Ne Olursan Ol_Yinede Gel_ Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler. (Hz. Mevlana)
19 Ağustos 2011 Cuma
Nedir Bu Uzman Jandarmaların Çektiği Sıkıntılar
İSTİFA EDEN VE SİLİVRİ"DE TUTUKLU BULUNAN GENERALLER İÇİN JET HIZIYLA GEÇEN 926 SAYILI KANUNDAKİ DEĞİŞİKLİK. İSTEYİNCE NASIL OLUYOR.
Karar Sayısı : KHK/647
Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda değişiklik yapılması; 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 18/7/2011 tarihinde kararlaştırılmıştır.
MADDE 1 – 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 65 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin (2) numaralı alt bendinin birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı alt bende aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Açığa alınanlara ve tutuklulara (hakim subaylar dahil), bu süreler içinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 141 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi hükmüne göre aylık ödenir.”
“Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yurtdışı kadrolarında görevliyken açığa alınan veya tutuklananlara da yurtiçinde bir kadroya atanıncaya kadar, bu alt bent uyarınca yurtdışı aylığı ödenir.”
MADDE 2 – Bu Kanun Hükmünde Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür
Uzman Jandarmalar hakkında ise 1989 yılından beri hiç bir iyileştirme yapılmadı.Kanunlar hala taslak halinde komisyonlarda beklerken generaller için anında jet hızıyla maaşları için kanunu geçirdiler.Bu durumda Uzman Jandarmalar içerisinde hayal kırıklığına ve meslekten iyice soğumalarına neden olmaktadır.Çoğu Uzman Jandarma köyümüzde çoban olsaydık bundan daha iyiydi,bu kadarda olmaz diyerek tepkilerini dile getirmektedirler.
1 EKİMDE açılacak olan TBMM.de bu güne kadar çeşitli nedenlerle ve baskılarla bekletilen Uzman Jandarma kanunlarının geçmesini dört gözle beklemekte olduklarını ,inşallah birileri yine engel olmaz,inşallah bu sıkıntılarınında böylelikle atlatmış olacaklarını istemektedirler.
Yaprakları büyüten gökgürültüsü değil yağan yağmurlardır
Hüküm Yalnız Allah’ındır
Allah-u Teâlâ Kelâm-ı kadim’inde:
“Yaratmak da emretmek de Allah’a mahsustur.” buyuruyor. (A’raf: 54)
Hazret-i Allah’ın hükmü esastır, mahlukun hükmü yoktur. Emir ve yasak koyma hakkı yalnız O’na âittir. Mülk O’nundur, O’ndan başka hiç kimsenin hiçbir şeye müdahale etmesine hakkı ve salâhiyeti yoktur. Yalnız emir, yasak, tedbir, irade, tam tasarruf O’na âittir. Hükmünü hiç kimse değiştiremez.
Zira:
“Hüküm yücelerin yücesi Allah’ındır.” (Mümin: 12)
Çünkü O mülkünde yücedir, dilediğini yapar, dilediği hükmü verir. O’nun verdiği hükümler belirli bir asır ve zaman ile sınırlı değildir, kıyamete kadar geçerlidir.
“Rabbinin sözü doğruluk bakımından da adalet bakımından da tamamlanmıştır, tam kemalindedir. O’nun sözlerini değiştire-bilecek hiç kimse yoktur.” (En’am: 115)
Tatbikini emir buyurduğu bütün hükümler kemâle ermiş, tamamlanmıştır. Hiç birisinde noksanlık ve eksiklik tasavvur edilemez, hükmünde yanılması düşünülemez. O’nun haber verdiği her şey gerçeğin ta kendisidir. O’nun emrettiği her şey adaletlidir, O’nun dışında hiçbir şey adaletli değildir. O’nun yasakladığı her şey bâtıldır. Hiç kimse O’ndan daha doğru söz söyleyemez, hiç kimse O’ndan daha adil hüküm koyamaz. Hükmünde hikmet sahibidir, her şeyi hikmetle yapar.
O’nun sözlerini değiştirebilecek, temyiz edecek, tashih yapacak hiçbir kimse olamaz.
Söz O’nun sözü, hüküm O’nun hükmü, kitap O’nun kitabıdır.
Binaenaleyh bütün insanlar ve cinler birleşerek bir araya gelseler, kasten bir Âyet-i kerime’yi inkâr etseler hepsi kâfir olurlar. Çünkü mahlukun hükmü yoktur, O’nun hükmü esastır.
O’nun hükmünü kim bozabilir? O’nun hükmünden kim kurtulabilir?
“Hüküm veren Allah’tır, O’nun hükmünü bozacak kimse yoktur.” (Ra’d: 41)
O’nun verdiği hükmü değiştirecek, engelleyip ortadan kaldıracak hiçbir kuvvet, hiçbir devlet, hiçbir makam ve merci yoktur.
Din kuran ve dinini ayakta tutmak isteyenlere gelince:
Onlar bu Âyet-i kerime’yi inkâr ettiler. Hazret-i Allah’ın hükmüne karşı geldiler, Âyet-i kerime’lerin hükmünü ortadan kaldırmaya çalıştılar. Fâize helâl diyenler, küfrü hoş görenler, ilâhlığını ilân edenler, tesettürü inkâr edenler, sahte halifeliğini ilân edenler ve daha nice sahte ve türemeler Allah-u Teâlâ’nın hükümlerini ortadan kaldırdılar.
Emr-i ilâhi’yi kenara itip bırakan, kendi arzu ve reyini ortaya koyan, kendi nefsini ilâh olarak ilân etti demektir. Bu gibi kimselerin sözü doğrudur diyenler de onu ilâh edinmiştir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Resulüm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)” (Furkan: 43)
Nefis putuna dayanmış olduğundan, bunlara uyan ve tâbi olan kimse bunları ilâh olarak kabul etmiştir.
Bu Âyet-i kerime, her yoldan sapana ve sapıtıcıya hitap eder. Yaptığı icraat ahkâm-ı ilâhi’ye ters düşüyorsa bu Âyet-i kerime’ye bakarak hükmedin ki onlar nefsini ilâh edinmiş, şirke düşmüşlerdir.
Öyle ki; Allah-u Teâlâ nefsinin hevâ ve hevesini ilâh edinenin kulağını ve kalbini mühürler, gözünün üstüne perde çeker.
“Nefsinin hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah’ın da dalâleti hak ettiğini bilerek saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?” (Câsiye: 23)
Ve fakat bütün bölücülere bakın, imamlarına nasıl sarılmışlar. Sanki bu ilâhi hükümler kendilerine hitap etmiyormuş gibi kulak vermek bile istemezler.
Allah-u Teâlâ’ya karşı gelenlere gelince:
“İnsan bizim kendisini kerih bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.” (Yâsin: 77)
Bu ilâhi bir emirdir ve hükümdür. İnsan; Hazret-i Allah’ın kendisini kerih bir nutfeden yarattığını görmedi, şeytana uydu ve apaçık hasım kesildi.
Buna rağmen insanoğlu; bir damla kerih sudan yaratıldığı halde Yaratan’a hasım kesiliyor, ihsan ve ikram sahibi olan
Allah-u Teâlâ’ya isyan
ediyor.
Günümüzde ortalığı ifsat ateşine veren kimseler, Hazret-i Allah’ın Din-i mübin’i olan İslâm’ı; menfaatlerine, gaye ve maksatlarına âlet ederek, İslâm’ın ulvî hükümlerini kendi çıkarları doğrultusunda bozmaya, değiştirmeye, yozlaştırmaya çalışarak Hazret-i Allah’a hasım kesilmektedirler.
Bu ise akl-ı selim sahibi olanların kabul etmeyeceği, hafsalanın almayacağı bir durumdur. Halbuki yaratıldığı aslî maddesini düşünseydi nankörlük etmez, hasım kesilmezdi.
Hiç şüphesiz ki iman nûruyla münevver, İslâm şerefiyle müşerref olmayan kişiler yaratılış icaplarını yerine getirmezler, Yaratan’a hasım kesildikleri gibi; dinini alaya alırlar, içten yıkmaya çalışırlar.
Allah-u Teâlâ en belirgin noktaları hatırlatarak başlangıcını ve sonunu düşündürmek üzere Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:
“Kahrolası insan! Ne kadar da nankör! Onu yaratan hangi şeyden yarattı? Onu nutfeden yaratıp merhalelerden geçirerek şekil verdi. Sonra ona tutacağı yolu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir.” (Abese: 17-22)
Onu mahşere sevkeder, muhasebesini görür, ameline göre cezasını verir.
Bunca ihsan ve ikram sahibi olan Hazret-i Allah’a isyan eden münafıklar, bu ilâhî cezaya müstehak olmuşlardır.
Şeytan onları şaşırtmış, çıkmaza sokmuş. Onlar da ona kanmışlar, bu büyük hakikatı, Allah-u Teâlâ’nın yaratıcı gücünü göremez olmuşlar. İlk yaratılış apaçık önlerinde iken görmemezlikten gelmişler.
O bize ihsan ve ikram ederken hiçbir karşılık da talep etmedi. Sadece kendisini tanımamızı ve kulluk yapmamızı istedi.
Hazret-i Allah’a isyan eden münafıklara ise Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Çünkü insan çok zâlim ve câhildir.” (Ahzab: 72)
İddiâ ettiği gibi âlim değil, aksine çok câhildir. Çünkü her sözünde ve her icraatında cehaletini sergilemektedir.
“Gerçekten insan Rabbine karşı çok nankördür ve kendisi de buna şahittir.” (Âdiyat: 6-7)
O kadar ilâhî nimetlere nâil olduğu halde
Günümüzde ortalığı ifsat ateşine veren kimseler, Hazret-i Allah’ın Din-i mübin’i olan İslâm’ı; menfaatlerine, gaye ve maksatlarına âlet ederek, İslâm’ın ulvî hükümlerini kendi çıkarları doğrultusunda bozmaya, değiştirmeye, yozlaştırmaya çalışarak Hazret-i Allah’a hasım kesilmektedirler.
Bu ise akl-ı selim sahibi olanların kabul etmeyeceği, hafsalanın almayacağı bir durumdur. Halbuki yaratıldığı aslî maddesini düşünseydi nankörlük etmez, hasım kesilmezdi.
Hiç şüphesiz ki iman nûruyla münevver, İslâm şerefiyle müşerref olmayan kişiler yaratılış icaplarını yerine getirmezler, Yaratan’a hasım kesildikleri gibi; dinini alaya alırlar, içten yıkmaya çalışırlar.
Allah-u Teâlâ en belirgin noktaları hatırlatarak başlangıcını ve sonunu düşündürmek üzere Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:
“Kahrolası insan! Ne kadar da nankör! Onu yaratan hangi şeyden yarattı? Onu nutfeden yaratıp merhalelerden geçirerek şekil verdi. Sonra ona tutacağı yolu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir.” (Abese: 17-22)
Onu mahşere sevkeder, muhasebesini görür, ameline göre cezasını verir.
Bunca ihsan ve ikram sahibi olan Hazret-i Allah’a isyan eden münafıklar, bu ilâhî cezaya müstehak olmuşlardır.
Şeytan onları şaşırtmış, çıkmaza sokmuş. Onlar da ona kanmışlar, bu büyük hakikatı, Allah-u Teâlâ’nın yaratıcı gücünü göremez olmuşlar. İlk yaratılış apaçık önlerinde iken görmemezlikten gelmişler.
O bize ihsan ve ikram ederken hiçbir karşılık da talep etmedi. Sadece kendisini tanımamızı ve kulluk yapmamızı istedi.
Hazret-i Allah’a isyan eden münafıklara ise Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Çünkü insan çok zâlim ve câhildir.” (Ahzab: 72)
İddiâ ettiği gibi âlim değil, aksine çok câhildir. Çünkü her sözünde ve her icraatında cehaletini sergilemektedir.
“Gerçekten insan Rabbine karşı çok nankördür ve kendisi de buna şahittir.” (Âdiyat: 6-7)
O kadar ilâhî nimetlere nâil olduğu halde
hiç birisinin şükrünü
yerine getirmez. Mazhar olduğu bolca iyilikleri hiç hesaba katmaz. Rabbini
unutur da, kulluk vazifelerini yapmaz. Maruz kaldığı musibetleri ve zorlukları
dile getirerek itiraz eder durur.
Rabbine karşı çok nankör olduğuna insanın kendisi de şahittir. Bu durumu kendi vicdanı da kabul eder ve dile getirir.
Diğer bir Âyet-i kerime’de:
“Kahrolası insan! Ne kadar da nankör!” buyuruluyor. (Abese: 17)
Başka bir delile ihtiyaç yoktur. Çünkü yaptıkları ayan-beyan ortadadır.
Bu Âyet-i kerime’lere iman ve İslâm ile nazar ederseniz bunlar mümin midir? Kâfir midir? Kararını kendin ver. İmanın varsa bunlardan nefret et ve imanını kurtar.
“Allah’ım nurun ile bu fitne ateşini söndür.
İmansız imamları kahret ve öldür.”
Rabbine karşı çok nankör olduğuna insanın kendisi de şahittir. Bu durumu kendi vicdanı da kabul eder ve dile getirir.
Diğer bir Âyet-i kerime’de:
“Kahrolası insan! Ne kadar da nankör!” buyuruluyor. (Abese: 17)
Başka bir delile ihtiyaç yoktur. Çünkü yaptıkları ayan-beyan ortadadır.
Bu Âyet-i kerime’lere iman ve İslâm ile nazar ederseniz bunlar mümin midir? Kâfir midir? Kararını kendin ver. İmanın varsa bunlardan nefret et ve imanını kurtar.
“Allah’ım nurun ile bu fitne ateşini söndür.
İmansız imamları kahret ve öldür.”
18 Ağustos 2011 Perşembe
ŞEHİT KİMDİR VE MERTEBELERİ NELERDİR ?
Şehid Kimdir ?
Allah yolunda canını feda eden bir müslümana şehid denir.
Şehidlik, İslâm'da en büyük mertebedir. Şehidlerin Allah katında kadir ve kıymetleri pek yücedir. Âhirette en büyük rütbenin Peygamberlikten sonra şehidlik olduğu belirtilmiştir. Bunun içindir ki, şehidlerin bütün günah ve kusurları Allah tarafından affedilmektedir.
Allah yolunda canını feda eden bir müslümana şehid denir.
Şehidlik, İslâm'da en büyük mertebedir. Şehidlerin Allah katında kadir ve kıymetleri pek yücedir. Âhirette en büyük rütbenin Peygamberlikten sonra şehidlik olduğu belirtilmiştir. Bunun içindir ki, şehidlerin bütün günah ve kusurları Allah tarafından affedilmektedir.
Müslümanları, düşmanlarına üstün kılan en mühim esaslardan biri "ölürsem şehidim, kalırsam gazi..." inancıdır. Bu durum, ayette "iki güzelden biri" şeklinde ifade edilmiştir. (Tevbe Sûresi, 52) Yani, mü´min için savaşta iki güzel neticeden biri vardır: Ya galip gelecek, ya şehit olacaktır. (İbnu Kesir, IV, 102; Nesefi, II, 130)
Halid b. Velid´in İran komutanına söylediği şu sözler, şehitlik kavramının müslümanlara neler kazandırdığını gösteren güzel bir misaldir: "Sizin, hayat ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla size geldim." (Abdü rabbih, s., 387)
Şüheda hayatı, ruhani bir hayat, daha doğrusu hakiki bir hayattır. (Yazır, I, 547) "Şehit kendini hayatta bilir." (Nursi, Hutbe-i Şamiye, s., 122) Ölümün acısını hissetmeden, kendini daha güzel bir alemde bulur.
Hz. Peygamber (asm.), Uhud´da hayatını kaybeden 70 şehitle ilgili olarak şunu bildirmiştir: Kardeşleriniz Uhud´da şehit olunca, Allah onların ruhlarını yeşil kuşların cevfine koydu. Cennetin nehirlerinden içerler, meyvelerinden yerler. Arşın gölgesinde asılı altından kandillerde yerleşirler. Yiyecek, içecek ve istirahatlerinin güzelliğini görünce "keşke, derler Cennette hayatta olup, rızıklandırıldığımızı biri dünyadaki kardeşlerimize haber verse. Ta ki, cihaddan geri kalmasınlar, savaş esnasında kaçmasınlar". Cenab-ı Hak, "sizin bu halinizi onlara ulaştıracağım" der ve şu ayetlerle bildirir. (Ebu Davud, Cihad, 25)
"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler, Allah´ın lütfundan kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde, Rableri katında rızıklandırılırlar. Arkalarından gelecek olanlara şunu müjdelemek isterler: Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmezler. Allah´tan bir nimeti ve lütfu ve Allah´ın mü´minlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler” (Al-i İmran Sûresi, 169-171)
Şehîd-i Kâmil
Kime Denir?
Hem dünya hem de âhiret itibariyle şehid sayılan kimselere, şehîd-i kâmil denir. Bunlar muharebede öldürülenler, yahut âsiler, eşkıyalar, anarşistler veya evinde hırsızlar tarafından gadren ve zulmen öldürülen kimselerdir. Bir müslümanın şehîd-i kâmil sayılabilmesi için 6 şart lâzımdır:
1 - Müslüman olmak.
2 - Akıllı olmak.
3 - Bâliğ olmak.
4 - Cünüp olmamak, hayız ve nifas hâlinde bulunmamak.
5 - Vurulmanın akabinde hemen ölmüş olmak. Vurulduktan sonra, ölmeden önce, yeyip içer, tedavi görürse, vurulduğu yerden başka tarafa taşınırsa veya üzerinden bir namaz vakti geçecek kadar yaşarsa, kâmil şehidlik kısmından çıkar. Uhrevî şehîd olur.
6 - Öldürülmüş olmasından dolayı, öldüren kimseye kısas icab etmek. Yani, kasden öldürülmüş olmak. Hatâen öldürülme durumlarında, katile kısas vâcib olmadığı için, maktûl şehîd-i kâmil kısmına girmez. Şehîd-i kâmiller, yıkanmadan kanlı elbiseleri ile gömülürler. Hz. Ömer ile Hz. Ali'de bu şartlardan biri bulunmadığı için yıkandılar; Hz. Osman ise, yıkanmadan gömüldü.
3-Şehîd-i Uhrevî Kime Denir?
Dünya itibariyle şehid sayılmayan, yani, yıkanıp kefenlenmiş olarak gömülen, fakat âhirette şehid muamelesi gören kimselere şehîd-i uhrevî denir. Şehîd-i kâmil olmanın şartlarından birini kaybeden kimseler, bu kısma girerler.
Bundan başka şu kimseler de âhiret şehîdi sayılır:
* Suda boğulanlar.
* Ateşte yananlar. (İbnu Mace, Cihad, 17))
* Enkaz altında kalanlar.
* Veba gibi bulaşıcı bir hastalıktan ölenler.
* Sıtma gibi ateşli hastalıktan ölenler.
* İlim yolunda ölenler.
* Ciğer hastalıklarından ölenler.
* Doğum sırasında veya lohusa iken ölen kadınlar.
* Baş ağrısından ölenler.
* Karın ağrısından ölenler.
* Ailesinin nafakasını helâlinden kazanmak için çalışırken iş kazasından ölenler.
* Cuma gecesi ölenler.
* Gurbet ilde vefat edenler.
* Akrep, yılan sokması gibi sebeblerle vefat edenler... (Savaş dışındaki şehîdler hakkında hadisler için bakınız: Buhârî, Ezan, 32, Cihâd, 30; Müslim, İmâre, 164; Tirmizî, Cenâiz, 65, Fedâilu'l-Cihâd, 14; Ahmed b. Hanbel, I, 22, 23, II, 323, 325).)
4-Şehîd-i Hükmî Veya Şehîd-i Dünyevî Kime Denir?
Bunlar münafıklardır. Bunların kalblerinde bulunan nifak emaresini sadece Cenâb-ı Hak bildiği için, dünya itibariyle şehid muamelesi yapılır. Çünkü bunlar, dış görünüşleri itibariyle müslümanlardırlar, fakat kalbleri itibariyle kâfir...
5-Şehidlerle İlgili Bâzı Hadîs-i Şerîfler:
"Malını müdafaada öldürülen şehiddir, ırz ve nâmusunu müdafaa ederken öldürülen şehiddir, nefsini müdafaada öldürülen şehiddir..."
"Şehidleri kanları ile sarın. Zira Allah yolunda açılan bir yara kıyâmet günü mahşere geldikte, o yara, rengi kan rengi, kokusu misk kokusu olarak kanar..."
"Şehidler cennetin kapısında, nehrin parlak zinetinde, yeşil çadırdadır. Sabah - akşam rızıkları Cennetten onlara gelir."
"Ma'rûfu emr ve münkeri nehiyden dolayı katledilen şehiddir."
"Kim Cuma günü vefat ederse şehiddir."
"Kim hayvanından düşüp ölürse o kimse şehiddir."
"Suda boğulan şehiddir, ateşte yanarak ölen şehiddir, gurbette garip ölen şehiddir, zehirli hayvan sokmasından ölen şehiddir, karın ağrısından ölenler şehiddir, bina yıkılıp altında kalarak ölen şehiddir, evinin üstünden (damdan) düşerek boynu kırılıp ölen şehiddir, üzerine büyük taş düşüp ölen şehiddir..."
"Din kardeşini müdafaada katlolunan şehiddir, mâsum olan komşusunu savunurken öldürülen de şehiddir..."
"Şehidin borçtan başka bütün günahları mağfiret olunur." (Müslim) Bâzı âlimler denizde şehid olmanın, kul borcuna dahi keffaret olacağını ileri sürmüşlerdir. "Şehid, ehl-i beytinden (aile ve akrabasından) 70 kişiye şefaat eder, şefaati kabûl edilir." (Ebû Dâvud, Tirmizî).
"Kıyâmet gününde 3 sınıf şefaat edecek: Peygamberler, sonra âlimler, sonra şehidler..." (Tâc)
Şehid olan insanların kul hakkı dışındaki bütün günahları
affedilir. Şehid olmak, herkese nasib olmayan büyük bir şereftir ve mü'minler
için mükemmel bir nimettir. Güzel bir şekilde yaşamak, ondan sonra Allah
yolunda O'nun rızası için şehid olmak, her mü'minin hayal ettiği bir
mutluluktur. İmân sahibi olan insanın böyle bir şuur ve düşünce ile yaşaması,
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından ne kadar güzel bir şekilde
övülmüştür!..: "Şehid olmayı Yüce Allah'tan samimi olarak dileyen kimseyi,
Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehidlerin derecesine eriştirir"
(Müslim, İmâre, 156, 157; Ebû Davud, İstigfâr, 26; Neseî, Cihâd, 36; ibn Mâce,
Cihâd, 15).
16 Ağustos 2011 Salı
PKK.İyici azıttı..!
Kalleş PKK, Osmaniye’de
Jandarma Komutanlığı’na roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırdı. 2
roketatar mermisi hedefine ulaşmadan ağaçlara çarparak infilak etti. Ancak bazı
kurşunlar, karakol binasına 100
metre uzaktaki lojmana isabet etti. O sırada dairesinin
balkonunda olan teğmen eşi Pınar Akdağ başından yaralandı. Genç kadın tüm
müdahalelere rağmen kurtarılamadı
Erzurum Güncel-Terör örgütü
PKK’nın kahpe saldırısı bu kez de asker eşini vurdu. Kalleş teröristler, önceki
gece Osmaniye’de askeri lojmanı kana buladı. Olay, gece 22.00 sıralarında
merkeze bağlı Kırıklı Köyü E-5 karayoluna 200 metre uzaklıktaki,
bir komando birliğinin konuşlandığı Kanlıgeçit Jandarma Komutanlığı’nda meydana
geldi. İddiaya göre, gizlendikleri Amanos Dağı’ndan çıkıp Hatay’da kanlı
eylemler yapan bir grup PKK’lı bu kez, geçiş noktası olan bölgeden
Osmaniye’deki jandarma komandoların bulunduğu 4 katlı binaya dağlık taraftan
yaklaştı.
Amanoslara kaçtılar
Kanlıgeçit Tepesi’ne gelen teröristler gece binaya doğru roketatar ve uzun namlulu silahlarla ateş açtı. Atılan 2 roketatar mermisi hedefine ulaşmadan, dağlık ve ormanlık bölgede, ağaçlara çarparak infilak etti. Uzun namlulu silahlarla açılan ateş sırasında ise karakol binasına100 metre uzaklıktaki 3
katlı lojmandaki dairesinin balkonunda tesadüf eseri bulunan Jandarma Teğmen
Cumhur Akdağ’ın eşi Pınar Akdağ başından yaralandı. Jandarma komandoların da
karşılık vermesi üzerine çıkan çatışma 15 dakika sürdü. Teröristler, buradan
Amanoslara doğru kaçtı, Jandarma Özel Hareket timlerinin takviyesiyle askerler
teröristlerin peşine düştü.
Hastanede öldü
Başından yaralanan Pınar Akdağ, Osmaniye’deki müdahalenin ardından Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’ne sevk edildi. Durumu ağır olan genç kadın, Beyin Cerrahi Servisi’nde yoğun bakıma alındı. Ancak bugün öğle saatlerinde Pınar Akdağ, doktorların tüm çabasına rağmen kurtarılamadı.
Cerrah: PKK yaptı
Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah, saldırının PKK mensuplarınca gerçekleştirildiğini söyledi: “Bölgede Jandarma Komutanlığı ekiplerince operasyonlar sürüyor. Şu ana kadar herhangi bir sıcak temas olmadı. Ormanlık alanda uzaktan roketatarla 2 el ateş edilmiş. Aldığım bilgilere göre, 2 roketatar da mesafe uzak olduğu için düştüğü yerde patlamış.”
Hatay’dan kaçanlar mı?
Saldırıyı yapan PKK’lıların, 31 Mayıs’ta Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı İskenderun İlboğa Kışlası İkmal Destek Komutanlığı’na saldıran grup olabileceği üzerinde duruluyor. 6 askerin şehit olduğu İskenderun saldırısının ardından Adana Jandarma Bölge Komutanlığı Jandarma Özel Harekat Birliği’nin (JÖH) peşine düştüğü PKK’lıların Osmaniye’nin Zorkun Yaylası bölgesine kaçmış olabileceği, bu sırada da jandarma komandoların bulunduğu birliğe dağ tarafından yaklaşıp söz konusu eylemi gerçekleştirdiği sanılıyor.
Amanoslara kaçtılar
Kanlıgeçit Tepesi’ne gelen teröristler gece binaya doğru roketatar ve uzun namlulu silahlarla ateş açtı. Atılan 2 roketatar mermisi hedefine ulaşmadan, dağlık ve ormanlık bölgede, ağaçlara çarparak infilak etti. Uzun namlulu silahlarla açılan ateş sırasında ise karakol binasına
Hastanede öldü
Başından yaralanan Pınar Akdağ, Osmaniye’deki müdahalenin ardından Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’ne sevk edildi. Durumu ağır olan genç kadın, Beyin Cerrahi Servisi’nde yoğun bakıma alındı. Ancak bugün öğle saatlerinde Pınar Akdağ, doktorların tüm çabasına rağmen kurtarılamadı.
Cerrah: PKK yaptı
Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah, saldırının PKK mensuplarınca gerçekleştirildiğini söyledi: “Bölgede Jandarma Komutanlığı ekiplerince operasyonlar sürüyor. Şu ana kadar herhangi bir sıcak temas olmadı. Ormanlık alanda uzaktan roketatarla 2 el ateş edilmiş. Aldığım bilgilere göre, 2 roketatar da mesafe uzak olduğu için düştüğü yerde patlamış.”
Hatay’dan kaçanlar mı?
Saldırıyı yapan PKK’lıların, 31 Mayıs’ta Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı İskenderun İlboğa Kışlası İkmal Destek Komutanlığı’na saldıran grup olabileceği üzerinde duruluyor. 6 askerin şehit olduğu İskenderun saldırısının ardından Adana Jandarma Bölge Komutanlığı Jandarma Özel Harekat Birliği’nin (JÖH) peşine düştüğü PKK’lıların Osmaniye’nin Zorkun Yaylası bölgesine kaçmış olabileceği, bu sırada da jandarma komandoların bulunduğu birliğe dağ tarafından yaklaşıp söz konusu eylemi gerçekleştirdiği sanılıyor.
ALINTI : http://www.gazeteguncel.com/haber
14 Ağustos 2011 Pazar
Ölüm Üzerine
Bir
Sabah,Bir anda uykudan kalktim çok ilginç bir ışık gördüm ama odanın ışığı kapalıydı bir baktım saat 3:30 gece facir vakti peki gördüğüm bu kadar ışık nerden birden şaşırıp kaldım baktım
ki elimin yarısı duvarın içinde hemen elimi çıkardım korku içinde oturup elime
bakıyordum tekrar elimi duvara dogru uzattım yine elim duvarın içine
giriyordu!!!!!!!!
--
bir gülümseme sesi duydum Yüzümü kardeşime dogru çevirdim, yatıyordu korku içinde yatağımdan kalkıp kardeşimi uyandırmaya gittim ama cevap vermedi annemin odasına doğru gittim
babamı uyandırmaya çalıştım birilerinin bana cevap vermesini istiyorum ama kimse cevap vermiyordu annemi uyandırmak üzereyken, baktım ki annem uykudan uyandı uykudan uyandı ama benimle konşmuyordu
---
bismillahirrahmanirrahim diyordu ve tekrarlıyordu babamı uyandırdı, kalk kalk bir bakalım çocoklara dedi annem şimdi zamanımı bırak uyuyayim yarın ola hayr ola dedi babam ama annemin israrı üzerine babam kalkıverdi şaşkınlık içerisinde beraber odamıza doğru geldiler
---
başladım bağırmağa, anne, baba ama hiç birisi cevap vermiyordu!!!
--
bir gülümseme sesi duydum Yüzümü kardeşime dogru çevirdim, yatıyordu korku içinde yatağımdan kalkıp kardeşimi uyandırmaya gittim ama cevap vermedi annemin odasına doğru gittim
babamı uyandırmaya çalıştım birilerinin bana cevap vermesini istiyorum ama kimse cevap vermiyordu annemi uyandırmak üzereyken, baktım ki annem uykudan uyandı uykudan uyandı ama benimle konşmuyordu
---
bismillahirrahmanirrahim diyordu ve tekrarlıyordu babamı uyandırdı, kalk kalk bir bakalım çocoklara dedi annem şimdi zamanımı bırak uyuyayim yarın ola hayr ola dedi babam ama annemin israrı üzerine babam kalkıverdi şaşkınlık içerisinde beraber odamıza doğru geldiler
---
başladım bağırmağa, anne, baba ama hiç birisi cevap vermiyordu!!!
annemin
elbisesini çekiyor beni dinlemesini istiyordum ama annem beni hissetmiyordu!!! başladım
annemin arkasından yürümeye ta bizim odaya kadar odamıza girdi ve ışıkları
açıverdi ama benim için fark etmiyordu çünkü benim için her taraf ışıktı tam o
sırada çok ilginç bir şeyle karşılaştım
kendi vücüdumu gördim!!! evet kendi vücüdumu oturup kendi kendimi
seyredıyordum, iki taneydim kendi kendime soruyordum kimdir bu acaba? Nasılda
bana benziyor!!! başladım kendi kendimi uyandırmaya, bu kabustan kurtulayım
diye ama uyanamadım
---
babam dedi ki bak yatıyorlar işte hadi yerimize gidelim ama annem sakin olamadı ve benim uyuduğum yatağa doğru gelerek beni uyandırmaya başladı kalk muhammed kalk bana cevap ver ama cevap veremiyordu!!! bir kaç defa uğraştı ama yok. Birden baktım ki babamın gözlerinden yaşlar dökülüyor o babam ki şimdiye kadar onun göz yaşlarını görememiştim bağırışmalar başladı oracık yerden .. kardeşim uyandı ve sordu ne oldu? annem ona bağırarak, abin muhammed ölmüş çok acıklı bir şekilde ağlıyordu.
---
babam dedi ki bak yatıyorlar işte hadi yerimize gidelim ama annem sakin olamadı ve benim uyuduğum yatağa doğru gelerek beni uyandırmaya başladı kalk muhammed kalk bana cevap ver ama cevap veremiyordu!!! bir kaç defa uğraştı ama yok. Birden baktım ki babamın gözlerinden yaşlar dökülüyor o babam ki şimdiye kadar onun göz yaşlarını görememiştim bağırışmalar başladı oracık yerden .. kardeşim uyandı ve sordu ne oldu? annem ona bağırarak, abin muhammed ölmüş çok acıklı bir şekilde ağlıyordu.
---
bağırmalar fazlalaştı anneme giderek, anne ağlama ben burdayım bak bana!! ama kimse bana cevap vermiyordu, neden? oturup bağırmaya başladım, burdayım bakın işte ama kimse cevap vermiyordubaşladım bağırmaya;ya rabbi, ya rabbi ne olur beni bu rüyadan ve olduğum durumdan kurtar
---
uzaktan bir ses duydum ve geldikçede yükseliyordu bu ses Allah’u Taalanın bir ayeti idi ((Andolsun sen bundan gaflette idin, derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir))birden iki kişi beni tuttular, ama insan değillerdi çok korktum !! başladim bağırmaya, bırakın beni, siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz? kabire kadar senin gardiyanlarınız dediler
----
ben ölmedim, daha yaşıyorum dedim neden beni kabire götürüyorsunuz? bırakın beni!! Ben hissediyorum, konuşuyorum ve görüyorum, ben ölmedim bana gülümseyerek cevap verdiler dediler ki, ey insanlar sizzler çok ilginç yaratıksınız, sanıyorsunuz ki ölüm hayatın sonudur ama bilmiyorsunuz ki asıl olan sizin yaşadığınız hayat bir rüyadan ibaret olup öldüğünüz zaman uyanıyorsunuz.beni kabire doğru çekiyorlardı hala
bağırmalar fazlalaştı anneme giderek, anne ağlama ben burdayım bak bana!! ama kimse bana cevap vermiyordu, neden? oturup bağırmaya başladım, burdayım bakın işte ama kimse cevap vermiyordubaşladım bağırmaya;ya rabbi, ya rabbi ne olur beni bu rüyadan ve olduğum durumdan kurtar
---
uzaktan bir ses duydum ve geldikçede yükseliyordu bu ses Allah’u Taalanın bir ayeti idi ((Andolsun sen bundan gaflette idin, derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir))birden iki kişi beni tuttular, ama insan değillerdi çok korktum !! başladim bağırmaya, bırakın beni, siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz? kabire kadar senin gardiyanlarınız dediler
----
ben ölmedim, daha yaşıyorum dedim neden beni kabire götürüyorsunuz? bırakın beni!! Ben hissediyorum, konuşuyorum ve görüyorum, ben ölmedim bana gülümseyerek cevap verdiler dediler ki, ey insanlar sizzler çok ilginç yaratıksınız, sanıyorsunuz ki ölüm hayatın sonudur ama bilmiyorsunuz ki asıl olan sizin yaşadığınız hayat bir rüyadan ibaret olup öldüğünüz zaman uyanıyorsunuz.beni kabire doğru çekiyorlardı hala
yoldayken
baktım ki benim gibi insanlar ve yanlarında da aynı o iki yaratıktan var, kimi
ağlayor kimi gülüyor ve kimi ise bağırıyordu onlara sordum neden böyle
yapıyorlar? dediler ki, bu insanlar şaşkınlık içerisindeler, nereye
gittiklerini biliyorlar, kimisi dalalettedir.. korku içinde sözlerini keserek
sordum:ateşe gidiyorlar mi yani? evet dediler '
konuşmalarına
devam ederek, o gülenler ise cennete gidiyorlar hemen sordum onlara, peki ben
nereye gidecem?? dediler ki, sen bazen iyi gidiyordun, bazende kötü bazen tövbe
edip ertesi gün günah işliyordun ve izlediğin yol tam olarak belli değildi ve
hep öyle yitik kalacaksın
sözlerini
korku içerisinde keserek sordum:yani ben ateşemi gidiyorum yoksa? Onlarda,
Allahın rahmeti geniştir ve yolculukta uzundur dediler
---
yüzümü çevirdim korku içerisinde baktım ailem, babam, amcam, kardeşlerim ve akrabalarım hepsi Bir sandık içinde beni taşıyorlardı
---
yüzümü çevirdim korku içerisinde baktım ailem, babam, amcam, kardeşlerim ve akrabalarım hepsi Bir sandık içinde beni taşıyorlardı
Onlara korkarak
gittim ve onlara dedim ki benim için dua edin lütfen
Ama kimse
bana cevap vermiyordu kimi ağlıyordu kimi ise hüzünlüydü
Kardeşime
giderek, dikkatli ol dünyanın fitnesi seni kandırmasın Beni duymasını çok
isterdim O iki melek beni kabirdeki cesedimin üzerine bağladılar baktım ki
babam toprak atıyor üzerime Kardeşlerim toprak atıyor Ordaki insanlar hepsi
üzerime toprak atıyordu
----
dedim ki, ahh keşke onların yerinde olsaydım Allaha tevbe etseydim
dün sabah namazımı kılsaydım
----
dedim ki, ahh keşke onların yerinde olsaydım Allaha tevbe etseydim
dün sabah namazımı kılsaydım
Keşke her
gün rabbime dua etseydim
Keşke her
gün tevbemi yenileseydim
Keşke
kötülüklerden uzak dursaydım
Başladım
bağırmaya, ey insanlar dikkatli olun dünya hayatı sizleri kandırmasın
en azından birisinin beni duymasını çok isterdim
en azından birisinin beni duymasını çok isterdim
Peki sen
beni duyuyormusun ???
süphanallah ve bihamdihi.. süphanallahul azim
süphanallah ve bihamdihi.. süphanallahul azim
İftira Etmenin Hükmü
İftira son derece kötü ve tahribedici bir
hadisedir. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için oldukça
rahatsız edici bir tutumdur. Iftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve
dostluk bağları zayıflar; dayanışma gücü ortadan kalkar. insanlar birbirine
güven duymaz olurlar. Bu güvensizlik, bir toplumun sosyal hayatını tamamen
felce uğratan yıkıcı bir etki yapar. Iftira, toplumdaki güzellikleri yakıp
bitiren bir ateş gibidir.
Iftira, toplumda adaletin tam olarak etkisini kaybettiği zamanlarda yaygınlaşabilen bir sosyal ve ahlâkı hastalıktır. Çünkü adaletsizlik ve takipsizlik, kötü fiillerin yaygınlaşmasına ve artmasına yol açan bir başıboşluğa sebep olmaktadır.
Islâm'da iftira konusu, üzerinde oldukça fazla durulan bir konu olmaktadır. Çok sayıda ayet-i kerime, iftira'nın özelliğinden ve onun Allah'ın nezdinde sevilmeyen ve hatta yerilen bir davranış olduğundan bahsetmektedir.
Iftiranın en ağırı namus üzerine atılan iftiradır. Bunu, Hz. Âîşe ile ilgili olarak "Ifk"* olayında görmekteyiz Olay özet olarak şöyle cereyan etmiştir: Hz. Peygamber ashab-ı kirâmla sefere çıkarken, kura ile belirlenen bir eşini de beraberinde götürürdü. Bu usulle, Mustalıkoğulları Gazâsına da Hz. Âîşe katılmıştı. Konaklama yerinde, devenin üzerindeki gölgelikten (mahfel) tuvalet ihtiyacı için çıkan Âîşe (r.anhâ), dönüşünde gerdanlığını düşürdüğünü
farketmiş, aramak için yeniden çıkmıştır. Bu sırada
ordu yola çıkmış, Hz. Âîşe, devenin üzerindeki gölgeliğin içinde
zannedilmiştir. Dönüşte unutulduğunu anlayan Hz. Âîşe, orada beklemiş, ordunun
arka gözcüsü Safvân b. Muattal O'nu devesine bindirerek yolda orduya
yetiştirmişti.
Münâfıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşları bunu fırsat bilerek Hz. Âîşe'ye zina iftirasında (ifk) bulundular. Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medîne'de dolaştı. Hz. Peygamber ve Âîşe validemizin yakınları bu olaya çok üzüldü.
Daha sonra Hz. Âîşe Nûr sûresindeki şu ayetlerle temize çıkardı:
"O uydurma haberi getirip iftira (ifk) atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir ser sanmayın, bilakis o, sizin için hayırdır. Iftirada bulunanlardan her birinin kazandığı günaha göre cezası vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük bir azap vardır."
"Iftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?"
"Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde, yalancıların da kendileridir"
"Eğer Allah'ın lütuf ve merhameti, dünyada ve ahirette üzerinizde olmasaydı, yaydığınız fitne yüzünden, size mutlaka büyük bir azap
Münâfıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşları bunu fırsat bilerek Hz. Âîşe'ye zina iftirasında (ifk) bulundular. Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medîne'de dolaştı. Hz. Peygamber ve Âîşe validemizin yakınları bu olaya çok üzüldü.
Daha sonra Hz. Âîşe Nûr sûresindeki şu ayetlerle temize çıkardı:
"O uydurma haberi getirip iftira (ifk) atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir ser sanmayın, bilakis o, sizin için hayırdır. Iftirada bulunanlardan her birinin kazandığı günaha göre cezası vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük bir azap vardır."
"Iftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?"
"Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde, yalancıların da kendileridir"
"Eğer Allah'ın lütuf ve merhameti, dünyada ve ahirette üzerinizde olmasaydı, yaydığınız fitne yüzünden, size mutlaka büyük bir azap
dokunurdu."
"Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz birşey sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah nezdinde büyük bir günahtır "
"O asılsız sözü duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmak bize yakışmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?" (en-Nûr, 24/1116).
Hz. Peygamber inen bu ayetleri tebliğ ettikten sonra; "Ya Âîşe, Allah'a hamd et. Allah seni, iftiracıların isnadından kesin olarak berî kıldı" buyurdu. Bunun üzerine Âîşe (r.anhâ) nin annesi: "Kızım, kalk da Resulullah (s.a.s)'a teşekkür et" deyince, Hz. Âîşe; "Hayır kalkmam ve yalnız Allah'a hamdederim" diye cevap verdi (bk. Buhârî, Tefsîru Sûre, 24/6, Meğâzi, 12, 32, 34, Şehâdet, 2, 15, Eymân, 13, 18, I'tisâm, 28, Tevhîd, 35, 52; Müslim, Tevbe, 56; Ebû Dâvud, Salât, 122; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 194, 195, 197; Kamil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1984, VIII, 73-97).
Iftira eden kimse, bununla amacına ulaşamaz ve sonunda dünyevî ve uhrevî bakımdan kendisi zararlı çıkar. Nebî (s.a.s) "Iftira eden kimse zarara uğramıştır" (Ahmed b. Hanbel, I, 91) buyurur.
Iffetli bir kadına zina isnadında bulunup da bunu dört erkek şahitle ispat edemeyen bir kimse kazıf cezasına çarptırılır. Bunlara ceza olarak seksen değnek vurulur ve bundan sonra şahitliklerine güvenilmez (bk. en-Nûr, 24/4; "kazf" mad.). Zina isnadında bulunan kimse kadının kocası olur ve dört şahitle bunu ispat edemezse "mulâane" yoluna başvurulur (bk.en-Nûr, 24/6-9; "Liân" mad.).
En ağır iftirayı atan kimse bile sonradan pişmanlık duyar ve durumunu düzeltirse Cenâb-ı Hakkın mağfiretine nail olabilir (en-Nûr, 24/4-5).
Günümüzde fertlerin birbirine iftirası yanında basın ve yayın yoluyla da iftiralar yapılmaktadır. Namus, iffet, haysiyet ve zimmet üzerindeki bir iftira ne kadar çok yayılırsa, iftiracının sorumluluğunun da o nisbette artması tabiidir. Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkek ve o kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir" (el-Ahzab, 33/38).
"Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz birşey sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah nezdinde büyük bir günahtır "
"O asılsız sözü duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmak bize yakışmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?" (en-Nûr, 24/1116).
Hz. Peygamber inen bu ayetleri tebliğ ettikten sonra; "Ya Âîşe, Allah'a hamd et. Allah seni, iftiracıların isnadından kesin olarak berî kıldı" buyurdu. Bunun üzerine Âîşe (r.anhâ) nin annesi: "Kızım, kalk da Resulullah (s.a.s)'a teşekkür et" deyince, Hz. Âîşe; "Hayır kalkmam ve yalnız Allah'a hamdederim" diye cevap verdi (bk. Buhârî, Tefsîru Sûre, 24/6, Meğâzi, 12, 32, 34, Şehâdet, 2, 15, Eymân, 13, 18, I'tisâm, 28, Tevhîd, 35, 52; Müslim, Tevbe, 56; Ebû Dâvud, Salât, 122; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 194, 195, 197; Kamil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1984, VIII, 73-97).
Iftira eden kimse, bununla amacına ulaşamaz ve sonunda dünyevî ve uhrevî bakımdan kendisi zararlı çıkar. Nebî (s.a.s) "Iftira eden kimse zarara uğramıştır" (Ahmed b. Hanbel, I, 91) buyurur.
Iffetli bir kadına zina isnadında bulunup da bunu dört erkek şahitle ispat edemeyen bir kimse kazıf cezasına çarptırılır. Bunlara ceza olarak seksen değnek vurulur ve bundan sonra şahitliklerine güvenilmez (bk. en-Nûr, 24/4; "kazf" mad.). Zina isnadında bulunan kimse kadının kocası olur ve dört şahitle bunu ispat edemezse "mulâane" yoluna başvurulur (bk.en-Nûr, 24/6-9; "Liân" mad.).
En ağır iftirayı atan kimse bile sonradan pişmanlık duyar ve durumunu düzeltirse Cenâb-ı Hakkın mağfiretine nail olabilir (en-Nûr, 24/4-5).
Günümüzde fertlerin birbirine iftirası yanında basın ve yayın yoluyla da iftiralar yapılmaktadır. Namus, iffet, haysiyet ve zimmet üzerindeki bir iftira ne kadar çok yayılırsa, iftiracının sorumluluğunun da o nisbette artması tabiidir. Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkek ve o kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir" (el-Ahzab, 33/38).
Kim Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne dayanırsa, en güçlü
insan odur. Kim de onun kulluğundan uzaklaşırsa; Allah-u Teâlâ Hazretleri onu
en hor, en zelil duruma düşürür.
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN (Rh.A)
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN (Rh.A)
13 Ağustos 2011 Cumartesi
OYAK ile TOKİ Arasındaki Fark
![]() |
TOKİ KURA ÇEKİLİŞİ |

Toplu Konut İdaresi (TOKİ), 7
ilde yoksul vatandaşlar için yaptığı toplam 4 bin 614 konutu, Ramazan
Bayramı'ndan sonra satışa çıkaracak.4 bin lira peşinat ile satılacak konutlar
için başvurular 5 Eylül'de başlayacak.TOKİ'den verilen bilgiye göre, Ankara,
Antalya ve Gaziantep'in de arasında bulunduğu 7 ildeki 9 projede yer alan
toplam 4 bin 614 konut bayramdan sonra satışa çıkarılacak. Yoksul kesime
yönelik 2+1, 64
metrekare büyüklükteki konutlar, 4 bin liradan başlayan
taksitlerle satılacak.
Bu kapsamda, Ankara-Mamak'ta
1024, Çubuk'ta 484, Adıyaman-Merkez'de 700, Antalya-Merkez Çıplaklı'da 480,
Edirne-Merkez Fırınlarsırtı'nda 318, Gaziantep-Şehitkamil'de 404,
Şahinbey-Yeşilkent'te 320, Kırşehir-Merkez'de 292, Kocaeli-İzmit Arızlı'da ise
592 konut uygun ödeme koşullarında satılacak. Peşinatlarını ödeyerek konut
almaya hak kazananlar, ilk taksitlerini konut tesliminden sonra yapacak.
Peşinatı 4 bin lira olan
konutların peşinatı 173 liradan başlayacak ve 180 ay (15 yıl) vadeli satılacak.
Başvurular, 5-23 Eylül tarihleri arasında, illerde valiliklere, ilçelerde ise
kaymakamlıklara yapılacak. Başvurularda konut sayısından fazla başvuru gelmesi
halinde, hak sahipleri kura ile belirlenecek. Kura'da konut almaya hak
kazananlarla, daha sonra sözleşme imzalanacak. Peşinatın yarısı sözleşme
imzalama aşamasında, kalan yarısı da 3 ay sonra, Mart 2012'de tahsil
edilecek.
Başvuru yapacakların,
projenin yer aldığı ilde 1 yıldan az olmamak üzere ikamet ediyor olması veya il
nüfusuna kayıtlı olması, TOKİ'den daha önce konut satın almamış ve kredi
kullanmamış olması, kendisine eşine ya da velayeti altındaki çocuklarına ait
tapulu gayrimenkul olmaması, aylık hane halkı gelirinin 2 bin 600 liranın
altında olması, başvuru tarihinde 25 yaşını doldurmuş olması gerekiyor. Eşi
vefat etmiş olan kadınlarda yaş şartı aranmıyor.
Şehit Aileleri, Maluller ile
Dul ve Yetimleri kategorisinde başvuracakların en az 3 yıldır il-ilçede ikamet
ediyor olması veya il/ilçe nüfusuna kayıtlı olması gerekiyor.
Buda OYAK’dan Ev Sahibi Olmak
İsteyenlere
OYAK’tan bireysel kredi
kullanarak ev sahibi olmak istiyorsanız,gerekli açıklamaları ve taksit
tablosunu görmek için TIKLAYINIZ: http://www.oyak.com.tr/TR/uyeler/sosyal-hizmetler/konut-edindirme-hizmetleri/bireysel-kredi.html
OYAK’tan kooperatif kredisi
kullanarak ev sahibi olmak istiyorsanız buyurun açıklamalar burada TIKLAYINIZ: http://www.oyak.com.tr/TR/uyeler/sosyal-hizmetler/konut-edindirme-hizmetleri/kooperatif-kredisi.html
Ben bunların hiç birini
yapmayacağım deyip OYAK’ın anlaşma yaptığı BANKA’lardan kredi kullanarak ev
sahibi olmak istiyorum diyorsanız,banka,banka açıklamalar,taksit süresi ve OYAK
ile anlaşma yaptığı bankaların karşılaştırmasını görmek istiyorsanızTIKLAYINIZ: http://www.oyak.com.tr/TR/uyeler/sosyal-hizmetler/konut-edindirme-hizmetleri/banka-kaynakli-konut-kredisi.html
Biz Assubaylar biliyoruz ki
OYAK ev taksit tutarlarını bir albayın maaşına göre ayarlar,bizler gibi düşük
maaş alan Astsubay,Uzmançavuş,Sivil memurların OYAK’tan ev almaya kalkışması
bir hayal zaten.
Eger Biz
patronlarınızı,OYAK'ın gerçek sahiplerini, hakikaten emanetlerine sahip çıkarak
ev sahibi yapacaksanız,düşünceniz,zihniyetiniz bu yönde ise öncelikle en düşük
maaş alan bir ortagın ödeyebileceği taksit miktarlarına göre ödemeleri
yapılandırın da 260 OYAK'ın gerçek sahibi vatan evladı aldığınız maaşları hak
ettiğinizi düşünsün.Yaptığınız konutların sk'nın belli bir kesiminden alınıyor
olması size biraz garip gelmiyormu işinin ehli,bilğili,mali bilğisi süper OYAK
YÖNETİCİLERİ.
Bir cebimizden alıp,bir
cebimize koyacagız.Efendim verdiğimiz kredilerden dönmeyen varsa bu krediler
batmış demektir,o zaman ne yapacagız SERMAYEMİZDEN YİYECEGİZ.coşkun ulusoy
incileri.Batırdığın krediler babanın mı cebinden çıkıyor coşkun
ulusoy,başkalarına karşı açtığın davalarda OYAK KURUMU'nun avukatlarını neden
kullanıyorsun,dava masraflarını OYAK KURUMU'nun kasasından mı
ödettiriyorsun?seni kim ne amaçla OYAK'ın başına oturttu?sen dostmusun düşman
mı?OYAK'ın %70 ini oluşturan Assubaylara demokratik,barışçıl,özgürlükçü temsil
hakkının verilmesinden neden bu derece korkuluyor? O koltuklarda kalıcı
değilsiiniz,geldiğiniz gibi gideceksiiniz,ortaklar borç batagına saplanmışken Tuncay
Şallı albayın dediği gibi bazı iştirak yöneticilerini iş kanununda bile olmayan
imtiyazlar ile işe alarak lüks içinde yaşamanız OYAK'ı yönetme zihniyetinizi
açıkça ortaya koymaktadır.
![]() |
TOKİ EVLERİ |
Bırakın 30 yılı 15 yılını
doldurup ordudan kaçmanın yolunu arayan binlerce Astsubay var.30 yıl çalışan
Astsubay sayısı bir elin parmağı kadar az.Görev esnasında pusuya düşüp şehit
edilmezsen,patlayan bir bomba yada mayından kurtulabilirsen,amirlerin seni
sürekli mesaiye bırakıp (sana kıl oldukları için) aile birliğin dağılmaz
ise,”yoldan geçen Astsubay yokmuy du?” İFTİRASINA maruz kalmazsan,çektiğin
bunca STRES, ŞANTAJ, TEHDİT,SIKINTI lara karşılık ALKOLİK yada UYUŞTURUCU
bağımlısı olmaz isen ve sonunda da İNTİHAR ETMEDİYSEN işte o zaman 30
yılını doldurur emekli olur ,O OYAK YÖNETİCİSİNİN tezini haklı çıkarırsın.Bu
akıl,bu beyin,bu nizam,bu intizam,bu düşüncesizlik,bu hakir ve hor görme,bu
kadarda salak yerine konup aşağılanmak ancak düzen bilmeyen insanların işi olsa
gerek.
PARASININ HADDİNİ HESABINI
BİLMEYEN TOK,AÇIN HALİNDEN NE ANLAR Kİ..!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)
Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...
