22 Ekim 2011 Cumartesi

Meclis OYAK'ı Mercek Altına Aldı



Genelkurmay'ın ikna edemediği Meclis İnsan Hakları Komisyonu, OYAK'la ilgili şikayetlerin incelenmesi için alt komisyon kurma kararı aldı.
Komisyon, 'antidemokratik uygulamalar ve ticaret hukukuna aykırı haklara sahip olmakla suçlanan kurumun yöneticilerini' de dinleyecek.TBMM Dilekçe Komisyonu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensuplarının sıkça şikâyet konusu yaptığı Ordu Yardımlaşma Kurumu'nu (OYAK) ayrıntılı şekilde inceleme kararı aldı. Şikâyetler karşısında Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamalarından ikna olmayan komisyon, OYAK'la ilgili alt komisyon kuracak. Alt komisyon, bir yandan OYAK'ın antidemokratik uygulamalar ve ticaret hukukuna aykırı haklara sahip olduğu suçlamalarını inceleyecek, diğer yandan da kurumun yöneticilerini dinleyecek. 

TSK bünyesinde çalışan çok sayıda personel, OYAK'ın 'antidemokratik yapıda olduğu' iddiasıyla TBMM Dilekçe Komisyonu'na başvurdu. N.A. adlı personel, başvurusunda OYAK üyeliğinin zorunlu tutulduğuna işaret etti ve kurum iştiraki şirketlerin tasfiye edilmesi gerektiğini savundu.M.İ.A. ise genel kurulda kendilerine oy hakkı tanınmamasının anayasaya aykırı olduğunu, halka arz edilmiş şirket bulunduran kurumun Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) hükümleri çerçevesinde faaliyetlerine devam etmesi gerektiğini belirtti. Aynı personel, OYAK Kanunu'nun demokratik şekilde değiştirilmesi talebinde bulundu. S.K. de dilekçesinde zorunlu OYAK üyeliğinden çıkmak ve iştiraklerdeki payının tarafına ödenmesini istediğini ancak olumsuz cevap aldığını kaydetti. 

Şikâyetleri Milli Savunma Bakanlığı'na bildiren ve açıklama isteyen TBMM'ye "her şey kanunlara uygun" içerikli bir cevap geldi. Genelkurmay Başkanlığı'nın, bakanlık aracılığıyla gönderdiği yazıda, şu görüşe yer verildi: "205 sayılı kanunun kabul edildiği zamanda olduğu gibi bugün de TSK mensupları yurtiçinde ve dışında zorlu görevlerde bulunmakta ve diğer devlet görevlilerine nazaran, başka ölüm ve sakatlık riski olmak üzere çok daha fazla risk altında çalışmaktadır. Bu nedenle TSK mensuplarının görevlerini yaparken kendileri ve aileleri için gelecek endişelerini en aza indirebilmek ve geleceklerini güvence altına alabilmek için kurulmuş bir sosyal yardımlaşma fonu olan OYAK'a olan ihtiyaçları devam etmektedir." 

OYAK'a ilişkin şikâyetlerle ilgili cevap yazılarını 'tatmin edici' bulmayan TBMM Dilekçe Komisyonu, konuyu bir alt komisyon kurarak ayrıntılı şekilde inceleme kararı aldı. Komisyon Başkanı AK Parti Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş, OYAK'a ilişkin çok sayıda şikâyet aldıklarına işaret etti ve alt komisyon marifetiyle yapacakları ayrıntılı çalışmalar sonucunda çözüme ilişkin nasıl bir yol izleyeceklerinin netleşeceğini söyledi.

9 Ekim 2011 Pazar

Kurban Tarifi,Tarihi ve Hükmü




Kurban, kurban bayramı günlerinde ibadet niyetiyle belli hayvanlardan birini keserek yapılan bir ibadettir. Kurban, Allah Tealâ'nın ihsan buyurduğu varlığa bir teşekkürdür.

Kurban ibadeti İslâmiyetten önce de vardı

Cenab-ı Hakk'ın dostu olma şerefiyle şereflenmiş bir peygamber olan İbrahim (a.s.) bir adakta bulunmuş, bir oğlu olduğu takdirde onu Allah'a kurban edeceğini adamıştı. Aradan geçen zaman içerisinde oğulları olmuş ama o, adağını nasılsa unutmuştu. Rüyada oğlunu kurban ediyor görmüş ve irkilmişti. Hz. İbrahim bu rüyayı üç ayrı gece görmüştür. Peygamberlerin rüyası vahiy olduğu gibi onlar tarafından yapılan tabirleri de vahiydir. İbrahim a.s. da rüyasını, oğlunu kurban etmesi gerektiği şeklinde tabir etmiş ve böylece bu tabir de vahiy olmuştur. Artık Hz. İbrahim'in bu vahyi yerine getirmesi gerekiyordu.

Elbette bu çok zordu ama Allah'tan aldığı vahye uymaması daha zordu. İbrahim a.s büyük bir imtihan karşısında olduğunu anladı. Hiç tereddüt etmeden Allah'a teslim oldu ve durumu oğlu İsmail aleyhi's-selâm'a açmaya karar verdi.

Şimdi konu ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'in açıklamalarını dinleyelim: Allah Teala buyuruyor:

"İbrahim 'Ey Rabbim, bana iyilerden (bir oğul) ihsan et' dedi. Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince, 'Ey oğlum, ben seni rüyamda boğazladığımı gôrüyorum, bir düşün, ne dersin ?' dedi. (İsmail) Babacığım, sana ne emrolunuyorsa yap. İnşaAllah beni sabredenlerden bulacaksın.' dedi. Her ikisi de Allah'a teslim oldular (Allah'ın emrine boyun eğdiler). İbrahim, oğlunu şakağı üzerine yatırdı. Biz de ona şöyle seslendik: 'Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı.' Dedik ve ona (İsmail'e karşılık ) büyük bir kurbanlık fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selam olsun İbrahim'e. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Çünkü 0, bizim mümin kullarımızdandır." (1)
Görülüyor ki, Kur'an da Hz. İbrahim'in gördüğü rüyanın vahiy olduğunu teyit etmiştir. Çünkü Cenâb-ı Hak kendisine seslenirken: "Ey İbrahim, gördüğün rüyaya gerçekten sadakat gösterdin." buyurmuştur.
İbrahim a.s, Allah'ın emrine boyun eğerek oğlunu kurban etmek üzere şakağı üzerine yatırınca Cenab-ı Hak, İsmail'in yerine bir koyun kurban etmesini emretmiştir. Bu, Allah'ın insanlığa büyük bir lütfudur. Allah, insanları Hz. İbrahim'in aracılığı ile insanı kurban etmekten korumuş olmasaydı muhtemelen insanlar, insan kurban etme, gibi korkunç bir geleneğe sahip olabilirdi ve insanları bu korkunç gelenekten kimse de kurtaramazdı.
 
İbrahim a.s oğlu yerine Cenâb-ı Hakk'ın kendisine gönderdiği koçu kurban etmiştir. Böylece kurban Hz. İbrahim'den sünnet olarak bize intikal etmiştir.

Kurban, insanın Allah'a yaklaşmasına ve O'nun rızasını kazanmasına vesile olan bir ibadettir. "Kurban" kelimesinde bu mana vardır. İnsan kurban kesmekle İbrahim (a.s.) gibi Allah'a ve O'nun emirlerine bağlılığını, gerekirse O'nun rızasını kazanmak için her fedakârlığa katlanacağını göstermiş olur.

Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her şeyde esas olan iyi niyettir. Kurbanda da böyledir, iyi niyet ve ihlas esastır. Bakınız, bu konuda Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Onların (kurbanların ) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır.'' (2) Esasen Allah Teâla ancak takva sahiplerinin yapmış oldukları ibadetleri kabul eder. Maide suresindeki şu ayet-i kerimeler bu konuyu bir örnek vererek açıklıyor. Allah Tealâ buyuruyor.

"(Ey Muhammed) Onlara Adem'in iki oğlu ile ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti (Kurbanı kabul edilmeyen ötekine).
-Seni öldüreceğim, demişti. Diğeri ise :
- Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder, dedi ve devam etti : "Allah'a yemin ederim ki sen beni öldürmek için bana el uzatsan da ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim. Ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.'' dedi. (3)

Görülüyor ki, kurban kesenlerden biri iyi niyeti ve Allah'tan korkması sebebiyle sunduğu kurban kabul görmüş, diğeri ise kötü niyeti sebebiyle kurbanı kabul edilmemiştir.

Sevgili Peygamberimiz de bu konuda şöyle buyurmuştur :
"Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.''(4)

Kurban, İslâm'daki sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın bir başka örneğidir. Her gün dünyada sayısız hayvan kesilir ve bundan çoğunlukla varlıklı kimseler yararlanır. Halbuki kurban bayramında kesilen kurbanlardan daha çok yoksullar ve hayır kurumları istifade eder.

Kurban Bir İbadet midir Yoksa Gelenek midir?

Kurban bir gelenek değil, kitap ve sünnetle meşrûiyeti sabit olan bir ibadettir. Kurban da zekat gibi Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Kurbanlık deve ve sığırlar, Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. O halde onları ön ayaklarından biri bağlı olduğu halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit onların etlerinden yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin emrinize verdik ki, şükredesiniz."(5)

Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Ademoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmamıştır. Şüphesiz ki o kesilen kurban kıyamet günü boynuzları ve kılları ile gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. Öyle ise gönüllerinizi kurban ile hoş edin."(6)

Peygamberimiz kurbanı tavsiye ederlerken kendileri bizzat kurban keserek de örnek olmuşlardır. Müslim'in rivayetine göre Enes (r.a.) şöyle demiştir :
"Allah'ın Resûlü, beyaz renkli iki koç kurban ederdi." (7)

Kurbanın Hükmü

İslâm alim ve müçtehitleri kurbanın hükmü hakkında farklı içtihatlarda bulunmuşlardır.

İmam Azam Ebû Hanife'ye göre kurban vaciptir. Delili de:"Rabbin için namaz kıl ve kurban kes"(Karizmatik âyet-i kerimesinin delâletiyle peygamberimizin :
"Kimin hali vakti yerinde olur da kurban kesmezse namazgahımıza yaklaşmasın."(9) Hadisindeki vaid (korkutma) dır. Böyle bir korkutma ancak vacip olan bir ibadetin terki için yapılır. Yani İmam Azam demek istiyor ki, kurban vacip olmasaydı peygamberimiz onu terkedene böyle bir tehditte bulunmazdı.

Şâfiî, Mâliki ve Hanbelîler ile Hanefîlerden İmam Ebû Yusuf'a göre ise kurban vacip değil, sünnet-i müekkededir.(10)
Kurbanın sünnet olduğunu söyleyenlerin dayandıkları delillerin bir kısmı aşağıdaki hadis-i şeriflerdir:
Ümmü Seleme (r.a.)' den rivayete göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Bilinen on gün girdiği vakit elinde kurbanı olup kurban kesmek isteyen kimse (bedeninden) asla bir kıl almasın, tek bir tırnak kesmesin."(11)
Bu hadis-i şerifte Peygamberimiz kurbanı kişinin isteğine bırakmıştır. Bu ise onun vacip olmadığını gösterir.
Bir başka hadis-i şerif ise meâlen şöyledir:
"Üç şey vardır, bunlar bana farz, size nafiledir. Onlar da vitir, kurban ve kuşluk namazıdır."(12)

Kurbanın hükmü (yani vacip mi sünnet mi olduğu) hakkındaki bu farklı görüş ve içtihatlar sebebiyle; bir kimsenin zekât, hac, sadaka-i fıtır, ve kurban borcu olduğu halde vefat edip bu borçlarının ödenmesi için malının üçte birini vasiyet etse (ki ancak malının üçte birini vasiyet etmeye mezundur) malının üçte biri yeterse borçlarının tamamı ödenir. Malının üçte biri borçlarını ödemeye yetmediği takdirde önce zekât borcu ödenir. Çünkü borçların içerisinden önemli olanı zekâttır. Bu borcu ödendikten sonra malı artarsa haccı yaptırılır. Bundan sonra sadaka-i fıtır borcu ödenir. Daha sonra da malı kalırsa kurban borcu ödenir.


Kurban Bayramı Yaklaşıyor. Etlerden önce isterseniz Kurban Kesiminden Bahsedelim.

Kurban bayramında, amellerin en üstünü ve güzeli kurban kesmektir.
Üstünlüğüne:

' ONA, OĞLUNUN YERİNE BÜYÜK BİR KOÇ VERDİK.' Saffat suresi :107

ayeti celilesi ve daha bir çok eserler delalet eder. Kurban edilen hayva-
nın azası ve bütün parçaları kıyamet gününde kurban kesen kimsenin
mizanına konulur diye eser varid olmuştur. Bu faydaları dolayısıyla,
kurban edilecek hayvanın büyük cüsseli ve semiz olmasına dikkat etmeli
ve kendisine sevgi saygı gösterilmelidir.
Kurban kesecek kimseler, ister kadın ister erkek olsun, eğer kendisi
becerebiliyorsa kurbanını eliyle kesmeli, buna muktedir değilse başka
birisini vekil tayin edip kestirmelidir.
Kurban kesen kimse, bu vesile ile niyetini düzeltmeli ve kendi kendisine:

' NEFSİM, Allah'A (C.C) İSYAN EDİP O DERECE ÇİRKİN AMELLER
İŞLEDİKİ, BU FENALIKLARI SEBEBİYLE ÖLDÜRÜLMEYE HAK KAZANDI.
ANCAK, BİR KİMSENİN KENDİ NEFSİNİ ÖLDÜRMESİ HARAM OLDU-
ĞUNDAN, BU HAYVANI KENDİ NEFSİME BEDEL KURBAN ETMEĞİ
MURAD EYLEDİM. YA RAB ! ONUN HER AZASINA KARŞILIK, BENİM
AZALARIMI CEHENNEMDEN KURTAR'

diye niyet etmeli ve ondan sonra kurbanını kesmeli veya kestirmelidir.
Kurban almaya giderken de, bu niyet ile gitmeli ki, her adımına hasene
yazılıp, günahları affolunur. Pazarlık ederken , çok söz söylemelidir ki,
her kelimesine tespih sevabı verilir.
Kurbanı evine getirirken eziyet ve zahmet vermemeli, hayvana ya-
vaşlık ve merhamet ile muamele etmelidir.
Kurban olacak hayvanın, boynuzları büyük, gözlerinin çevresi, ayak-
larını etrafı ve karnı siyah olmalıdır.
Kurbanı kesileceği yere itip kakmadan yavaşlılkla götürmeli ve
yatırmalıdır. Bıçağı bilerken hayvana göstermemelidir.
Kurbanı, kesmek üzere yatırınca, şu duayı okumalıdır :

'' İNNİ VECCEHTÜ VECHİYE LİLLEZİ FATAR-AS-SEMAVATİ VEL'ARDA
HANİFEN VE ENE MİN-EL- MÜŞRİKİNE KUL İNNE SALATİ VE NUSUKİ
VE MAHYAYE VE MEMATİ LİLLAHİ RABBİL-ALEMİNE LA ŞERİKE
LEHU VE Bİ-ZALİKE UMİRTÜ VE ENE EVVEL-ÜL-MÜSLİMİN.''

Bundan sonra:

BİSMİLLAHİ AllahU EKBER.

diye kesmeli ve kestikten sonra da :

AllahÜMME TEKABBEL MİNNİ, demelidir

Eğer , kurbanı Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz için kesti ise:

'' AllahÜMME TEKABBEL HAZA MİN MUHAMMEDİN HABİBİKE VE
NEBİYYİKE SALLLALAHU TEALA ALEYHİ VESLLEM '' demelidir.

Kurbanın işe yaramayan artıklarını ve pisliklerini, bir çukura doldu-
rup, üstünü iyice kapatmalıdır.
Kurbanın etini üç bölüğe ayırmalı; bir bölüğünü fakirlere, bir bölü-
ğünü komşularına ve bir bölüğünü de kendisins ve çoluk çocuğuna
tahsis etmelidir.

Mecma'ül Adab : 80 (eserin  kime  ait  olduğumu da  beyan  edelim  inşAllah)

30 Eylül 2011 Cuma

Kredi kartı sahipleri dikkat!



Kredi kartı sahipleri dikkat! Banka, kredi kartı borcunu ödeyip kartı da iade eden müşterisi Hakan Polat`a üç yıl sonra 1 kuruşluk borç için 504 TL`lik icra yollandı.

Banka 1 kuruşluk borcunu ödemeyen Ankaralı Hakan Polat`ın evine icra gönderdi. 1 kuruşluk borcunun faiziyle 504 liraya ulaştığını öğrenen Polat, avukatı aracılığıyla karara itiraz etti. Avukat Levent Karakaş, `Türkiye`de Polat`ın durumunda çok sayıda kişi var` dedi.
Hakan Polat`ı icralık eden süreç, bir bankadan kredi kartı almasıyla başladı. Alışverişinin büyük bir bölümünü kredi kartıyla yapan Polat`ın borcu 2 bin 900 TL`ye ulaştı. Polat, borcunun hepsini 2007`de bankanın Mithatpaşa şubesine yatırdı. Kartı da iade etti.
Ancak 5 Mart 2010 tarihinde gelen bir yazı Polat`ı şok etti. Çünkü gelen belge, Ankara 32. İcra Müdürlüğü`nde gelen bir ödeme emriydi. Ödeme emrinde Polat`ın bankaya asıl alacak olarak `0.01 TL (bir kuruş)` bulunduğu ve üç yıllık faiz uygulandığı yazıyordu. Banka üç yıl boyunca bir kuruşa 480.66 TL yasal faiz uygulamış, ayrıca BSMV(Banka Sigorta Muameleleri Vergisi) olarak 24.03 TL eklemişti. Böylece bankanın Polat`tan 1 kuruş karşılığı istediği toplam para miktarı 504 TL`ye çıktı.

Yedi gün süre verildi
Yazıda Polat`a borcunu ödemesi için yedi gün süre verilerek şöyle denildi: `504.70 TL tutarındaki toplam alacağına icra gideri, vekil ücreti ve takip tarihinde itibaren asıl alacağı tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla tahsili emridir.(Fazlaya dair ve faiz oranlarındaki artıştan doğan talep hakkımız saklıdır).`
Polat`a gelen yazıda borcu konusunda itiraz hakkı bulunduğu, ancak bu itirazını yazılı veya sözlü olarak icra dairesinde yedi gün içinde bildirmediği takdirde hapis cezasının söz konusu olduğu da anlatıldı.
Polat`ın avukatı Levent Karakaş, icra takibinin durması için icra müdürlüğüne başvurdu. İtiraz nedeniyle icra takibinin durduğunu belirten Karakaş`a göre müvekkilinin durumuna düşen daha pek çok kişi var.
Bir de avukat masrafı çıktı
Karakaş, `Avukatlık masrafı dahil edildiğinde müvekkilin ödeyeceği toplam para 700 TL civarında olacak. Aslında Hakan Polat`ın başına gelenler bankacılık sektörünün geldiği durumun çok çarpıcı bir örneğidir. Zaten bankalar karşısında güçsüz durumdaki vatandaş bu uygulamalarla daha da güç durumda kalıyor. Türkiye`de Hakan Polat gibi çok sayıda insan bulunuyor` dedi.
Polat`ın borcuna eklenen BSMV, bankacılık ve sigortacılık işlemlerinden doğan ve bu işlemlerin miktarları ya da gelirleri üzerinden hesaplanan Banka Sigorta Muameleleri Vergisi isimli bir vergi türü. Tüketici kredilerine tahakkuk eden (faiz üzerinden yüzde 5) BSMV, taksitlerle birlikte resmi kurumlara ödenmek üzere krediyi kullandıran kurum tarafından müşterilerinden tahsil ediliyor.

15 Eylül 2011 Perşembe

Askere Oda Hapsi Kalkıyor,Sıra Göz Hapsinde




MSB Oda Hapsini Kaldırıyor Sıra Göz Hapsinde      

Askerin,Ast Rütbelilerin ve askeri öğrencilerin korkulu rüyası 'oda hapsi' kalkıyor. Kanun değişikliğiyle birlikte askeri jargonda 'disko' olarak bilinen koğuşlar kapatılıyor.

Milli Savunma Bakanlığı (MSB), özellikle askeri öğrencilerin en büyük sıkıntısı olan 'oda hapsi' uygulamasının kaldırılması için çalışma başlattı. Hazırlıkları süren yasal düzenlemeye göre, disiplin amirleri tarafından verilen oda hapsi cezası, komutanların yetkisinden çıkartılacak. Sadece savaş ve seferberlik halinde uygulanabilecek. Askerin, askeri öğrencilerin korkulu rüyası 'oda hapsi' kalkıyor.
Kanun değişikliğiyle birlikte askeri jargonda 'disko' olarak bilinen koğuşlar kapatılıyor.

HAZIRLIK, CEVAPLA ORTAYA ÇIKTI

Hazırlanan düzenleme Altuğ Duran adlı vatandaşın, Meclis Dilekçe Komisyonu'na başvurmasıyla ortaya çıktı. Duran, askeri okullardaki disiplin cezaları ile uygulamaların incelenmesini istedi. Komisyon da olayı MSB'ye sordu. MSB'nin cevabi yazısında, Anayasa'nın 38. maddesindeki 'İdare, kişi hürriyetlerinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetler'in iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir' hüküm hatırlatıldı. Askeri öğrencilere de askerlere uygulanan hükümlerin aynen uygulandığı belirtilen yazıda, Askeri Ceza Kanunu'ndaki 'Askeri öğrenciler, oda hapsi cezalarını belirli hapis odalarında topluca geçirirler' hükmüne de yer verildi.

SAVAŞ HALİNDE GEÇERLİ OLACAK

MSB'nin cevabında dikkat çeken ise 'Anayasaya uygun' denilen uygulamanın AİHM ve AİHS kararlarına aykırılık oluşturduğunun ve değişiklik için çalışma yapıldığının belirtilmesi oldu.

GÖZ HAPSİ DE LİSTEDE

Yazıda AİHM tarafından 2005'te bu konuda Türkiye'nin mahkum edildiği karara atıfta bulunularak, MSB'nin, disiplin amirleri tarafından verilen oda hapsi cezasının kaldırılması için çalışma yaptığı vurgulandı. Buna göre savaş ve seferberlik dışında oda hapsi disiplin amirlerinin yetkisinden çıkarılacak. 'Göz hapsi' cezası da 'hizmet yerini terk etmeme' şeklinde uygulanacak. 1994'te 'emre itaatsizlikle' suçlanan astsubay A.D.'ye yarbay tarafından 21 gün oda hapsi cezası verilmişti. Konu AİHM'e taşındı. AİHM 2005'te 'mahkeme kararı olmadan özgürlüklerin kısıtlanamayacağından' hareketle Türkiye'yi 3 bin 500 TL tazminata mahkum etmişti.

Bizim sizlerden farkımız ise sizin yaptığınız gibi hukuk dışına çıkmadan, hukuk ve adaletin önünde sizlerle hesaplaşmak olacak.

Sizinle ve sizin zihniyetinizle “Helalleşmeyeceğiz. Hesaplaşacağız...”



Oda Hapsi Kaldırılıyor,Sıra Göz Hapsinde



MSB Oda Hapsini Kaldırıyor Sıra Göz Hapsinde

Milli Savunma Bakanlığı (MSB), özellikle askeri öğrencilerin en büyük sıkıntısı olan 'oda hapsi' uygulamasının kaldırılması için çalışma başlattı. Hazırlıkları süren yasal düzenlemeye göre, disiplin amirleri tarafından verilen oda hapsi cezası, komutanların yetkisinden çıkartılacak. Sadece savaş ve seferberlik halinde uygulanabilecek. Askerin, askeri öğrencilerin korkulu rüyası 'oda hapsi' kalkıyor.
Kanun değişikliğiyle birlikte askeri jargonda 'disko' olarak bilinen koğuşlar kapatılıyor.
HAZIRLIK, CEVAPLA ORTAYA ÇIKTI
Hazırlanan düzenleme Altuğ Duran adlı vatandaşın, Meclis Dilekçe Komisyonu'na başvurmasıyla ortaya çıktı. Duran, askeri okullardaki disiplin cezaları ile uygulamaların incelenmesini istedi. Komisyon da olayı MSB'ye sordu. MSB'nin cevabi yazısında, Anayasa'nın 38. maddesindeki 'İdare, kişi hürriyetlerinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetler'in iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir' hüküm hatırlatıldı. Askeri öğrencilere de askerlere uygulanan hükümlerin aynen uygulandığı belirtilen yazıda, Askeri Ceza Kanunu'ndaki 'Askeri öğrenciler, oda hapsi cezalarını belirli hapis odalarında topluca geçirirler' hükmüne de yer verildi.
SAVAŞ HALİNDE GEÇERLİ OLACAK n style="font-size: 11.0pt; font-family: Arial; color: black;">
MSB'nin cevabında dikkat çeken ise 'Anayasaya uygun' denilen uygulamanın AİHM ve AİHS kararlarına aykırılık oluşturduğunun ve değişiklik için çalışma yapıldığının belirtilmesi oldu.
GÖZ HAPSİ DE LİSTEDE: Yazıda AİHM tarafından 2005'te bu konuda Türkiye'nin mahkum edildiği karara atıfta bulunularak, MSB'nin, disiplin amirleri tarafından verilen oda hapsi cezasının kaldırılması için çalışma yaptığı vurgulandı. Buna göre savaş ve seferberlik dışında oda hapsi disiplin amirlerinin yetkisinden çıkarılacak. 'Göz hapsi' cezası da 'hizmet yerini terk etmeme' şeklinde uygulanacak. 1994'te 'emre itaatsizlikle' suçlanan astsubay A.D.'ye yarbay tarafından 21 gün oda hapsi cezası verilmişti. Konu AİHM'e taşındı. AİHM 2005'te 'mahkeme kararı olmadan özgürlüklerin kısıtlanamayacağından' hareketle Türkiye'yi 3 bin 500 TL tazminata mahkum etmişti.

8 Eylül 2011 Perşembe

Jandarmaların ve özellikle Uzman Jandarmaların sorunları


Sorunu yaratan jandarmanın yapısıdır aslında...İlk bakışta, göze batan sorun yok gibi görülür.
Türkiye'de mülki idare sistemine baktığımızda ilk göze çarpan konu,mülki teşkilata tabi jandarma biriminin illerde vali,ilçelerde kaymakamın emir ve denetimi altında olduğudur.
Ancak bu, kâğıt üzerinde ve etkisi sınırlı bir kuraldır.Nitekim vali ve kaymakamlar polisin ve diğer tüm kamu personelinin 'sicil amiri' iken, jandarmanın sicil amiri, Jandarma Genel Komutanlığı üzerinden askerî otoritedir.
Vali ve kaymakamlar, polisler tarafından işlenen disiplin suçlarında 'disiplin işlemi yapma' yetkisine sahipken, jandarma üzerinde dolaylı ve tabiatı gereği kullanılmayan disiplin yetkileri vardır, fiili yetki askerî karargâhtadır. Jandarma atamaları ve görev yeri değişikliklerinde valilerin çok sınırlı (sadece il düzeyinde astsubay ve uzman çavuşlar olmak üzere) yetkileri bulunmaktadır.
2002 yılında Ankara'da toplanan Mülki İdare Şurası'nın yayınlanan raporları bu konuda önemli tespit ve analizler içerir. Raporlar önce yetki-sorumluluk mekanizmasındaki çarpıklığa işaret eder:
"Mülki amirler, suç işlenmesini önlemek, kamu düzenini ve güvenini korumak için gereken tedbirleri almakla yükümlü olmasına rağmen, üstlendikleri sorumlulukla orantılı olarak teşkilat üzerinde yetkileri bulunmamaktadır."
İçişleri Bakanlığı Strateji Merkezi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin birlikte yürüttükleri bir araştırmaya, Mülki İdare Amirleri Araştırması Raporu'na göre, Mülki İdare Amirleri'nin yüzde 84,1'i kolluk güçleri üzerindeki yetkilerinin yetersiz olduğunu düşünmektedir.
İstenen yetkiler arasında özellikle "jandarma üzerinde sicil ve disiplin yetkisi", yüzde 89,4 ile birinci sırada gelmektedir.
Şu açık:
Özerk, denetlenmeyen, buna karşılık denetleyen yapılar, vesayet özelliğinin altını çizerler. Sivil yöneticilerin jandarmanın konumu hakkında söyledikleri, askeri vesayete dair bir kanıt olarak kabul edilebilir...
İşte size ciddi ve sürmekte olan bir sorun kaynağı, üstelik bizzat devlet eli ve diliyle tanımlanan bir sorun...
Jandarma kendi başına bir güçtür.
DTP'nin bir raporunda jandarmanın yönetmelik eksikliğiyle mülki amirlerden özerk olması konusunda ısrar edip Jandarma Genel Komutanlığı'na bazı sorular sorunca "jandarmanın bağımsızlığı Türk demokrasisinin garantisidir" şeklinde bir yanıt almıştı.
Trajikomik bir yanıt...
Hangi demokrasi?
Türkiye'de 14 tane ilde 14 tane Jandarma Bölge Komutanı Paşa,81 tane ilde,81 tane Alay komutanı Albay var. Bu bölge ve alay komutanlarının hepsi 1987'den itibaren, yani JİTEM'in kurulduğu tarihten itibaren hepsi bu tezgâhtan geçti, hepsi bu sistemin en can alıcı, en imha edici mekanizmalarında görev aldı.
Bugün karşımızdaki bu bağımsız jandarma teşkilatı aynı zamanda resmi politikaların denetimsiz şekilde uygulandığı bir makinedir.Kimileri sulandırmaya çalışsa da sorun da sürüyor, süreç de...
İşin bu yönü de elbet bir gün masaya yatırılıp ameliyat edilecektir.

Halen jandarma genel komutanlığının muvazzaf rütbeli personel kadrosunu oluşturan subay, astsubay ve uzman jandarmaların toplam sayısı 46.800 iken, bu toplan içerisinde 25.000 mevcut ile uzman jandarmalar % 53,4'lük kesimi oluşturmaktadır. Yani basit bir mantık hesabı ile dahi jandarma genel komutanlığının iş yükünün en az % 53,4' lük kısmını tek başına uzman jandarmalar yüklenmektedir.

Uzman jandarmalar en az lise mezunu ve jandarma okullar komutanlığı kampüsünde bulunan (1) bir yıl eğitim-öğretim süresine sahip uzman jandarma okulunu başarı ile bitiren uzman jandarma çavuş' dan uzman
jandarma sekizinci kademeli çavuşa kadar rütbeleri haiz, muvazzaf, lider,asker şahıslardır. Okuldaki eğitim-öğretim süresine ek olarak mezuniyeti müteakip kıt'a da (6) altı aylık ekstra staj eğitimine tabi tutulmaktadır. Halen teşkilatta mevcut uzman jandarmaların yaklaşık % 85'i fakülte ve yüksek okul seviyesinde eğitime sahip/eğitimine devam etmektedir. Buna karşın uzman jandarmaların bir çok sorunları mevcuttur.


İŞTE SORUNLAR!!!

1. Eğitim-öğretim süresi, müfredat, eğitim şekli ile kullanılan mekan,öğretmen kadrosu ile kitaplar dahil astsubaylar ile bire bir aynı olmasına, subay ve astsubaylar farklı eğitim seviyelerine sahip olmasına
karşın derece karşılığı ek gösterge almasına karşın uzman jandarmalara astsubaylara uygulanan ek göstergelerin 2/3' ü uygulanmakta, bu nedenle gerek maaş ve gerek emekli maaşı/ikramiyesinde astsubaylar ile aralarında uçurumlar oluşmaktadır. Kaldı ki kıt'a larda uzman jandarmalar astsubay yardımcısı olarak ve yerine görev yaparlar.

2. Tüm devlet memurlarına öğrenim karşılığı derece-kademe ilerlemesi ve öğrenim seviyesine uygun dereceden emeklilik hakkı tanınmış olmasına karşın, bu gün yüksek lisansını tamamlayan bir uzman jandarmaya dahi öğrenimi karşılığında derece-kademe ilerlemesi yaptırılmamakta ve öğrenim seviyesi ne olursa olsun 3' ncü dereceden daha ileriye ilerleyememektedir.

3. Silahlı kuvvetler personelinin dinlenme, eğlenme ve konaklama ihtiyaçlarının karşılanması ile bağlılığının artırılması amacıyla kurulan orduevlerinden subaylar, eşit öğrenim seviyesine mensup astsubaylar
yararlanabilirken, hatta daha da ileri gidilerek ' garnizon komutanının uygun göreceği ' herhangi bir meslek grubu mensubu ' sivil şahıslar ' yararlanabilirken, yıllardır ülkenin bekası, milletin selameti için her
türlü hava ve arazi şartında, sızlanma hakkını kendinde görmeksizin görev yapan uzman jandarmalar orduevleri ile hatta ve hatta jandarmaya ait olanlar dahil sosyal tesislerden yararlandırılmamaktadır.

4. Bu gün Kıdemli Başçavuş rütbesindeki bir astsubay Binbaşı rütbesindeki bir subaya denk silahlı kuvvetler tazminatı alırken, Sekizinci Kademeli Çavuş rütbesine haiz bir uzman jandarma aynı eğitim-öğretime sahip olduğu,aynı görevi ifa ettiği astsubay statüsünün henüz mesleğin başı sayılacak Üstçavuş rütbesi kadar silahlı kuvvetler tazminatı alabilmektedir.

5. Kamu lojmanlarından yararlanmada puan usulünün esas olması hakkaniyet gereğidir. Ancak silahlı kuvvetlerde bu esas statülerin kendi içerisinde uygulanmakta ve uzman jandarmalara astı olan uzman erbaşlar dahil % 15 kontenjan tanınmakta, bu kontenjanın da hemen hemen tamamı sobalı eski,
yıpranmış ve ciddi anlamda bakım isteyen lojmanlardan oluşmaktadır.Teşkilat personel kadrosunun % 53,4' ünü oluşturan uzman jandarmalara, oda uzman erbaşlar ile birlikte % 15 düzeyinde lojman tahsis edilmektedir.Oysa bu oran subaylarda % 45, astsubaylarda % 35' dir. Teşkilattaki subay mevcudunun 4.000, astsubay mevcudunun ise 17.800 olduğu değerlendirildiğinde uygulamanın haksızlığı kolayca anlaşılacaktır.
yukarıda sıralanan sorunların en acil ve öncelikli olanları ek gösterge,derece/kademe ilerlemesi ve 1' nci dereceye yükselme ile orduevi-sosyal tesisler sorunlarıdır. Yüce meclisimizden ve siz değerli üyelerinden
beklentimiz, bu hususlarda yasal değişiklikleri ihtiva eder kanun teklifinin bir an önce hazırlanarak gündeme getirilmesi ile yasalaşmasının sağlanması, biz uzman jandarmaların sıkıntılarının giderilmesidir.
6.Jandarma Teşkilatında hakkını aramak hala suç olarak sayıldığı için hak arayanlarda tayinle,hapis cezası ile tehdit edilmeye devam edilmektedir.
Aslında Jandarma teşkilatında alt kademede çalışan personeller için bir anket çalışması yapılarak yeni düzenlemelerin buna göre yapılması gerekmektedir.

Sayın Başbakanımızın ve hükümetimizin sesimizi duyarak gereğini yapacağına inancımız tamdır.



Uzman Jandarmaların sorunları


Türkiye'de herkes kendi sorununu duyurmak için farklı yöntemler deniyor. Sesi soluğu hiçbir zaman çıkmayan ve çıkmayacak olan Jandarma teşkilatının cefakar neferleri ise internette kurdukları siteyle sorunlarını dile getiriyor.

İŞTE JANDARMALARIN  BAZI SORUNLARI
Sorunu yaratan jandarmanın yapısıdır aslında...İlk bakışta, göze batan sorun yok gibi görülür.
Türkiye'de mülki idare sistemine baktığımızda ilk göze çarpan konu,mülki teşkilata tabi jandarma biriminin illerde vali,ilçelerde kaymakamın emir ve denetimi altında olduğudur.
Ancak bu, kâğıt üzerinde ve etkisi sınırlı bir kuraldır.Nitekim vali ve kaymakamlar polisin ve diğer tüm kamu personelinin 'sicil amiri' iken, jandarmanın sicil amiri, Jandarma Genel Komutanlığı üzerinden askerî otoritedir.
Vali ve kaymakamlar, polisler tarafından işlenen disiplin suçlarında 'disiplin işlemi yapma' yetkisine sahipken, jandarma üzerinde dolaylı ve tabiatı gereği kullanılmayan disiplin yetkileri vardır, fiili yetki askerî karargâhtadır. Jandarma atamaları ve görev yeri değişikliklerinde valilerin çok sınırlı (sadece il düzeyinde astsubay ve uzman çavuşlar olmak üzere) yetkileri bulunmaktadır.
2002 yılında Ankara'da toplanan Mülki İdare Şurası'nın yayınlanan raporları bu konuda önemli tespit ve analizler içerir. Raporlar önce yetki-sorumluluk mekanizmasındaki çarpıklığa işaret eder:
"Mülki amirler, suç işlenmesini önlemek, kamu düzenini ve güvenini korumak için gereken tedbirleri almakla yükümlü olmasına rağmen, üstlendikleri sorumlulukla orantılı olarak teşkilat üzerinde yetkileri bulunmamaktadır."
İçişleri Bakanlığı Strateji Merkezi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin birlikte yürüttükleri bir araştırmaya, Mülki İdare Amirleri Araştırması Raporu'na göre, Mülki İdare Amirleri'nin yüzde 84,1'i kolluk güçleri üzerindeki yetkilerinin yetersiz olduğunu düşünmektedir.
İstenen yetkiler arasında özellikle "jandarma üzerinde sicil ve disiplin yetkisi", yüzde 89,4 ile birinci sırada gelmektedir.
Şu açık:
Özerk, denetlenmeyen, buna karşılık denetleyen yapılar, vesayet özelliğinin altını çizerler. Sivil yöneticilerin jandarmanın konumu hakkında söyledikleri, askeri vesayete dair bir kanıt olarak kabul edilebilir...
İşte size ciddi ve sürmekte olan bir sorun kaynağı, üstelik bizzat devlet eli ve diliyle tanımlanan bir sorun...
Jandarma kendi başına bir güçtür.
DTP'nin bir raporunda jandarmanın yönetmelik eksikliğiyle mülki amirlerden özerk olması konusunda ısrar edip Jandarma Genel Komutanlığı'na bazı sorular sorunca "jandarmanın bağımsızlığı Türk demokrasisinin garantisidir" şeklinde bir yanıt almıştı.
Trajikomik bir yanıt...
Hangi demokrasi?
Türkiye'de 14 tane ilde 14 tane Jandarma Bölge Komutanı Paşa,81 tane ilde,81 tane Alay komutanı Albay var. Bu bölge ve alay komutanlarının hepsi 1987'den itibaren, yani JİTEM'in kurulduğu tarihten itibaren hepsi bu tezgâhtan geçti, hepsi bu sistemin en can alıcı, en imha edici mekanizmalarında görev aldı.
Bugün karşımızdaki bu bağımsız jandarma teşkilatı aynı zamanda resmi politikaların denetimsiz şekilde uygulandığı bir makinedir.Kimileri sulandırmaya çalışsa da sorun da sürüyor, süreç de...
İşin bu yönü de elbet bir gün masaya yatırılıp ameliyat edilecektir.


Bizler halen jandarma teşkilatında görev yapmakta olan uzman jandarma statüsünün bir üyesiyiz.

Halen jandarma genel komutanlığının muvazzaf rütbeli personel kadrosunu oluşturan subay, astsubay ve uzman jandarmaların toplam sayısı 46.800 iken, bu toplan içerisinde 25.000 mevcut ile uzman jandarmalar % 53,4'lük kesimi oluşturmaktadır. Yani basit bir mantık hesabı ile dahi jandarma genel komutanlığının iş yükünün en az % 53,4' lük kısmını tek başına uzman jandarmalar yüklenmektedir.

Uzman jandarmalar en az lise mezunu ve jandarma okullar komutanlığı kampüsünde bulunan (1) bir yıl eğitim-öğretim süresine sahip uzman jandarma okulunu başarı ile bitiren uzman jandarma çavuş' dan uzman
jandarma sekizinci kademeli çavuşa kadar rütbeleri haiz, muvazzaf, lider,asker şahıslardır. Okuldaki eğitim-öğretim süresine ek olarak mezuniyeti müteakip kıt'a da (6) altı aylık ekstra staj eğitimine tabi tutulmaktadır. Halen teşkilatta mevcut uzman jandarmaların yaklaşık % 85'i fakülte ve yüksek okul seviyesinde eğitime sahip/eğitimine devam etmektedir. Buna karşın uzman jandarmaların bir çok sorunları mevcuttur.


İŞTE SORUNLAR!!!

1. Eğitim-öğretim süresi, müfredat, eğitim şekli ile kullanılan mekan,öğretmen kadrosu ile kitaplar dahil astsubaylar ile bire bir aynı olmasına, subay ve astsubaylar farklı eğitim seviyelerine sahip olmasına
karşın derece karşılığı ek gösterge almasına karşın uzman jandarmalara astsubaylara uygulanan ek göstergelerin 2/3' ü uygulanmakta, bu nedenle gerek maaş ve gerek emekli maaşı/ikramiyesinde astsubaylar ile aralarında uçurumlar oluşmaktadır. Kaldı ki kıt'a larda uzman jandarmalar astsubay yardımcısı olarak ve yerine görev yaparlar.

2. Tüm devlet memurlarına öğrenim karşılığı derece-kademe ilerlemesi ve öğrenim seviyesine uygun dereceden emeklilik hakkı tanınmış olmasına karşın, bu gün yüksek lisansını tamamlayan bir uzman jandarmaya dahi öğrenimi karşılığında derece-kademe ilerlemesi yaptırılmamakta ve öğrenim seviyesi ne olursa olsun 3' ncü dereceden daha ileriye ilerleyememektedir.

3. Silahlı kuvvetler personelinin dinlenme, eğlenme ve konaklama ihtiyaçlarının karşılanması ile bağlılığının artırılması amacıyla kurulan orduevlerinden subaylar, eşit öğrenim seviyesine mensup astsubaylar 
yararlanabilirken, hatta daha da ileri gidilerek ' garnizon komutanının uygun göreceği ' herhangi bir meslek grubu mensubu ' sivil şahıslar ' yararlanabilirken, yıllardır ülkenin bekası, milletin selameti için her 
türlü hava ve arazi şartında, sızlanma hakkını kendinde görmeksizin görev yapan uzman jandarmalar orduevleri ile hatta ve hatta jandarmaya ait olanlar dahil sosyal tesislerden yararlandırılmamaktadır.

4. Bu gün Kıdemli Başçavuş rütbesindeki bir astsubay Binbaşı rütbesindeki bir subaya denk silahlı kuvvetler tazminatı alırken, Sekizinci Kademeli Çavuş rütbesine haiz bir uzman jandarma aynı eğitim-öğretime sahip olduğu,aynı görevi ifa ettiği astsubay statüsünün henüz mesleğin başı sayılacak Üstçavuş rütbesi kadar silahlı kuvvetler tazminatı alabilmektedir.

5. Kamu lojmanlarından yararlanmada puan usulünün esas olması hakkaniyet gereğidir. Ancak silahlı kuvvetlerde bu esas statülerin kendi içerisinde uygulanmakta ve uzman jandarmalara astı olan uzman erbaşlar dahil % 15 kontenjan tanınmakta, bu kontenjanın da hemen hemen tamamı sobalı eski, 
yıpranmış ve ciddi anlamda bakım isteyen lojmanlardan oluşmaktadır.Teşkilat personel kadrosunun % 53,4' ünü oluşturan uzman jandarmalara, oda uzman erbaşlar ile birlikte % 15 düzeyinde lojman tahsis edilmektedir.Oysa bu oran subaylarda % 45, astsubaylarda % 35' dir. Teşkilattaki subay mevcudunun 4.000, astsubay mevcudunun ise 17.800 olduğu değerlendirildiğinde uygulamanın haksızlığı kolayca anlaşılacaktır.
yukarıda sıralanan sorunların en acil ve öncelikli olanları ek gösterge,derece/kademe ilerlemesi ve 1' nci dereceye yükselme ile orduevi-sosyal tesisler sorunlarıdır. Yüce meclisimizden ve siz değerli üyelerinden 
beklentimiz, bu hususlarda yasal değişiklikleri ihtiva eder kanun teklifinin bir an önce hazırlanarak gündeme getirilmesi ile yasalaşmasının sağlanması, biz uzman jandarmaların sıkıntılarının giderilmesidir.
6.Jandarma Teşkilatında hakkını aramak hala suç olarak sayıldığı için hak arayanlarda tayinle,hapis cezası ile tehdit edilmeye devam edilmektedir.
Aslında Jandarma teşkilatında alt kademede çalışan personeller için bir anket çalışması yapılarak yeni düzenlemelerin buna göre yapılması gerekmektedir.
Sayın hükümetimizin sesimizi duyarak gereğini yapacağına inancımız tamdır.


Şair Uzman Jandarmadan İkinci Şiir. (Hak arayışı Uzman Jandarmayı Şair Yaptı)

Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde uzman jandarmalarla ilgili haberleri  okumayan kalmamıştır muhtemelen. Astsubaylarla ...