16 Ağustos 2011 Salı

PKK.İyici azıttı..!



Kalleş PKK, Osmaniye’de Jandarma Komutanlığı’na roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırdı. 2 roketatar mermisi hedefine ulaşmadan ağaçlara çarparak infilak etti. Ancak bazı kurşunlar, karakol binasına 100 metre uzaktaki lojmana isabet etti. O sırada dairesinin balkonunda olan teğmen eşi Pınar Akdağ başından yaralandı. Genç kadın tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı
Erzurum Güncel-Terör örgütü PKK’nın kahpe saldırısı bu kez de asker eşini vurdu. Kalleş teröristler, önceki gece Osmaniye’de askeri lojmanı kana buladı. Olay, gece 22.00 sıralarında merkeze bağlı Kırıklı Köyü E-5 karayoluna 200 metre uzaklıktaki, bir komando birliğinin konuşlandığı Kanlıgeçit Jandarma Komutanlığı’nda meydana geldi. İddiaya göre, gizlendikleri Amanos Dağı’ndan çıkıp Hatay’da kanlı eylemler yapan bir grup PKK’lı bu kez, geçiş noktası olan bölgeden Osmaniye’deki jandarma komandoların bulunduğu 4 katlı binaya dağlık taraftan yaklaştı.

Amanoslara kaçtılar 
Kanlıgeçit Tepesi’ne gelen teröristler gece binaya doğru roketatar ve uzun namlulu silahlarla ateş açtı. Atılan 2 roketatar mermisi hedefine ulaşmadan, dağlık ve ormanlık bölgede, ağaçlara çarparak infilak etti. Uzun namlulu silahlarla açılan ateş sırasında ise karakol binasına 100 metre uzaklıktaki 3 katlı lojmandaki dairesinin balkonunda tesadüf eseri bulunan Jandarma Teğmen Cumhur Akdağ’ın eşi Pınar Akdağ başından yaralandı. Jandarma komandoların da karşılık vermesi üzerine çıkan çatışma 15 dakika sürdü. Teröristler, buradan Amanoslara doğru kaçtı, Jandarma Özel Hareket timlerinin takviyesiyle askerler teröristlerin peşine düştü. 

Hastanede öldü

Başından yaralanan Pınar Akdağ, Osmaniye’deki müdahalenin ardından Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’ne sevk edildi. Durumu ağır olan genç kadın, Beyin Cerrahi Servisi’nde yoğun bakıma alındı. Ancak bugün öğle saatlerinde Pınar Akdağ, doktorların tüm çabasına rağmen kurtarılamadı.

Cerrah: PKK yaptı

Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah, saldırının PKK mensuplarınca gerçekleştirildiğini söyledi: “Bölgede Jandarma Komutanlığı ekiplerince operasyonlar sürüyor. Şu ana kadar herhangi bir sıcak temas olmadı. Ormanlık alanda uzaktan roketatarla 2 el ateş edilmiş. Aldığım bilgilere göre, 2 roketatar da mesafe uzak olduğu için düştüğü yerde patlamış.” 

Hatay’dan kaçanlar mı?

Saldırıyı yapan PKK’lıların, 31 Mayıs’ta Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı İskenderun İlboğa Kışlası İkmal Destek Komutanlığı’na saldıran grup olabileceği üzerinde duruluyor. 6 askerin şehit olduğu İskenderun saldırısının ardından Adana Jandarma Bölge Komutanlığı Jandarma Özel Harekat Birliği’nin (JÖH) peşine düştüğü PKK’lıların Osmaniye’nin Zorkun Yaylası bölgesine kaçmış olabileceği, bu sırada da jandarma komandoların bulunduğu birliğe dağ tarafından yaklaşıp söz konusu eylemi gerçekleştirdiği sanılıyor.
  



14 Ağustos 2011 Pazar

Ölüm Üzerine



Bir Sabah,Bir anda uykudan kalktim çok ilginç bir ışık gördüm ama odanın ışığı kapalıydı bir baktım saat 3:30 gece  facir vakti peki gördüğüm bu kadar ışık nerden birden şaşırıp kaldım baktım ki elimin yarısı duvarın içinde hemen elimi çıkardım korku içinde oturup elime bakıyordum tekrar elimi duvara dogru uzattım yine elim duvarın içine giriyordu!!!!!!!!
--
bir gülümseme sesi duydum Yüzümü kardeşime dogru çevirdim, yatıyordu korku içinde yatağımdan kalkıp kardeşimi uyandırmaya gittim ama cevap vermedi annemin odasına doğru gittim
babamı uyandırmaya çalıştım birilerinin bana cevap vermesini istiyorum ama kimse cevap vermiyordu annemi uyandırmak üzereyken, baktım ki annem uykudan uyandı uykudan uyandı ama benimle konşmuyordu
---
bismillahirrahmanirrahim diyordu ve tekrarlıyordu babamı uyandırdı, kalk kalk bir bakalım çocoklara dedi annem şimdi zamanımı bırak uyuyayim yarın ola hayr ola dedi babam ama annemin israrı üzerine babam kalkıverdi şaşkınlık içerisinde beraber odamıza doğru geldiler
---
başladım bağırmağa, anne, baba ama hiç birisi cevap vermiyordu!!!
annemin elbisesini çekiyor beni dinlemesini istiyordum ama annem beni hissetmiyordu!!! başladım annemin arkasından yürümeye ta bizim odaya kadar odamıza girdi ve ışıkları açıverdi ama benim için fark etmiyordu çünkü benim için her taraf ışıktı tam o sırada çok ilginç bir şeyle karşılaştım


kendi vücüdumu  gördim!!! evet kendi vücüdumu oturup kendi kendimi seyredıyordum, iki taneydim kendi kendime soruyordum kimdir bu acaba? Nasılda bana benziyor!!! başladım kendi kendimi uyandırmaya, bu kabustan kurtulayım diye ama uyanamadım
---
babam dedi ki bak yatıyorlar işte hadi yerimize gidelim ama annem sakin olamadı ve benim uyuduğum yatağa doğru gelerek beni uyandırmaya başladı kalk muhammed kalk bana cevap ver ama cevap veremiyordu!!! bir kaç defa uğraştı ama yok. Birden baktım ki babamın gözlerinden yaşlar dökülüyor o babam ki şimdiye kadar onun göz yaşlarını görememiştim bağırışmalar başladı oracık yerden .. kardeşim uyandı ve sordu ne oldu? annem ona bağırarak, abin muhammed ölmüş çok acıklı bir şekilde ağlıyordu.
---
bağırmalar fazlalaştı anneme giderek, anne ağlama ben burdayım bak bana!! ama kimse bana cevap vermiyordu, neden? oturup bağırmaya başladım, burdayım bakın işte  ama kimse cevap vermiyordubaşladım bağırmaya;ya rabbi, ya rabbi ne olur beni bu rüyadan ve olduğum durumdan kurtar
---
uzaktan bir ses duydum ve geldikçede yükseliyordu bu ses Allah’u Taalanın bir ayeti idi ((Andolsun sen bundan gaflette idin, derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir))birden iki kişi beni tuttular, ama insan değillerdi çok korktum
!! başladim bağırmaya, bırakın beni, siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz? kabire kadar senin gardiyanlarınız dediler
----
ben ölmedim, daha yaşıyorum dedim neden beni kabire götürüyorsunuz? bırakın beni!! Ben hissediyorum, konuşuyorum ve görüyorum, ben ölmedim bana gülümseyerek cevap verdiler dediler ki, ey insanlar sizzler çok ilginç yaratıksınız, sanıyorsunuz ki ölüm hayatın sonudur ama bilmiyorsunuz ki asıl olan sizin yaşadığınız hayat bir rüyadan ibaret olup öldüğünüz zaman uyanıyorsunuz.beni kabire doğru çekiyorlardı hala
yoldayken baktım ki benim gibi insanlar ve yanlarında da aynı o iki yaratıktan var, kimi ağlayor kimi gülüyor ve kimi ise bağırıyordu onlara sordum neden böyle yapıyorlar? dediler ki, bu insanlar şaşkınlık içerisindeler, nereye gittiklerini biliyorlar, kimisi dalalettedir.. korku içinde sözlerini keserek sordum:ateşe gidiyorlar mi yani? evet dediler '
konuşmalarına devam ederek, o gülenler ise cennete gidiyorlar hemen sordum onlara, peki ben nereye gidecem?? dediler ki, sen bazen iyi gidiyordun, bazende kötü bazen tövbe edip ertesi gün günah işliyordun ve izlediğin yol tam olarak belli değildi ve hep öyle yitik kalacaksın
sözlerini korku içerisinde keserek sordum:yani ben ateşemi gidiyorum yoksa? Onlarda, Allahın rahmeti geniştir ve yolculukta uzundur dediler

---
yüzümü çevirdim korku içerisinde baktım ailem, babam, amcam, kardeşlerim ve akrabalarım hepsi Bir sandık içinde beni taşıyorlardı
Onlara korkarak gittim ve onlara dedim ki benim için dua edin lütfen
Ama kimse bana cevap vermiyordu kimi ağlıyordu kimi ise hüzünlüydü
Kardeşime giderek, dikkatli ol dünyanın fitnesi seni kandırmasın Beni duymasını çok isterdim O iki melek beni kabirdeki cesedimin üzerine bağladılar baktım ki babam toprak atıyor üzerime Kardeşlerim toprak atıyor Ordaki insanlar hepsi üzerime toprak atıyordu
----
dedim ki, ahh keşke onların yerinde olsaydım Allaha tevbe etseydim
dün sabah namazımı kılsaydım
Keşke her gün rabbime dua etseydim
Keşke her gün tevbemi yenileseydim
Keşke kötülüklerden uzak dursaydım
Başladım bağırmaya, ey insanlar dikkatli olun dünya hayatı sizleri kandırmasın
en azından birisinin beni duymasını çok isterdim
Peki sen beni duyuyormusun ???

süphanallah ve bihamdihi.. süphanallahul azim

İftira Etmenin Hükmü




İftira son derece kötü ve tahribedici bir hadisedir. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için oldukça rahatsız edici bir tutumdur. Iftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma gücü ortadan kalkar. insanlar birbirine güven duymaz olurlar. Bu güvensizlik, bir toplumun sosyal hayatını tamamen felce uğratan yıkıcı bir etki yapar. Iftira, toplumdaki güzellikleri yakıp bitiren bir ateş gibidir.

Iftira, toplumda adaletin tam olarak etkisini kaybettiği zamanlarda yaygınlaşabilen bir sosyal ve ahlâkı hastalıktır. Çünkü adaletsizlik ve takipsizlik, kötü fiillerin yaygınlaşmasına ve artmasına yol açan bir başıboşluğa sebep olmaktadır.

Islâm'da iftira konusu, üzerinde oldukça fazla durulan bir konu olmaktadır. Çok sayıda ayet-i kerime, iftira'nın özelliğinden ve onun Allah'ın nezdinde sevilmeyen ve hatta yerilen bir davranış olduğundan bahsetmektedir.

Iftiranın en ağırı namus üzerine atılan iftiradır. Bunu, Hz. Âîşe ile ilgili olarak "Ifk"* olayında görmekteyiz Olay özet olarak şöyle cereyan etmiştir: Hz. Peygamber ashab-ı kirâmla sefere çıkarken, kura ile belirlenen bir eşini de beraberinde götürürdü. Bu usulle, Mustalıkoğulları Gazâsına da Hz. Âîşe katılmıştı. Konaklama yerinde, devenin üzerindeki gölgelikten (mahfel) tuvalet ihtiyacı için çıkan Âîşe (r.anhâ), dönüşünde gerdanlığını düşürdüğünü
farketmiş, aramak için yeniden çıkmıştır. Bu sırada ordu yola çıkmış, Hz. Âîşe, devenin üzerindeki gölgeliğin içinde zannedilmiştir. Dönüşte unutulduğunu anlayan Hz. Âîşe, orada beklemiş, ordunun arka gözcüsü Safvân b. Muattal O'nu devesine bindirerek yolda orduya yetiştirmişti.

Münâfıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşları bunu fırsat bilerek Hz. Âîşe'ye zina iftirasında (ifk) bulundular. Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medîne'de dolaştı. Hz. Peygamber ve Âîşe validemizin yakınları bu olaya çok üzüldü.

Daha sonra Hz. Âîşe Nûr sûresindeki şu ayetlerle temize çıkardı:

"O uydurma haberi getirip iftira (ifk) atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir ser sanmayın, bilakis o, sizin için hayırdır. Iftirada bulunanlardan her birinin kazandığı günaha göre cezası vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük bir azap vardır."

"Iftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?"

"Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde, yalancıların da kendileridir"

"Eğer Allah'ın lütuf ve merhameti, dünyada ve ahirette üzerinizde olmasaydı, yaydığınız fitne yüzünden, size mutlaka büyük bir azap
dokunurdu."

"Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz birşey sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah nezdinde büyük bir günahtır "

"O asılsız sözü duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmak bize yakışmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?" (en-Nûr, 24/1116).

Hz. Peygamber inen bu ayetleri tebliğ ettikten sonra; "Ya Âîşe, Allah'a hamd et. Allah seni, iftiracıların isnadından kesin olarak berî kıldı" buyurdu. Bunun üzerine Âîşe (r.anhâ) nin annesi: "Kızım, kalk da Resulullah (s.a.s)'a teşekkür et" deyince, Hz. Âîşe; "Hayır kalkmam ve yalnız Allah'a hamdederim" diye cevap verdi (bk. Buhârî, Tefsîru Sûre, 24/6, Meğâzi, 12, 32, 34, Şehâdet, 2, 15, Eymân, 13, 18, I'tisâm, 28, Tevhîd, 35, 52; Müslim, Tevbe, 56; Ebû Dâvud, Salât, 122; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 194, 195, 197; Kamil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1984, VIII, 73-97).

Iftira eden kimse, bununla amacına ulaşamaz ve sonunda dünyevî ve uhrevî bakımdan kendisi zararlı çıkar. Nebî (s.a.s) "Iftira eden kimse zarara uğramıştır" (Ahmed b. Hanbel, I, 91) buyurur.

Iffetli bir kadına zina isnadında bulunup da bunu dört erkek şahitle ispat edemeyen bir kimse kazıf cezasına çarptırılır. Bunlara ceza olarak seksen değnek vurulur ve bundan sonra şahitliklerine güvenilmez (bk. en-Nûr, 24/4; "kazf" mad.). Zina isnadında bulunan kimse kadının kocası olur ve dört şahitle bunu ispat edemezse "mulâane" yoluna başvurulur (bk.en-Nûr, 24/6-9; "Liân" mad.).

En ağır iftirayı atan kimse bile sonradan pişmanlık duyar ve durumunu düzeltirse Cenâb-ı Hakkın mağfiretine nail olabilir (en-Nûr, 24/4-5).

Günümüzde fertlerin birbirine iftirası yanında basın ve yayın yoluyla da iftiralar yapılmaktadır. Namus, iffet, haysiyet ve zimmet üzerindeki bir iftira ne kadar çok yayılırsa, iftiracının sorumluluğunun da o nisbette artması tabiidir. Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkek ve o kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir" (el-Ahzab, 33/38).

Kim Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne dayanırsa, en güçlü insan odur. Kim de onun kulluğundan uzaklaşırsa; Allah-u Teâlâ Hazretleri onu en hor, en zelil duruma düşürür.

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN (Rh.A)

13 Ağustos 2011 Cumartesi

OYAK ile TOKİ Arasındaki Fark



TOKİ KURA ÇEKİLİŞİ
 

Toplu Konut İdaresi (TOKİ), 7 ilde yoksul vatandaşlar için yaptığı toplam 4 bin 614 konutu, Ramazan Bayramı'ndan sonra satışa çıkaracak.4 bin lira peşinat ile satılacak konutlar için başvurular 5 Eylül'de başlayacak.TOKİ'den verilen bilgiye göre, Ankara, Antalya ve Gaziantep'in de arasında bulunduğu 7 ildeki 9 projede yer alan toplam 4 bin 614 konut bayramdan sonra satışa çıkarılacak. Yoksul kesime yönelik 2+1, 64 metrekare büyüklükteki konutlar, 4 bin liradan başlayan taksitlerle satılacak.

Bu kapsamda, Ankara-Mamak'ta 1024, Çubuk'ta 484, Adıyaman-Merkez'de 700, Antalya-Merkez Çıplaklı'da 480, Edirne-Merkez Fırınlarsırtı'nda 318, Gaziantep-Şehitkamil'de 404, Şahinbey-Yeşilkent'te 320, Kırşehir-Merkez'de 292, Kocaeli-İzmit Arızlı'da ise 592 konut uygun ödeme koşullarında satılacak. Peşinatlarını ödeyerek konut almaya hak kazananlar, ilk taksitlerini konut tesliminden sonra yapacak.  
Peşinatı 4 bin lira olan konutların peşinatı 173 liradan başlayacak ve 180 ay (15 yıl) vadeli satılacak. Başvurular, 5-23 Eylül tarihleri arasında, illerde valiliklere, ilçelerde ise kaymakamlıklara yapılacak. Başvurularda konut sayısından fazla başvuru gelmesi halinde, hak sahipleri kura ile belirlenecek. Kura'da konut almaya hak kazananlarla, daha sonra sözleşme imzalanacak. Peşinatın yarısı sözleşme imzalama aşamasında, kalan yarısı da 3 ay sonra, Mart 2012'de tahsil edilecek.     
Başvuru yapacakların, projenin yer aldığı ilde 1 yıldan az olmamak üzere ikamet ediyor olması veya il nüfusuna kayıtlı olması, TOKİ'den daha önce konut satın almamış ve kredi kullanmamış olması, kendisine eşine ya da velayeti altındaki çocuklarına ait tapulu gayrimenkul olmaması, aylık hane halkı gelirinin 2 bin 600 liranın altında olması, başvuru tarihinde 25 yaşını doldurmuş olması gerekiyor. Eşi vefat etmiş olan kadınlarda yaş şartı aranmıyor.     
Şehit Aileleri, Maluller ile Dul ve Yetimleri kategorisinde başvuracakların en az 3 yıldır il-ilçede ikamet ediyor olması veya il/ilçe nüfusuna kayıtlı olması gerekiyor.
Buda OYAK’dan Ev Sahibi Olmak İsteyenlere
OYAK’tan bireysel kredi kullanarak ev sahibi olmak istiyorsanız,gerekli açıklamaları ve taksit tablosunu görmek için TIKLAYINIZ:http://www.oyak.com.tr/TR/uyeler/sosyal-hizmetler/konut-edindirme-hizmetleri/bireysel-kredi.html
OYAK’tan kooperatif kredisi kullanarak ev sahibi olmak istiyorsanız buyurun açıklamalar burada TIKLAYINIZ:http://www.oyak.com.tr/TR/uyeler/sosyal-hizmetler/konut-edindirme-hizmetleri/kooperatif-kredisi.html
Ben bunların hiç birini yapmayacağım deyip OYAK’ın anlaşma yaptığı BANKA’lardan kredi kullanarak ev sahibi olmak istiyorum diyorsanız,banka,banka açıklamalar,taksit süresi ve OYAK ile anlaşma yaptığı bankaların karşılaştırmasını görmek istiyorsanızTIKLAYINIZ:http://www.oyak.com.tr/TR/uyeler/sosyal-hizmetler/konut-edindirme-hizmetleri/banka-kaynakli-konut-kredisi.html
Biz Assubaylar biliyoruz ki OYAK ev taksit tutarlarını bir albayın maaşına göre ayarlar,bizler gibi düşük maaş alan Astsubay,Uzmançavuş,Sivil memurların OYAK’tan ev almaya kalkışması bir hayal zaten.
Eger Biz patronlarınızı,OYAK'ın gerçek sahiplerini, hakikaten emanetlerine sahip çıkarak ev sahibi yapacaksanız,düşünceniz,zihniyetiniz bu yönde ise öncelikle en düşük maaş alan bir ortagın ödeyebileceği taksit miktarlarına göre ödemeleri yapılandırın da 260 OYAK'ın gerçek sahibi vatan evladı aldığınız maaşları hak ettiğinizi düşünsün.Yaptığınız konutların sk'nın belli bir kesiminden alınıyor olması size biraz garip gelmiyormu işinin ehli,bilğili,mali bilğisi süper OYAK YÖNETİCİLERİ.
Bir cebimizden alıp,bir cebimize koyacagız.Efendim verdiğimiz kredilerden dönmeyen varsa bu krediler batmış demektir,o zaman ne yapacagız SERMAYEMİZDEN YİYECEGİZ.coşkun ulusoy incileri.Batırdığın krediler babanın mı cebinden çıkıyor coşkun ulusoy,başkalarına karşı açtığın davalarda OYAK KURUMU'nun avukatlarını neden kullanıyorsun,dava masraflarını OYAK KURUMU'nun kasasından mı ödettiriyorsun?seni kim ne amaçla OYAK'ın başına oturttu?sen dostmusun düşman mı?OYAK'ın %70 ini oluşturan Assubaylara demokratik,barışçıl,özgürlükçü temsil hakkının verilmesinden neden bu derece korkuluyor? O koltuklarda kalıcı değilsiiniz,geldiğiniz gibi gideceksiiniz,ortaklar borç batagına saplanmışken Tuncay Şallı albayın dediği gibi bazı iştirak yöneticilerini iş kanununda bile olmayan imtiyazlar ile işe alarak lüks içinde yaşamanız OYAK'ı yönetme zihniyetinizi açıkça ortaya koymaktadır.
TOKİ EVLERİ
Bir OYAK YÖNETİCİSİ 30 yılını dolduran Astsubaya bir ev bir araba vaadinde bulundu.o yöneticinin aklına şaşarız,sen gel koluna Astsubay rütbelerini takalım, kuş uçmaz kervan geçmez AKTÜTÜN karakolunda 2 yıl görev yap,30 tane vatan evladınında sorumluluğu sende olsun,karakolun basılsın 20 asker şehid ver,hiç kimse yardıma gelmesin,heronlardan canlı canlı katledilişleri OYAK’ta çalışan salon generalleri dahil herkes seyretsin,görev sona erip dönüşte( ölmediy sen) biz Assubaylar olarak, aramızda cami önünde para toplayıp sana bir ev bir araba alacağız.SÖZ.
Bırakın 30 yılı 15 yılını doldurup ordudan kaçmanın yolunu arayan binlerce Astsubay var.30 yıl çalışan Astsubay sayısı bir elin parmağı kadar az.Görev esnasında pusuya düşüp şehit edilmezsen,patlayan bir bomba yada mayından kurtulabilirsen,amirlerin seni sürekli mesaiye bırakıp (sana kıl oldukları için) aile birliğin dağılmaz ise,”yoldan geçen Astsubay yokmuy du?” İFTİRASINA maruz kalmazsan,çektiğin bunca STRES, ŞANTAJ, TEHDİT,SIKINTI lara karşılık ALKOLİK yada UYUŞTURUCU bağımlısı olmaz isen ve sonunda da İNTİHAR ETMEDİYSEN  işte o zaman 30 yılını doldurur emekli olur ,O OYAK YÖNETİCİSİNİN tezini haklı çıkarırsın.Bu akıl,bu beyin,bu nizam,bu intizam,bu düşüncesizlik,bu hakir ve hor görme,bu kadarda salak yerine konup aşağılanmak ancak düzen bilmeyen insanların işi olsa gerek.
PARASININ HADDİNİ HESABINI BİLMEYEN TOK,AÇIN HALİNDEN NE ANLAR Kİ..!


12 Ağustos 2011 Cuma

Disiplin Amirleri ve Disiplin Mahkemelerinin Keyfi Cezalarına Son..!


Hakkınızı arayın korkmayın,siz korktukça size karşı daha fazlasını yaparlar,sonunda namus belası gelir çatar.BAŞINIZA GELENE KADAR GERÇEK DEĞİLİDİR,başınıza gelmeden önleminizi alın derim.Bende görevim esnasında bir çok İLLEGAL yargılamalara ve davranışlara maruz kaldım.Her fırsatta hakkımı aradım,aramayada devam ediyorum,ölene kadarda devam edeceğim.Allah"tan başka kimseden korkmuyorum.Askeri mahkemelerin subayları kayıracağını,kollayacağını bile bile yılmadan,bıkmadan hakkımı aradım.Bazen kaybettim, bazen kazandım.

Biz Assubay ve Uzman Jandarmalar olarak çok iyi biliyoruz ki disiplin amirlerinin hiçbir yargılama yapmadan KEYFİ olarak verdikleri oda hapisleri,maaş katı cezaları İLLEGAL bir davranıştır ama ne hikmetse birkaç cesur Astsubay ve Uzman Jandarma dışında bir çogumuz sesimizi çıkarmayız ve olayları sineye çekeriz.

Neden mi sineye çekeriz? Çünkü ordudan atılırsak ailemize ne deriz? Eşimize ne deriz? Çocuğumuzun yüzüne nasıl bakarız? Başka nasıl iş bulurum ben bu Assubaylığa muhtacım gibi bizleri geri adım attıran vicdan muhasebeleri yaparız.subaylarda sizin bu açığınızı bildikleri için bu durumunuzu dibine kadar kullanırlar.Unutmayın dostlar Allah’tan korkun yarattıklarından değil.Nasip belli bir yere kadardır,ötesine gitmeye çalışarak şansınızı fazla zorlamayın.

Hakkınızı arayabilmek için dilekçeyi aşağıdaki linklere yazıp yollayın,hakkınızı sonuna kadar arayın,düşünme yap!

Başbakanlık Bilği İşlem Merkezi ( BİMER) Göndermek için http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/Bimer/pApplicationEntry.aspx

TBMM Dilekçe Komisyonuna e-devlet Şifresi ile Göndermek İçin 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ DİLEKÇE KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
                           BAŞBAKANLIK MAKAMINA(BİMER)

Ben……..silahlı kuvvetlerde namusumla,şerefimle çalışırken  …/…/…/ tarihinde EK-A’da bulunan suçlama ile yüzbaşı/binbaşı……………..tarafından savunmam alındı.Verdiğim savunmam yüzbaşı/binbaşı………..şahsi kanaati ile yetersiz görülüp, benim adil yargılanma hakkımı elimden alıp,eşit ve adaletli davranmayıp,askeri mahkemeye vermeyerek……. Gün oda hapsi ile keyfi olarak cezalandırmıştır.Bu insanlık dışı muameleden dolayı aile birliğim sarsıldı ve MAGDUR durumdayım.Magduriyetimin giderilmesi ve AİHM kararına karşı davranarak İLLEGAL YOLDAN,KEYFİ OLARAK BANA CEZA VERİP MAGDUR EDEN yüzbaşı/binbaşı………. Hakkında kanuni işlem başlatılmasını ve cezalandırılmasını saygılarımla arz ederim.

AİHM NİN ODA HAPSİ HAKKINDAKİ TAZMİNAT KARARI

AİHM MAHKEMESİNE ODA HAPSİNİN BİRLİK KOMUTANLARI TARAFINDAN VERİLEMEYECEĞİNE DAİR YAPTIĞI BAŞVURU VE KAZANDIĞI TAZMİNAT DAVASI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
A.D. - TÜRKİYE DAVASI
(Başvuru no:29986/96)
KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ



STRAZBURG
22 ARALIK 2005


İşbu karar Sözleşme’nin 44 § 2. maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecek olup şekli bazı düzeltmelere tabi tutulabilir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan 29986/96 başvuru no’lu davanın nedeni,

Türk vatandaşı A.D.’nin (Başvuran) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) 17 Ocak 1996 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Sözleşmesi’nin (AİHS) eski 25. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur. Daire Başkanı başvuranın kimliğinin açıklanmaması talebini yerine getirmiştir (AİHM İçtüzüğü’nün 47-3 maddesi). Başvuran, İzmir Barosu avukatlarından Ali Ustundağ tarafından temsil edilmektedir.

OLAYLAR

1967 doğumlu başvuran Edirne’de ikamet etmektedir. Başvuran, başvurunun yapıldığı sırada, Astsubay Üstçavuş olarak silahlı kuvvetlerde görev yapmaktaydı. Yarbay Ö.Ç. 14 Ekim 1994 tarihinde, başvuranı emre itaatsizlikle suçlamış ve savunmasını sunmasını istemiştir.

Aynı tarihte, Yarbay, Askeri Ceza Kanunu’nun 171. maddesi gereğince emre itaatsizlikten başvuranı yirmi bir gün oda hapsi ile cezalandırmıştır. Başvuran subay ve astsubaylar için mevcut olan ceza ve tutuk evinde cezasını çekmiştir.

Başvuran 31 Ekim 1994 tarihinde, sözkonusu karar konusunda Tabur Komutanlığı’na başvuruda bulunmuş ve Yarbay’ın kendisine sözkonusu cezayı verme yetkisine itiraz etmiştir. Tabur Komutanlığı, 30 Kasım 1994 tarihinde, sözkonusu durumda verilen cezanın Askeri Ceza Kanunu’nun 171. maddesi hükümlerine uygun olduğunu belirterek başvuranın talebini reddetmiştir.

Oda hapsi kararının iptali için başvuranın açtığı dava, 26 Nisan 1995 tarihinde, Anayasa’nın 129. maddesi ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kanunu’nun 21.maddesi gereğince askeri disiplin cezalarının yargı denetimine tabi oldukları gerekçesiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

Başvuran tarafından yapılan kararın düzeltilmesi başvurusu, 4 Ekim 1995 tarihinde
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

Başvuran 1995 yılında, askeri üstleri tarafından, askeri disiplin suçlarından birçok defa oda hapsiyle cezalandırılmış ve verilen sözkonusu ceza kararlarına karşı yaptığı başvurular reddedilmiştir.

HUKUK AÇISINDAN

I. AİHS’NİN 5-1 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran, oda hapsi cezasının, AİHS’nin 5-1 maddesi uyarınca yetkili mahkeme tarafından değil askeri üstü tarafından verilmesinden şikayetçi olmaktadır.

(5-1.madde :1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.
a) Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi;)


A. Kabul edilebilirlik Hakkında,

AİHM, şikayetin AİHS’nin 35-3 maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığı sonucuna varmaktadır. Ayrıca AİHM, sözkonusu şikayetin başka hiçbir kabul edilemezlik gerekçesiyle çelişmediğini belirtmektedir. Dolayısıyla şikayeti kabul edilebilir ilan etmek uygun olacaktır.

B. Esasa Dair
Hükümet, 5-1 maddesinin -b bendinin,( Bir mahkeme tarafından, yasaya uygun olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;) yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamaya yönelik tutukluluk olanağı verdiğini neden göstererek ihlal iddiasına itiraz etmektedir. Hükümet’e göre, üstlerin emirlerine itaat etmenin Askeri Ceza Kanunu tarafından öngörülen bir zorunluluk olduğundan, başvuranın tutuklu bulundurulmasının askeri disipline bağlı sözkonusu yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için gereklidir. AİHM, 5-1 maddesinin -b bendinde yer alan “yasanın koyduğu bir yükümlülüğü yerine getirilmesini sağlamak” ifadesinin, özel bir yükümlülüğün ilerde yerine getirilmesini sağlamak için kanunun sözkonusu kişinin tutuklu bulundurulmasına izin verdiği durumlarla ilgili olduğunu hatırlatmaktadır. Dolayısıyla tutukluluk, 5-1 maddesinin -b bendi bakımından haklı gösterilmesi için, baskıcı ya da cezalandırma amacı güden nitelikte olmamalıdır (Bkz. diğerleri arasında, Engel ve diğerleri-Hollanda, 8 Haziran 1976 tarihli karar, A serisi no: 22, § 69). Bu durumda, askeri disipline riayet etmediği gerekçesiyle başvurana verilen oda hapsi cezası geçmiş bir durumla ilgilidir. Sözkonusu ceza baskıcı bir tutum çerçevesinde yer almakta ve bu maddenin -b bendi alanına girmemektedir.

AİHM, 5-1 maddesinin -a bendinin hükümlerine riayet etmek için, özgürlükten mahrum bırakma, yargı kararından ileri gelmelidir. Bu mahrumiyet kararı, davaya bakmak için gerekli yetkiye sahip, yürütmeden bağımsız ve uygun yargı teminatlarını sunan yetkili mahkeme tarafından verilmelidir (sözüedilen Engel ve diğerleri). AİHM, askeri yaşam koşullarını göz ardı etmemektedir. Bir sivile uygulandığında özgürlükten mahrum bırakılma olarak değerlendirilen bir ceza yada disipline ilişkin tedbir, askere uygulandığında aynı niteliği taşımayabilir. Silahlı kuvvetler bünyesindeki normal yaşam koşullarından tamamen ayrılan bir kısıtlama olarak ortaya çıktığında, özgürlükten mahrum bırakılma 5. madde alanına girmektedir. Ayrıca, sözkonusu madde, Devlet’in iç hukukunun cezai yada disiplin alanına giren özgürlüğü kısıtlatıcı her türlü “mahkumiyet kararına” uygulanmaktadır.

Bu durumda, AİHM, başvuranın subay ve astsubaylara ayrılan ceza ve tutukevinde yirmi bir gün oda hapsi cezasını çektiğini tespit etmektedir. Dolayısıyla başvuran, AİHS’nin 5. maddesi bakımından özgürlüğünden yoksun bırakılmıştır. Sözkonusu tutukluluk kararı başvuranın askeri üstü tarafından verilmiştir. Sözkonusu askeri üstü, yetkisini askeri hiyerarşi içinde kullanabilmektedir ve diğer üst makamlara bağlı olduğundan bağımsız değildir. Ayrıca, disipline ilişkin yargılama askeri üst huzurunda yürütüldüğünden, 5-1 –a maddesinin gerektirdiği hukuki güvenceleri sağlamamaktadır. Sonuç itibariyle başvuranın tutukluk hali,“yetkili mahkemenin verdiği mahkumiyet kararından sonraki” tutukluluk niteliğini taşımamaktadır.

Dolayısıyla AİHS’nin 5-1 –a maddesi ihlal edilmiştir.

II. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA

A. Tazminat
Başvuran manevi tazminat olarak 400.000 Euro istemektedir. AİHM, “yetkili mahkeme” tarafından mahkum edilmeden başvuranın 21 gün tutuklu bulundurulduğunu ve hiç kuşkusuz sözkonusu olayların başvuran için, ulusal mahkemeler tarafından telafi edilmeyen manevi zarara neden olduğunu belirtmektedir.

AİHM, davanın değişik yönlerini gözönünde bulundurarak ve hakkaniyete uygun olarak 41. madde uyarınca başvurana 2.000 Euro ödenmesine karar vermiştir.

B. Masraf ve Harcamalar
AİHM, masraf ve harcamalar hakkında, içtihadına göre bir başvuranın ancak gerçekliği, gerekliliği ve makul yönü ortaya konulduğu takdirde masraf ve harcamalarının geri ödenmesini elde edebileceğini hatırlatmaktadır ( Bkz. örneğin, Bottazzi-İtalya, no:34884/97, § 30, AİHM 1999-V). Bu durumda, AİHM elinde bulunan unsurları ve yukarıda belirtilen kriterleri gözönünde bulundurarak, başvurana 1.500 Euro ödenmesinin makul olduğuna kanaat getirmektedir.

C. Gecikme faizi
AİHM, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına 3 puanlık bir artışın ekleneceğini belirtmektedir.

BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK MAHKEME OYBİRLİĞİYLE;

1. Başvurunun geri kalan kısmının kabul edilebilir olduğuna;
2. AİHS’nin 5-1 –a maddesinin ihlal edildiğine;
3. a) Bu kararın, AİHS’nin 44-2 maddesine göre kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden TL’ye çevrilmek üzere, miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak Savunmacı Hükümet’in başvurana, manevi tazminat için 2.000 Euro (iki bin Euro) ve masraf ve harcamalar için 1.500 euro (bin beş yüz Euro) ödemesine;
b) Belirtilen süre bitiminden ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süre için,yukarıda
belirtilen tutara, Avrupa Merkez Bankası’nın kredi faiz oranına yüzde üç puan eklenmek suretiyle gecikme faizi uygulanmasına;

4. Hakkaniyete uygun tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine karar vermiştir.

İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve 22 Aralık 2005 tarihinde, İçtüzüğün 77.
maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca yazılı olarak tebliğ edilmiştir..
                                                            Ad Soyad

11 Ağustos 2011 Perşembe

TSK.Yardımlaşma Kurumu olarak Bilinen 'OYAK' ayrıcalığı parmak ısırttırıyor



TSK mensuplarına yardım amacıyla kurulan OYAK askerlere diğer bürokratlar açısından büyük ayrıcalık sağlıyor


TSK mensuplarına yardım amacıyla kurulan OYAK, 50 yılda devlet imtiyazlarıyla Türkiye'nin en büyük holdingleri arasına girerken, üyelerine tanıdığı imkânlar parmak ısırtıyor. Üst düzey bir bürokratın tazminatı 100 bin lirayı bile bulamazken, kurum, emekliye ayrılan bir generale 500 bin lira ödeyebiliyor

TBMM'nin AK Partili Dışişleri Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili, emekli Büyükelçi Volkan Bozkır, Dışişleri Bakanlığı'ndaki 38 yıl 6 aylık çalışmasının karşılığı 75 bin lira emekli ikramiyesine sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan isyan etti. Bozkır twit'inde, "40 yıl karşılığı bir büyükelçi ve vali emekliliğinde ikramiye olarak 75 bin lira, bir orgeneral ise 600 bin lira alıyor" yazdı.Bununla da yetinmeyen Bozkır, bir twit daha yazarak 1960 darbesiyle kurulan askerlerin yardımlaşma kurumu OYAK'a yüklendi ve "Batılı ülkelerde OYAK gibi mütevazı amaçlarla kurulup, sonra banka sahibi olan ve demir-çelik sektörünü yöneten bir kurum yoktur. OYAK'ın bu görünümü AB İlerleme Raporlarında da konu edilmektedir" dedi. Bozkır'ın bu isyanı gözlerin Ordu Yardımlaşma Kurumu'na (OYAK) çevrilmesine neden oldu. Yardımlaşma kuruluşu olması nedeniyle devletin sağladığı vergi ödememe gibi çeşitli imtiyazlarla zaman içerisinde gittikçe büyüyen ve kuruluş amacının ötesinde bir yapıya bürünen OYAK, banka sahibi olmaktan demir-çelik sektörüne kadar birçok alanda yatırım yaparak Türkiye'nin ekonomisine yön veren bir kuruma dönüştü.

MAAŞLARDAN YÜZDE 13 KESİNTİ

SGK uzmanlarından ve yüksek rütbeden emekli askerlerden alınan bilgilere göre; genelkurmay başkanlığından emekli olan bir asker toplamda 48 yıl fiili hizmette bulunuyor. Yıpranma payları ile birlikte 60 yıla tekabül eden çalışmaları üzerinden emeklilik ikramiyelerini alıyorlar. OYAK ise teğmen rütbesi ile mesleğe giren askerlerden emeklilik tarihleri gelene kadar aylıklarından yüzde 13 oranında kesinti yapıyor. Bu kesintiler emeklilik sırasında emeklinin isteğine bağlı olarak ya para olarak ödeniyor ya da OYAK'tan hisse verilmesi yönüne gidiliyor.

ASTRONOMİK DURUM SÖZ KONUSU

Orgeneral ve oramiral rütbesi ile emekli olan askerler milletvekilinden daha fazla ikramiye alıyor. Askerler, ordu mensuplarının yardımlaşması için kurulan OYAK'tan aldıkları gibi Merkez Bankası çalışanları da emekli olduklarında bankanın sandığından emekli ikramiyesi ve emekli maaşı alıyorlar. Merkez Bankası çalışanlarına bankanın sandığı haricinde Emekli Sandığı'ndan da emekli ikramiyesi ve maaşı da bağlanıyor.

HERKES ÜYE OLMAK ZORUNDA

Adaleti Savunanlar Derneği Başkanı Adnan Tanrıverdi, OYAK üyeliğinin silahlı kuvvetler mensupları için zorunlu olduğunu dile getirerek, "Yani kendi seçerek isteyerek değil TSK'ya giren herkes üye olmak zorunda. Her ay maaşından kesinti yapılır" dedi. Tanrıverdi, maaşlardan yapılan kesintilerden kaynaklanan birikimlerin OYAK'ın kârları ile nemalandırılarak emeklilik sırasında subaya ödendiğini ifade ederek, "Subayın OYAK'ta birikmiş parasıdır. İsterse son çıkan kanuna göre maaşının tamamını veya en az yüzde 25'ini bırakıp OYAK üyeliğini emekli olduktan sonra da devam ettirebilir" diye konuştu.

MEVZUAT GÖZDEN GEÇİRİLSİN

Tanrıverdi, OYAK'ın günün şartlarına göre mevzuatın gözden geçirilebileceğine dikkati çekerek, "Geçmişte silahlı kuvvetler mensuplarının birikim sağlayabilecekleri bir kurum olarak kurulmuş ama şimdi ticari olarak hizmet veren bir kurum haline gelmiş. Başlangıçta sosyal bir güvence olarak sosyal sigorta gibi kurulmuş sistem. Bir kısım genç subay OYAK kesintisi yapılmaması için direnmiş ancak başarılı olamamış. O yüzden tamamı gönüllü üye değildir. Yasal zorunluluk olarak üye olmuşlardır" dedi.

Kim ne kadar alıyor

Emekliliğini hak eden generaller OYAK'ın vereceği paranın dışında devletten şu kadar emekli ikramiyesi alıyor:

Genelkurmay Başkanı: 50 yıllık hizmet süresi üzerinden hesaplandığı takdirde 276 TL'lik ek ödemesi ile birlikte 7 bin 185 TL emekli maaşı alacak. 30 yıl üzerinden ise 91 bin 237 TL emekli ikramiyesi alacak.

Kuvvet komutanları: 30 yıl üzerinden 90 bin 77 TL emekli ikramiyesi alan kuvvet komutanları, 50 yıl hizmet hesaplandığında 5 bin 580 TL emekli maaşı almaya hak kazanıyor.

Orgeneral-oramiral: Bu rütbede emekliliğini kazananlar 81 bin 955 TL emeklilik ikramiyesi ve ek ödemesi ile birlikte 5 bin 187 TL emekli maaşı alacaklar.

Korgeneral-koramiral: Emekli ikramiyesi 81 bin 181 TL, emekli maaşı ise 4 bin 758 TL.

Milletvekili: Milletvekilleri ise 30 yıl hizmet üzerinden 5 bin 547 TL emekli maaşı almaya hak kazanırken, 30 yıl üzerinden alacağı ikramiye de 91 bin 237 TL'ye ulaşıyor.


AK Partili Çelik'ten yeni anayasada TSK ile ilgili mesaj



AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Financial Times’e açıklamalarında TSK ile ilgili yapılması öngörülen reformları anlatırken "ordunun finansal ve yargısal özerkliği dizginlenmeli" mesajı verdi.


Çelik, "Şimdi Türk silahlı kuvvetleri, modern bir demokraside olduğu gibi finansal ve idari açıdan denetlenecek... şeffaflık ve sivil kontrolü altındaki bir savunma bakanlığı olacak" şeklinde konuştu.
Financial Times gazetesi Erdoğan hükümetinin, "Türk silahlı kuvvetlerinin üst düzey rütbelerine yönelik temizliği sürdürerek eskiden güçlü olan orduyu sağlam biçimde sivillerin kontrolünün altına almak amacıyla anayasal değişiklikler yapacağını" yazdı. FT haberinde AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in açıklamalarına yer verdi. Gazete şunları yazdı:
"İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) üst düzey bir yetkilisine göre, (hükümet) orduyu, zedeleyici bir dizi krizde siyaseten hizaya getirdikten sonra ordunun üst düzey liderliğinin finansal ve yargı özerkliğini azaltmaya ve Türkiye’nin, 1 milyon personelden oluşan silahlı kuvvetlerini profesyonel bir orduya doğru ilerletmeye niyetli."


-"KARİZMATİK ERDOĞAN"-
İngiliz gazetesi, YAŞ kararlarına da dikkat çektiği haber analizinde "karizmatik" olarak nitelediği Başbakan Erdoğan’ın iktidara geldikten bu yana ordunun karşısında elde ettiği her "gabiliyeti ezici bir seçim zaferiyle taçlandırdığı" yorumunu yaptı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, FT’ye açıklamalarında partisinin iktidara geldiği 2002 yılına kadar Türkiye’de "askeri devlet ve siyasi devlet olmak üzere, ikili bir yapının olduğu"nu belirterek "Şimdi ise, ordu ile ilişkiler giderek modern devletlere benziyor" dedi.
-"ASKERİ YARGININ YETKİLİLERİ SINIRLANDIRILMALI"-
Önceki hükümetlerin yetkilerini, adeta "belediye yetkileri"ne benzeten Ömer Çelik, artık ikili yapının ortadan kaldırıldığını da ifade etti.
Buna karşın ordunun yargısal ve finansal özerkliğinin, yeni bir anayasa ile dizginlenmesi gerektiğini söyleyen Ömer Çelik, yeni anayasayla askeri mahkemelerin yetkilerinin sınırlandırılması ve iç disiplin konuları dışında subayların sivil mahkemelerce yargılanması gerektiğini kaydetti. Çelik şunları söyledi:
"Askeri mahkemeler, sadece ordu ile ilgili konulardan sorumlu olmalı ve sivilleri yargılamamalı. Askeri mahkemelerin yetkilileri sınırlı olmalı. Bu, yeni anayasa çerçevesinde müzakere edilmesi gereken konulardan biridir."
-"SİVİL KONTROLÜN ALTINDA BİR SAVUNMA BAKANLIĞI OLACAK"-
Ömer Çelik, halen TSK liderliğinin, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na sorumlu olduğunu belirtti, ancak savunma bakanlığını ve savunma bütçesini kontrol ettiği fiilen mevcut düzenlemenin hükümetçe değiştirileceği mesajını da verdi. Çelik, "Türk silahlı kuvvetleri, modern bir demokraside olduğu gibi finansal ve idari açıdan denetlenecek... şeffaflık ve sivil kontrolün altındaki bir savunma bakanlığı olacak" dedi.
TSK’nın, profesyonel bir orduya dönüşme yolunda olduğunu ifade eden Çelik, zorunlu askerliksüresinin kısaltılması konusuna baktıklarını da ifade etti.


-"HÜKÜMET ARTIK GERÇEK REFORMLARI YAPMALI"-
Financial Times, haber analizinde ayrıca TSK’nın siyasi rolünü eleştirenlerin ordunun sivil kontrolü altında olmasını olumlu karşıladıklarını, ancak Erdoğan’ın, "Kürtlere yönelik azınlık hakları" dahil "gerçek reformlar" yapma konusunda "baskı" altında olacağına da işaret ettiklerini kaydetti.
Erdoğan’ın, yeni anayasa konusundaki tartışmaları, oluşturmak istediği Fransız tipi başkanlık sistemine doğru yönlendirmesi "riski"nin bulunduğunu da öne süren gazete, "Hükümetin artık Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en ciddi konuları ertelemek için bir bahanesi yok. Tam hareket özgürlüğü olduğuna göre, tam sorumluluğu da var. Reform sözünü tutmalı" görüşlerine de yer verdi.

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...