kanunu'na göre cezalandırılacak.

Saklılardan ele geçen veya kendiliğinden gelenler nüfus kayıtlarına kaydedilmek üzere nüfus idarelerine gönderilecek. Nüfus idarelerince kaydedilenlerin bilgileri askerlik şubelerine hemen bildirilecek. Bunlardan yaşıtlarının ilk celp ve sevk tarihinin bitiminden önce yakalanan veya kendiliğinden gelenler, yoklamalarını müteakip silah altına alınacak. Yaşıtlarının ilk celp ve sevk tarihinin bitiminden sonra ele geçen veya kendiliğinden gelenlere yoklamalarının ardından idari para cezaları verilecek.

Tasarıyla, muvazzaf subay adaylarından temel askerlik eğitimini tamamlamadan ayrılanlar ile muvazzaf subaylığa nasbedildikten sonra deneme süresinin bitimine kadar ayrılanların temel askerlik eğitiminde veya deneme süresinde geçen sürelerinin ne kadarının askerlik hizmetinden sayılacağı, bu kişilerin eksik kalan askerlik hizmetlerini ne şekilde tamamlayacaklarına ilişkin esaslar da düzenleniyor.

Adres Kayıt Sistemi ve Milli Savunma Bakanlığı Bilgi Sisteminin yürürlüğe girmesi nedeniyle yedek subay ve astsubayların her yıl 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında yapılan yedeklik yoklaması uygulamasına son verilecek. Sefer görev emri tebliğ edilen yedek subay ve yedek askeri memurların adres değişikliği bildiriminde bulunması ve bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlerden idari para cezası alınması uygulamasına son verilecek.

ASKERLER HAKKINDAKİ İHBAR VE ŞİKAYETLER

Tasarıda, Anayasanın 145. maddesinde yapılan değişiklik doğrultusunda, asker kişiler hakkındaki ihbar ve şikayetlere uygulanacak usul, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun paralelinde yeniden düzenlendi.

Anayasa Mahkemesi, teşkilatında askeri mahkeme kurulan kıt'a komutanı veya askeri kurum amirince, askeri hakimlere idari sicil verilebilmesine yönelik düzenleme Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiğinden tasarıda yeni düzenlemeler yapıldı. Buna göre, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı ilkeleri esas alınarak Askeri Hakimler Kanunu'nun ''Sicil belgeleri ve sicil üstleri'' başlıklı maddesi yeniden düzenlendi.

Buna göre, askeri mahkeme kadrolarında görev yapan askeri hakimlere ve savcılara idari sicil verilmesi uygulamasına son verilecek. Yardımcı askeri savcılara ve askeri savcı yardımcılarına yalnızca askeri savcı tarafından idari sicil verilecek. Askeri mahkeme ve askeri savcılık kadroları dışında görev yapan askeri hakimlere, sicil üstlerince idari sicil verilecek.

ÜNİVERSİTE MEZUNLARINA SUBAY OLMA İMKANI

En az 4 yıl süreli fakülte veya yüksekokulları bitiren kadın veya erkeklerden muvazzaf subay olmak için başvuranlar 27 yaşından, lisansüstü öğrenimi tamamlamış olanlar ise 32 yaşından büyük olmamak ve gerekli şartları taşıması şartıyla Genelkurmay Başkanlığı'nca gösterilecek, TSK tarafından harp okullarında yetiştirilemeyen veya yeterince yetiştirilemeyen sınıflarda muvazzaf subaylığa atanabilecek.

Fakülte veya yüksekokul bitirip TSK'da askerlik hizmetine başladıklarında 27 yaşından, lisansüstü öğrenimini tamamlamış olanlarda ise 32 yaşından büyük olmayanlardan muvazzaf subaylığa geçmek isteyenler, muvazzaf subaylığa atanabilecek. Bunlardan, terhislerinin ardından başvuranlar ile askerlik hizmeti sırasında veya terhislerinin ardından fakülte veya yüksekokulları bitirip başvuranlar da subaylığa atanabilecek.
Subaylığa atananlar, askeri eğitimin ardından bir yıllık deneme süresine tabi tutulacak. Eğitimde başarısız olanlar, TSK'ya uyum sağlayamayanların TSK ilişikleri kesilecek. Devletin bu sürede yaptığı masraflar, kanuni faizleriyle birlikte kendilerinden tahsil edilecek.

Temel askerlik eğitiminden çeşitli nedenlerle ilişiği kesilenlerin temel eğitimde geçirdikleri süreler ile temel askerlik eğitiminin ardından subay olarak atananlardan, deneme süresinin bitimine kadar ayrılanların temel eğitimde ve muvazzaf subaylıkta geçen süreleri, askerlik hizmetinden sayılacak.

Toplam hizmet süreleri, askerlik yükümlülük sürelerini karşılayanlar, askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacak. Muvazzaf subay adayları sağlık, disiplin, mükafat ve ceza işlemleri bakımından harp okulu öğrencilerinin intibak eğitiminde tabi olduğu kurallara tabi olacak.

Temel askerlik eğitimleri, takvim yılının 30 Ağustos tarihine kadar tamamlanacak. Bu kişilerin subaylık atamaları hangi tarihte olursa olsun, kademe ilerlemesi veya üst rütbeye yükselmelerine esas olacak atamalarında kararname takvim yılının 30 Ağustos tarihi esas alınacak. Ancak, 30 Ağustos tarihinden sonra subay olarak atanacaklara bu işlemden dolayı geriye doğru maaş, maaş farkı ve diğer özlük hakları verilmeyecek.

MECBURİ HİZMET SÜRESİ 5 YIL AZALIYOR

Muvazzaf subayların mecburi hizmet süresi 15 yıldan 10 yıla indirilecek.

Subay veya astsubaylığa atandıktan sonra yabancı ülkeye 6 ay veya daha fazla süre ile öğrenim, staj, kurs, ihtisas veya görgü ve bilgilerini artırmak amacıyla gidenlerin yükümlülükleri, masrafların ödenme şekline bakılmaksızın, gidiş ve dönüş tarihleri arasında geçen sürenin 2 katı kadar uzatılacak.

Subay ve astsubaylara, eşinin doğum yapması, eşinin ölümü, çocuğunun ölümü, kendisinin veya eşinin ana, baba veya kardeşinin ölümü hallerinin her birinde isteği üzerine 10 güne kadar, kendisinin veya çocuğunun evlenmesi halinde isteği üzerine 7 güne kadar ilave izin verilebilecek.

Subay ve astsubaylara, bakmakla yükümlü olduğu ya da refakat etmediği takdirde hayatı tehlikeye girecek ana, baba, eş ve çocukları ile kardeşlerinden birinin ağır bir kaza geçirmesi veya tedavisi uzun süren önemli bir hastalığa tutulmuş olması durumunda, bu durumun sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi şartıyla, istekleri üzerine, aylık ve özlük hakları korunarak 3 aya kadar izin verilebilecek. Bu sürenin bitmesinin ardından istekleri üzerine ayrıca 6 aya kadar aylıksız izin verilebilecek.

Kadın personele doğum yapmasından önce 8 hafta ve doğum yaptığı tarihten itibaren 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta süre ile aylıklı izin verilecek. Çoğul gebelik halinde, doğum öncesi 8 haftalık izin süresine 2 hafta süre eklenecek. Ancak beklenen doğum tarihinden 8 hafta öncesinden, sağlık durumunun uygun olduğu doktor raporu ile belgelenen personel, isterse doğumdan önceki 3 haftaya kadar iş yerinde çalışabilecek. Bu durumda personelin isteği halinde doğum öncesinde çalıştığı süreler, doğum sonrası izin süresinin bitim tarihinden itibaren aylıklı izin süresine eklenecek. Doğumun erken gerçekleşmesi nedeniyle doğum öncesi 8 haftalık izinden kullanılamayan süreler, doğum sonrası sürelere eklenecek.

Doğumda veya doğum sonrası aylıklı izin süresi içerisinde annenin ölümü halinde, isteği üzerine subay veya astsubay olan babaya, anne için öngörülen süre kadar izin verilecek.

Ayrıca doğum yapan personele, aylıklı izinlerinin bitiminden itibaren başlamak üzere, en fazla 3 yaşında bir çocuğu evlat edinen kadın personele çocuğun ana ve babasının rızasının kesinleştiği tarihten veya vesayet dairelerinin izin verme tarihinden itibaren istekleri üzerine 12 aya kadar aylıksız izin verilecek.

GENELKURMAY'A "SÖZLEŞMELİ DANIŞMAN" KADROSU

Fakülte veya yüksekokulları bitirenlerden subay olarak atanmak üzere temel askerlik eğitimine alınanlar, asteğmenler için ilgili mevzuatında öngörülen aylık ve mali haklar ile sosyal yardımlardan aynen yararlandırılacak.

Yabancı ülkede ya da uluslararası kuruluşlarda görev alacak subay veya astsubaylara, Genelkurmay Başkanlığı'nın oluru ile ve Milli Savunma Bakanlığı'nın onayı ile 5 yıla kadar maaşsız izin verilebilecek.

BM Teşkilatı ile Türkiye'nin üye olduğu ya da imzaladığı anlaşmalarla taraf bulunduğu diğer uluslararası teşkilatlar nezdinde ateşkesi denetlemek üzere gözlemci sıfatıyla görev alan ya da barış gücünde görevlendirilen subay ve astsubaylara, Genelkurmay Başkanlığı'nın oluru, Milli Savunma Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile 5 yıla kadar maaşlı izin verilebilecek. Bu personele, görevlendirilen teşkilat tarafından yapılacak ödemelerin dışında, ayrıca, aynı kararname ile tespit edilecek tutarda aylık ek ücret de verilebilecek.

Terörle Mücadele Kanunu kapsamında aylık bağlanan TSK personelinin unvan ve rütbeleri, görevdeki emsallerinin unvan ve rütbelerine yükseltilecek, haklarında yapılacak her türlü işlemde yükseltilen unvan ve rütbeleri esas alınacak.

TSK faaliyetleri ile ilgili alanlarda Genelkurmay Başkanı'na danışmanlık yapmak üzere, kadro şartı aranmaksızın ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli olarak 10 kişiye kadar Genelkurmay Başkanı danışmanı çalıştırılabilecek.

Diğer kamu personellerinde olduğu gibi TSK personeli de birinci derecenin dördüncü kademesine kadar yükselebilecek. Halen görevde olan personel ile emekli adi malül, vazife malüllüğü, aylığı bağlananlar ile dul ve yetim aylığı alanların intibakları gerçekleştirilecek.

Uzman erbaşların her yıl 45 gün izin alma hakları olacak. Bu iznin 15 günü mazeret izni olarak kullanılacak. Uzman erbaşlara, mazeret izni dışında, eşinin doğum yapması, eşinin ölümü, çocuğunun ölümü, kendisinin veya eşinin ana, baba veya kardeşinin ölümü hallerinin her birinde isteği üzerine 10 güne kadar, kendisinin veya çocuğunun evlenmesi halinde isteği üzerine 7 güne kadar ilave izin verilebilecek.

Doğumda veya doğum sonrası aylıklı izin veya analık izni süresi içerisinde eşinin ölümü halinde, isteği üzerine uzman erbaşa anne için öngörülen süre kadar izin verilecek.

Yangın, deprem, su baskını gibi olağanüstü bir mazeret dolayısıyla bir yıl içerisinde yılık izin haricinde 30 güne kadar mazeret izni verilebilecek.

Muvazzaf astsubayların da mecburi hizmet süresi 15 yıldan 10 yıla indirilecek.
 Askerlik yükümlülüğünü kısa dönem er olarak yerine getirenlerle, erbaş ve er olarak yerine getirenlerden fakülte ya da yüksekokul bitirenler de sözleşmeli subay olarak istihdam edilebilecek.

Harp Akademilerinde atamalı veya sözleşmeli olarak görevli sivil öğretim elemanlarına, disiplin ve cezai hükümler ile diğer hak ve yükümlülükler açısından TSK'da görevli sivil memurlara uygulanan mevzuat hükümleri uygulanacak. Bu öğretim elemanları, TSK sosyal tesislerinden ve kamu konutlarından görevlendirildikleri kadro derecesindeki subaylar gibi yararlanabilecek, askeri personel ile aralarındaki protokol münasebetlerinin düzenlenmesinde de aynı esas uygulanacak. Gülhane Askeri Tıp Akademisi ile Astsubay Meslek Yüksek Okulları'nda atamalı veya sözleşmeli olarak görevli sivil öğretim elemanları da TSK sosyal tesislerinden ve kamu konutlarından, görevlendirildikleri kadro derecesindeki subaylar gibi yararlanabilecek.

Er ve erbaşlara ödenen harçlıklardaki küsuratlar, harçlıkların ödenmesinde kolaylık sağlanması amacıyla 1 liraya iblağ edilecek.



12 Haziran 2012 Salı

Devlet Assubay’ını Terör Örğütü’nün elinde bıraktı



Kaçırılan bir subay olsaydı acaba durum böyle olurmuydu? Subaylarına toz kondurmayan, balyoz, Ergenekon ve andıç sanıklarını kurtarmak için personelinden zorla para toplamakla meşgul olan genel kurmay, söz konusu bir Assubay veya uzman erbaş olunca neden sessizliğe gömülüyor ve üç maymunu oynuyor.

Operasyonlarda kahramanca kendilerine verilen görevleri yaparken şehit olan nice Assubay ve Uzman erbaşlar var, bunların adlarını ve fotoğraflarını genel kurmay’ın sitesinde yayınladığını daha görmedik, göremedik.

Astsubay’lar ile subaylar arasına sokulan, sistemin gereğini yaptığını zannederek böbürlenen zatlar bu “fitne” ve “nifak” gözünüzü kör etmiş ve orduyu bitirme noktasına getirmiş.
Subayların yaptığı baskı, tehdit, şantajdan dolayı askeri hastanelerin Psikiyatri servileri Assubay ve Uzman erbaşlar ile dolup taşıyor. Gazetemize kendilerine yapılan baskı ve tehdidi anlatan görevli personelden her gün 10-15 e-posta alıyoruz.
Çocuklarına daha iyi ve onurlu bir yaşam vermek için, aldığı vazifeleri canla, başla üstün bir gayretle yerine getiren, bu uğurda ölümü bile göze alarak ülkenin en ücra köşelerinde görev yapacak kadar cesur olan, asla aklından hainlik ve hıyanetlik geçirmeyen bu kahraman insanlara yapılan reva mı?
Unutmayalım ülkenin gireceği bir savaşta omuz omuza çarpışacağız.
NE EKERSEN ONU BİÇERSİN!
Astsubay’ların özlük haklarını düzeltmek, daha onurlu bir yaşam kurmalarını sağlamak, geleceğe güvenle bakmalarını temin etmek için “kılını kıpırdatmayan” genel kurmaydan, 242 gündür terör örgütünün elinde bulunan bir Assubay’ı kurtarmasını beklemek hayalden öteye gitmez.
Sistemin generalleri için varsa yoksa Harbiyeli subay, diğer personel ise her an harcanılabilir. Kendini Atatürkçülük ve laiklik konusunda “kaf dağının” tepesinde gören bu sistemin subaylarının asıl zihniyeti budur.
Artık herkes şapkasını önüne almalı ve yıllardan beri Assubaylara karşı yürütülen ve tarihten gelen bu kini, nefreti bir kenara bırakıp, 80 yıldan beri Assubaylar ile subaylar arasına atılan bu “Nifak” ve “Fitne” tohumlarının kökünü kurutulmalıdır. Bu gidişat hiç kimseye yarar sağlamayacağı gibi ülkeyi de bir felaketin eşiğine getirir.
21. yüzyıl Türkiye’sinde insanlar arasında ayrımcılık bozgunculuk, fitne ve fesat çıkarmak kabul gören bir düşünce ve davranış biçimi değildir. Bu tip insanları zaten toplum dışlamakta ve Türk yargısıda en güzel cevabını vermektedir.
Genel kurmay tüm personeline eşit, adaletli ve insana yakışır bir davranışla yaklaşmalı, özlük hakları konusunda nalıncı keseri gibi hep subayların tarafına yontmamalı.
ASSUBAY’IN KADERİ BU OLMAMALIYDI!
İNSANIN “NERDE BU DEVLET, NERDE BU GENEL KURMAY” DİYESİ GELİYOR. 
DİYARBAKIR’ın Lice İlçesi Fis Ovası’nda geçen yıl 9 Temmuz’da PKK’lı teröristler tarafından kaçırılan 34 yaşındaki Astsubay Başçavuş Abdullah Söpçeler’den, aradan geçen 242 günde hiçbir haber alınamadı. Astsubay Söpçeler’in Kırklareli’nin Babaeski İlçesi’nde yaşayan yakınlarının endişeli bekleşiyi ise sürüyor.

Diyarbakır’da 9 Temmuz 2011 tarihinde, kaza yapmış gibi davranarak yol kesen PKK’lı grup tarafından, içinde bulunduğu araçtan indirilen Lice 2’nci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nda görevli Astsubay Başçavuş Abdullah Söpçeler kaçırıldı. Evli ve 1 çocuk babası Astsubay Başçavuş Abdullah Söpçeler’den bu güne kadar hiçbir haber alınamadı. Söpçeler’in Kırklareli’nin Babaeski İlçesi’ndeki yakınlarının endişeli bekleşiyi sürüyor. Söpçeler’in sağlık durumu hakkında bilgi sahibi olmak istediklerini söyleyen yakınları, "Yetkililer bize arama çalışmalarının sürdüğünü söyledi. Bizde umutla bekliyoruz" dedi.

Terör örgütü PKK yanlısı yayın yapan ROJ TV, 29 Temmuz 2011 günü, kaçırıldıktan 20 gün sonra Astsubay Başçavuş Abdullah Söpçeler’in görüntülerini yayınlamıştı. Görüntülerde Söpçeler, "Öncelikle olarak aileme seslenmek isityorum. Sağlık ve genel durumum iyi. Burada bize iyi davranıyorlar. Rehin alındığımız günden beri herhangi bir kötü muamelede bulunmadılar. Kendi faydalandıkları her türlü imkan ve olanaklardan bizi de faydalandırdılar. Kendinizi fazla yıpratmayın. Tek dileğim biran önce sizlere kavuşmak. İkinci olarak bütün sivil toplum kuruluşlarına, insani yardım derneklerine, insan hakları örgütlerine, aydın insanlara, ’Bu soruna ben de katkıda bulunurum’ diyebilen ve çözümü gerçekleştirmek isteyen bütün insanlara seslenmek istiyorum; Bu akan kan ve gözyaşlarının durması, ölümlerin bitmesi adına bu ılımlı ve yumuşak ortamın devam ettirilip, barış ortamının sağlanması ve ailemize biran önce kavuşmamız adına ellerinden gelen gayreti ve çaba göstermelerini diliyoruz" diye konuşmuştu.

BU TARİHİ SAKIN UNUTMAYIN!



Yirmi Yedi Ekim İki Bin On Bir… Bu tarih unutulmaması gereken bir tarihtir. Her sene, bu tarihin yıldönümünde dileyen yas tutsun, dileyen kutlamalar yapsın. İstediğiniz ismi de verin; Avrupa Fiyasko Bayramı… Yunan Skandalı Günü… Avrupa İdealini Anma Günü… Dolandırılma Günü… Bu tarih AB’nin Yunanistan’ın borçlarının %50’sini sildiği ve Avrupa’nın dayandığı değerlerin öldüğünü “zımnen” ilan ettiği gündür. Sevinene kutlu olsun! Üzülene geçmiş olsun! Neden olana yazıklar olsun!...
Avrupa Birliği’nin kuralları vardır, diye biliyorduk. Avrupa Birliği bir kurallar manzumesidir, diye düşünmüştük. Avrupa Birliği ülkeye veya duruma göre değil, ilkelere göre davranır, diye inanmıştık. Avrupa Birliği küçük çıkarlara, günlük hesaplara ve ahbaplıklara göre değil, ideallere göre karar alır, sanmıştık. Avrupa Birliği’nin çifte standartları olmadığını varsayıyorduk. Yanılmışız. Hem de çok yanılmışız.
Yunanistan on yıllardır yedi, içti. Lüks hayat yaşadı. Üretmeden, sadece tüketerek, üstelik Avrupa Birliği’nin kasasından aldığı parayı harcayarak yaşadı. Sonra da iflas etti. Avrupa Birliği Yunanistan’ı Birlikten kovmalı ve yaptığı işlerin faturasını da ödemesi için önüne koymalıydı.
Ama Avrupa Birliği öyle yapmadı. Birlik ilk önce Yunanistan’ı desteklemek namına Yunanistan’ın belgelerde yaptığı tahrifata, istatistiklerde yaptığı güzelleştirmelere ve Birlik ilkelerine ihanetine rağmen, Atina’ya adeta “Avro boru hattı” döşedi. Yunanistan yine de reform yapmadığı gibi herhangi bir performans da gösteremedi.
Bu defa Avrupa Birliği “Yunanistan’ın harcadığı Avrupa’nın parasını kurtarabilmek ve verdiği kredileri geri alabilmek için, sonradan ödediği kredileri de kurtarmaya çalıştı. Sonuçta ise Avrupa Birliği Yunanistan’ın borçlarını %50 sildi!...
Yunanistan’ın on yıllardır süren ve şimdi çöken tatlı hayatının faturasını finanse edecek olan Avrupalıların fikrini soran oldu mu? Elbette hayır! Çünkü Avrupa Birliği’nde işler böyle yürümez.
Avrupa Anayasası taslağı çökünce, Brüksel 2009’da aynı içerikle yeni bir anlaşma metni hazırlamıştı; Lizbon Anlaşması. Ama o da önce işe yaramadı. Çünkü İrlanda referandumda bu anlaşmayı onaylamayı reddetti. Bunun üzerine Avrupa Birliği İrlanda’nın aynı konuda ikinci bir referandum yapmasına karar verdi. İrlandalılar ikinci referandumda “evet” oyu verdiler.
Rezaletin daha büyüğü Ekim’de yaşandı. 11 Ekim 2011’de Slovak Parlamentosu’nda yapılan oylamada Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF) ile ilgili plan reddedildi. Ama ne olduysa 13 Ekim 2011’de Slovakya Parlamentosu, EFSF’nin genişletilmesi planını onayladığını ilan etti!
Nerede ilkeler? Nerede kurallar? Nerede üyelerin eşitliği? Nerede demokrasi ve saygı? Yunanistan borç listesinden ve Avrupa’nın alacakları listesinden silinen rakam 100 milyar EUR! Türkiye’ye yapılacak küçük ödeme miktarlarına “İncil adına, İsa adına” karşı çıkanlar, acaba bu rezaleti hangi bab veya cüzle açıklayabiliyorlar?
Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’nun açıklamalarından Yunanistan’ın mevcut durumdan çok memnun olduğu anlaşılıyor. Papandreu bankaların Yunanistan'ın tahvillerinde %50 kaybı kabul etmesinin -borç silmek için artık böyle deniliyor- ülkenin borç yükünün sürdürülebilir olduğu anlamına geldiğini söyledi. Daha açık bir dille; Papandreu Avrupa Birliği’nin yaptığı bu iyiliğin Yunanistan’ı iflastan kurtardığını itiraf ediyor.
Papandreu, Brüksel'de yaptığı açıklamada, “borç şimdi kesinlikle sürdürülebilir. Yunanistan ve Avrupa için yeni ve iyi günler umalım. Yunanistan kesin olarak geçmişten şimdiye hesaplarını halledebilir” dedi. Elbette Yunanistan yeniden aynı işleri bir kez daha yapmazsa…
Papandreu Yunanistan'da bazı bankaların geçici olarak kamulaştırılabileceğini de açıkladı. Buna göre, çok büyük olasılıkla bankaların hisselerinin büyük bölümü devlete geçecek. Bankalar yeniden yapılandırıldıktan sonra özel yatırımcılara satılacak. Papandreu bunun için “bu çok standart bir uygulama, korkacak bir şey yok” diyor. Elbette korkulacak bir şey yok. Avrupa Birliği bunu finanse etmeye razı olduktan sonra… Eğer bu plan işe yaramazsa, yine de korkulacak bir şey yok. Nihayetinde Avrupa Birliği’nin tutumu ortada. Olmazsa, yine denenir!
Bu planların, taktiklerin işe yaraması olasılığı yok. Çünkü bu plan işe yarasa bile -ki daha öncekiler hiç işe yaramadı-  Yunanistan'ın %160 olan borç seviyesi 2020 yılına kadar %120'ye düşecek. Bunun için dahi Yunanistan’ın yeniden “yaramazlık yapmaması” gerekiyor.
Ama galiba bunun da çaresi düşünülmüş. Avrupa Birliği Yunan özel sektörüne 30 milyar EUR destek verme kararı aldı! Neden? Neye göre?
Acaba şu sorunun cevabı var mı; Biz neden borcumuzu ödüyoruz? Bizim -veya başkasının- borcunu neden silmiyorlar? Borcuna sadık kalan ülkeler ve krizle başa çıkmaya çalışanlar bunu hak etmiyor!
Merak etmemek mümkün mü; Avrupa Birliği’nin kuralları, ilkeleri, gelenekleri ve meşhur müktesebatı kimin için, hangi zaman, hangi şartlarda ve neye göre uygulanır, hatta önemsenir?
Bu rezaletin faturası çok ağır… Hangi Avrupa Birliği yetkilisi bundan sonra hangi açıklamasının ciddiye alınmasını umabilir? Örneğin Türkiye hakkındaki ilerleme raporları, açıklamalar, kararlar… Belli ki Avrupa Birliği ilkelere ve kurallara göre hareket etmiyor. Yunanistan örneğinden belli! Acaba Yunanistan için uygulanan imtiyaz ve kuraldışı iltimas diğer ülkelere de gösterilecek mi? İtalya, İspanya, Portekiz, Estonya, Letonya, Macaristan, İrlanda? Hatta İngiltere?
Avrupa Birliği’nin savunduğu “değerlere, ilkelere ve kurallara” sadakatinin üzerinde durup zaman kaybetmemek lazım! Ama bir husus kesin; Yunanistan gerçekten de Avrupa Birliği’nin fikri kökenleri arasında yer alıyor!

BOP.PROJESİ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN TASVİYE EDİLMESİ



 Her planın, projenin bir başlangıç noktası vardır.
Örneğin, 5 katlı bir ev yapmak için önce temel kazmak zorundasınız.
Doktor olabilmek için de önce ilkokula başlamanız gerekir.
7 yaşında doktor olan gördünüz mü?
Gelelim Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'ne...
Nedir bunun amacı?
Eski ABD Dışişleri Bakanı Kondi Rays'ın övünerek açıkladığı gibi, "24 İslam ülkesinin sınırlarını ve rejimlerini değiştirmek".
Ve bu alt üst oluşlarla İslam ülkelerini zayıflatarak İsrail'in varlığını güvence altına almak.
Ama bir anda 24 ülkenin sınırları ve rejimleri değiştirilemez, öyleyse bir yerden başlamak gerekli.
Başlangıç noktası, İslam ülkeleri arasında ikinci bir İsrail meydana getirmek.
Yani Ortadoğu'da Amerika'nın tam kontrolünde olan yeni bir devlet meydana getirmek.
Öyle ki, bu devlet projenin uygulanmasında bir ABD üssü olarak kullanılabilecek.
Hem de, İsrail'e tamamen dost bir devlet kurulmuş olacak. İsrail bölgede yalnızlıktan kurtulacak.
İşte bu devlet, projede "Büyük Kürdistan" olarak belirlenmiştir.
Bu İkinci İsrail, varlığını tamamen Amerika'ya borçlu olacağı için buna Kukla Devlet diyoruz.
"Büyük Kürdistan", Türkiye, Irak, Suriye ve İran'dan koparılacak olan toprak parçaları birleştirilerek kurulacaktır.
Başşehri ise Diyarbakır olacak.
İşte, bu projenin Eş başkanı olduğunu 34 değişik yer ve zamanda kameralar karşısında açıklamış olan Recep Bey, yine kameralar karşısında:
"Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi var ya, işte bu proje içinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir"
diyerek planı ifşa etmişti.
"Büyük Kürdistan"ın kurulmasına Barzani Devleti oluşturularak başlandı.
İşbirlikçi Türkiye hükümetleri, Amerikan Çekiç Güç'ün görev süresini defalarca uzatarak Barzani Devletinin oluşturulmasına katkıda bulundular.
Çekiç Güç, Irak ordusunun kuzeye geçmesine engel olarak yıllarca bu Kukla Devletin yavaş yavaş oluşmasını sağladı.
Şimdi sıra geldi Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunu Barzani Devleti ile birleştirmeye.
Irak işgali öncesinde ABD'nin o zamanki Ankara Büyükelçisi Robert Pearson bu görevi şöyle anlattı:
"Türkiye'nin güneydoğu ve doğusuyla, Irak'ın kuzeyi tek bir ekonomik bölge olmalı".
Geçen hafta Türkiye'ye gelen Barzani ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Tam ekonomik entegrasyon" kararı aldılar.
Demek ki, burada da başlangıç noktası ekonomik entegrasyon.
Ekonomik olarak bütünleşecek olan Kukla Barzani Devleti ile Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu, siyasi olarak birleşmeye bir adım daha yaklaşmış olacak.
Bu süreçte, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunun Ankara ile bağlarını gevşetmesi gerekiyor.
Bunu sağlamak için, önce Kalkınma Ajansları kuruldu.
Bu sayede eyaletleşmenin önü açılıyordu.
Daha sonra Adalet bakanlığı, Bölge İstinaf Mahkemeleri kurulması için harekete geçti.
Böylece merkezi yönetim ve denetim zayıflayacak, ekonomik ve yönetsel olarak Ankara'dan giderek bağımsızlaşan eyaletler meydana gelecekti.
Şimdi de bunun hukuki altyapısını hazırlamak için AKP hükümeti düğmeye bastı.
Belediyeler Kanunu'nda değişiklik yapılması için 14 AKP Milletvekili kanun teklifi verdi.
Bu teklif kanun olarak yasalaşırsa, belediyelerin yetkileri inanılmaz şekilde genişleyecek.
Belediye başkanları eyalet valisi gibi hareket edebilecekler.
Zaten daha önce, PKK'lı belediyeler, Barzani Devletinin belediyeleri ile bir birlik kurmuşlardı.
Şimdi bu birlik, ekonomik entegrasyonu sağlamak ve Ankara'nın yönetim alanından çıkarak Erbil yönetimi etrafında birleşmek için hukuki açıdan da serbest hale gelecek.
Bundan sonraki adım da, eşyanın tabiatı gereği, entegre olmuş ekonomik bölgenin siyasi bir sınır içinde birleşmesidir.
Bu da, ya referandum yoluyla, ya da kitlesel ayaklanma yoluyla hayata geçirilecektir.
Bunun altyapısı da hazırlanmıştır.
İşbirlikçi Türkiye hükümetleri, İkiz Yasalar denilen ihanet yasalarını kabul ederek, bu soruna Birleşmiş Milletlerin müdahalesinin önünü açtılar.
Ekonomik bütünleşme sağlanınca PKK'nın yasal partisi "İkiz Yasalar gereğince kendi kaderimizi tayin etmek istiyoruz" deyip referandum isteyecek.
İkiz Yasalar gereği Türkiye Hükümeti "Ayrılma Referandumu"nu kabul etmek zorunda kalacak.
Kabul etmezse, ayaklanma başlayacak.
Türk Ordusu ayaklanmaya müdahale ederse, İkiz Yasalara atıfta bulunan Birleşmiş Milletler askeri müdahalede bulunacak.
Bir yandan da: "Eskiden Ermeni soykırımı yaptıkları gibi şimdi de Kürt soykırımı yapacaklar" diye dünya kamuoyuna müdahale kabul ettirilecek.
(Ermeni Soykırımı yasaları çıkarılmasının sebebi tarih araştırması değil, Türkiye'yi bölmek için yapılacak olan askeri müdahalenin şimdiden altyapısının hazırlanmasıdır.
Bizim şaşkın ve işbirlikçi politikacılarımız "Tarihçiler araştırsın" diyecek kadar ihanet içindedirler.
Emperyalist ülkeler tarih araştırması yapmıyor, Türkiye'yi bölmek için dünya kamuoyunu hazırlıyor.)
İşte hain plan bu.
Kendisinden önceki işbirlikçi hükümetlerin mirasını devralan AKP hükümeti, bu hain proje için gereken adımları aceleyle atmaya çalışmaktadır

"Açılım" denen ihanetin kısaca açıklaması budur.

PKK VE SİYASİ UZANTISI BDP'Lİ ERMENİLERİN İSİM LİSTESİ..


PKK'nın ele başısı 35.ooo kişinin katili ve halen İmralı'da elikeyf süren asıla adı Agop ARTİNYAN olan Abdullah ÖCALAN ermenidir.
Babaannesinin Ermeni olduğunu kendisi açıklayan ''Parmaksız Zeki'' kod ismiyle tanınan Şemdin SAKIK ve halen Milletvekili Sırrı SAKIK Ermeni'dir.

Eski vekillerden Emine Ayna, ""sürgünde Kürdistan hükümeti" delegesi, 1959-Silvan doğumlu Semra Bakır, Ermeni'dir.Ermeni TİKKO üyesi olan Semra BAKIR'ın kardeşi Orhan BAKIR bir çatışma sırasında öldürülmüştür.

"Sürgündeki hükümet" delegesi Meryem Tabaş Ermeni'dir. Dedesi Hokar, ninesi Haykanuş'tur. "Zazan Bertin" kod adlı 1980-Silvan doğumlu Ruşen Tapancı Ermeni'dir. Dedesinin adı Ohanis'tir. "Mavi Çarşı"nın yakılması eylemine katılmıştır. 1975 doğumlu Yusuf Cihangir Ermeni'dir. Dedesinin adı Vartan'dır. 

1965-Karakaçan doğumlu Adnan Dizin Ermeni'dir. Dedesinin adı Kirkor'dur. 1970-Siirt doğumlu Nihat Türksoy, hiç de TÜRK soylu değildir, Ermeni'dir. Dedesinin adı Serkis, ninesinin adı Zerdo'dur. 

1977-Bozova doğumlu Mehmet Güzel Ermeni'dir. Dedesinin adı Mıgırdıç, ninesinin adı İlsevik'tir. "Cihan" kod adlı, 1974-Pertek doğumlu Akif Yadigâroğulları Ermeni'dir. Büyük dedesi Apkar, ninesi Maryam'dır. 1973-Ömerli doğumlu Metin Gümüş Ermeni'dir. Büyük dedesi Artin, ninesi Dihram'dır. 1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni'dir. Bu hıristiyan herif, "HADEP İmamlar Birliği" üyesi olmuştur!. 1978-Silvan doğumlu Sidar Şimşek Ermeni'dir. DEHAP ilçe teşkilatında görev yapmıştır. Büyük dedesi Bedros, ninesi Luşin'dir. 

1977-Diyarbakır doğumlu Mehmet Sami Geniş Ermeni'dir. Uyuşturucu madde kaçakçısıdır. Yakalanıp, 11/12/2002 tarihinde İstanbul; 6. DGM mahkemesinde CK/405 ve CK/403 : Uyuşturucu madde ticaretinden yargılanarak 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Büyük dedesi Serkis, ninesi Şuşi'dir. 1975-Afşin doğumlu Özgür Erbil Ermeni'dir. Sahte belgeler ile yurtdışına çıkmıştır. Almanya'da, uyuşturucu tâciridir. Büyük dedesi Akup (agop), ninesi Lüsye'dir. 1977-Silvan doğumlu Orhan Olsen Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı İliyo, ninesinin adı Mari'dir. . 

1968-Muş doğumlu Kutbettin Akşula Ermeni'dir. 1992 yılında Muş ilinde PKK terör örgütüne maddî yönden destek sağlamak amacıyla silah kaçakçılığı yapmaktan tutuklanmıştır. 1979-Yurtbeyi doğumlu Barış Başak Ermeni'dir. Büyük ninesinin adı Kotine'dir. DTP kurucu üyesidir. 

1953-İdil doğumlu Abdülaziz Özdemir Ermeni'dir. Dedesi Yusuf, ninesi Kazo'dur. 21.2.1991 günkü çatışmada ölü ele geçirilmiş, sünnetsiz olduğu tesbit edilmiştir. 1972-Siverek doğumlu Levent Kayadağ Ermeni'dir. Dedesi Mikdat, ninesi Havuş adındadır. 16.10.1993 günü çatışmada ölü ele geçirilmiş, sünnetsiz olduğu görülmüştür. 

1954-Beştüşşebap doğumlu Mehmet Öztunç Ermeni'dir. Dedesinin adı Musa, ninesinin adı Miran'dır. PKK'ya yardım ve yataklıktan tutuklanmış, sünnetsiz olduğu tesbit edilmiştir. Daha sonra HADEP Antalya İl Kurulu'na seçilmiştir. 1977-Karayazı doğumlu İdris Sefil Ermeni'dir. Terörden hapis yatmış, sonra bir ara Konya HADEP Gençlik Komitesi üyeliği yapmıştır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir. İdris'in akrabası Ersin Sefil de Ermeni'dir. Kuzey ırak'ta çatışmada öldürülmüştür. 

1974-Hazro doğumlu Haci İçer'in hacılıkla hocalıkla alâkası yoktur, Ermeni'dir. Dedesi Ali, ninesi Gule'dir. HADEP Hazro İlçe Yönetim Kurulu üyesi idi. O da sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir. 1973-Yaylayanı doğumlu Dilâver Öncü Ermeni'dir. HADEP Konak Şubesi Yönetim Kurulu üyesi idi. Izmir'de misyonerlik faaliyetinde bulunmuş, kilisede vaaz vererek hıristiyanlık propogandası yapmıştır. 

1965-Firke doğumlu Edip Yıldız Ermeni'dir. Büyük dedesi Ğaço, ninesi Rihan'dır. HADEP Parti Meclisi üyesi idi. PKK'lı suçluların avukatlığını yapmaktadır. Nevşehir E tipi cezaevinde yatan PKK terör örgütü mensubu Nimet Can'ın avukatlığını yapmıştır. 1964-Benek doğumlu Haşim Benek Ermeni'dir. Büyük dedesinin adı Şiho, ninesinin adı Kitro'dur. 16.03.1985 günü Şırnak ilçesi Dereler Köyü civarında, Eşek Mağaraları mevkiinde güvenlik kuvvetleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada sağ olarak ele geçirilmiş ve Diyarbakır mahkemesinde CK/168 : yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmıştır. Hapis yatmış, sonra DEP Antalya-Muratpaşa Belediye Encümeni adayı olmuştur. 

1954-Kamberşeyh doğumlu Mahmut Hakkı Eşiyok Ermeni'dir. Büyük dedesinin adrı Hokar, ninesinin adı Haykanuş'tur. HADEP İstanbul il teşkilatı sekreterliği yapmıştır. 1959-Urfa doğumlu İzzettin Kalaycı Ermeni'dir. 11.07.1986 tarihinde Diyarbakır 1. Asm mahkemesinde CK/168 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanarak 8 yıl 8 ay hapis yatmış, sonra Şanlıurfa HADEP il teşkilatında görev almıştır. 23.06.1996 tarihinde Ankara'daki HADEP 2. olağan kongresinde Türk bayrağının indirilerek sözde PKK bayrağı asılması olayına karışmıştır. 

1973-Urfa doğumlu Mehmet Sait Yalçın Ermeni'dir. Dedesi Girbuş, ninesi Varti'dir. Ancak babasının dönme adı Mehmet Kerim, annesinin dönme adı Mevlude'dir. 1997'deki Bodrum bombalı saldırısının sorumlusudur. Müebbet hapse mahkûm olmuştur.

1975-Hazro doğumlu Zanamazak Yezidî'dir. 1973-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Şaşmaz Yezidî'dir. 1971-Nusaybin doğumlu Abdullah Şaşmaz, hiç te kendini ALLAH'ın kulu saymaz, Yezidî'dir. 
1975-Hazro doğumlu Nevzat Tedik Yezidî'dir. Halit-Revzete’den olma Nevzat Tedik'in babaannesi Hüsna Tedik te Yezidi'dir. Diyarbakır il teşkilatı HADEP üyesi de olan PKK’nın gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nevzat Tedik, 11 Ekim 2001 tarihinde TCK 168: Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. 

1952-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Kanşiray Süryânî'dir. Büyük dedesi Zeytun, ninesi Meryem'dir. İzmir Köy Hizmetleri soygununa katılmıştır. 16.7.1990 günü Bornova Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü Personeli maaşlarının silah zoruyla gasp edilmesi olayında tutuklanmıştır. Hapis yatmış, sonra HADEP Gaziemir İlçesi Yönetim Kurulu üyesi olmuştur. 

1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni'dir. Büyük dedesi Kinkos, ninesi Nazlı'dır. Ikisi de Ermeni idi. Ermeniler'de görülen Ttürk adları ve özellikle "Türk" soyadları, kendilerini gizlemek için alınmıştır. O yüzden dedelerin adlarını veriyoruz, babalar-analar takma Türk adları taşımaktadır. 

Bu arada Özgür Gündem gazetesinin dağdaki 300 eşkiya arasında yaptığı ankette, "dinî önder" olarak % 34'ünün Zerdüşt, % 34'ünün İsâ, % 11'inin Mani, % 10'unun Muhammed, % 7'sinin Musa ve % 4'ünün İbrahim dedikleri ortaya çıkmıştır..

Şimdi PKK örgütü ve onun siyasi uzantısı olan BDP'nin ermeni olmadığını kim iddia edebilirki bize...

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...