6 Mart 2012 Salı

TÜRK BOĞAZLARI TEHLİKEDE




Rus petrollerinin sevkiyatı konusunda yaşanan aksaklıklar dış basında giderek daha sık yer alıyor. Novorossisk’ten Akdeniz limanlarına petrol taşıyan büyük tonajlı tankerlerin büyük kayba uğradıkları ifade edilen haberlerde, zararın en büyük gerekçesi olarak VTS gösteriliyor. VTS, güvenli gemi geçişine elektronik kontrol imkânı sağlayan Türk Boğazları Gemi Trafik Hizmetleri Projesi...
Boğazlar fizikî özelliklerinin daha fazla trafiği ve yükü karşılayabilecek durumda olmadığı için Boğazlardaki gemi trafiğinin daha sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gerekiyor. Buradaki amaç Rusya’nın ekonomik çıkarlarını engellemek değil, Hazar bölgesi petrolünün Boğazlar üzerinden nakli sırasında kaynaklanabilecek "felâket riskini" azaltmak. Bu amaçla yapılacak her türlü düzenleme sadece İstanbul ve Türkiye için değil tüm Karadeniz Havzası ve Dünya için hayatî bir önem taşıyor.
Herhangi bir şekilde Türk Boğazlarının fizikî kapasitesinin zorlanması ve riskin yükseltilmeye çalışılması, gerek İstanbul gerekse bu su yolunu kullanan ülkeler için büyük bir faciaya yol açacak. Boğazların günlerce süren bir faciadan dolayı kapalı kalması, kapasitenin artırılmasını isteyen ülkelerin rafinerilerinin kapılarına kilit vurmasına da neden olacak gelişmeleri de beraberinde getirir.
Zaman içerisinde, ticarî yük taşıyan gemilerin sayılarında ve boyutlarında kaydedilen gelişmenin yarattığı deniz trafiği yoğunluğu, Türk Boğazlarının mevcut coğrafî ve fizikî kısıtlamaları nedeniyle hem İstanbul hem de Boğazlar için giderek daha büyük bir tehlike arz etmeye başladı. Bir diğer deyişle, Türk Boğazları gemi trafiğine doygun hale geldi ve içinden çıkılamaz bir trafik kargaşası ile karşı karşıya kaldı.
Tehlikeli yük taşıyan gemilerin İstanbul Boğazı’nda neden olacağı kazalar ve yangınlar, Boğazın kıyısında bulunan, en önemli kültür mirası olarak tanımlanan yalıların yok olmasına, Marmara ve Karadeniz’de geri döndürülemez çevre zararlarının meydana gelmesine de neden olabilecek boyutlarda.
Bu çerçevede; Türk Hükûmeti, Türk Boğazlarından geçen her türlü ticarî gemiye keyfi bir uygulama sonucu sınırlama koyma niyetinde olmadığı gibi, Türkiye’nin bu konuda ortaya attığı temel şart, Uluslararası Denizcilik Örgütü tarafından belirlenen kurallar çerçevesinde Boğazlardan geçiş yapan tehlikeli yük taşıyan tankerlerin güvenlik ve emniyet kurallarına azamî derecede uyması zorunluluğunu getirmekte.
Şimdi soruyoruz...
Petrol satıcılarının gelirini azaltmamak uğruna, insanların en doğal yaşama hakkına tecavüz niteliğini taşıyan denizlere yönelik tehdidi hiçe saymak, ne derece insanlıkla bağdaşır bir hareket tarzıdır?...

Türkiye 3 yılda çipli kimliğe kavuşuyor Türkiye 3 yılda çipli kimliğe kavuşuyor Türkiye 3 yılda çipli kimliğe kavuşuyor




Geri sayım başladı. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin 'Pilot uygulama tamam. Nüfusun tümü 3 yıl içinde yeni kimliğe sahip olacak' dedi. Ayrıca tüm acil hatlar da 112 olarak tek numaraya dönüşecek.

ANKARA - İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, valiler toplantısında yürüttükleri projelere ilişkin şu bilgileri verdi:

Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı Projesi'nde pilot il olarak Bolu seçildi. Bu ilde 220 bin kişiye yeni kimlik kartları dağıtılarak, bu kartlarla yapılabilecek işlemler gözden geçirildi. Üç sene içinde proje tamamlanmış ve yeni kimlikler dağıtılmış olacak.

KİMLİKTE PARMAK İZİ

Yeni kimlik kartları TÜBİTAK tarafından geliştirildi. Nüfus cüzdanının yanı sıra, sağlık karnesi, ehliyet ve vergi kimlik kartı olarak da kullanılabilecek. 10 yıllık kullanım ömrüne sahip kartlarda milli işletim sistemine sahip çip bulunuyor. Vatandaşın parmak izinin de yer aldığı dijital kimlik kartıyla, 6 haneden oluşan şifreyle işlem yapılacak. Yeni kimlik kartı, sigortadaki kaçakların önlenmesinin yanı sıra, sağlık karnesinin mükerrer kullanımı gibi sıkıntıların da önüne geçilmesini sağlayacak.

BÜTÜN ACİL NUMARALAR 112

112 Acil Çağrı Merkezleri Projesi'yle aralarında 110 İtfaiye, 112 Hızır Acil Yardım, 155 Polis İmdat, 156 Jandarma İmdat gibi acil numaraların tamamı '112' hattında toplanacak. 81 ilde acil çağrı merkezleri kurulacak. Pilot iller olarak belirlenen Antalya ve Isparta'da çalışmalar tamamlandı. Proje kademeli olarak ülke geneline yaygınlaştırılacak. 11 ilde daha merkezlerin yapımı tamamlandı ve bu yıl projenin faaliyete geçmesi planlanıyor. 28 ile ise ödenek gönderildi.


CIA Tayyip Erdoğan’a iki yıl ömür biçti




CIA'nın gölgesi olarak bilinen Amerikan düşünce kuruluşu Stratfor'un yazışmalarında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sağlık durumuyla ilgili önemli bir iddia ortaya atıldı.

Türkiye'de "Faruk Demir" adlı kaynağından aldığı istihbaratı değerlendiren Stratfor, doktorlarının Erdoğan’a iki yıl ömür biçtiğini yazdı. Aynı mesajda, ayrıca Türkiye'nin Suriye'de bir iç savaş çıkarmaya çalıştığı belirtildi. Öte yandan, Startfor'la enerji alanında danışmanlık yaptığını doğrulayan Faruk Demir, metinde geçen ifadeleri kabul etmedi.

Wikileaks'in açıkladığı Stratfor'a ait yazışmalarda Başbakan Erdoğan'ın sağlık durumuyla iglili ciddi bir iddia gündeme getirildi. "TR325” koduyla numaralandırılan Faruk Demir isimli bir kaynağın verdiği istihbarata göre, doktorlar Tayyip Erdoğan'a iki yıl ömür biçti.
Kendini Milli Güvenlik Kurulu’nun eski bir üyesi ve Erdoğan’ın enerji konularındaki danışmanı olarak tanıtan Faruk Demir, bilgiyi Erdoğan'ın ameliyatını gerçekleştiren Profesör Doktor Dursun Buğra'ya dayandırdı. Faruk Demir'le konuşan Stratfor elemanı aldığı bigileri merkeze e-postayla gönderdi.

TR325’in iş ortağının eski bir sınıf arkadaşı, Erdoğan’ın geçirdiği son ameliyatı yapan ekibin başındaki cerrahmış. Bu cerrah Erdoğan’ın kolon kanseri olduğunu, ancak metastas yapıp yapmadığını görmek için gerekli olan ikinci biyopsi sonuçlarını henüz görmediklerini söyledi. Son ameliyatta, Erdoğan’ın kalın bağırsağından 20 santimetre kesmişler.
Erdoğan'ın 26 Kasım'da geçirdiği ilk ameliyatın ardından geçilen e-postada, doktorların Erdoğan'ın sağlığı hakkındaki tahmini aktarıldı.

Erdoğan bir süre için seyahat edemeyecek ve en az iki-üç ay boyunca yanında bir kolonoskopi torbası taşıması gerekecek. Ancak prognoz (hastalığın gidişatına ilişkin öngörü) pek iyi görünmüyor. Cerrah, Erdoğan’ın iki yılı kaldığı tahmininde bulunduklarını söylemiş.
Startfor'un kaynağı, mesajında, ilk ameliyattan sonra AKP içerisinde yaşanan çatışmaya dair de önemli bilgiler verdi.

Bunun AKP içinde büyük çatlaklara yol açması yüksek ihtimal. Gül’ün fazla bir desteği yok. Davutoğlu herkesin onun altını oymaya çalıştığı konusunda paranoyak. Erdoğan’ın kime güvendiğini sorduğumda, iki isim zikredildi –Ali Babacan (Başbakan Yardımcısı) ve Taner Yıldız (Enerji Bakanı.)

Stratfor'a geçilen mesajda, TR325, Türkiye'nin Suriye’deki planının iç savaş üzerine odaklandığını açıklıyor. Kaynak, Türkiye'nin Hür Suriye Ordusu'na eğitim, silah ve destek sağladığını belirtiyor. İki ülkenin "özel operasyon güçlerini" gayrıresmi olarak Suriye'de görevlendirdiğini anlatıyor. Faruk Demir isimli kaynak, Suriye'de iki ay içinde şiddetin tırmanacağını ve bunun için çalıştıklarını aktarıyor.

Erdoğan'ın ameliyatını gerçekleştiren ekibin başındaki Dursun Buğra ise iddiayı yalanladı. Erdoğan hakkındaki iddiayı gündeme getirdiği öne sürülen Faruk Demir, Stratfor'la çalıştığını doğruladı. Sadece enerji konularında danışmanlık çalışması yaptığını belirten Demir, "enerji politikaları dışındaki analzilerle ilgim yoktur" dedi.

Suçluyu Esad'a neden teslim ettin?





Yeni MİT yasası ilk kez Hatay'da gözaltına alınan MİT mensubu Ö. S. için uygulandı. Başbakan Tayyip Erdoğan, Özgür Suriye Ordusu'nun kurucusu albay Hüseyin Harmuş ve binbaşı Mustafa Kassum'u Suriye'ye teslim eden MİT mensubu için soruşturma izni verdi.


MİT yasasında yapılan değişikliğin ilk uygulaması gerçekleşti. Başbakan Erdoğan, MİT mensuplarına yönelik Hatay'daki operasyonda gözaltına alınan MİT mensubu Ö.S. için soruşturma izni verdi.


Adana Özel Yetkili Savcılığı Ö.S.'nin soruşturulması için Başbakanlıktan izin istedi. Başbakan Erdoğan da, savcılığın bu talebine olumlu yanıt verdi.

Hatay Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, 10 Şubat’ta Ö.S. ile birlikte 4 kişiyi gözaltına almıştı. Ö.S.'nin Albay Harmuş olayındaki rolü nedeniyle MİT'le ilişiği de kesilmişti.

Ö.S., Hatay'ın Altınözü Kampı'nda kalan Özgür Suriye Ordusu'nun kurucusu Albay Hüseyin Harmuş ve Binbaşı Mustafa Kassum'u Suriye'ye teslim etmekle suçlanıyor.



Jandarma, İçişleri'ne bağlanacak


Jandarma’yı İçişleri Bakanlığı’na bağlayacak yasal çalışma hazır.

Hükümetin, ağır aksak giden sivilleşme politikalarına ivme kazandırıcınitelikte bir adım atmakta olduğu ve bu kapsamda, Jandarma Genel Komutanlığı’nın (JGK) İçişleri Bakanlığı’na bağlanması için yasal bir çalışma yaptığı öğrenildi. Ancak bu çalışmanın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, geniş kapsamlı ilk çalışmaya getirdiği bazı çekinceleri nedeniyle daha dar kapsamlı tutulduğu belirtildi.

Hükümet, geçen yıl temmuz ayında, PKK’nın, tek yanlı ateşkesi sürerkenDiyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde bir karakola düzenlediği baskında 13 askerin ölümünün akabinde yeni bir güvenlik konseptini uygulamaya koyarak, kırsalda jandarmanın yanı sıra polis özel harekât timlerini de devreye sokmuştu. Yeni güvenlik konseptiyle, ilk kez bir hükümet, PKK’yla mücadelede askerin inisiyatifindeki karar verme ve yönlendirme mekanizmasını da üstlenmişti. Bu amaçla, terörle mücadelede, mülki amirlerden bağımsız hareket eden JGK’nın, valilerin talimatları doğrultusunda faaliyet göstermeleri politikası benimsenmişti.

Ancak, JGK’nın, fiilen TSK’ya bağlı olması, bu askerî kolluk biriminin ne ölçüde valinin talimatlarına uyacağı ve uyduğu konusunu da gündeme getirmişti. Nitekim, geçen yıl 28 aralıkta, Uludere’de 34 vatandaşın PKK’lı sanılarakF-16 jetlerinin bombardımanı sonrasında ölümüyle sonuçlanan olayın ardından basına konuşan Uludere Kaymakamı Naif Yavuz’un, “İlçenin mülki amiri olarak bana iletilmiş bir bilgi yok. Sadece şahsi temaslarımdan edindiğim bilgiler var. Olayla ilgili askerler bana bilgi vermedi” yolundaki sözleri,jandarmanın, Başbakanlık talimatına rağmen eski alışkanlıklarını sürdürdüğünü ortaya koyan son gelişme oldu. Dolayısıyla, JGK’nın, İçişleri Bakanlığı’na bağlanması, hem iç güvenlikteki zaafiyeti ortadan kaldırmak hem de demokratikleşme adına elzem hale geldi.

Kapsamlı çalışma daraltıldı

İçişleri Bakanlığı, JGK’nın kendisine bağlanması için geçen yıl sonlarına doğru kapsamlı bir yasal çalışma başlattı. Bu çerçevede, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, JGK Kanunu’nda yaklaşık 14 madde ile TSK kanunlarında değişikliğe gidildi. Böylece, JGK mensuplarının, TSK tarafından yapılan sicil ve atamalarının ve maaş ödemelerinin İçişleri Bakanlığı’na devredilmesi ve zorunlu askerlik hizmetini yapanların artık Jandarma’da görev almamaları öngörüldü. Dolayısıyla, JGK mensuplarının artık profesyonelleşmesi de hedeflendi. Bu arada, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, “Anayasa değişikliği bu aşamada zor” demesi üzerine, bu kapsamlı çalışma için mevcut yasalar üzerinde değişiklik çalışması yapıldı.

Anayasa’ya göre, Jandarma Genel Komutanları, MGK’ya İçişleri Bakanı’yla eşit statüde katılıyorlar. Dolayısıyla, Anayasal değişiklik için MGK’nın yapısının da değiştirilmesi ya da bu kurulun feshedilmesi gerekiyor.

JGK’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasını öngören geniş kapsamlı çalışma, geçen yıl aralıkta Başbakan Erdoğan’a sunuldu. Ancak Erdoğan’ın, yükümlülerin devre dışı bırakılacağı bu çalışmanın Jandarma’da personel açığı yaratacağı gerekçesini ortaya atması üzerine yasa tasarısının kapsamı daraltılarak bir nevi kademeli olarak JGK’nın İçişleri’ne bağlanması modeli benimsendi.

Ancak güvenlik uzmanları, olası personel açığının poliste olduğu gibi jandarmada da üniversite mezunlarının istihdamıyla kapatılabileceğini belirtiyorlar. Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda, İçişleri Bakanlığı, yine JGK’da profesyonelliği öngören ancak ilk aşamada, terörün yoğun olarak yaşandığı bölgeler dışındaki ilçe jandarmateşkilatlarının kaldırılmasını da öngören yeni bir yasal çalışma yaptı. Yeni tasarıda da, JGK’da bundan böyle yükümlülerin görev yapması öngörülmezken aslında birçok ilçede gerek olmayan Jandarma teşkilatlarının kapatılması da gündeme gelebilecek. Zira, birçok ilçede teşkilatı olan Jandarma, polis bölgesi olduğu için bu ilçelerde görev yapmıyor ve yalnızca alt yapısını buralarda muhafaza ediyor.

Yakında yasalaşması hedefleniyor

Taraf ’ın görüşlerine başvurduğu hükümete yakın kaynaklar, kademeli de olsa JGK’nın, İçişleri Bakanlığı’na sicil, terfi gibi yönlerden de bağlanması için hazırlanan yasa tasarısının nisana kadar hazır hale getirilmesini öngörüyorlar. Bir yetkili, “Terörün tırmanabileceği bahar aylarına yasa çalışmasının sarkması halinde bunun zamanlaması açısından terörle mücadele için çalışma yapıldığı algısı ortaya çıkabilir. Böyle bir algı oluşsun istemiyoruz. Çalışma sivilleşme adına önemli bir adım” dediler.

JGK’nın statüsü sorunlu

Teorik olarak, JGK, emniyet ve asayiş işleri ve diğer görev ve hizmetlerinin yerine getirilmesi yönünden barış zamanında şeklen İçişleri Bakanlığı’na bağlı görev yapan silahlı, askerî bir güvenlik ve kolluk kuvvetiyken savaş zamanında TSK bünyesinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteriyor. Gerçekte ise JGK, TSK’nın fiilen bir parçası olup silahlı kuvvetlerle ilgili görevleri, örgütlenme biçimi, bütçesi, terfi sistemi, personel eğitim ve öğrenim açısından Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı faaliyet gösteriyor. TSK, iç güvenlik konularına, bir dizi yasa uyarınca Jandarma yoluyla ve ayrıca kendi içinde yayımladığı genelgelerle de müdahale ediyor. JGK bütçeleri, her ne kadar İçişleri Bakanlığı’nın bütçe kalemleri arasında yer alsalar da TSK’nın denetimi altında kullanılmakta ve TSK’ya ayrılan bütçenin dışında, savunmaya ayrılan kaynaklar arasında gösteriliyor. İç güvenlikte kullanılan bir kolluk kuvveti olan JGK, asayişin sağlanmasında doğrudan JGK karargâhına bağlı olarak çalışıyor. Buna göre, JGK karargâhı, Jandarma Genel Komutanı’na birliklerin sevk ve idaresinde yardımcı olan en üst organı konumunda. İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapan polis teşkilatı da iç güvenlikten sorumluykenJandarma’nın asayişin sağlanmasında JGK’ya bağlı olarak faaliyet göstermesi iç güvenlikte ciddi zaafiyetlere yol açıyor.

atlar�� � r C7 0 7 , İçişleri Bakanlığı, yine JGK’da profesyonelliği öngören ancak ilk aşamada, terörün yoğun olarak yaşandığı bölgeler dışındaki ilçe jandarmateşkilatlarının kaldırılmasını da öngören yeni bir yasal çalışma yaptı. Yeni tasarıda da, JGK’da bundan böyle yükümlülerin görev yapması öngörülmezken aslında birçok ilçede gerek olmayan Jandarma teşkilatlarının kapatılması da gündeme gelebilecek. Zira, birçok ilçede teşkilatı olan Jandarma, polis bölgesi olduğu için bu ilçelerde görev yapmıyor ve yalnızca alt yapısını buralarda muhafaza ediyor.

Yakında yasalaşması hedefleniyor

Taraf ’ın görüşlerine başvurduğu hükümete yakın kaynaklar, kademeli de olsa JGK’nın, İçişleri Bakanlığı’na sicil, terfi gibi yönlerden de bağlanması için hazırlanan yasa tasarısının nisana kadar hazır hale getirilmesini öngörüyorlar. Bir yetkili, “Terörün tırmanabileceği bahar aylarına yasa çalışmasının sarkması halinde bunun zamanlaması açısından terörle mücadele için çalışma yapıldığı algısı ortaya çıkabilir. Böyle bir algı oluşsun istemiyoruz. Çalışma sivilleşme adına önemli bir adım” dediler.

JGK’nın statüsü sorunlu

Teorik olarak, JGK, emniyet ve asayiş işleri ve diğer görev ve hizmetlerinin yerine getirilmesi yönünden barış zamanında şeklen İçişleri Bakanlığı’na bağlı görev yapan silahlı, askerî bir güvenlik ve kolluk kuvvetiyken savaş zamanında TSK bünyesinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteriyor. Gerçekte ise JGK, TSK’nın fiilen bir parçası olup silahlı kuvvetlerle ilgili görevleri, örgütlenme biçimi, bütçesi, terfi sistemi, personel eğitim ve öğrenim açısından Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı faaliyet gösteriyor. TSK, iç güvenlik konularına, bir dizi yasa uyarınca Jandarma yoluyla ve ayrıca kendi içinde yayımladığı genelgelerle de müdahale ediyor. JGK bütçeleri, her ne kadar İçişleri Bakanlığı’nın bütçe kalemleri arasında yer alsalar da TSK’nın denetimi altında kullanılmakta ve TSK’ya ayrılan bütçenin dışında, savunmaya ayrılan kaynaklar arasında gösteriliyor. İç güvenlikte kullanılan bir kolluk kuvveti olan JGK, asayişin sağlanmasında doğrudan JGK karargâhına bağlı olarak çalışıyor. Buna göre, JGK karargâhıJandarma Genel Komutanı’na birliklerin sevk ve idaresinde yardımcı olan en üst organı konumunda. İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapan polis teşkilatı da iç güvenlikten sorumluykenJandarma’nın asayişin sağlanmasında JGK’ya bağlı olarak faaliyet göstermesi iç güvenlikte ciddi zaafiyetlere yol açıyor.

4 Mart 2012 Pazar

ATATÜRK'ÜN SELANIK'TEKI EVI BAKIMSIZILIKTAN YIKILABILIR




 Büyük Önder Atatürk’ün Selanik’teki evi bakımsızlıktan yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya... Evet yanlış duymadınız, kültürel mirasımız olarak saygıyla andığımız ve Atatürk’ten Türk ulusuna yadigar olarak bırakılan bu eser Yunan makamlarının ilgisizliğine terkedilmiş durumda.

T.C. Kültür Bakanlığı’nın, restorasyon çalışmaları için 2004 bütçesinde ayırdığı meblağ toplam 200 milyar TL. Bu öneri Yunanistan’a yapılmış ama cevap alınamamış durumda. Yunanistan tüm girişimleri sonuçsuz bırakarak tarihi bir yanlışın kurbanı olmaya aday görünüyor. Üstelik bu konuda Türkiye ile 2000 yılında imzaladığı kültürel mirasın korunmasına yönelik anlaşma olmasına rağmen.

İşin daha ilginç boyutu Yunanistan bilindiği gibi AB üyesi bir ülke. Yani bizim adaylık için gün verilmesi maksadıyla Kopenhag kriterlerini bir bir yerine getirdiğimiz topluluk. Yunanistan tam üyeliği yıllar öncesinden elde etti. Ancak, her nedense siyaset biliminde “baskı grupları” olarak karşımıza çıkan başta AB olmak üzere uluslar arası kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri, Yunanistan’ın bu tür ihlallerini ve gelişigüzel uygulamalarını bir türlü göremiyor.

İşte bizim görevimiz de bu noktada başlıyor. Hep birlikte uluslar arası kamuoyunu göndereceğimiz e-mailler ve edeceğimiz telefonlar ile harekete geçirip, son dönemde dostluğumuzu pekiştirdiğimiz ve ileriye dönük uzun vadede bir uzlaşma ortamı yaratmak istediğimiz Yunanistan’ın, kültürel mirasımız olan Atatürk’ün Selanik’teki evinin bakım ve onarımının yapılması konusunda ikna olmasını sağlayarak, eserin tüm ihtişamı ile ziyaretçilerin görüşüne açık konuma getirilmesini temin etmeliyiz.

Tepkilerinizi şu e-mail adreslerine iletin;
press@culture.gr w3admin@culture.gr webmaster@unesco.org inquiries@un.org

YÜKSELEN GÜÇ TÜRKİYE




Arap Baharı Türkiye’yi Orta Doğu’daki büyük güçlerden birisi olarak Mısır’ın yerine geçirdi. Normalde Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Cidde ziyareti ve Kral Abdullah ile görüşmeleri pek ilgi uyandırmazdı. İki ülke arasındaki ilişkiler uzun bir süredir mükemmel seyrediyor. İki ülkenin ilişkilerini geliştirmek istemeleri kadar normal bir şey olamaz.
Ancak Orta Doğu'da olağanüstü şeyler oluyor. Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) ülkelerinin çoğu ve Suudi Arabistan dışında, Orta Doğu’da Arap Baharından etkilenmeyen ülke kalmadı. Bu küçük listeye Türkiye’yi de eklemek gerekir. Atatürk devriminden beri Türkiye yüzünü Batı'ya, sırtını Orta Doğu'ya dönüyordu. Hatta ülke 1963’ten beri AB’ye girmeye çalışıyor.
Sadece Batı odaklı politika, önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, sonra parti kurucusu olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önderlik ettiği AKP’nin dokuz yıl önce iktidara gelmesi ile çözülmeye başladı. AKP, Avrupa’yı Türkiye’nin hedefleri arasından çıkarmadı. Ülkenin siyasi vizyonunu; onun jeopolitik konumunu, tarihini, kültürünü ve stratejik çıkarlarını yansıtacak biçimde genişletti.
Ankara’nın özellikle 2009’daki Gazze savaşı sırasında Filistinlilere verdiği destek ve Erdoğan’ın “bölgesel barış için en büyük tehdit” olarak nitelendirdiği İsrail ile ilişkilerin bozulması nedeniyle, Türkiye’nin Orta Doğu’ya açıldığını tüm dünya fark etti. Aslında Filistinlilere sempati ve İsrail’e karşı kızgınlıktan ötesi var. Irak ve İran ile yakınlaşma da söz konusu. Ancak Türkiye’nin bölgedeki duruşunu asıl değiştiren Arap Baharı oldu.
Bu yıla kadar Orta Doğu’da barış ve istikrarın iki ana gücü vardı: Suudi Arabistan ve Mısır. Arap Baharı, Mısır’ı geçici olarak bunun dışında bıraktı.
Orta Doğu’daki barış ve istikrarın ana gücü, Suudi Arabistan’ın yanı sıra artık Türkiye. Ülke, Suriye’de akan kanı durdurmak için hükûmeti razı etmeye çaba sarf ediyor. Aynı çabayı Libya için de gösterdi; barışçıl bir çözüm ve Kaddafi’nin yönetimi bırakması için ara buluculuk yaptı. Ancak bu Kaddafi’nin iktidarda kalma kararlılığı nedeniyle başarısızlığa uğradı.
Tıpkı Suudi Arabistan gibi Türkiye de bölgede sağduyu ve barış için lokomotif görevi görüyor. Bu da iki ülkenin ilişkilerini her şeyden önemli hâle getiriyor.


Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...