30 Ağustos 2011 Salı

MÜBAREK RAMAZAN BAYRAMI VE 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN





                  Tarihten silinmek istenen milletimizin, bilakis tarihe yön vermeye devam edeceğinin en açık mesajlarından biri olan bu zafer, milli belleğimizden asla silinmeyecektir. Bugün hepimize düşen görev, cumhuriyetimize ve kazanımlarına hassasiyetle sahip çıkmak, ülkemizi uygarlık yarışında en üst sıralara taşımak olmalıdır. Nitekim, Türkiye bugün demokraside, ekonomide, ulaşımda, eğitim ve sağlıkta katettiği mesafelerle; adalete, hukuk devleti ilkesine, insan hak ve hürriyetlerine olan bağlılığıyla muasır medeniyetlerin üzerine çıkma hedefine her zamankinden çok daha yakındır. Bağımsızlık mücadelesinin ardından kurulan 

               Cumhuriyetimiz, gelişen demokrasisi, güçlü ekonomisi, tarihi ve kültürel birikimiyle bölgesinin ve dünyanın ışık saçan ülkelerinden biri haline gelmiştir. Dünyanın güçlü ve etkin ordularından birine sahip olan Türkiye, milli bütünlüğümüze ve güvenliğimize yönelik tehlikeleri bertaraf edecektir. Kahramanlığı ve cesaretiyle tarihte özel bir yer edinen askerimiz bölgesinde ve dünyada barış ve istikrarın güvencesidir. 30 Ağustos Zafer Bayramı, hem Cumhuriyete ve demokrasiye açılan bir kapı, hem de çoğulculuğa ve çok sesliliğe giden yoldur. 30 Ağustos, Atatürk ilke ve devrimlerinin filizlenerek kök salmaya başlayacağı sürecin yolunu açan Zafer Bayramının tarihe kaydedilişidir.

              30 Ağustos ruhuna ve azmine bugün de büyük bir ihtiyaç vardır. Ne var ki, bu kutlu zaferin anlamına ve sonuçlarına bütünüyle nüfuz etmek yerine, tüm dikkatler 30 Ağustos’taki tebrigatı kimin kabul edeceği hususuna odaklanmıştır. Dönemsel güçlerinden dolayı şuurları kapanarak milletimizin anlam kaynaklarını heba eden gafiller, elbette er ya da geç haklarında verilen milli hükümden kurtulamayacaklardır.








29 Ağustos 2011 Pazartesi

Bebek katili PKK.Eylemsizlik Kararı Almış İlgilenenlere Duyrulur...!






Terör örgütü PKK'nın silahlı gücü olarak tanıtılan HPG, bayramda eylemsizlik kararı aldı. Fırat  Habere göre PKK, 3 günlük bayram süresince herhangi bir saldırı gerçekleştirmeyecek.HPG'nin yaptığı yazılı açıklamada Öcalan'ın ziyaretine verilmeyen izinden dolayı rahatsızlık dile getirildi. HPG, hükümeti ise Kürt sorununa ilgisiz kalmakla suçladı.
Adamlar resmen Türkiye Cumhuriyetiyle dalga geciyorlar, bu insanları tepemize çıkarana kadar nerdeydik acaba...!!! şimdi çıkmışlar sizi vurmayacağız diyorlar istedikleri zaman ateş kes istedikleri zaman asker öldür.Allah”ın kitabıyla,namazıyla dalga geç sen bayramdan,dinden,imandan ne anlarsın ki ateş kesiyorsun,sen bebekleri öldüren eşkiya topluluğu bayramdan anladığın ne,,ama suç bizde merak etmesinler biz onlardan çok ateş keseriz bizde ayran 15 şehitten aşağıya kabarmaz eğer ki uyarsak bu ateş kese yazıklar olsun askerine hükümetine hepsine..Her yıl aynı hikaye köşeye sıkıştılarmı ateşkes,eylemsizlik kararı al…sonra tekrar toparlan ve benim askerimi,polisimi şehit et. Kendine gelin-güvey olmak buna denir.Anadoluda bir söz vardır,bilmeyenlere duyurulur.saksağanın g.. ü yemin tutmaz,



Bu pkk. denen namkörler bu miletin ekmegini yiyip bu millete silah sıkmaya utanmıyor,bu ne terör örgütü,ne din,ne iman,ne şeriat hiç bir şeyden anlamıyorlar.Bunlar cok azdılar bunların sonu gelinceye kadar yüce Türk Ordusu inşallah devam edecek 3 capulcuya bu topraklar bırakılmaz.Baskiler hic bir zaman çözüm getirmez,barış içın silahlarınoı mutlaka bırakmaları gerekir.
Türk ordusunun silah bırakması gibi bir durum olabilirmi,Türk ordusunun görevi vatanı içte ve dışta düşmünlara ve vatan hainlerine karşı korumak değimli.Eee sen tut koskoca Türk ordusuna silahını bırak oldu başka,vatanıda artık Amerikan askerlerine koruturuz,oldumu.
Bu bebek katilleri istedikleri kadar eylemsizlik kararı alsalarda  Türk ordusu bunların kökünü kurutuncaya kadar peşlerinden takip edecek ve imha edecektir,buna kimsenin şüphesi olmasın.Yüce ATATÜRK'ün dediği gibi ordular ileri...Geri gitmek yok.

SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR...
BİZ BU TOPRAKLAR İCİN 1000.KERE ÖLÜRÜZ.
BİZ ŞEHİT OLMAYI ONUR BİLİRİZ '
Şehîd olanlara ölü demeyiniz. onlar diridirler.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Büyük Hun imparatoru Atilla diyor ki ; Eğer sınırlarınızda sorun varsa, Bunu gidermenin tek yolu, Sınırlarınızı genişletmektir


Sorunları çözmek aslında çok kolay…

Bölünmemenin,Yıkılmamanın TEK YOLU ŞUDUR: Büyük Hun imparatoru Atilla diyor ki; Eğer sınırlarınızda sorun varsa, bunu gidermenin tek yolu, sınırlarınızı genişletmektir. ..!! 

Son günlerde Bölüneceğiz,bölünmek üzereyiz, bölmeye çalışıyorlar;söylemleri çok fazla artmış ve kamuoyu üzerinde etkili olmaya başlamıştır.. Bu durum Kodadı medya tarafından üzüntüyle izlenmektedir.Yüce Türk halkı şunu bilmelidir ki, bedeli ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’ni kimse bölemeyecek, yıkamayacaktır. .

Bütün bu yapılanlar, yabancı devletlerin yerli işbirlikçiler eliyle yürüttüğü PSİKOLOJİK SAVAŞ ’ın bir parçasıdır.. Türk halkının beyninde bölünme korkusu yaratılarak, “ Ya iç savaşa gidecek ya da Barzani denen teröristi tanıyacak ve iç savaştan kurtulacaksınız” mesajı verilmektedir. .
Barzani’nin tanınması durumunda, 7-8 yıl sonra iyice güçlenen ve palazlanan terörist Barzani’nin, denize açılmak için Türkiye’nin önüne dikileceği gerçeği Türk milletinden saklanmaya çalışılmaktadır.. Oysa, Papa’yı önünde diz çöktürerek yüzüğünü öptüren Büyük Hun İmparatoru Atilla diyor ki; “ Eğer sınırlarınızda sorun varsa, sorunu gidermenin tek yolu vardır: Sınırlarınızı GENİŞLETMEK...
Bu, çok doğru bir yaklaşımdır.. Dikkat edilirse, Türkiye yıllardır sürekli olarak defans yapmaktadır.. Atağa kalkma girişimlerinde bile, dünyanın nasıl çark ettiği son 8 asker için dişini gösterdiği anlarda bir kez daha ortaya çıkmıştır.. Türk Milletine sürekli olarak korku yaşatılmaktadır, “ Yıkılacaksınız, bölüneceksiniz ” diye.. Ve, önüne gelen Türkiye’den toprak istemektedir. . “ Şurası benim, burası benim ” denilerek..

Basiretsiz ve sadece kendi siyasi çıkarlarını düşünen Türk yöneticiler ise “Bizim kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok” sözü gibi korkak, sorunu gizleyen cümleler ile durumu geçiştirmektedirler.  Burada sorulması gereken soru şudur: Kardeşim, senin, kimsenin toprağında gözün olmaya bilir, ama onların var..!! Senin de onların toprağında gözün olsun ki, toprağını kaybetmek istemeyen devletlere karşı bir caydırıcılığın olsun.. Hep korkan taraf biz mi olacağız...!!?

Onlar haritalar yayınlıyorlarsa, sen de yayınlayacaksın GENİŞLETİLMİŞ TÜRKİYE HARİTALARINI.. Resmi olarak yapamıyorsan, el altından yapacaksın.. Yaptırtacaksın. . Sen de onların ruhsal dengelerini bozacaksın.. Vücut kimyalarını bozacaksın..! ! Sonra da keyifle seyredeceksin. .
Sana bu acıları yaşatanların moralini darmadağın edeceksin.. Hayatı zindan edeceksin.. onlar da “bölünme, çarpılma, toplama veya çıkarma” korkuları yaşacaklardır. . Yani, demek isteyeceksin ki, “ Sen benim toprağıma göz dikersen, ben de senin toprağına göz dikerim.. Bu işin sonu fena olur.. ”
Bak o zaman Halk düşmanı Faşist teröristleri desteklerler mi..? O zaman bilecekler ki, kendileri birilerini desteklerse, Türkiye’de birilerini destekleyecektir. ..

Durum tam da budur..!! Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “ Yurtta sulh, dünyada sulh ” sözü bizim basiretsiz ve korkak yöneticilerimiz tarafından yanlış anlaşılmış, yanlış uygulanmıştır.. . Çapsız politikacılar bu sözü eritmişlerdir. . Oysa işin aslı öyle değildir..
Atatürk asla “ korkak olun ” dememiştir.. Elbette ki “ En kötü barış, en iyi savaştan iyidir ” ancak, sürekli acı çeken taraf sen olmamalısın..! ! Bu durum büyük bir haksızlıktır..
Herkesin bir ideali, varmak istediği bir yer vardır.. Mesela, Yunan’ın, Kıbrıslı Rum'un, Barzani'nin, Ermeni’nin, Fransız'ın, Alman’ın, İngiliz'in, Amerika'nın bir menzili, 25-30 yıl sonra ya da 50-60 yıl sonra varacakları hedefleri vardır, kafalarındaki haritaları hazırdır.. Peki, Türk'ün neden varmak istediği bir haritası olmasın..? Olmalıdır.. Eğer olursa, karşındakilerin de korkuları olur, senin karşında..!!
Kısacası, Eğer başkalarının senin toprağında gözü varsa, senin de onların toprağında gözün olmalıdır.. En azından, gözün yoksa da olduğunu hissettirmelisin. . Gözün varmış gibi davranmalısın.  Böylece, psikolojik üstünlük sağlamış olursun.. Oysa, psikolojik üstünlük sürekli olarak karşı güçlerdedir.. Hiçbir şey yapamıyorsan DİK durmayı becereksin..

Bir kez daha hatırlatmakta yarar var.. Papa’yı önünde diz çöktüren Büyük Hun İmparatoru Atilla’ya kulak verin: Eğer sınırlarınızda sorun varsa, SINIRLARINIZI GENİŞLETİN sorunu halletmiş olursunuz..! !
Ve, Unutulmamalıdır ki, Atatürk de diyor ki ; " Bayrağımızın 1 ay bile dalgalandığı her yerde , (zamanı geldiğinde) iddiamız vardır...!! " İşte olay BUDUR..!!
O zaman kusura bakmayın, bu harita da TÜRK gençliğinden size armağan olsun. Atatürk'ün Lozan Antlaşmasından dokuz yıl sonra (1933)‏ General Mac Arthur'a söylediği "Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selânik de dâhil Batı Trakya’yı TÜRKİYE hudutları içerisine katacağım” sözlerini hatırlatıyor, biz ATATÜRK çocukları, sevgili müttefiklerimize TÜRKLERLE uğraşmamasını tavsiye ediyoruz

Yoklama


   


Devamsızlıktan sınıfta kalanların, yazılıda ve sözlüde sınıfta olmayanların bütünleme zamanı sorulara itiraz hakkı olamaz.
         Demokrasi adı altında fitne çalışmaları sürdürmek demokrasinin ruhuna da aykırıdır, etik anlamda da izahı mümkün değildir.
          İstedikleriniz olmayınca ya da hakkını veremediğiniz koltuklarınızı kaybedince yalan, iftira ve hakaret kampanyalarında boy göstermek faydasızdır.
         1944 tutuklamalarından ve zulüm mahkemelerinden sonra siyasallaşan ve metodlaşan hareketimizin içinde hasbel kader bulunan bazı tipler zaman içinde durumdan vazife çıkartarak dosta yakışmayan davranışlar
sergilemişlerdir. Yaşadığımız toplumun beğenmediğimiz ve eleştirdiğimiz bazı davranış kalıpları biz istesek de, istemesek de içimizde görülmektedir.

Kendisi kıymetli olmayanlar kıymet bilmezler. Çakalın kurt taklidi yapması ise bir leş görene kadardır.

İnsan hayatında beklentiler ve ihtiyaçlar sınırsız, imkanlar ise sınırlıdır. İnsan bu ikisi arasında kurabildiği denge ile yaşar. Bu denge kurulurken öncelikler sıralaması en önemli belirleyicidir. Ülkücü Hareket’i diğer siyasal hareketlerinden ayıran en önemli belirleyici bu öncelikler sıralamasıdır. Ülkücü aç yaşar, işsiz yaşar ama onursuz yaşamaz. İstikbali için istiklalini satmaz. Toplum menfaatleri söz konusu olunca şahsi hesaplarını bir kenara iter. Kendisi için sıtk-ı sadakat ile ömrünü heba etmiş büyüklerine saygıda kusur etmez. Hakları kadar haddini de
bilen insandır Ülkücü…
Ülkücü seferde iken başka mecralarda akmış ırmakların suyundan abdest almaz. Liyakat ve sadakat nedir en iyi Ülkücü bilir.
Terazi kendisine teslim edilince ak ile karanın aynı kefede tartılmayacağının idrakindedir. Yaptığı her işte sadece ve sadece Allah(C.C.) rızasını gözetir.

Misafir severdir lakin, ev sahibi ile misafiri birbirinden ayırmayı da iyi bilir. Dünkü misafirler ev sahipliği rolüne soyunursa da damarlarındaki kanın gereğini yerine getirir ve tereddütsüz görevini yapar. Töresi ne emrediyorsa uygular. Töresiz yaşanmayacağını bilir.
Fikri sorulduğu zaman lisan-ı münasip ile hiçbir hesap gözetmeksizin inandığı doğruları söyler lakin emredildiği zaman tereddüt etmeden yerine getirir.
Yıllardır ülkemiz ve insanımız üzerinde uygulanan emperyalist politikaların yok edemediği insan tipidir Ülkücü…
Geçen zaman içinde çekmediği acı, uğramadığı zulüm kalmayan Ülkücüler hala dimdik ayakta ve Lider’inin emrinde çağlara meydan okumaya devam etmektedir. Tüm yoklamalarda ismi okununca ‘burada’diyen Ülkücüler birbirlerine sımsıkı kenetlenerek seferlerine devam etmektedirler. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi sırtımızdaki yükü ve vebali bir kat daha arttırmaktadır. Bugün bize dayatılmaya çalışılan şartlarda sistemin ve işbirlikçilerinin bizden istediği bedeli ödemeyeceğiz.Bunun sonuçları olumlu ya da olumsuz ne olursa olsun katlanacağız.

Bütün yoklamalarda var yazılan samimi Ülkücüler adına, Ülkücü üzerinde hesap yapan herkese sesleniyorum: Liyakat ve sadakat şerefimizdir.Şartlar ne olursa olsun Töremizi ve Devlet’imizi
satmayacağız…
Sevgi / Saygı / Dostlukla / Esen Kalın

Çok Unutkan Bir Milletiz Nedenmi ?


       


Acaba neden unutkanız diye hiç düşündünüz mü? Veya unutkanlığa sebebiyet veren faktörleri hiç araştırdınız mı? Bazı unutkanlıklarınızın çok ağıra mal olduğunu hiç hesapladınız mı? İşte bu yazımızda unutkanlığa sebep olan faktörleri inceleyip bazı öneriler getirmeye çalışacağım.

Öncelikle unutkanlığa sebep olan faktörlerin başında; Vücudumuzdaki demir eksikliğinden kaynaklanan beyne yeterli miktarda kan gitmemesi, B vitamini eksikliği, kişisel dengesizlik, sağlık problemleri, sorumluluk aşımı, manevi sebepler, damar tıkanıklığı, herhangi bir darp sonunda beynimizde meydana gelen zedelenme, bilinç kaybı ve buna benzer sebepler unutkanlık yapmaktadır. Tabi ki bu sebeplerin birçoğu tıp bilimini ilgilendirmektedir ancak benim üzerinde duracağım unutkanlık, sosyal ve psikolojik ağırlıklı unutkanlıklar olacaktır.
Hafıza-i beşer nisyan ile malul dur sözü insanoğlunun unutmaya yatkın bir varlık olduğunu bize hatırlatmaktadır. Fakat öyle olaylar vardır ki toplumun hafızasında iz bırakan günlerce, aylarca bizleri üzen ve sevindiren olaylar da çok çabuk unutulmaktadır. Böylesine iz bırakan olaylar neden çabuk unutuluyor acaba diye hep kendimce düşünmüşümdür ve sebeplerini araştırdığım da; Bu olayların gözümüzde ne kadar değer taşıdığı yani bizim için önemi, hatırlanacak belli bir amacın olmaması, olaylardan az etkilenen bir yapıya sahip olmamız, olaylara kendimizi veremememiz, bilginin eleştirilmesi, sıkıntılarımız, olayları anlayamama, verilerin belleğe yanlış yerleştirilmesi, fiziksel, zihinsel stres yada sıkıntı, yaşanan olayları hatırlayamamamıza ve dolayısıyla unutkanlığa yol açmaktadır.
Milletçe seven bir millet olmamız bizi duygusallığa itmektedir. Sevgi bazı yanlışları, olumsuzlukları affettirmektedir. Acaba sevgideki ölçüyü mü kaçırıyoruz, yoksa Türk milletine has bir yaratılış mı bunu bilemiyorum. Yine Türk Milleti kimseye geçmişten gelen bir kin beslememektedir. Kinci bir millet olmamamız mı acaba bizi unutkanlığa sevk etmektedir? Dünyada İslamiyet'i en iyi anlayıp en iyi yaşamaya gayret eden bir millet olarak acaba İslamiyet'in verdiği affetme, bağışlama duygusu mu bize kötülükleri unutturan. Kötülükleri unutmak bir erdemdir ancak bazen iyilikleri de çabuk unutan bir millet olduk.
Sanıyorum bu durum Türk Milletinin hafızasıyla çok fazla oynanmasından kaynaklanmaktadır. Çok partili siyasete geçtiğimiz günden beri seçim öncesi yüzlerce söz verip seçildikten sonra bu sözleri unutan politikacılar, Türk insanını cahil yerine koyan bazı basın organları, ülkemizde ipini kaybedenlerin cirit atması, misyonerlik faaliyetleri, birilerinin sürekli kaşıdığı azınlıklar meselesi, bazı siyasetçilerin ülkenin kanayan yarası olan bazı meseleleri sıkıştıkça kullanmak için elinde güç olduğu halde çözmemesi gibi durumlar milletimizin hafızasını büyük oranda yıpratmıştır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen milli hafızamızı korumaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Çünkü unutkanlık bazen milletlerin milli hafızalarında telafisi mümkün olmayan tahrifatlar yapmaktadır. Özellikle seçildikten sonra siyasi anlayışını millete rağmen değiştiren devşirme siyasetçiler yıllardan beri uyutarak unutturma politikasını uygulayıp milletimizin geleceğini ipotek altına aldırmışlardır.
Milli hafızamızı daha fazla yıpratmamak için özellikle siyasi cambazlara, gücünü milletten almasına rağmen bunu unutup Türk Milletinin onur ve gururunu uluslar arası siyaset pazarında yok pahasına pazarlayanlara karşı çok uyanık olmak zorundayız.
Milli duruşu bozulan milletler küresel pazarda, kendi milli kaynaklarının gönüllü sömürülmesine rıza gösterirler. Hesaba alınmak için hesap yapmak gerekir. Bazı hassas meselelerde unutkanlık varlık sebebimizi ortadan kaldırabilir.
Unutkanlıklar bizim de unutulmamıza sebep olabilir. Özellikle dış politikada ülkemiz üzerinde oynanan oyunları görmemezlikten gelmek, unutmuş pozisyonu sergilemek ülkemizi küçük düşürür ve onarılması güç yaralar açar. Çünkü unutulanlar, unutanları asla unutmazlar. 

22 Ağustos 2011 Pazartesi

VE ASTEĞMEN PAŞAYA EMRETTİ..!





Asteğmen Aydın Özdalga’dan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e "açık mektup" şeklinde talimat!
VE ASTEĞMEN PAŞAYA EMRETTİ! Asteğmen Aydın Özdalga’dan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e "açık mektup" şeklinde talimat!

Sevgili Paşam,

Lafı fazla uzatmayacağım.

Türkiye’nin güneydoğu bölgesi bugün itibari ile, düşmanların saldırısı altındadır. Bu iş Ankara’nın göbeğinde karargah binasında oturarak olmaz.

Unutmayın, Atatürk Kurtuluş Savaşını Ankara’da oturarak değil, Kocatepe’de ordusunun başında durarak kazandı:

Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,eğildi, durdu.

Bıraksalar ince,uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe'den Afyon Ovası'na düşmanın üzerine atlayacaktı...

Hemen üstünüzdeki karargah kıyafetini çıkartın ve manevra kıyafetinizi giyin. Daha sonra da karargahın önündeki Genelkurmay Forsunu indirin ve çantanıza koyun.

Genelkurmay Karagahındaki tüm kurmay kadronuzu da, manevra kıyafetini giydirerek, hep birlikte uçağa binerek, Diyarbakır’a uçun.

Diyarbakır’a varınca da Genelkurmay Forsunu 7. Kolordu Karargahındaki direğe çekin ve sadece tek bir cümlelik açıklama yapın:

“ Misak-ı Milli sınırları içinde tek bir düşman kalmayana kadar, buradayım “

TSK’nın varolan tüm asker ve ateş gücünü güneydoğu’ya yığın.Yetmezse yedekleri, hatta benim gibi, artık askerlik çağı dışına çıkmış kişileri de silah altına alın. Ben koşa koşa gelirim.

Bu mücadele için hangi olanaklara ihtiyaçınız varsa isteyin. Hükümet istediklerinizi vermezse, bu millet % 50 oy verdiği hükümetten hesap sormasını da bilir.

Düşmanla mücadele, karargahlarda ya da karakollarda oturup, ara sıra bölgede devriye gezerek olmaz. Olursa da, işte böyle olur ve mehmetcik sürekli pusuya düşer.

Nasıl ki düşman küçük gruplar halinde dağlarda gezerek yaşıyorsa, mehmetcik de öyle yapmalı, dağlarda yaşamalı. Bir temas anında en yakın birlikten – ki mesafe 1.000 metreyi geçmez – ve hava unsurları desteği gelir.

Toplasan 2.000 düşmana karşı, onlar gibi dağlarda yaşayan 20.000 asker yeter de artar bile. Sivrisinekle, tank ve topla mücadele edilmez. Bugün gördük, düşman mayın döşeyip zırhlı araçları havaya uçurabiliyor.

Askerlik hakkında bildiklerim Tuzla Piyade Okulunda aldığım 4 aylık eğitim, okuduğum kitaplar ve izlediğim belgesellerle sınırlı. Bir de 30 yıldır kahrolarak izlediğim başarısız terör mücadelesi ile gözlemlerim var.

Bu nedenle, 40 yıllık bir piyade subayı olarak, yazdıklarıma belki de güleceksiniz. Ama unutmayın ki, 30 yıldır bitiremediğimiz düşman ne harp okulu mezunu, ne de harp akademisi mezunu. Düşman çok basit bir taktikle; “ Dağda yaşa, küçük gruplar halinde gez, büyük eylem öncesi birleş ve vur - kaç “ taktiği ile bize kan kusturuyor.

Tabi terör ile mücadelede daha iyi bir stratejiniz varsa, onu uygulayın.. Ama bugünkü stratejide daha fazla ısrar etmeyin. Varolan strateji iflas etmiştir.

Ve bir tavsiye... F-16’lar gece Kandil’i vurmuş ! Eğer amaç pilotlara atış eğitimi vermek ise, bir diyeceğim yok. Yok amaç düşmanı yok etmekse, heyhayt... Daha jetler gelmeden düşman mağaralara girer, belki bir kaç düşman ölür, hepsi bu.

Düşman çölde çadırda yaşasa jetle vurmak doğru olurdu ama, düşman dağda ve mağarada yaşıyor. Harcanan paraya yazık.Kandil’in çözümü ancak havadan indirilen ve karadan Kuzey Irak’a giren birliklerin kıskac harekatı ile olur. Tıpkı 1974’deki Kıbrıs Barış Harekatında olduğu gibi...

Bir de lütfen bu yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonu falan vermeyin. Gün, resepsiyon günü değil, mücadele günü.

Hayırlısıyla düşmanı güneydoğu’dan silip, Ankara’ya döndüğünüzde, Zafer Bayramını hep birlikte coşkıuyla kutlarız.

Saygılarımla.

Aydın Özdalga
179. Dönem Piyade Asteğmen

19 Ağustos 2011 Cuma

Nedir Bu Uzman Jandarmaların Çektiği Sıkıntılar

UZMAN JANDARMALARA YILLARDIR KOMİSYONLARDA BİRİLERİNİN BASKISI İLE VERİLMEYEN HAKLARI GENERALLER İÇİN JET HIZIYLA GEÇİYOR BAKIN 926 SAYILI KANUNDAKİ DEĞİŞİKLİK. İSTEYİNCE NASIL OLUYOR.


Karar Sayısı : KHK/647 Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda değişiklik yapılması; 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 18/7/2011 tarihinde kararlaştırılmıştır.

MADDE 1 – 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 65 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin (2) numaralı alt bendinin birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı alt bende aşağıdaki cümle eklenmiştir. “Açığa alınanlara ve tutuklulara (hakim subaylar dahil), bu süreler içinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 141 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi hükmüne göre aylık ödenir.” “Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yurtdışı kadrolarında görevliyken açığa alınan veya tutuklananlara da yurtiçinde bir kadroya atanıncaya kadar, bu alt bent uyarınca yurtdışı aylığı ödenir.”

 MADDE 2 – Bu Kanun Hükmünde Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer. MADDE 3 – Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür

Emekli Uzman Jandarmalar Derneği Genel Başkanı Emekli Adnan Oğuz, Uzman Jandarmaları ilgilendiren özlük haklarıyla ilgili sorunların çözüme kavuşturulacağını ve yasalaştırılacağını umutla beklediklerini ifade etti. Oğuz, Emekli Uzman Jandarmalar Derneği (EMUJAD) Genel Başkanı Emekli Gazi Uzman Jandarma Adnan Oğuz, Uzman Jandarmaları ilgilendiren özlük haklarıyla ilgili sorunların çözüme kavuşturulacağını ve yasalaştırılacağını umutla beklediklerini ifade ederek, TBMM tatile girene kadar ilgili tasarının gündeme geleceğini ve genel kurulda görüşülerek kanunlaşacağına inandıklarını söyledi. Oğuz yaptığı yazılı açıklamada, sadece Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde kadrolu olarak görev yapan binlerce Uzman Jandarmayı ilgilendiren özlük hakları konusunda yapılacak iyileştirmeye yönelik düzenlemelerin Askeri hakimler savcılar kanun tasarısının içine eklenmesi neticesinde ilgili tasarının 28 Mart 2011 tarihinde Meclis Adalet komisyonunda görüşülerek seçim öncesi genel kurula geleceğini, Uzman Jandarmaları ilgilendiren özlük haklarıyla ilgili sorunların çözüme kavuşturulacağını ve yasalaştırılacağını umutla beklediklerini söyledi.

Oğuz, “Sayın Başbakanımızın sıkıntılarımızı çok iyi bildiğini ve vereceği talimat ile Uzman Jandarmaların özlük hakları konusunda yapılan haksızlıkların bir şekilde düzeltileceğini ve adaletin tecelli edeceğini düşündük ‘sözleşmeli er’ tasarısına eklendik. Sevindik, tasarımız kanunlaşacak diye umutlandık, fakat tasarı olgunlaşmadı diye içinden çıkarıldık” dedi. “UZMAN JANDARMA HÜSRANA UĞRADI” Yıllardır sorunlarına çare olunmadığını, ancak bu dönem umutlandıklarını ifade eden Oğuz, “Sayın Başbakanımızın Rize Güneysu ilçesinde Uzman Jandarmaların eşleri ile yaptığı görüşmede ‘Sorunlarınızı biliyoruz çözeceğiz’ demesi, yine Sayın Başbakanımızın bir televizyon kanalında ‘Böyle haksızlık olamaz üniversite mezununun ortaokul üzerinden emekli olması uygun değildir, çalışıyoruz düzelteceğiz’ demesi bizleri büyük bir beklenti içerisine itti. Lakin Adalet komisyonunun son günde esastan karar vermek için yapılacak olan toplantıyı iptal etmesi üzerine binlerce Uzman jandarma hüsrana uğradı, aldığımız haberle şok olduk, sevincimiz başka bahara kalmış gözüküyor” diye konuştu. Oğuz, tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen yinede umutlu olduklarını ifade ederek, TBMM tatile girene kadar ilgili tasarının gündeme geleceğini ve genel kurulda görüşülerek kanunlaşacağına inandıklarını söyledi.

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...