6 Mart 2012 Salı

Jandarma, İçişleri'ne bağlanacak


Jandarma’yı İçişleri Bakanlığı’na bağlayacak yasal çalışma hazır.

Hükümetin, ağır aksak giden sivilleşme politikalarına ivme kazandırıcınitelikte bir adım atmakta olduğu ve bu kapsamda, Jandarma Genel Komutanlığı’nın (JGK) İçişleri Bakanlığı’na bağlanması için yasal bir çalışma yaptığı öğrenildi. Ancak bu çalışmanın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, geniş kapsamlı ilk çalışmaya getirdiği bazı çekinceleri nedeniyle daha dar kapsamlı tutulduğu belirtildi.

Hükümet, geçen yıl temmuz ayında, PKK’nın, tek yanlı ateşkesi sürerkenDiyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde bir karakola düzenlediği baskında 13 askerin ölümünün akabinde yeni bir güvenlik konseptini uygulamaya koyarak, kırsalda jandarmanın yanı sıra polis özel harekât timlerini de devreye sokmuştu. Yeni güvenlik konseptiyle, ilk kez bir hükümet, PKK’yla mücadelede askerin inisiyatifindeki karar verme ve yönlendirme mekanizmasını da üstlenmişti. Bu amaçla, terörle mücadelede, mülki amirlerden bağımsız hareket eden JGK’nın, valilerin talimatları doğrultusunda faaliyet göstermeleri politikası benimsenmişti.

Ancak, JGK’nın, fiilen TSK’ya bağlı olması, bu askerî kolluk biriminin ne ölçüde valinin talimatlarına uyacağı ve uyduğu konusunu da gündeme getirmişti. Nitekim, geçen yıl 28 aralıkta, Uludere’de 34 vatandaşın PKK’lı sanılarakF-16 jetlerinin bombardımanı sonrasında ölümüyle sonuçlanan olayın ardından basına konuşan Uludere Kaymakamı Naif Yavuz’un, “İlçenin mülki amiri olarak bana iletilmiş bir bilgi yok. Sadece şahsi temaslarımdan edindiğim bilgiler var. Olayla ilgili askerler bana bilgi vermedi” yolundaki sözleri,jandarmanın, Başbakanlık talimatına rağmen eski alışkanlıklarını sürdürdüğünü ortaya koyan son gelişme oldu. Dolayısıyla, JGK’nın, İçişleri Bakanlığı’na bağlanması, hem iç güvenlikteki zaafiyeti ortadan kaldırmak hem de demokratikleşme adına elzem hale geldi.

Kapsamlı çalışma daraltıldı

İçişleri Bakanlığı, JGK’nın kendisine bağlanması için geçen yıl sonlarına doğru kapsamlı bir yasal çalışma başlattı. Bu çerçevede, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, JGK Kanunu’nda yaklaşık 14 madde ile TSK kanunlarında değişikliğe gidildi. Böylece, JGK mensuplarının, TSK tarafından yapılan sicil ve atamalarının ve maaş ödemelerinin İçişleri Bakanlığı’na devredilmesi ve zorunlu askerlik hizmetini yapanların artık Jandarma’da görev almamaları öngörüldü. Dolayısıyla, JGK mensuplarının artık profesyonelleşmesi de hedeflendi. Bu arada, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, “Anayasa değişikliği bu aşamada zor” demesi üzerine, bu kapsamlı çalışma için mevcut yasalar üzerinde değişiklik çalışması yapıldı.

Anayasa’ya göre, Jandarma Genel Komutanları, MGK’ya İçişleri Bakanı’yla eşit statüde katılıyorlar. Dolayısıyla, Anayasal değişiklik için MGK’nın yapısının da değiştirilmesi ya da bu kurulun feshedilmesi gerekiyor.

JGK’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasını öngören geniş kapsamlı çalışma, geçen yıl aralıkta Başbakan Erdoğan’a sunuldu. Ancak Erdoğan’ın, yükümlülerin devre dışı bırakılacağı bu çalışmanın Jandarma’da personel açığı yaratacağı gerekçesini ortaya atması üzerine yasa tasarısının kapsamı daraltılarak bir nevi kademeli olarak JGK’nın İçişleri’ne bağlanması modeli benimsendi.

Ancak güvenlik uzmanları, olası personel açığının poliste olduğu gibi jandarmada da üniversite mezunlarının istihdamıyla kapatılabileceğini belirtiyorlar. Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda, İçişleri Bakanlığı, yine JGK’da profesyonelliği öngören ancak ilk aşamada, terörün yoğun olarak yaşandığı bölgeler dışındaki ilçe jandarmateşkilatlarının kaldırılmasını da öngören yeni bir yasal çalışma yaptı. Yeni tasarıda da, JGK’da bundan böyle yükümlülerin görev yapması öngörülmezken aslında birçok ilçede gerek olmayan Jandarma teşkilatlarının kapatılması da gündeme gelebilecek. Zira, birçok ilçede teşkilatı olan Jandarma, polis bölgesi olduğu için bu ilçelerde görev yapmıyor ve yalnızca alt yapısını buralarda muhafaza ediyor.

Yakında yasalaşması hedefleniyor

Taraf ’ın görüşlerine başvurduğu hükümete yakın kaynaklar, kademeli de olsa JGK’nın, İçişleri Bakanlığı’na sicil, terfi gibi yönlerden de bağlanması için hazırlanan yasa tasarısının nisana kadar hazır hale getirilmesini öngörüyorlar. Bir yetkili, “Terörün tırmanabileceği bahar aylarına yasa çalışmasının sarkması halinde bunun zamanlaması açısından terörle mücadele için çalışma yapıldığı algısı ortaya çıkabilir. Böyle bir algı oluşsun istemiyoruz. Çalışma sivilleşme adına önemli bir adım” dediler.

JGK’nın statüsü sorunlu

Teorik olarak, JGK, emniyet ve asayiş işleri ve diğer görev ve hizmetlerinin yerine getirilmesi yönünden barış zamanında şeklen İçişleri Bakanlığı’na bağlı görev yapan silahlı, askerî bir güvenlik ve kolluk kuvvetiyken savaş zamanında TSK bünyesinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteriyor. Gerçekte ise JGK, TSK’nın fiilen bir parçası olup silahlı kuvvetlerle ilgili görevleri, örgütlenme biçimi, bütçesi, terfi sistemi, personel eğitim ve öğrenim açısından Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı faaliyet gösteriyor. TSK, iç güvenlik konularına, bir dizi yasa uyarınca Jandarma yoluyla ve ayrıca kendi içinde yayımladığı genelgelerle de müdahale ediyor. JGK bütçeleri, her ne kadar İçişleri Bakanlığı’nın bütçe kalemleri arasında yer alsalar da TSK’nın denetimi altında kullanılmakta ve TSK’ya ayrılan bütçenin dışında, savunmaya ayrılan kaynaklar arasında gösteriliyor. İç güvenlikte kullanılan bir kolluk kuvveti olan JGK, asayişin sağlanmasında doğrudan JGK karargâhına bağlı olarak çalışıyor. Buna göre, JGK karargâhı, Jandarma Genel Komutanı’na birliklerin sevk ve idaresinde yardımcı olan en üst organı konumunda. İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapan polis teşkilatı da iç güvenlikten sorumluykenJandarma’nın asayişin sağlanmasında JGK’ya bağlı olarak faaliyet göstermesi iç güvenlikte ciddi zaafiyetlere yol açıyor.

atlar�� � r C7 0 7 , İçişleri Bakanlığı, yine JGK’da profesyonelliği öngören ancak ilk aşamada, terörün yoğun olarak yaşandığı bölgeler dışındaki ilçe jandarmateşkilatlarının kaldırılmasını da öngören yeni bir yasal çalışma yaptı. Yeni tasarıda da, JGK’da bundan böyle yükümlülerin görev yapması öngörülmezken aslında birçok ilçede gerek olmayan Jandarma teşkilatlarının kapatılması da gündeme gelebilecek. Zira, birçok ilçede teşkilatı olan Jandarma, polis bölgesi olduğu için bu ilçelerde görev yapmıyor ve yalnızca alt yapısını buralarda muhafaza ediyor.

Yakında yasalaşması hedefleniyor

Taraf ’ın görüşlerine başvurduğu hükümete yakın kaynaklar, kademeli de olsa JGK’nın, İçişleri Bakanlığı’na sicil, terfi gibi yönlerden de bağlanması için hazırlanan yasa tasarısının nisana kadar hazır hale getirilmesini öngörüyorlar. Bir yetkili, “Terörün tırmanabileceği bahar aylarına yasa çalışmasının sarkması halinde bunun zamanlaması açısından terörle mücadele için çalışma yapıldığı algısı ortaya çıkabilir. Böyle bir algı oluşsun istemiyoruz. Çalışma sivilleşme adına önemli bir adım” dediler.

JGK’nın statüsü sorunlu

Teorik olarak, JGK, emniyet ve asayiş işleri ve diğer görev ve hizmetlerinin yerine getirilmesi yönünden barış zamanında şeklen İçişleri Bakanlığı’na bağlı görev yapan silahlı, askerî bir güvenlik ve kolluk kuvvetiyken savaş zamanında TSK bünyesinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteriyor. Gerçekte ise JGK, TSK’nın fiilen bir parçası olup silahlı kuvvetlerle ilgili görevleri, örgütlenme biçimi, bütçesi, terfi sistemi, personel eğitim ve öğrenim açısından Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı faaliyet gösteriyor. TSK, iç güvenlik konularına, bir dizi yasa uyarınca Jandarma yoluyla ve ayrıca kendi içinde yayımladığı genelgelerle de müdahale ediyor. JGK bütçeleri, her ne kadar İçişleri Bakanlığı’nın bütçe kalemleri arasında yer alsalar da TSK’nın denetimi altında kullanılmakta ve TSK’ya ayrılan bütçenin dışında, savunmaya ayrılan kaynaklar arasında gösteriliyor. İç güvenlikte kullanılan bir kolluk kuvveti olan JGK, asayişin sağlanmasında doğrudan JGK karargâhına bağlı olarak çalışıyor. Buna göre, JGK karargâhıJandarma Genel Komutanı’na birliklerin sevk ve idaresinde yardımcı olan en üst organı konumunda. İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapan polis teşkilatı da iç güvenlikten sorumluykenJandarma’nın asayişin sağlanmasında JGK’ya bağlı olarak faaliyet göstermesi iç güvenlikte ciddi zaafiyetlere yol açıyor.

4 Mart 2012 Pazar

ATATÜRK'ÜN SELANIK'TEKI EVI BAKIMSIZILIKTAN YIKILABILIR




 Büyük Önder Atatürk’ün Selanik’teki evi bakımsızlıktan yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya... Evet yanlış duymadınız, kültürel mirasımız olarak saygıyla andığımız ve Atatürk’ten Türk ulusuna yadigar olarak bırakılan bu eser Yunan makamlarının ilgisizliğine terkedilmiş durumda.

T.C. Kültür Bakanlığı’nın, restorasyon çalışmaları için 2004 bütçesinde ayırdığı meblağ toplam 200 milyar TL. Bu öneri Yunanistan’a yapılmış ama cevap alınamamış durumda. Yunanistan tüm girişimleri sonuçsuz bırakarak tarihi bir yanlışın kurbanı olmaya aday görünüyor. Üstelik bu konuda Türkiye ile 2000 yılında imzaladığı kültürel mirasın korunmasına yönelik anlaşma olmasına rağmen.

İşin daha ilginç boyutu Yunanistan bilindiği gibi AB üyesi bir ülke. Yani bizim adaylık için gün verilmesi maksadıyla Kopenhag kriterlerini bir bir yerine getirdiğimiz topluluk. Yunanistan tam üyeliği yıllar öncesinden elde etti. Ancak, her nedense siyaset biliminde “baskı grupları” olarak karşımıza çıkan başta AB olmak üzere uluslar arası kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri, Yunanistan’ın bu tür ihlallerini ve gelişigüzel uygulamalarını bir türlü göremiyor.

İşte bizim görevimiz de bu noktada başlıyor. Hep birlikte uluslar arası kamuoyunu göndereceğimiz e-mailler ve edeceğimiz telefonlar ile harekete geçirip, son dönemde dostluğumuzu pekiştirdiğimiz ve ileriye dönük uzun vadede bir uzlaşma ortamı yaratmak istediğimiz Yunanistan’ın, kültürel mirasımız olan Atatürk’ün Selanik’teki evinin bakım ve onarımının yapılması konusunda ikna olmasını sağlayarak, eserin tüm ihtişamı ile ziyaretçilerin görüşüne açık konuma getirilmesini temin etmeliyiz.

Tepkilerinizi şu e-mail adreslerine iletin;
press@culture.gr w3admin@culture.gr webmaster@unesco.org inquiries@un.org

YÜKSELEN GÜÇ TÜRKİYE




Arap Baharı Türkiye’yi Orta Doğu’daki büyük güçlerden birisi olarak Mısır’ın yerine geçirdi. Normalde Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Cidde ziyareti ve Kral Abdullah ile görüşmeleri pek ilgi uyandırmazdı. İki ülke arasındaki ilişkiler uzun bir süredir mükemmel seyrediyor. İki ülkenin ilişkilerini geliştirmek istemeleri kadar normal bir şey olamaz.
Ancak Orta Doğu'da olağanüstü şeyler oluyor. Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) ülkelerinin çoğu ve Suudi Arabistan dışında, Orta Doğu’da Arap Baharından etkilenmeyen ülke kalmadı. Bu küçük listeye Türkiye’yi de eklemek gerekir. Atatürk devriminden beri Türkiye yüzünü Batı'ya, sırtını Orta Doğu'ya dönüyordu. Hatta ülke 1963’ten beri AB’ye girmeye çalışıyor.
Sadece Batı odaklı politika, önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, sonra parti kurucusu olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önderlik ettiği AKP’nin dokuz yıl önce iktidara gelmesi ile çözülmeye başladı. AKP, Avrupa’yı Türkiye’nin hedefleri arasından çıkarmadı. Ülkenin siyasi vizyonunu; onun jeopolitik konumunu, tarihini, kültürünü ve stratejik çıkarlarını yansıtacak biçimde genişletti.
Ankara’nın özellikle 2009’daki Gazze savaşı sırasında Filistinlilere verdiği destek ve Erdoğan’ın “bölgesel barış için en büyük tehdit” olarak nitelendirdiği İsrail ile ilişkilerin bozulması nedeniyle, Türkiye’nin Orta Doğu’ya açıldığını tüm dünya fark etti. Aslında Filistinlilere sempati ve İsrail’e karşı kızgınlıktan ötesi var. Irak ve İran ile yakınlaşma da söz konusu. Ancak Türkiye’nin bölgedeki duruşunu asıl değiştiren Arap Baharı oldu.
Bu yıla kadar Orta Doğu’da barış ve istikrarın iki ana gücü vardı: Suudi Arabistan ve Mısır. Arap Baharı, Mısır’ı geçici olarak bunun dışında bıraktı.
Orta Doğu’daki barış ve istikrarın ana gücü, Suudi Arabistan’ın yanı sıra artık Türkiye. Ülke, Suriye’de akan kanı durdurmak için hükûmeti razı etmeye çaba sarf ediyor. Aynı çabayı Libya için de gösterdi; barışçıl bir çözüm ve Kaddafi’nin yönetimi bırakması için ara buluculuk yaptı. Ancak bu Kaddafi’nin iktidarda kalma kararlılığı nedeniyle başarısızlığa uğradı.
Tıpkı Suudi Arabistan gibi Türkiye de bölgede sağduyu ve barış için lokomotif görevi görüyor. Bu da iki ülkenin ilişkilerini her şeyden önemli hâle getiriyor.


Bireysel Emeklilik Sistemi Küçük Birikimler İçin Doğru Adres mi ?


Bireysel emeklilik, en basit haliyle katılımcılar adına fon alınmasıdır. Belki duymuşunuzdur;  BES için yönetilen hisse senedine dayalı emeklilik yatırım fonlarının 2011 performansı hayal kırıklılığı yarattı. 2.6 milyonu aşan katılımcı sayısıyla her geçen gün genişleyen BES’teki fonların büyük bölümünün son 1 yılda katılımcısına getiri sağlayamamış olması üzücü bir durum.

Ayrıca BES katkı paylarının sadece belli bir kısmı yatırıma yönlendirilebiliyor. BES’te her ay hesabınızdan veya kredi kartınızdan çekilen katkı paylarının azami yüzde 8’iyle sınırlı olmak üzere Yönetim Gideri Kesintisi, fon varlıkları üzerinden günlük azami yüzbinde 10 olarak kesilen Fon İşletim Gideri Kesintisi var.

2011 yılında BES’e başlamış birisi emeklilik yatırım fonunda hisse senedine dayalı bir fon tercih etmişse, BES yasal kesintileri ve yatırım yaptığı fonun düşen performansıyla beraber, birikim olarak kendisinin yatırdığından çok daha düşük bir tutara sahip olacaktır. Öte yandan aynı dönemde bir altın hesabı açıp, BES’e ödediği katkı payı kadar her ay altın almış olsaydı, %25 oranında bir kazanç söz konusu olacaktı.

Birkaç istisnai durum dışında Tuketicifinansman.net olarak küçük birikim amaçlı olarak Bireysel Emeklilik Sistemi’nin tercih edilmesini doğru bulmuyoruz. Konuyla ilgili yorumlarımızı alt başlıklar halinde sıralamaya çalıştık :

BES yönetim giderleri hesap işletim ücreti ayarında

BES sisteminde aylık ödenen 100 TL’lik bir katkı payından bir sigorta şirketi 6 TL yönetim gideri kesiyor (Bunda üst yasal sınır %8 ancak, bir inceleme yaptığımızda bu tutarda katkı paylarında ortalama %6 oranında bir katkı payı kesildiğini gördük). Bu rakamı bir seneye yaydığınızda 6 x 12= 72 TL’ye denk gelen yıllık bir tutar birikim ayırdığınız tutardan emeklilik şirketi tarafından kesiliyor. Bu tutar ortalama bir banka tarafından kesilen yıllık hesap işletim ücretine yakın bir miktar. Bankaların uyguladıkları hesap işletim ücretlerinin haksız olduğuna inanıyorsanız, bu ücrete yaklaşımınız ne olur bilemiyoruz. Fon yönetim ücreti, giriş çıkış aidatlarıyla beraber küçük birikimlerini değerlendirmek için BES’e giriş yapan bir tüketici için astarı yüzünden pahalıya geliyor.

BES alternatifleri bankalarda mevcut ancak bankalar farkında değil

TEB tarafından yakın zamanda çıkartılan Marifetli Hesap veya onun muadili ING Bank’ın Turuncu Hesap uygulamalarında herhangi bir hesap işletim ücreti yok. Hatta bunlar bankacılık masraf ve ücretlerinin çoğundan arındırılmış ürünler. Yani giriş çıkış aidatları, fon yönetim ücreti bulunmuyor; çünkü bu hesaplar bir nevi vadeli hesap. Tamam BES’teki gibi vergi avantajı yok ama BES’te de belirlenen sürelerden önce ayrılmanız durumunda %15′lik bir stopaj sözkonusu.

BES’e alternatif olabilecek bu iki ürün, şu anda rekabet nedeniyle “hoşgeldin faizi” altında %11 civarında bir aylık getiri sunuyor. Ancak bu ürünlerin en büyük kusuru kredi kartı ile otomatik tahsilat imkanı bulunmaması. Bu iki banka da bu ürünü mevduat alternatifi olarak sunuyorlar. Oysa devir değişti, mevduat için yeterli birikime sahip tüketiciler pazarlık yapmaları durumunda şubelerden bu faiz oranlarının üstündeki oranları rahatlıkla alabiliyorlar.

BES’e bir kere girildiyse fon seçimine dikkat



BES’e bir kere dahil olunduysa o zaman emeklilik yatırım fonu tercihlerine dikkat edilmesi gerekiyor. BES en az 10 senelik bir taahhüt gerektiriyor. Bu açıdan bakıldığında fon seçiminde muhafazakar bir tercih yapılması en mantıklısı. Katkı payından yönetim gideri kesintisi düştükten sonra kalan tutarla alınan fonun en azından hisse senedi içermemesi gerek ki, bu şekilde yapılacak kesintileri bir nebze olsun telafi edilebilsin. Hisse senedi içeren fonlara yatırım yapılacaksa bunun için İMKB 100 endeks değerinin dikkate alınması gerekiyor. Yani şu an 51.000 üzeri endekste hisse senedine dayalı fon almak önemli riskler içerirken, 30.000 seviyesine inen bir endeks önemli fırsatlar sunabilir. Bize göre emeklilik yatırım fonlarında hisse senedi içerenlerde iki seneden fazla vakit geçirilmemesi gerekiyor.

Emeklilik yatırım fonlarında kıymetli metal fonlarının gelmesi yakın

Emeklilik yatırım fonlarının bu seneki performansını düşündüğümüzde, emeklilik şirketlerinin kıymetli metallere dayalı emeklilik yatırım fonlarını çıkartmak için daha fazla çaba sarf edeceklerine inanıyoruz.  Daha önce bunla ilgili başvurularda bulunmuş olsalar da, mevcut fonlarla da oldukça iyi satış sağladıkları için, fon çeşitliliği sunmak için gerekli onayların peşinde çok koşmadılar. Ancak geride bıraktığımız senedeki fon performansları açısından oldukça mutsuz bir müşteri kitlesiyle karşılaşacaklarından, bununla ilgili alabilecekleri düzeltici aksiyonları artıracaklarını düşünüyoruz. Bu açıdan kıymetli metallere dayalı emeklilik yatırım fonları önemli bir destek sağlayabilir.

BES birikimlerinizi altı ayda bir kontrol edin

Bu yazımızın birçok emeklilik şirketinin ve BES temsilcilerinin tepkisini çekeceğini biliyoruz, ancak bunlar bizim gördüklerimizden çıkardığımız tespitler. BES’in en büyük sorunlarından biri de BES temsilcilerinin çok hızlı değişmesi. BES yaptırdıktan 3 ay sonra size poliçeyi yapan müşteri temsilcisini o şirkette bulamıyorsunuz. Bu kadar sık bir değişim olunca, yeni gelen müşteri temsilcisinin öncelikle yeni satış yapma motivasyonuyla, mevcut veya kendine devrolan müşterilerini arayıp bilgilendirmek gibi bir eylemi gerçekleştirmesi mümkün olmuyor. Bu nedenle birikimlerinizi, fon dağılımınızın ne durumda olduğunu en az alt ayda bir kontrol etmeniz gerekiyor. Tek yapmanız gereken emeklilik şirketinizi arayarak bilgi edinmek. Bu bilgilere internet üzerinden erişmek de mümkün.

BES’e girmeden önce her türlü detayı öğrenin

BES, sosyal güvenlik sistemine alternatif değil, destek sağlayan bir sistem. Birikim yapıp ev alayım, otomobil alayım diyorsanız doğru bir araç değil. 100 – 250 TL arası katkı payları en yüksek yönetim ücretinin kesildiği bölge. Buna bir de giriş çıkış aidatları, fon yönetim ücretini eklerseniz birikimden çok emeklilik şirketine kaynak sağlıyormuş gibi bir durum oluşuyor. Bu yüzden küçük birikimler için, mevduata alternatif ücret ve masraflardan arındırılarak tasarlanan yatırım araçları daha doğru bir tercih. BES için ideal zaman 45 yaş üstü ve 700-800 TL civarında bir katkı payı. BES şirketleri ise satış için özellikle asgari katkı paylarının yer aldığı ürünleri satmaya çalışıyorlar, zira ürünlerin hitap ettiği kesim en yüksek masraf ücret ve kesintilerin yansıtıldığı kesim ve katılımcıların önemli bir kısmının sistem hakkında önemli bilgi eksiklikleri var.

BES’e dahil olmadan önce sistem hakkında iyi bilgi edinilmesi gerek. Bununla ilgili faydalı olabileceğine inandığımız ve bunların arasında BES için ideal koşulların da neler olduğunu paylaştığımız önemli makalelerimiz var. Bunlara göz atmanızı şiddetle öneririz.



Spor Kazaları ve İlk Yardım


Spor Kazaları Nelerdir

       İnsanlar genellikle ya hoşlandıkları için ya da zinde ve sağlıklı kalmak amacıyla spor yaparlar. Ama ne yazık ki spor yapmanın da kendine göre tehlikeleri vardır ve birçok spor dalında sakatlanma ya da yaralanmayla sonuçlanan kazalar oldukça sık yaşanır. Tenisçilerde dirsek eklemlerinin tutulması, futbolcularda diz ya da ayak burkulması, ragbi ve Amerikan futbolunda kırılan kemikler spor kazalarının olağan sonuçlandır.
Genel olarak, iki takım oyuncuları arasında birebir mücadeleye dayanan ragbi, Amerikan futbolu, buz hokeyi gibi sert takım oyunlarında ve boks, judo, karate gibi dövüş sporlarında ağır sakatlanma olasılığı daha yüksektir. Ayrıca, dağcılık ve kaya tırmanışı, yelken uçuşu (takma kanatla havada serbest uçuş), kayak, motosiklet ve otomobil yarışı gibi bazı sporlar da doğrudan doğruya sporun niteliği ve kullanılan araçlar nedeniyle tehlike öğesi taşır. Buna karşılık tenis, duvar tenisi, bad-minton, kürek sporu, kriket, basketbol, jimnastik gibi sporlarda tehlike riski daha azdır ve hafif burkulma ya da incinmeleri aşan sorunlarla pek karşılaşılmaz.

SPOR SAKATLIKLARINDA İLK YARDIM

       Sporcular için özellikle de profesyonel sporcular için antrenmansız geçen her gün her açıdan bir kayıptır. Bu kayba yol açan en önemli sebeplerden biri de hiç kuşkusuz sakatlıklardır. Bir an önce antrenmanlara başlayıp yarışmaya katılabilmek her sporcu için sakatlık sonrası en büyük hedeftir. Sakatlığın cinsine, şiddetine, vücudun iyileştirme gücüne, sporcunun moral kondisyonuna ve birçok çevresel faktöre bağlı olan spora dönüş süresini kısaltan en önemli faktörlerden biri akut sakatlıklardaki ilk müdahaledir. 

R I C E: 
Rest: dinlenme 
Ice: Buz - soğuk uygulaması 
Compression: Kompresyon, basınç uygulama 
Elevasyon: Yukarı kaldırma 

Dinlenme:Sakatlanma hissedildiği andan itibaren egzersize-spora hemen ara vermek gerekir. Asıl olarak tanım ağrı yapan hareketten, duruştan kaçınmak anlamına gelir. Unutmamak gerekir ki ağrı vücudun bir alarm mekanizmasıdır. Ağrı varlığı bir yandan da ağrıyı yaratan hareketten vücudu sakınmamızı da sağlar. 
Soğuk uygulama: Acil olarak sakatlanan bölgeye soğuk uygulaması yapmak gereklidir. Bu uygulama Soğutucu spreylerle de yapılabilir. Ancak buz veya buz jeli ile yapılan uygulamalar daha iyi sonuç vermektedir. 15-20 dakika ve saatte 1 yapılan uygulama ilk saatler için doğru uygulamadır. Uygulama sıklığı azaltılarak 3 gün boyunca soğuk uygulaması devam ettirilmelidir. Soğuk uygulaması kanamayı durdurmanın yanında, ağrıyı azaltır. Bununla birlikte dokunun besin ihtiyacını azaltarak (hücreleri bir çeşit kış uykusuna sokarak) zararı en azda tutmaya yardımcı olur. 
Kompresyon: (sakatlanma bölgesi ve çevresine basınç uygulaması) 
Sakatlanma sonrası sakatlanan bölgede öncelikle kanama olması ihtimaline karşı, bölgesel basınç uygulanması gerekir. Nasıl kanayan bir yere temiz bez ile baskı uygulamak gerekirse, sakatlanan bölgeye de uygun materyallerle baskı uygulanmalıdır. En çok kullanılan ve en çabuk bulunabilen araç elastik bandajdır. Elastik bandaj uygulaması yaralanan bölgenin kalbe uzak kısmından başlayıp, bir önceki bandın yarısına gelecek şekilde spiral uygulayarak kalbe doğru yapılır. Yaralanan bölgenin biraz üstünde sonlandırılır. 

İlk anda mümkünse buz ile birlikte yapılacak kompres uygulaması kanama oluşumunu en azından yavaşlatacaktır. Bazı ek uygulamalar kullanılabilir: örneğin ayak bileği burkulmalarında bandajın altına, ağrının en çok olduğu bölgeye küçük bir ped koyulabilir. 

Yukarıya kaldırma (elevasyon): Yine kanama ve ödem oluşumunu önlemek yada en azda tutmak için buz ve bandaj uygulaması ile birlikte sakatlanan bölgeyi kalp seviyesinin üstünde tutmak gereklidir. Bu şekilde buz ve bandaj uygulaması sürdürülmelidir. 

Önemli: İlaç ve atel uygulaması mutlaka uzman bilgisi ve gözetiminde uygulanmalıdır. 

Kazalar ve Korunmanın İlkeleri

a) Kaza nedir? 
Dünya Sağlık Örgütü’ nün tanımına göre “önceden planlanmamış ve beklenmeyen ancak yaralanmayla sonuçlanan bir olaya kaza denir.” Kazalar sonunda büyük maddi hasarların yanında oldukça fazla insan da hayatını kaybetmektedir. 
b) Toplum sağlığı açısından kazaların önemi 
Her gün izlediğiniz basın ve yayın organlarında çok değişik kaza haberleri duyarsınız. Kaza sayısının hızlı bir şekilde artış göstermesi çok sayıda ölüm ve sakat kalma durumlarını da beraberinde getirir. Diğer bir ifadeyle kazalar toplumdaki sakatlık ve ölümlerin başta gelen sebepleridir. Kazaların öneminin daha iyi kavranması için ülkemizdeki kaza oranları, ölüm ve sakat kalma sayılarına bakmak gerekir.
Ülkemizde kazaların gerçek boyutunu yansıtacak rakamlar tam olarak elde edilememektedir. Türkiye’ deki kazaların %40’ ı trafik kazaları, %20’ si iş kazaları, %20’ si ev kazaları ve %5’ i ise ateşli silah yaralanmalarıdır. Ayrıca tarımsal uygulamalar ve sportif etkinliklerde de kazalar görülmektedir. 
1994 yılı rakamlarına göre toplam 233.803 trafik kazası olmuş, bu kazalarda 5942 kişi ölmüş ve 104.717 kişi yaralanmıştır. Trafik kazalarının %97’sinin nedenisorumsuzluktur. 
1992 yılında SSK’ ya kayıtlı olan 3.796.702. işçiden 138.464 iş kazası saptanmıştır. Yani işçilerin %3.7!si iş kazası geçirmişlerdir. Yaralanan işçilerin %2.48’inde kalıcı sakatlık meydana gelmiştir.%1.27 oranında ölüm meydana gelmiştir. 
Hızlı bir artış göstererek insan sağlığını olumsuz etkileyen kazalar meydana geliş şekillerine göre gruplandırılabilir. Kazalar; 
 Trafik kazaları
§ 
 İş kazaları
§ 
 Ev kazaları
§ 
 Spor kazaları
§ 
 Kitlesel kazalar
§ 
 Diğer kazalar olarak gruplandırılır.
§ 
• Trafik kazaları: Günümüzde trafiğe çıkan araç sayısına göre hızlı bir artış gösteren kaza grubudur. Ölümle sonuçlanan kazalarda ilk sırayı alır. Adli olaylar grubuna giren trafik kazalarını, polise bildirmek zorunludur. 
• İş kazaları: Kişilerin gereği geçirdikleri kazalardır. İş kazalarına örnek olarak inşaat kazalarını, yer altında çalışanların geçirdiği kazalar örnek verilebilir. İş kazalarının büyük kısmı, yoğunluğun diğer günlere göre daha fazla olduğu haftanın son günlerinde meydana gelmektedir. En kısa sürede polise bildirilmesi gereken kazalardır. 
• Ev kazaları: Ev kazaları, genelde yanık,zehirlenme,kesici alet yaralanmalarından oluşur. 
• Spor kazaları: Düşme, çarpışma, çarpma, burkulma gibi şekillerde meydana gelir. 
• Kitlesel kazalar: Yangın, bina çökmesi gibi durumlarda meydana gelir. 
• Diğer kazalar: Bu grup kazalara doğal afetler, uçak,gemi ve tren kazaları dahil edilebilir. 

Kazalardaki ölü sayısının çok yüksek olması nedeniyle uygulanacak ilk yardım kuralları büyük önem taşır. Kazalarda uygulanan ilk yardımın on başarı anahtarı vardır. Bunlar; 
• Kaza sırasında zaman kaybetmeden ve telaş yapılmadan ilk yardım yapılmalıdır. 
• Kazazedenin solunumunu kontrol edilir. solunum durmuşsa suni solunum yapılmalıdır. 
• Kalp atışı kontrol edilir. eğer kalp atımı durmuşsa derhal kapalı kalp masajı yapılmalıdır. 
• Kanamanın olup olmadığı kontrol edilir. kanama varsa hemen durdurularak kan kaybı önlenmelidir. 
• Kazazedede şok durumu varsa fazla hareket ettirilmeden şoka karşı önlem alınmalıdır. 
• İlk yardım sırasında zamanın çok büyük öneme sahip olduğu unutulmamalıdır. Bu amaçla kazazedenin durumunun kötüye gitmesini önleyecek tedbirler alınmalıdır. 
• Kazazedenin moralini yüksek tutmak için güven verici sözler söylenmelidir. 
• Kaza yerinde, gereksiz kalabalıklar dağıtılarak halkın toplanması önlenmelidir. 
• Kazazedenin, giysileri gereğinden fazla soyulmamalıdır. 
• Kazazede, bütün imkanlar kullanılarak en yakın hastaneye taşınmalıdır. 

b)Kazalardan korunma: kazalardan korunma kişi faktörüne bağlıdır. Bunda en önemli etken kişinin eğitimidir. Kişilerin sorumsuzluk,bilgisizlik ve dikkatsizlik nedeniyle yaptıkları kazaların önlenilmesinde en önemli araç, sağlık eğitimidir. Trafik kazaları gibi başkalarının hayatını da tehlikeye düşüren durumlarda zorunlu olarak cezai yaptırımlara da gidilmektedir. Çocuklar, yaşlılar ve hamileler kazalar açısından en önemli risk grubunu oluşturmaktadır. 
• Çocukların özellikle yürümeye başlama dönemlerinde kazalarla karşılaşabilme riskleri yüksek olmaktadır. Bu dönemlerde düşme büyük kaza nedenlerindendir. 
• Evde kesici, batıcı araçlar ortada bırakılmamalıdır.
• Mutfatkat ocakta kullanılan tavaların sapları çarpılmayacak biçimde olmalıdır. 
• Elektrik prizleri herhangi bir şeyle kurcalanamayacak şekilde kapatılmalıdır. 
• Mutfakta böcek ilacı bulundurulmamalıdır. 
• Bakım ve onarım işi daima alanında yetişmiş elemanlara yaptırılmalıdır. 
• Sıvı gaz tüpleri sabun köpüğü ile kontrol edilmelidir. 
• Küçük piknik tüplerinde geniş tencerelerle su ısıtılmamalıdır. 
• Girilmesi yasak sulara girilmemelidir. 
• Çocuklar kollarından tutularak kaldırılmamalıdır. 
• Bebekler kundaklanmamalı ve yarı yüzüstü yatırılmamalıdır. 
• Meyve ve sebzeler iyice yıkanılmadan yenilmemelidir. 
• Bir diğer risk grubu yaşlılardır. Yaşlıların bulunduğu evlerin aydınlatılması, merdivendeki kırık basamakların onarılması gerekmektedir. 
• Hamilelerde vücut dengesinin bozulması nedeniyle kaza tehlikesi artar. Kaymaları önleyecek tedbirler alınmalıdır. 
• İş hayatında araç gereç güvenliği, yapılan uygulama ile ilgili koruyucu önlemlere dikkat edilmelidir. 
• Aydınlatma yeterli olmalıdır. 
• Kişiler yaşlarının ve yeteneklerinin üzerinde bir işle görevlendirilmemelidir. 
• Yapı işlerinde güvenlik halatı gibi araçlar kullanılmalıdır. 
• Tarım ilaçlamalarında rüzgar arkaya alınmalıdır, serpinti önlenmelidir. 
• Hiçbir yiyecek kabına zehirli madde konulmamalıdır. 
• Tüm spor etkinliklerinde yapılan hareket, tekniğine uygun olmalıdır. 
• Çocuk parkalarında düşmeleri, çarpmaları önleyecek önlemler alınmalıdır. 
• Toplum bireyleri ilk yardım konusunda eğitilmelidir. 
• Alkollü araç kullanmamalı, emniyet kemeri takılmalıdır. 
Kaza geçiren kişilere yardım etmek her insan için bir görevdir. Yardım ederken kişi kendi güvenliğini tehlikeye atmamalıdır. Örneğin, elektrik çarpması ve boğulmalarda olduğu gibi kişi kendi güvenliğini sağlamadan yardıma kalkışırsa hayatını kaybedebilir. 
Kazalardan korunmanın temel ilkelerinden birisi de insanların sürekli olarak eğitilmesidir. Sürekli eğitim ve yapılan kontrollerde bir çok kaza önceden önlenir. Kaza sırasında kopan organın tekrar yerine dikilebilmesi için tekniğine uygun olarak sağlık kuruluşlarına taşınması gerekir. Kopan organın ayrılma yerine ve vücudun bu kısmına tentürdiyot ve benzeri maddeler asla sürülmemelidir. Bu maddeler yaranın ağzını açarak kanamayı hızlandırır. 
Kaza sırasında kopan organların soğuk bir ortamda , ancak dondurulmadan sağlık kuruluşuna nakledilmelidir. Kopan organ asla buz veya buzlu suya doğrudan temas ettirilmemelidir. Önce kuru bir kaba veya poşete konulmalıdır. Daha sonra bu poşet soğuk bir başka kaba ya da buzlu kaba oturtularak taşınmalıdır. Taşıma sırasında organın dondurulmamasına özen gösterilmelidir. 6 saat içinde bir sağlık kuruluşuna ulaştırılmalıdır. 

3- Bilinç Kaybı ve Şok 
Normal olarak insanlar beş duyu organlarıyla çevrelerinde meydana gelen olayları algılayarak gerekli tepkileri gösterirler. İnsanların bu normal durumuna bilinçlilik hali denir. Bilinçlilik hali herhangi bir kaza nedeniyle ortadan kalkar. Kişinin beş duyu organıylaalgılama yapamamasına bilinç kaybı denir. 
Bilinç kaybının bir çok nedeni ve belirtisi vardır. Bilinç kaybının nedenleri; 
 Beyin kanamaları 
 İsteri nöbetleri 
 Bayılma 
 Zehirlenmeler 
 Alkol koması 
 Şeker koması 
 Yüksek ateş 
 Baş travmaları 
 Epilepsi (sara) ve sinir sistemini bozan hastalıklardır. 
Bilinç kaybının sebebi araştırılmalı daha sonraki uygulamalar için bilinç kaybının derecesi ortaya konulmalıdır. Bilinç kaybının farklı dereceleri vardır. Uyuklama, dalgınlık durumu, bayılma ve koma şekillerinde meydana gelir. En tehlikelisi koma durumudur. 
Genelde bilincin kaybedilmesi çevreden kaynaklanır. Dolayısıyla bilinç kaybına uğrayan kişi bulunduğu çevreden uzaklaştırılır. Eğer bilinç kaybının nedeni ortam değilse bilincini kaybeden kişi yüzüstü veya yarı yüzüstü durumda yatırılır. Bu şekilde yatırmadaki amaç dilin boğazı kapayarak soluk almasını önlemektir. Bu şekilde yatırıldıktan sonra ağız içi kontrol edilir ve toprak gibi şeyler temizlenir. Solunum tıkanıklığı hırıltıdan anlaşılabilir. Hayatın tehlikeye girdiği dönemlerde ilk yardım ABC’ si uygulanır. İlk yardım ABC’ si Airway, Breathing ve Circulation terimlerinin ilk harflerdir. İlk yardım ABC‘ si; 
a) Hava yolunun açılması 
b) Solunumun düzeltilmesi 
c) Dolaşımın sağlanması, uygulamalarını kapsar. 
Bilinç kaybına uygun olarak yatırılan hastanın boğazı parmakla kontrol edilerek temizlendikten sonra kemer kravatı gevşetilir. Gömleğinin düğmeleri açılır. Kesinlikle su veya başka bir içecek verilmemelidir. Bu durum kişin boğulmasına yol açabilir. Aynı şekilde ayılması amacıyla tokat atma, sarsma gibi davranışlar kesinlikle yapılmamalıdır. 
Bilinç kaybı nedenlerinden birisi de bayılmadır. Bayılmanın nedeni oldukça farklıdır. Kan tutması ani heyecan, ani korku gibi durumlar bayılmaya neden olabilir. Bayılma sırasında beyine yeterince kan gitmez. Buna paralel olarak beyin oksijen alamaz. Bayılan kişinin önce renginde sararmameydana gelir. Ondan sonra kişide bayılma meydana gelir. Bu durumdaki kişinin kemeri ve kravatı gevşetilirken gömlek düğmesi de açılır. Böylece bayılan kişinin rahatlaması sağlanır. Kısa sürede ayılmaz ise yan yatırılarak hekime haber verilir. Kişi bayılacağını hissedebilir. Bayılacağını anlayan kişi kalçalarını sıkıştırıp, karın kaslarını içeri çeker ve bacak kaslarını gergin duruma getirirse bayılmasını önleyebilir. 

İlk Yardım Nasıl Yapılır?

Herhangi bir kaza yada yaşamı tehlikeye düşüren durumda, sağlık görevlilerinin yardımı sağlanıncaya kadar,hayatın kurtarılması ya da durumun daha kötüye gitmesini önlemek amacıyla, ilaçsız olarak yapılan uygulamalara ilkyardım denir. İLK YARDIM UYGULAMASINDA KESİNLİKLE İLAÇ KULLANILMAZ. 
İlk Yardımın 3 temel amacı vardır:
1.Yaşamı koruma ve sürdürülmesini sağlama
2.Durumun kötüleşmesini engelleme
3.İyileşmesini kolaylaştırma
İlk yardım esnasında sırası ile yapılması gerekenleri şöyle sayabiliriz: İlk Yardımı yapan kişi öncelikle sakin ve telaşsız olmalıdır. Hastayı da sakinleştirmeli ve etrafta süren bir tehlike olup olmadığını belirlemelidir. Bu arada kendi can güvenliğini de tehlikeye atmamalıdır. Çevrede bulunan kişiler sağlık kuruluşlarına, itfaiye ve güvenlik güçlerine haber vermeleri için organize edilmelidir. Hastanın durumu değerlendirilerek uygun ilk yardıma başlanarak hasta en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna ulaştırılmalıdır. 
İlk Yardımda öncelikle hastanın 
  • Soluk yolunun açılması
  • Solunumun düzeltilmesi ve
  • Dolaşımın etkinliğinin sağlanması hedeflenir. 

LİBYA’DAN ÇIKAN DERSLER…



 Altı ay süren Libya Savaşı sona erdi. Libya’da geçici bir yönetim de kuruldu. Ancak Afganistan ve Irak’ta da mümkün olduğunca çabuk biçimde geçici yönetimler kurulmuştu. Daha sonra istikrarı sağlamakta sıkıntılar yaşandı. Libya’da Kaddafi rejimi devrildi. Ama Libya için de Afganistan veya Irak’a oranla daha somut veya daha kesin bir gelecekten söz etmek henüz mümkün değil.
NATO’nun aceleden uzak durması ve zaferi isyancıların kazanması için sabretmesi belki olumlu olarak değerlendirilebilir. Fakat geçen süre Libya için yıkımı ve Libyalılar için ölümü artırdı. Bu savaşta kaç Libyalının öldüğü belki hiçbir zaman bilinmeyecek. Bu savaşın Libya’ya gerçek maliyeti uzun zamanda hesaplanabilecek. Büyük bir olasılıkla bu sürecin Libya’ya getirdiği mali zararın karşılanmasının maliyeti zarardan da yüksek olacak. BM Güvenlik Konseyi’nin kararı Libya’da daha az can kaybı olmasını ölçüt almalıydı.
Libya Savaşı BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararından alınan güçle yapıldı. 17 Mart 2011’de BM Güvenlik Konseyi “gereken bütün önlemlerin” alınarak “sivillerin” korunmasını talep etmişti. Elbette “siviller” konusu bir hayli yoruma açık. Nihayetinde Libya’dan aylardır yayınlanan görüntülerde yer alanların herhangi birisinin “gerçekten sivil” olduğunu en iyimser bakış açısıyla dahi varsaymak çok zor. Ama ilgili karar ve bu müdahale bundan sonra –dünyanın her yerinde- örnek alınabilir, gösterilebilir…
Karar ayrıca harekâtın hava ve deniz gücü ile yapılmasını öngörerek, kara gücü olmamasını şart koşuyordu. Libya’ya az sayıda sızan “uzman” ve “danışman” dışında bu kararın ciddi bir ihlali olmadı. Söz konusu timler ise ait oldukları ordu adına hareket eden, ama NATO ile temas halinde olan ve yerdeki isyancılar ile havadaki uçakların koordinasyonunu temin eden İngiliz, Fransız, Katar ve BAE özel kuvvetleriydi.
BM Güvenlik Konseyi’nin kararı Libya’da “rejim değişikliği” ve “Kaddafi’nin düşürülmesini” öngörmüyordu. Ama kararın gereği -sivillerin korunması- sağlandığında Libya’da rejim değişikliğinin ve Kaddafi’nin bir şekilde gidişinin refleksif sonuç olacağı belliydi. BM Güvenlik Konseyi son derece dikkatli hareket ederek, her türlü olası hassasiyeti gözeten bir karar aldı ve süreci kendi akışına bıraktı.
Libyalı isyancılar kıt askeri bilgi ve malzemeyle ayaklandılar. Eğer kaybetselerdi, her şeyin sonu olacaktı. Ama NATO desteği onların kaderini değiştirdi. Buna rağmen altı uzun ay dahi sürse de, Libya’nın toplama ordusunu yenmeyi başardılar. NATO aceleci davranmadı. Yoğun bir ateş dalgasıyla Kaddafi rejimini devirmeyi tercih etmedi. NATO savaşın dünya kamuoyunun gündeminde büyük yer tutmasına da müsaade etmedi.
NATO’nun müdahalesi sınırlı ve kurallara sadık biçimde gerçekleşti. NATO –hiç şüphesiz- BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararına tereddütsüz bağlı kaldı. ABD harekâtta öne çıkmamayı tercih etti. Bununla birlikte ABD harekâta istihbarat, haberleşme, gözlem, tanımlama ve tanker uçaklar gibi değerli olanaklar sundu. ABD “bu defa” harekâta katılmayanları “düşman” olmakla suçlamadı. ABD bu harekâtta BM ile çelişkiye de düşmedi.
NATO’nun devreye girmesi 31 Mart 2011’de gerçekleşti. Ancak gerçek müdahale 19 Mart’ta ABD, İngiltere ve Fransa’nın katılımı ile başladı. Bu süreçte geçiş çok yumuşak gerçekleşti. Hava operasyonları isyancılara çok ciddi bir avantaj sağladı. Kaddafi rejiminin zayıf ordusunun ilerlemesi ve kabiliyeti durduruldu. Rejimin askeri kapasitesi içerisinde ne varsa topçu bataryalarından komuta merkezlerine, basit araçlardan mühimmat depolarına kadar bu sayede etkisiz hale getirildi.
Hava saldırılarını ABD, İngiltere, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İtalya, Norveç ve BAE gerçekleştirdi. Hollanda, İspanya, İsveç, Katar, Ürdün ve Türkiye de saldırı düzenlemeden uçuşa yasaklanan bölgeyi denetlediler. Ama harekâta katılan ittifak üyelerinin Libya’ya ve Libya’nın geleceğine ilişkin bakış açıları homojen değildi. Almanya ve Polonya gibi bazı NATO üyelerinin hiç katılmadığı harekâtta bazı üyeler ise çok sınırlı bir katılımı tercih etti. Libya’daki deneyim NATO’nun bir savaşa veya ihtilafa müdahil olması gerektiğinde bütün üyelerin katılımının çok gerekli olmadığını gösterdi. NATO bundan sonraki olası operasyonlarda da –Libya’da olduğu gibi- “çekirdek grup” ile hareket edebilir. O nedenle NATO’nun “artık” yeni bir evrede olduğu ve “iki vitesli” hale geldiği değerlendirmesi yapılır.
Kaddafi rejiminin savaş sırasında dile getirdiği “NATO bombardımanından kaynaklanan sivil kayıpları” iddialarına karşılık, harekât sırasında sivil kayıp olmadığı görülüyor. Irak ve Afganistan’daki savaşların olumsuz deneyimlerine karşılık bu defa “fiyaskosu olmayan bir operasyon” gerçekleşti.
Harekâtın hukuki çerçevesi, siyasi zemini ve askeri boyutu böyle biçimlendi. Kaddafi rejimi hiçbir zaman özgür dünya için büyük bir tehdit teşkil etmedi. Kaddafi’nin ordusu dahi zayıftı. Kaddafi’nin petrolü de -bütün dünya piyasası ölçüsünde- herhangi bir belirleyiciliği bulunan bir miktara denk gelmiyor.
Belki komplo teorisi olarak da yorumlanabilir. Ama Libya’nın “laboratuar” ve Libyalıların “denek” olduğunu düşünmek için çok neden birikti. Hatta Libya Savaşı’nın tüm boyutları ve evreleriyle bir “kostümlü genel prova” olduğu da düşünülmeli.

2 Mart 2012 Cuma

Adalet Bakanı'ndan Pozantı açıklaması!


"4 kişi görevden alındı"

Adalet Bakanı Sadullah ErginPozantı M Tipi Çocuk Cezaevi’ndeki tutuklular arasında bulunan 7 çocuğun, yaşadıkları tecavüz, taciz ve işkenceyi el yazılarıyla yazıp İnsan Hakları Derneği'ne vermesiyle ortaya çıkan olayla ilgili açıklama yaptı.

Ergin: Adli soruşturma başlatılmış, disiplinsoruşturması da başlatılmıştır. 2011’in Kasım ayında. Alınan ifadelerde bugün gündeme gelen konularla ilgili bir tespit olmamıştır. Yaklaşık 10 gündür bu konular gündeme taşınmış, bu konuda mevcutsoruşturmaya ilaveten Adalet Bakanlığı’nın üç tane cezaevi denetim elemanı Pozantı Cezaevi’nde psikologlar eşliğinde çocuklarla mülakat yapmakta. Hem adı geçen kişilerle, hem de ilgili olan tarafların tamamıyla bir çalışma yürütmektedirler.

Bu çalışma neticesindeki tabloya göre her türlü adli idari tedbir alınacak. Bununla ilgili herhangi bir karanlık nokta kalmasına izin verilmeyecektir.

200 ÇOCUK BAŞKA CEZAEVİNE NAKLEDİLECEK

200 çocuk Sincan Cezaevi'ne nakledilecek.

Pozantı M Tipi Çocuk Cezaevi'nde 4 kişi görevinden alındı.

Bu soruşturma süresince 200 civarındaki çocuğun ruh sağlığını da düşünerek, psikologların pedagogların da önerisiyle, cezaevindeki tüm çocukların, Sincan Cezaevi’ne nakilleriyle ilgili bir karar alınmıştır. Bu çocuklarımız buradaki birer kişilik odalara nakledilecektir.

Bir idari tedbirimiz de söz konusudur. O da Pozantı Cezaevi’nde görev yapan personelimizi görevden alarak başka görevlere atıyoruz. Geçmiş dönemde cezaevinde çalışan bir ikinci ve birinci müdürü de görevden alarak başka görevlere atıyoruz. Bugün itibariyle idari tedbir uygulaması başlatılıyor. Çok ciddi şekilde olayın üzerine gidiyoruz. Bu konuyla ilgili olarak daha önceki beyanlarda, disiplinsoruşturmalarında dile getirilmeyen beyanların ortaya çıkmasına yönelik bizim kontrolörlerimizin verdiği bir ön bilgi var. O nedenle idari tedbir uyguladık. Daha sonra bunları tekrar gözden geçireceğiz.

İHMALİ HOŞ GÖRMEYİZ

Bu aşamada daha net bir şey söyleme taraftarı değilim. Bu konuda tüm iddiaların araştırılacağı, hiçbir ithamın karanlık noktasında kalmayacağı, sonuca ulaşana kadar çalışmamız sürecek.

NAKİLLER 1 HAFTA İÇİNDE GERÇEKLEŞECEK

Bu konuda en ufak bir ihmali hoş görecek değiliz. Tutuklular arasında suç oluşturan bir fiil var ise bunların gereği yerine getirilecektir.

Bu soruşturmanın sonunda, bir sorumlu çıkar yada çıkmaz, bu kadar yayın çıktıktan sonra, onların o cezaevi altında olmasının yanlış olacağını düşünerek nakil kararını kararlaştırdık. Bu süreci takip edeceğiz. Bir hafta içinde de bu nakiller gerçekleşecek.

Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...