30 Ocak 2012 Pazartesi

869 TL Alan Emekli Bin 159 TL Alacak




SGK’nın üzerinde çalıştığı İntibak Yasası’nın ayrıntıları netleşti. Taslağa göre 869 lira alan emeklinin maaşı bin 159 liraya çıkacak.

Hükümetin, 2000 yılı öncesinde emekli olan 2.7 milyon vatandaşın maaşlarını düzeltmeye yönelik hazırladığı ‘İntibak Yasa Tasarısı’nın ayrıntıları netleşti. Buna göre intibak düzenlemesinden 1 milyon 438 bin emeklinin yanı sıra malullük aylığı alan 9 bin 933 ve ölüm aylığı alan 465 bin 96 vatandaş da yararlanacak. 12 bin Bağ-Kur’lu ile birlikte intibak düzenlemesinden yararlanacak olan kişi sayısı 1 milyon 913 bin 442 kişi olacak. Söz konusu emeklilere toplam 2 milyar 440 milyon lira ödeme yapılacak.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı’nın 2.7 milyon emeklinin merakla beklediği ve kamuoyunda ‘İntibak Yasası’ olarak bilinen düzenlemeye ilişkin yaptığı çalışmanın ayrıntılarına ulaşıldı. Buna göre düzenlemeden 2000 yılı öncesinde emekli olan, 2 milyon 743 bin 371 emekliden sadece, 1 milyon 913 bin 442 kişi yararlanacak. İntibaktan yararlanacak olan emeklilerin, 1 milyon 438 bini normal emeklilerden, 465 bin 96’sı ölüm aylığı alan kişilerden, 9 bin 933’ü malullük aylığı alanlardan, 12 bin 186’sı ise Bağ-Kur emeklilerinden oluştu.

9 bin kişiye süper zam geliyor

İntibak düzenlemesinden yararlanacak olan 1.9 milyon kişinin maaşlarında yapılacak artışlar ise 290 liraya kadar çıkacak. Ancak tüm emeklilere aynı tutarda ek iyileşme yapılmayacak. Örneğin 55 bin 966 emekli, 2 bin 426 malul aylığı alan kişi, 61 bin 185 ölüm aylığı alan vatandaş, intibak düzenlemesinden sadece 10 liralık artış elde edecek. En üst düzeydeki artıştan ise 9 bin 613 emekli yararlanacak. Söz konusu 9 bin 613 emekliye, 250 lira ile 290 lira arasında, 197 bin 498 emekli ile 480 ölüm aylığı alan vatandaşa da 200-250 lira arasında ek ödeme yapılacak.
Maliyeti 2.4 milyar olacak
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yaptığı çalışmaya göre, intibak düzenlemesinin bütçeye maliyeti toplam 2 milyar 440 milyon 471 bin lira olacak. Emeklilerin maaşlarında yapılacak iyileşme 2.1 milyar lira, ölüm aylığı alanların maaşlarında 269 milyon lira, malullük aylığı alanların maaşlarında ise 4.9 milyon lira maliyetle iyileşme sağlanacak. Emeklilere dönük intibak düzenlemesi, 2013 yılının başından itibaren uygulanmaya başlanacak ve sürekli olacak. Yapılacak zam da Ocak 2013’ten itibaren uygulacak.

PRİM EŞİTSİZLİĞİ KALKIYOR

869 liralık maaş bin 159 liraya çıkıyor
İntibak düzenlemesinde emekli maaşlarnda yapılacak artışlar, ödenen prim gün sayısı ve ödenen prim tutarlarına göre değişiyor. Örneğin, asgari ücretten prim ödemiş ve 2000 yılı öncesinde emekli olmuş bir işçinin emekli maaşı, 869 liradan bin 159 liraya yükselecek. Mevcut durumda ise 9 bin gün prim ödeyen ile 3 bin 600 gün prim ödeyen aynı maaşı alıyor. İntibak düzenlemesi ile söz konusu eşitsizlik ortadan kaldırılıyor. 


F.Bahçe'den Kulüpler Birliği'ne REST!




Fenerbahçe Kulübü, Kulüpler Birliği'nin "Türkiye Futbol Federasyonu'na destek veriyoruz" açıklamasına rest çekti...
Fenerbahçe Kulübü, Kulüpler Birliği'nin "Türkiye Futbol Federasyonu ve Yönetim Kurulu'nun görevlerine devam etmesi için her türlü desteği veriyoruz" açıklamasının ardından resmi internet sitesinden bildiri yayınladı.

Sarı-lacivertliler, Kulüpler Birliği'nin açıklamasının tüm kulüplerin görüşünü yansıtmadığını duyurdu.

İşte Fenerbahçe Kulübü'nden yapılan açıklama:
"Kulüpler Birliği'nin, bugün 'çoğunluğun görüşü' olarak yaptığı açıklama; kamuoyunda, Kulüpler Birliği'ne üye kulüplerin tamamının görüşü, algısı yaratmaktadır.-

Kulübümüzün, Türkiye Futbol Federasyonu yönetimi konusundaki görüşü, 26 Ocak'ta yapılan Genel Kurul'da yöneticilerimizin ifade ettiği şekildedir. Görüşümüzde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir."

Fransa Kendi Soykırımını Tanıyacak mı?




Fransa tarihinde meydana gelen en kanlı olaylardan biri olan Vendee soykırımı Fransa Meclisi’ne taşınıyor.
Fransa Hareketi (MPF) milletvekili Dominique Souchet Fransa'nın başka ülke tarihleriyle alakalı yasa çıkarmasına tepki göstererek, Fransa'nın kendi tarihini temizlemesi gerektiğini belirtti.

MPF milletvekili, bu maksatla 1793-1794 yılları arasında Fransa'nın orta batısında yer alana Vendee bölgesindeki katliamı tanınması için Fransa meclisine bir önerge sunacağını açıkladı.

Souchet, Fransa'nın kendi tarihinde yaptığı hatayı resmi olarak tanımasını isteyeceklerini fakat bunu kabul etmeyenlerin cezalandırılması ile ilgili bir tekliflerinin olmayacağını dile getirdi.

Ünlü Fransız tarihçi ve hukuk uzmanı Louis Melennec de Türk Büyükelçiliği'ne yazdığı mektupta Türkiye'den Fransa'nın tutumuna karşı Vendee katliamını tanıma çağrısında bulundu.

Fransa Parlamentosu, Fransız İhtilali'ne karşı Vendee halkının öldürülmesi için 1794 yılında yasa çıkarmış, Lazare Hoche isimli general de bu yasayı uygulayarak binlerce kişiyi katletmişti.

FB-BJK Derbisi Öncesi Flaş Gelişme!



Taraftarlarının sesine kulak veren Fenerbahçe yönetimi, Beşiktaş'ın teklifini kabul etti ancak...
Fenerbahçe Kulübü, Beşiktaş Kulübü’nün, siyah-beyazlı taraftarların Spor Toto Süper Lig’in 25. haftasında 5 Şubat Pazar günü Kadıköy’deki Fenerbahçe-Beşiktaş derbisini stattan izlemesi talebini kabul etti.

Kulübün internet sitesinde "Beşiktaş taraftarını bekliyoruz" başlığıyla yapılan açıklamada, Fenerbahçeli taraftarların sezonun ilk yarısında Fiyapı İnönü Stadı’ndaki maça gitmiş olmasından dolayı eşitlik ilkesi göz önüne alınarak teklifin kabul edildiği belirtilerek, "Beşiktaş yönetiminin taraftarların maça gelmesi konusundaki talebi, yönetimimiz tarafından kabul edilmiştir" denildi.

Futbol Federasyonu’nun onay vermesi halinde Beşiktaş taraftarının karşılaşmayı stattan izleyebileceği belirtilen açıklamada şu ifadeler yer aldı: "Spor Toto Süper Lig’in 25. haftasında 5 Şubat Pazar akşamı saat 19.00’da stadyumumuzda oynayacağımız Beşiktaş derbisine Beşiktaş taraftarlarını da bekliyoruz. Taraftarlarımızın Fiyapı İnönü Stadyumu’nda oynanan maça gitmiş olmasından dolayı, eşitlik ilkesi göz önüne alınarak Beşiktaş yönetiminin, taraftarların maça gelmesi konusundaki talebi, yönetimimiz tarafından kabul edilmiştir. 

Federasyonumuzun da onay vermesi halinde hafta sonu oynayacağımız derbi mücadelesinde Beşiktaş taraftarlarını stadyumumuzda ağırlamaktan memnuniyet duyacağız."

Sezonun ilk yarısında 8. haftadaki sarı-lacivertli taraftarların Fiyapı İnönü Stadı’nda izleyebildikleri Beşiktaş-Fenerbahçe mücadelesinden sonra, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor takımlarının kendi aralarındaki maçlara deplasman takımının taraftarının gitmemesi yönünde ortak karar alınmıştı.

29 Ocak 2012 Pazar

BDP'li Milletvekili Aydoğan, Öcalan'a tecridin Meclis'e getirilmesi halinde, bu bahar çok çatışmalı geçecek dedi.



Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde mitinge katılan BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, İmralı'da Abdullah Öcalan'a tecrit uygulandığını, bu tecride yönelik hukuksal kanun tasarısının Meclis'e getirilmek istendiğini ileri sürdü.

Aydoğan, "İmralı'ya yönelik bu tecride hukuksal kılıf uydurmaları takdirde bu bahar çok kötü geçecek, çok çatışmalı geçecek. Ölen yaşamını yitiren sadece Kürt gençleri olmayacak, Türkiye gençleri, Türkiye halklarının emekçi çocukları da bu baharda bu çatışmalarda yaşamınıyitirecek" dedi. Mitingin ardından izinsiz gösteri yapmak isteyen bir grup polis tarafından gaz bombası kulanılarak dağıtıldı.

"ŞIRNAK ÖZERK CUMHURİYETTİR"



Kendilerine Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) adını veren grup Cizre'de, 'Öcalan'a özgürlük, siyasi soykırıma son' adı altında miting düzenledi. BDP ilçe binası önündeki mitinge yaklaşık bin kişi katıldı. Mitingde konuşan BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, PKK'nın şehir yapılanması KCK soruşturmasında tutuklama ve gözaltılara tepki gösterdi. Aydoğan, "AKP hükümeti 2009'da yine 12 Haziran 2011 seçimlerinde siyaseten yapamadığını, siyaseten başaramadığını, KCK adı altında yürüttüğü operasyonlarla başarmaya çalışıyor. Ancak avuçlarını yalayacaklar. Çünkü iki sene sonra yine seçimler geliyor. İstedikleri kadar operasyonlar yapsınlar, istedikleri kadar insan tutuklasınlar, bütün Cizre'yi mi tutuklayacaklar. Bizde diyoruz ki gücünüz yeterse gelin serhildanlar kenti Cizre'de herkesi tutuklayın bizde sizi görelim. Şırnak'ı bilindiği gibi hükümet özel bölge ilan etmişti. Şırnak'a yönelik özel planlamaları vardı ve planlarını hayata geçirdiler. Tek bir belediye başkanını dışarıda bırakmayarak. Bizde Şırnaklılar olarak diyoruz ki, topumuzu da alsanız başaramayacaksınız. Çünkü Şırnak özerk Cumhuriyettir ve bu cumhuriyeti ele geçiremeyecekler" dedi.

Aydoğan, bütün yaşananların bileşkesi olduğunu, son noktanın da İmralı'da Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit olduğunu iddia etti. Bu baharın ne getireceği, ne götüreceğinin bilinmediğini söyleyen Aydoğan, şöyle dedi:

"Eğer bu baharda bütün Türkiye halkları gerçekten mutlu yaşamak istiyorsa, çatışmasız bir bahara girmek istiyorsa, Meclis'e getirmeye çalıştıkları kanun tasarısını genel kurula getirmesinler. Getirdikleri durumda yani İmralı'ya yönelik bu tecride hukuksal bir kılıf uydurmaları takdirde bu bahar çok kötü geçecek, çok çatışmalı geçecek. Ölen, yaşamını yitiren sadece Kürt gençleri olmayacak, Türkiye gençleri, Türkiye halklarının emekçi çocukları da bu baharda bu çatışmalarda yaşamını yitirecek. Biz bu kaygıyı yaşıyoruz. AKP hükümeti, bizim kaygılarımızı sizde taşıyın. Bizim kadınlar olarak sizlere yapmış olduğumuz uyarıları lütfen kaale alın. Artık bu ülkenin çocukları ayrım yapmaksızın söylüyorum Kürt çocukları,Türk çocukları, Lazı, Çerkezi artık bu ülkedeki Kürt sorunun çözümsüzlüğü nedeni ile tek biri dahi yaşamını yitirmesin."

OLAYLAR ÇIKTI

Mitingin ardından Cudi ve Nur mahallelerinin ara sokaklarında toplanan yaklaşık 100 kişilik bir grup İdil Caddesi üzerinde korsan gösteri yapmak istedi. Zırhlı araçlarla önlem alan polis, grubun dağılmasını isteyerek, 'Yaptığınız yasa dışı bir eylemdir, dağılın. Dağılmadığınız takdirde gaz kullanılarak dağıtılacaksınız' anonsunu yaptı. Dağılmayıp gösterilerini sürdüren gruba polis gaz bombası ile müdahalede bulundu. Müdahale ile dağılan göstericiler ara sokaklar kaçtı.



28 Ocak 2012 Cumartesi

Askerli-Polisli Kumar Çetesi


 İstanbul’un 18 ilçesinde ev kumarhaneleri işleten çete çökertildi. Operasyonda gözaltına alınan 45 kişi arasında 15 polis ve 3 subay da bulunuyor.

İstanbul’da kurdukları ev kumarhaneleri, asker ve polise rüşvet vererek işleten, kumar borcu olanları da tehdit ederek zorla tahsilat yapan çete yakalandı. Gözaltına alınan 45 kişinin arasında 15 polis ve 3 subayın da bulunduğu öğrenildi. İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, bir yıl önce bazı iş adamlarından “Borcumuz nedeniyle tehdit ediliyoruz” şeklinde şikayetler aldı. Yapılan araştırmada, bu borçların kumardan olduğu belirlendi. Yapılan çalışmalarda Bahçelievler, Beykoz ve Tuzla’da bazı ev ve villaların kumarhaneye çevrildiği saptandı.


İş adamlarına borç dayağı

İddiaya göre İran asıllı Mahmut İbrahimiye isimli elebaşı, ortakları ile kumar evlerinde iş adamlarına kumar oynatmaya başladı. Burada kumar oynamaya gelen iş adamları borçlandırıldı. Bu borçları ise çetenin 10 kişilik tahsilat grubu takip etmeye başladı. Borcu olan kişiler bu tahsilatçılar tarafından tehdit ve darp edildi.

10 bin dolar rüşvet

Polisin teknik takibi sürerken, bazı kamu görevlilerinin de çeteyle ilişkili oldukları ortaya çıktı. İddiaya göre çete üyeleri, kumar evlerinin olduğu ilçelerde görev yapan bazı polisleri rüşvete bağladı. Bu sayede polis baskınlarından haberdar oldu. Kumar evlerinde gecenin geç saatlerinde çıkan gürültülerden rahatsız olan vatandaşlar 155 polis ihbar hattını arayarak bu durumu polise bildirdi.

Burada devreye çetenin irtibatlı olduğu polisler girdi. Vatandaşın ihbarı üzerine kumar evlerini denetlemeye gelen polisler amirlerine “Belirlenen adrese geldik. Herhangi bir olumsuzluk yok” şeklinde bilgi vererek her seferinde olay yerinden işlem yapmadan ayrıldı. Bazı vatandaşların “Burada kumar oynanıyor” şeklindeki ihbarında ise polisler “Vatandaşın bildirdiği adrese geldik. Burada kumar oynandığı şeklinde bir tespit yok” diye bilgi verip olay yerinden ayrıldı. Çetenin bu şekilde kendilerine yardım eden 15 polise ayda 10 bin dolar rüşvet verdiği iddia edildi.

Bir yarbay, iki binbaşı

Organize polisinin yaptığı araştırmada, çete ile irtibatı olan askerler de belirlendi. Jandarma olarak görev yapan bir yarbay ve iki binbaşının kendi sorumluluk bölgelerinde olan kumar villalarına rüşvet karşılığı izin verdiği ve baskınları daha önceden bildirdiği ileri sürüldü. 18 ilçede düzenlenen, 3 subay ve 15 polisin de aralarında bulunduğu, 45 kişinin gözaltına alındığı operasyonlarda 250 bin dolar nakit para, 5 ruhsatsız tabanca, 1 el bombası ele geçirildi. Yetkililer gözaltı sayısının artabileceğini belirtti. Kumar oynayan kişiler arasında ünlü isimlerin de olduğu, konuyla ilgili olarak ilerleyen günlerde bu kişilerin bilgisine başvurulacağı öğrenildi.

Elebaşısı İranlı

Organize Suçlarla Mücadele ekiplerinin yaptığı operasyonlarda kumar çetesinin elebaşısı İranlı Mahmut İbrahimiye ve 44 kişi yakalandı. Liderliğini İranlı Mahmut İbrahimiye’nin yaptığı ileri sürülen çetenin Beykoz, Kadıköy ve Sarıyer’deki villalarda kaçak kumarhane açtığı belirlendi. Çetenin, faaliyetleri görmezden gelme, baskınları haber verme gibi yardımlara karşılık bazı asker ve polisleri maaşa bağladığı tespit edildi. 18 ilçedeki adreslere dün sabah eşzamanlı operasyon düzenledi. İbrahimiye ile birlikte aralarında bir yarbay ve 2 binbaşı ile 20 polisin bulunduğu 35 kişi gözaltına alındı.

27 Ocak 2012 Cuma

İNSANLARIN ARKASINDAN KONUŞMAK GÜNAHMIDIR...?




Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anlamına gelir. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır.

Gıybet, insan veya insanla ilgili birtakım şeyler üzerinde olur. Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği... dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boyluluk, siyah veya sarı renkte olmak... Bunlardan alaylı bir şekilde bahsedilmesi sözkonusu kişinin kalbini kırar.

Kur'an ve Sünnet, gıybeti yasaklamıştır: "Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?" (el-Hucurat, 49/12); "Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır" (Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b. Hanbel, II, 384, 386).

 Başkalarına kardeşinin ayıplarını anlatmak onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek demek olduğundan, ancak dil ile söylemek haram olmuştur. Kaş-göz işareti yapmak, imâ, işaret ve yazı gibi gıybet anlamı ifade eden her hareket de gıybettendir. Meselâ elle birisinin uzun veya kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak gıybettir. Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkâr etmesi gerekir. (İmam Gazzâli, Zübdetü'l-İhya, Trc: Ali Özek, İstanbul 1969, 362, 363).

Allah Resulu şöyle buyurur:

 "Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyâmet gününde insanların önünde rezil eder" (Tebarâni).

- "Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyâmet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder" (İbn Ebi'd-Dünya).

- "Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah do onun kusurlarını araştırır. Allah, kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder." (Ebû Dâvud, İbn Ebî Dünya).

İslam dininde kardeşlik olgusunun, "Müminler ancak kardeştir. İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin; ve sakının ki, merhamet olunasınız" (el-Hucurat, 49/10) ilâhi buyruğu ile kurulmuş olması, İslâm toplumunu bu iman kardeşliği üzerinde yükselen güçlü bir toplum yapmaktadır. Böyle bir toplumda gıybet yoktur.

Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.s)'in buyurduğu gibi, "Mümin müminin aynasıdır. Mümin iki el gibidir, birisi diğerini temizler." Bu ölçüler, toplumu fitne ve bozgunculuktan uzak tutar.

Gıybetin sebepleri:

1. İntikam duygusunu tatmin,

2. Arkadaşlara muvafakat,

3. Gösteriş ve büyüklük; başkalarını küçültme, kendini büyütme,

4. Kıskançlık,

5. Hoşça vakit geçirmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarının ortaya serilmesi,

6. Küçük düşürmek için alay (Gazzâlî, İhyâu Ulûmiddin, Trc: Ali Arslan, İstanbul 19'72; VI, 522 vd).

Gıybetten korunmak için kişinin öncelikle kendi kusurlarıyla uğraşması gerekir. Şuralarda gıybet câizdir:

1) Haksızlık karşısında: "Hak sahibinin söz hakkı vardır" (Buhârî, Müslim).

2) Fetva istemede: Utbe kızı Hind, Resulullah'a gelerek kocası Ebû Süfyan'ı cimriliğiyle, çok az nafaka bırakmasıyla çekiştirmiş ve kocasının malından haberi olmadan alıp alamayacağını sormuştu. Allah Resulu de "Sana ve çocuğuna yetecek miktarda, iyilikle al" buyurdu.

3) Bir kimseyi kötülükten menetmek:

4) Kişiyi meşhur olan lakabıyla anmak.

5) Kişinin fısk-u fücûrunu alenen yapması, yaptıklarından dolayı gurur duyması, yaptıklarının söylenmesinden dolayı üzüntü duymamasıdır. Yaptıklarıyla övünmesi yüzünden onları anmak gıybet sayılmaz.

Gıybetçinin günâhtan kurtulması için pişmanlık duyması, tövbe etmesi, gıybetini yaptığı kimse ile helâlleşmesi gerekir. Gıybeti yapılan da merhametli davranır, affeder. Düstur: "affa yapış(mak), iyiyi emret(mek), cahillerden uzak ol(maktır) (el-A'râf, 7/ 199).

İşte bu mahsus maddelerde, garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa, gıybet, nasıl ateş odunu yer, bitirir; gıybet dahi a'mâl-i salihayı yer, bitirir.

Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit “Allahım, bizi ve gıybetini ettiğimiz zâtı mağfiret et”diye dua etmeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, "Beni helâl et" demeli(Nursi, Mektubat, 22).

(Hamdi DÖNDÜREN)

GIYBET FELAKETİYLE SAVAŞ
Eğer insanlar gerçekleri açık ve cesur bir ortamda eşit şartlar altında paylaşabilselerdi; yüzlerinden başka, gıyaplarında başka olmasalardı, savaşlar çıkmayacaktı; kavgalara, üzüntülere yer kalmayacaktı. Tüm felaketlerin, hatta ebedî kahroluşların ardında, gıybet tohumlarını bulacaksınız. Tüm kötülükler, gıybeti de beraberlerinde taşırlar.


Gıybet nedir? Gıybet biçimlerini nasıl sınıflandırabiliriz? Gıybet neden ve ne kadar kötüdür?

Burada öylesine gizli, iğrenç ve vebadan hızlı yayılma gücü olan bir hastalıktan söz ediyoruz ki, ondan kurtulmak ancak ısrarlı bir savaşın, derin bir içtenliğin eseri olabilir. Gıybet tuzağında tüm iyiliklerinin yok olup olmadığını merak eden, konuşmalarını gözlemlemeli ve gıybet biçimleri üzerinde çok düşünmelidir.

Aşağıdaki tanımları, temel kaynaklardaki ipuçlarına dayanarak yapılandırdık. Konuyu ele alan metinlerde tam olarak bu şekilde oluşturulmuş bir sınıflama mevcut değildir; ama bizim sınıflamamızın içerikleri kaynaklarda vardır:

•Alenî sade gıybet: Sevgili Peygamber(a.s.m.) gıybeti “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” şeklinde tanımlamış;(1) “Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen gıybettir”(2) demiştir. Bir kişinin gıyabında ondan hoşlanmayacağı şekilde, hakkında doğru olan birşeyi söylemek, alenî gıybetin ta kendisidir. Futbolcuların oynama stilleri üzerinde konuşanları dinleyin; sanatçıların özel hayatlarına burunlarını sokan magazin tutkunlarının neler anlattıklarına bakın. Komşularınız, eşiniz, dostunuz ve hatta kendi evladınız hakkında gıyaplarında konuşurken hangi üslubu kullandığınıza bakın. Çoğu insan, değil gıybet ettiklerini, başkalarından bahsettiklerini bile fark etmiyorlar. Siz isimleri geçen insanların yerinde olsaydınız, kendinizden o şekilde söz edilmesinden hoşlanır mıydınız? Eğer hakkında konuştuğunuz kişi huzurda olsaydı, cümlelerinizi, hatta o andaki duruşunuzu değiştirme ihtiyacı duyar mıydınız? Eğer öyleyse -doğruları söylemeniz şartıyla- yaptığınızın adı gıybettir ve bu, gıybetin en sade formudur.

•İftiralı gıybet: Peygamber (a.s.m.) devam eder: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun; eğer yoksa bir de iftirada bulundun.”(3) İftira, kusurların en çirkinidir. Eğer gıybet ederken kullandığımız bilgi bizzat kendi gözlemimize ait değilse, başkasından duymuşsak, dilden dile kesinlikle değişime uğramıştır ve tam olarak doğru değildir.

Başkasından -veya dostlarımızdan- duyduğumuz bilgiyi aktardığımızda, sözlerimizin gıybeti aşarak iftiralı gıybete dönüşme ihtimali en az %80’dir. Çünkü insanların %80’i duyduklarının doğruluğunu tahkik etmezler; duygularını ve tercihlerini dolaştırdıkları söze katarlar; üstelik hafızaları bozuktur, bilgi dilden dile dolaşırken kırk farklı kimliğe bürünür. Bu konuda sürekli hassas davranmayanların ise defalarca iftira atma ihtimalleri %100’dür.

•Gizli gıybet: Çoğu zaman yaptığımız, kalbimizden geçirmek, yani zannetmek suretiyle gıybete girmektir. Gıybetin ne kadar kötü olduğunun vurgulandığı âyette, Kur’ân şöyle der: “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın.”(4) Bütün zanlar ve tahminler değil; ama kimi zanlar, gıybet hâlini almaktan kendini kurtaramaz. Hazret-i Gazalî, bunu ‘kalp ile gıybet’ şeklinde tanımlamış; ‘bir kimsenin ayıbını insanın kendi kendine söylemesini’ bile reddetmiş; kalp ile gıybeti, ‘gözü ile kötü birşeyi görmeden, kulağı ile duymadan, bir kimseye suizanda bulunmak’ şeklinde tarif etmiştir.(5)

Şefkatli Yaratıcımız, kendisine karşı işlediğimiz suçlardan pişman olduğumuzda bizi bağışlayacağını söylüyor; ama kul hakkıyla şehit bile olsak, affımızı vaad etmiyor. Allah, kullarının haklarını kendi hakkından önemli tutmuştur. Haksız suizandan kul hakkı doğar. Gıybet temelde insanlara karşı işlenen bir suçtur ve onun affedilmesi yetkisi, gıybet edilen insanlardadır. Bu yüzden masumun ahlâkı, onuru hakkında delil olmaksızın kötü zanda bulunur da içimizdeki kötü zannı doğru kabul edersek, ağır bir bedel ödeyeceğiz.

Peygamber (a.s.m.) der ki, “Bir kimse kardeşini bir kusur ile ayıplarsa, o kimse ölmeden o kusuru işler.” Başkalarının hoşlanmadığımız özelliklerinin hangi şartlardan kaynaklandığını nereden biliyoruz? Kimlerin hangi zorluklar yoluyla kaderleri tarafından eğitildiklerini bilmeksizin, kimi kusurlu gözüken yönlerinin gizli bile olsa gıybetini yapmaya ne hakkımız var!

Değerli bir insan bize şunu anlatmıştır: Orta Doğu Teknik Üniversitesi fizik bölümünü kazanmış; bölüme kayıt kuyruğunda yanındaki kişiyle konuşurken, onun dokuz yıldır okulu bitiremediğini öğrenmiştir. İçinden, “Vay dangalak, bir okul dokuz yılda bitirilemez mi?” diye geçirmiş ve kendisi de o okuldan ancak dokuz yılda mezun olabilmiştir. Başımıza gelenlere bakalım; orada açık veya gizli gıybetleri yapılmış insanların haklarının iadesini görebilecek miyiz?

•Münafıkâne/ikiyüzlü gıybet: Gıybetin en utanç verici biçimidir ki, İmam Gazalî buna ‘münafıkâne gıybet’ demiştir.(7) Gıybeti yapan şöyle der: “Allah affetsin, o da bizim gibi bazen karıştırıyor,” “İnşaallah düzelir, daha iyi olur.” Bu gibi sözlerle görünürde hakkında konuştuğu kişiyi sevdiğini, iyiliğini dilediğini demeye çalışmakta; ama gizliden gizliye de o kişinin bozulmuş olduğunu, yanlışlar yaptığını ima etmektedir. Dinleyenin ikiyüzlülüğü de şu şekildedir: “Boşver gitsin, gıybet oluyor.” Bunlara benzer sözleri söylerken, aslında gıybeti gerçekten engellemek istemiyor; görünürde aksini savunsa da, içten içe o kişi hakkında gıybet yapılmasından hoşlanıyor.

•Söz taşımalı gıybet: İnsanların sözlerini muhataplarına ara bozmaya yol açacak şekilde taşımak biçimindeki gıybettir. Şöyle der Peygamber(a.s.m.): “(Arabozucu) söz taşıyan cennete giremeyecektir.” Kur’ân bizi uyarır: “Ey in******r, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.”(9)


Hasan-ı Basrî şöyle der: “Başkalarının sözünü sana ileten, getiren, muhakkak senin sözünü de başkalarına iletir. ...Zira onun yaptığı hem gıybet, hem zulüm ve hıyanet, hem de aldatma ve haset, hem nifak, fitne ve hiledir.”(10) Elbette başkalarının sözlerini nakletme hakkımız var. Ama, “Sevgili arkadaşım veya aziz hocam şöyle demişti...” gibi bir dostluk ifadesiyle başlayacak isim zikrini, ancak sözün sahibinin güzel ve duyduğunda hoşuna gidecek olumlu sözleri takip edebilir. Yoksa, “Adam senin -veya filancanın- hakkında dedi ki...” şeklinde başlayıp, sözün sahibini üzecek bir cümle söyleyen, kendisini felaketler arasından felaket beğenmeye hazırlansın.


•Kitlesel gıybet: Yukarıda ayrımlaştırılan gıybet türleri tek tek bireyler hakkında olabileceği gibi kitleler ve insan toplulukları hakkında da olabilir. Bir topluluk hakkında gıybette bulunanın kurtulabilmesi için o topluluğun tümünden affedilme dilemesi gerekir. Kitlesel gıybet, bir insanın irtikap edebileceği, altından kalkılması en zor, en acınası, en dehşetli gıybettir. Yukarda geçen âyetin “...Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız...”(11) şeklindeki bölümü, ‘bir kavme sataşma’ terimiyle suçun kitlesellik tehlikesine vurgu yapmaktadır.

Filan partilileri, falan spor takımını tutanları, filan cemaat, din veya mezhep mensuplarını veya filan ırka, milliyete mensup insanları küçümseyen, onlarla alay eden gıybetçilerin ebedî âlemde ödeyecekleri tazminat inanılmaz ağır olacaktır. Bu açıdan örneğin yalnızca bir Temel fıkrasını anlatan, eğer bu fıkra Karadenizlileri rencide etmişse, tümüne bunun manevî tazminatını ödemeye mahkûm olacağını iyi bilmelidir. Eğer bir Nasrettin Hoca fıkrası anlatacaksak, “Acaba merhumu gıyabında rencide eder miyiz?” diye korkmalıyız. Birkaç kişiyi on saniye güldürmek uğrunda şerefimizi ateşe veremeyiz. En dehşetli akıbetler alay edenler için hazırlanmıştır ki, Kur’ân onlar hakkında, onların “vay hâline!” buyurur Hümeze sûresinde.

İnanç sistemimizi aşağılayan, kitlesel gıybetler ve iftiralar yapan sözler medyada hemen her gün yayınlanıyor. Bu saldırıların her birini ruhumuzdan kanlar fışkırtan paslı mızraklar olarak algılıyoruz. Onurumuza yapılan bu saldırılar çoğu zaman uykularımızı kaçırıyor. Okul kapılarında ağlaşan gencecik evlatlarımızı gördükçe çaresizlik çığlıkları koparıyoruz. İnsanlık onuruna saygı duyan herkes, bu kitlesel gıybet ve iftiralar altında inliyor.

Türkiye’de bir siyasetçi bir diğer siyasetçiye ‘... onbaşı’ diyerek, onbaşılığı aşağıladı. Bir -veya iki- onbaşı rencide olduğu için manevî tazminat davası açtı ve kazandı. Tüm onbaşılar da aynı davayı açabilir ve aynı tazminatı kazanabilirlerdi. Hatta eğer Türkiye’de insanlar haklarını korumak için dava açma cesaretine ve alışkanlığına sahip olsalardı, o tür sözleri söyleyenlerin tüm servetleri tek bir cümle yüzünden eriyip gidebilirdi. İnsan adaleti bu onurlu sonucu gerektiriyorsa, ebedî adaletin bu hesabı soracağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.

•Paylaşımlı/ortaklaşa gıybet: Gıybeti yapan, sadece onu söyleyen veya ima eden değil, aynı zamanda rıza ile dinleyendir veya yapmasa da yapılmasından hoşlanandır. Cinayeti izlerken gücü yettiğince karşı koymayan da katil sayıldığı gibi, yanında gıybet yapıldığı halde müdahale etmeyen de tam olarak o gıybetin ortağı olacaktır. Gıybet bu yönüyle—gizli biçimi hariç—ancak birden fazla kişinin ortaklaşa irtikap edebileceği fuhuş gibidir.


Sevgili Peygamberin(a.s.m.) “Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken kardeşine yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar”(12) şeklindeki sözü, gıybeti dinleyenin sorumluluğuna işaret eder. Hatta bu hadis, gıybeti yapandan çok, yanında gıybet yapıldığı halde derhal müdahale edip kardeşinin onurunu korumayanı tehdit ediyor. Anlıyoruz ki, huzurlarında yapılan—haksız—gıybete küçücük korkuları yüzünden müdahale etmeyenler, onurlu bir hayat sürdüremeyecekler.

Gıybetin caiz olduğu durumlar nelerdir?

Bazı özel şartlarda gıybet edilebilir. Ancak, bunun için söylenenlerin en basit formda, yani yalnızca doğrudan ibaret olmaları; “garazsız ve sırf hak ve maslahat için” 28 Söylenmiş olmaları; aşağıdaki şartlardan birine dahil bulunmaları zorunludur.29

a) Şikayet için: Şikayet ederek kötülüğünü aktardığınız kişi, o kötülüğü—en azından sizin zannınıza göre—düzeltebilecek kişidir. Komşunuzun çocuğu bahçenizi kirletiyor ve ailesine gidip, çocuklarına engel olmalarını rica ediyorsunuz. İş arkadaşınız size haksızlık yapıyor; işverene gidip, hakkınızın korunmasını istiyorsunuz. Şunlara dikkat edeceğiz:

• Ortada birisinin kötülüğü olmalıdır. Bu kötülük, sahibinin gizli ve özel hayatıyla ilgili değil, alenîdir; size veya başkalarına açıkça zarar veriyor. Eğer sizin veya başkasının hakkını gasp niteliğinde bir kötülük değilse, kimseyi hiçbir şartta başkasına şikayete hakkınız yoktur. Örneğin komşunuz özel hayatında gizli gizli alkol alıyor. Bunun kusur olduğunu bildiği için de gizliyor; muhtemelen pişman ve kurtulmak istiyor, biz bilmiyoruz. Böyle gizli bir yanını keşfettiğimizde, onu düzeltebilecek birisine bile olsa şikayet edemeyiz. Çünkü o zaman gizli kusuru açığa çıkarma suçunu işleriz ki, bu vahim bir suçtur.

• Sadece şikayet ediyorsunuz. Öfkenizi de içine katıp, hakaret etmiyorsunuz; ki, öfke nedeniyle şikayetinizi abartıp söze asılsız anlamlar da katıyorsanız, o zaman iftira veya hakaret olacaktır. Ancak doğruyu söylemek şartıyla hakaret olmaz: Birşeyinizi çaldığından eminseniz, ‘şu hırsız adam,’ küfrettiyse ‘şu ahlâksız kişi’ diyerek söze başlamanız hakkınızdır. Çünkü bunu yapmıştır; bu sıfatı kazanmıştır.

• Şikayeti aktardığınız kişi, herhangi birisi veya dertleştiğiniz bir arkadaşınız değil, tam olarak o sorunu giderebileceğini düşündüğünüz kişidir. Bir komşunun size eziyetini diğer komşu gideremezse şikayeti ona yapamazsınız. Hatta varsayalım, gerçekten hakkınızı koruyabilecek birisini buldunuz; şikayetinizi ilgisiz olan umumun huzurunda umumla birlikte ona değil, yalnızca ona aktarmalısınız.

• Kardeşini kardeşine, akrabasını akrabasına, arkadaşını arkadaşına, eşini dostuna şikayet eden kişiler çok dikkatli olmalıdırlar. Şikayet ettiğimiz kişi çoğu zaman bize yapılan haksızlığı durdurabilecek durumda değildir. Onun yapacağı, çoğu zaman, ya hakkımızda suizan etmek, bizden aldığı sözü başkalarına taşımak veya şikayetlerimizden kurtulmak için bizden kaçmak olacaktır. Başkasından hakkımızı alalım derken, ilgisiz insanlara konuyu aktardığımız için hoş olmayan bir yönümüzü bildirmiş olacağız; bu yüzden manevî gücümüz zayıflayacak, üstelik bu yolla intikam aldığımızdan ilâhî huzurdaki hakkımızdan da mahrum kalacağız.

• “Şikayet etmeyeyim de haksızlığı içime mi gizleyeyim?” diyebilirsiniz. Gizlememelisiniz. Ama haksızlıkla savaşın doğru biçimi, insanların yüzüne kuzu, gıyaplarına aslan kesilmek değildir. Haksızlıkla ikiyüzlülük yoluyla savaşılamaz. İnsan onuru, haksızın huzuruna karşı yanlışı cesaretle ve alenen dile getirmeyi gerektirir. Gizliden, sözünün arkasında duramayacak ve iftiraları da katacak şekilde şikayetlerle haksızlıkla savaşılamaz; olsa olsa fitnelerin kapısı açılır. Adaleti iyi işleyen sağlam ve hızlı bir hukuk devletinde hakkı gasp edilen hemen mahkemeye gidebilir ve hakkını alabilirdi.

b) Danışma/istişare: Birbirimize danışma ve fikir almak gerektiğinde yapılan, kimi durumlarda gıybet değildir. Netleştirelim:

• Birisiyle ortaklık yapacaksınız/birlikte bir iş yapacaksınız veya birisi tanıdığınız biriyle ortaklık planlıyor. Ortak olunacak kişiyi iyi tanıyan birisine gidip onun özelliklerini sormanız veya size sorulduğunda söylemeniz gıybet değildir. Ortaklığın her türlü biçimini dikkate alabilirsiniz: Ortak işyeri açacaklar, evlenecekler, birlikte ev, arsa satın alacaklar, borç alıp verecekler, aynı odayı paylaşacaklar, bir projeyi bölüşecekler, oradan alışveriş yapacaklar, birbirlerine birşey emanet edecekler...

• İncelik şudur: Ortaklıklarda birbirinizin özel hayatlarına girersiniz, toplumsal boyutun ötesindeki yönlerinizi paylaşırsınız. Özel hayatınız ortaklık yapacağınız kişinin özel hayatından etkilenir. Örneğin birisinin dolandırıcı olması, ondan yapacağınız alışveriş kararınızı etkiler. Bir kişinin gizli ve özel hayatı beni hiç etkilemeyecekse, o zaman ortaklık ilişkisi içerisinde olduğumu savunamam. Örneğin kalabalık bir işyerinde çalışıyorsam, dairemdeki benimle doğrudan ilgisiz diğer arkadaşların özel yanları hakkında kimseye danışamam ve bana bu gerekçeyle sorulursa cevap veremem. Aynı kurumda çalışıyor olmamız, ortak olduğumuz anlamına gelmez.

• Analiz yapmalısınız: Size birisi hakkında fikir soran kişi en samimi kardeşiniz bile olsa, önce niçin sorduğunu öğrenmelisiniz. Çoğu zaman, ortalıkta dolaşan bir dedikodu yüzünden merak ettiklerini, yani fitne ve fesat seline kapıldıkları için sorduklarını fark edeceksiniz. O anda ağzınızı açıp konuşursanız, ne yazık ki kardeşinizle birlikte çamur seline kapılmış, manevî cehenneme sürüklenmiş olacaksınız. Sorma gerekçesinde, ‘ortaklık’ diyebileceğiniz kadar önemli, ciddi bir yön varsa, o zaman cevap vermelisiniz.

• Şartları oluşmuşsa istişareye doğru cevap vermek zorunluluktur. Eğer size sorulan kişinin bildiğiniz bir kusuru varsa, sevdiğiniz kişi, örneğin evladınız olduğu için gerçekleri gizlemişseniz; bu yüzden ilerde oluşacak tüm sorunların defterinize yazılacağından, suskunluğunuzun bedelini ödeyeceğinizden korkmakta haklı olacaksınız. Susmak ne kadar önemliyse, gerekli olduğunda konuşmak da o kadar önemlidir.30

• İstişarede vereceğimiz veya soracağımız bilgi konuyla ilgili olmak zorundadır. Örneğin: “Onunla ortak olma, zira ahlâksız bir kişidir; zaten anne babası da ahlâksızdı” derseniz, doğru da söyleseniz, gıybet yaparsınız. Danışan kişi onu mu, anne babasını mı sordu? Eğer anne babasıyla ortaklık yapacaksa, o zaman çocukları hakkında hiç konuşmamanız gerekirdi. Kimsenin suçu yakınlarını lekelemez ve insanı bir yakınının kötü yanıyla anmak zalimliktir; alçaklıktır, haysiyetsizliktir, en iğrenç şeytanlıktır.31 Lût peygamber (a.s.), asilerle işbirliği yapan eşine nisbet edilemez. Hangi kötü akrabanız yüzünden size çamur atılmasına vicdanınız razı olabilir? Ancak, çok dikkatle bir istisnayı dikkate almamız gerekir: Şayet tanımladığımız kişinin yakın çevresinin bu olumsuz durumlarının bu ortaklığı etkileyeceği düşüncesindeysek, bunları vurgulamamız da gereklidir. Fakat gerekmiyorsa, bunları isim isim açıklayarak değil, isimlerden soyutlayarak aktarmalıyız.

• Vereceğimiz bilgi, öfkemiz veya önyargımız nedeniyle gerçek sınırını aşar da gerçek dışı boyutlar da içerirse, o zaman iftiralı gıybet olacaktır. Hele tahmine veya başkalarından duyduğumuz sözlere dayanıyorsa, doğru da çıksalar, büyük suç olduğu kanaatindeyim. Zira, Müslüman sadece doğru olanı söylemekle değil, eğer kullanacaksa duyduğunu tahkik etmekle de sorumludur. Varsayalım ki verdiğimiz bilgi doğru olsun; ama tahkik etmediğimiz bir bilgi ise, tahkik görevini ihmal ettiğimiz için bence sorumluluktan kurtulamayız.

c) Tarif için: Bazı durumlarda, kimi insanları tarif etmek gerektiğinde, rahatsız edebilecek özelliğini zikretmekten başka çare bulamayabiliriz: ‘cüce, topal, kör, sağır, dilsiz, kulağı kesik, kambur...’ Açalım:

• İlk şart zorunluluktur: Adını bilmiyoruz veya bizi dinleyen kişi adını bilmiyor; dolayısıyla onu bilinen veya gözlemlenebilecek bir kişisel özelliğiyle tanımlamak zorundayız. Dinleyen kişi, adamı söyleyeceğimiz vasfıyla tanımıyorsa, ‘filanca kör kişi’ demek de gıybettir. Çok okunan kitaplara imza atan, Evrenin Kısa Tarihi isimli kitabın yazarı Stephen Hawking ismini hemen herkes biliyor. Kendisini—tüm saygımla örnek veriyorum—‘şu tekerlekli sandalyeye mahkûm, vücudu şöyle böyle biçimli yazar’ şeklinde tanımlama hakkımız yoktur.

• Ayrıca, ‘kör, sağır, cüce’ gibi, içeriğinde küçümseme yatan kelimelerle tanımlamakta gıybet ihtimali yüksektir. Bunların yerine, ‘görme, işitme özürlü, çok kısa boylu vb.’ gibi, saygıyı hissettiren anlatımlar tercih edilmelidir. Varsayın, görme özürlü bir erkek olsaydınız; gıyabınızda ‘şu kör herif’ şeklinde mi, ‘şu görme özürlü beyefendi’ şeklinde mi tanımlanmaktan hoşnut olurdunuz?

• Bazı durumlarda, kişilerin zâtlarından çok vasıfları belirgin olabilir ve onları vasıflarını kullanarak tanımlamak zorunda kalabilirsiniz. ‘Yüzünde tiki olan, kekeme, içine kapanık, mahallenin maskotu...’ gibi vasıflar doğru olabilir. Ancak bu tür vasıfların içeriğinde olumsuz anlamlar yer alır ve insanlar çoğunlukla bunları olumsuz algılayarak rahatsızlık duyarlar.

d) Açıktan günah işleyenler: Nihayet son bir durum, bazı insanları, yapıcı eleştiride bulunmak, kötü ve çirkin yanlarını söylemek özel şartlarda gıybet olmadığı gibi, bazı şartlarda kimi insanların aşağılanacak şekilde gıybetlerinin yapılması gereklidir de. Sevgili Peygamber (a.s.m.) şöyle buyurur: “Üç grup vardır ki, gıybetlerini yapman sana haram değildir: günahı açıkça işlemekten sıkılmayan, zalim idareci ve dinde olmayanı dine sokan bid’atçı.”32 “Haya örtüsünü atan kimsenin arkasından konuşmak gıybet değildir.”33 “Ne fâsık, ne de mücâhir (günahı açıktan işleyen) kimse için söylenen gıybet sayılmaz...”34

• Gıybeti caiz olan bu kişiyi Bediüzzaman şöyle tanımlar: “O gıybet edilen adam fasık-ı mütecâhirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor...”35 Fısk, yani ahlâksızlık, çirkin işleri, kusurları, dince yasaklanan şeyleri alenî yapıyor mu? Alenen ve pervasızca işlediği kumarı ve sarhoşluğu savunuyor; cinsel sapkınlıklarını umuma neşrediyor mu? Birinci kriter, kişinin bu kusuru alenî işlemesi ve diğeri de bunları yapmaktan utanmamasıdır. Bir adım daha ileride üçüncü kriter, bunları anlatmaktan ve bilinmelerine şahit olmaktan zevk almasıdır. Yani, zaten kendi kötülüklerini anlatmaktan gurur duyan adamı gıyabında bu aşağılık eylemleri nedeniyle tahkir etmek suç değildir. Kişinin bu tür kötülükleri gizli yapması, bunlardan utandığını, bilinmesinden zevk almayacağını gösterir. Gizli iseler ifşa edilemezler. Gizlenen bir kişisel kusuru açığa çıkarmak onu işlemekten daha kötüdür.36

• İkinci önemli nokta, kişinin zalim olması hâlidir. Zulümde başkasının hakkının gaspı, başkalarına işkence etmek gibi faktörler vardır ki, bunların aleyhinde olmak ve bunlara engel olmaya çalışmak, bunların aleyhinde kamuoyu ve propaganda yapma gayretinde bulunmak, aynı zamanda bir görevdir. Sözü geçen zalim idareci, bir ülkenin yöneticisi olabileceği gibi, bir mahallenin muhtarı, bir şirketin patronu ve bir ailenin babası da olabilir.37

• Bu tür insanların aşağılanması, insanların onlardan uzak durmalarına katkı sağlayabilir. Ancak özellikle ahirzamanda bu tür gıybetlerin fonksiyonları değişebilir ki, korkunç bir tehlikedir. Bediüzzaman, “Bâtılı tasvir safi zihinleri idlaldir” demiştir. Örneğin, ‘ahlâksız eşcinsel adam...’ sözü, kişiyi aşağılıyor; ama zaafı olanlara tuzak kuruyor. Hayretle göreceksiniz: Gazeteler, sapıklıkları sayfalarına taşırken, bunları iğrençlikler ve ahlâksızlıklar olarak takdim ettiler. Bu sayede, hem toplum onlara itiraz etmedi; hem de bilinmeyen ve insanların aklından hiç geçmeyen bu tür aşağılıklar bilinir oldu ve yaygınlaştı. “Aşağılayalım” derken böyle bir tahribata da hizmet etmemeliyiz.38

e) Eleştirmek için: Kural olarak, eleştiri rahatsız edici ise gıybet sınıfına dahildir. Dolayısıyla, sıradan insanları gıyaplarında eleştirme hakkımız da yoktur. Ancak kamusal hayat sözkonusu olduğunda, yukarıdaki dört duruma ek olarak bir kriteri daha dikkate alacağız:

• Kamusal kişilikleri, aşağılama ve hakaret olmaksızın ve iftira atmaksızın, onları rahatsız edecek olsa da, eleştirme hakkımız vardır. Yazarlar, sanatçılar, bilim adamları, siyasetçiler ve topluma model olarak sunulan herkes burada istisnaî konumdalar. Bu kişiler toplumla ortaklık konumunda olan kişilerdir; fikirleri ve tutumları tüm toplumu etkiler, şekillendirir, yönlendirir.

• Bu kişilerin zâtlarını ve gizledikleri özel hayatlarını değil, yaydıkları eser ve tutumlarını eleştirebiliriz. Görüşlerine katılmadığımızı ve farklı düşündüğümüzü söyleyebiliriz. Biz Allah’tan vahiy almadık ve dolayısıyla, samimi inancımızı da söylesek, farklı düşünen ve inanan başkalarını aşağılama üslubuyla eleştirmeye hakkımız olamaz.39

• Toplumun inanç ve değerler sistemini etkileyen kamusal kişiliklerin gizledikleri özel hayatlarını kurcalayamayız. Yaydıkları fikirleri bize çok aykırı gelebilir. Sosyal çoğunluğun ve yüksek âlimlerin yüksek çoğunlukla katıldıkları durumlar dışında, yalnızca bizim cemaatimize, din, mezhep veya partimize uymuyor diye kimseyi aşağılayamayız: “Sapıttı, bâtıl yola girdi, kâfir oldu, dinini sattı, bizi saptırıyor, sahtekârdır...” gibi utanç verici hükümlerin altından kimse kalkamaz. Çoğu zaman eleştiri ile hakareti birbirine karıştırıyoruz. Aşağılayıp geçmek eleştirmek değildir, zihinsel tembelliktir, pervasızlıktır.

























Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...