
İdareci
için çok önemli ve değerli hasletlerden bazıları şöyle:
Adaletli, akıllı, cesur, cömert, yumuşak huylu, vefalı, şefkat ve merhametli,
sabırlı, affedici, şükredici, itidalli, bilgili, namuslu ve vakarlı olmak.
Adalet: İdarecide bulunması
gereken özelliklerin en değerlisi adalettir. Adalete, iyiliğe itaate sebeptir
ve ülfeti doğurur. Çalışanların mutluluğu ve huzuru, idarecinin, düzenli olması
derecesine göredir. İdare iyi ise elemanlar da iyi olur. İdareci, elemanların
durumlarını iyi takip etmeli, hak ettikleri ücretleri, işlerine ve seviyelerine
uygun olarak zamanında ödemelidir! Yoksa hizipleşme baş gösterir.
Akıl: Akıl sayesinde kişi;
hakkı bâtıldan, iyiyi kötüden ayırır, yanlış karar vermez. Bir olayın meydana
gelmesinden sonra savunma tedbiri alana akıllı denmez. Akıllı kişi, olay meydana
gelmeden çare ve çözüm arayandır.
Cesaret: Cesur idareci,
şirketini kem gözlerden korur, bekçiliğini iyi şekilde yapar. Aynı zamanda
idaresi altındakileri de her türlü haksızlıktan korumuş olur.
Cömertlik: Hulefa-i Raşidin,
ihtiyaçlarını arz edenleri dine uygun olarak sevindirirler, herkesin durumuna
uygun gerekli iyilik ve ihsanda bulunurlardı.
Yumuşaklık: Yumuşaklık güzel
vasıflardandır.
Normal yemek şifa ve gıda, tıka basa yemek hastalığa sebep olduğu gibi, sert
davranış ve şiddet; dostları, düşman eder.
İdareci için her yerde ve her işte yumuşaklık göstermek uygun olmayabilir.
Bunun için âmir durumunda olanlara daima yumuşak davranmalıdır!
Bozguncu tabakadakilere genel olarak sertlik de göstermek gerekir. Alt
tabakadakilere de yerine göre sertlik yerine göre yumuşaklık gösterilir. Onun
için “Suçlulara şiddet göstermek, seçkin ve dürüstlere de yumuşak davranmak
lazımdır” denmiştir.
Büzür Cumhura “Bir hükümdar nasıl başarılı olur?” demişler. O da şöyle cevap
vermiş:
“İyilere, ileri gelen seçkinlere samimiyet ve dostluk göstermek, halka
sevgisini açıklayıp onları kendisine bağlamak fakat, biraz korku da verip
tesirli bir davranış göstermek, adi kimseleri ise gerçekten korkutmak suretiyle
hükümdar başarılı olur.”
Vefa: Vefa, ömür boyu ve
öldükten sonra da sevgiyi devam ettirmektir. Peygamber efendimiz (Ahde vefa dindendir) buyurdu. (Hakim)
Doğruluk: Yalancılık ne kadar
kötüyse, doğruluk da o kadar iyidir.(Doğru konuşan, doğrulukla iş yapan
kâmil insandır)buyurulmuştur.
İslamiyet’in üç temel direği hak, adalet ve sadakat, yani doğruluktur. Her işin
nizam ve intizamı doğruluk iledir.

Şefkat ve merhamet: İdareci herkesten daha
çok şefkatli ve merhametli olmalıdır. Çünkü hadis-i şerifte, (Halka merhamet etmeyene, Hak
merhamet etmez) buyuruldu.
(Taberani)
Sabır: Sabretmek, kurtuluşa
sebep olan güzel huylardandır. Sabır, peygamberlerin hasletlerindendir. Sabır,
acı ise de meyvesi tatlıdır.
Affetmek: Yalan söyleyerek
özür dileyeni bile affetmek müstehaptır. Affetmek çok faziletlidir. Hadis-i
şerifte (Affedin ki
affedilesiniz)buyuruldu. (İ. Ahmed)
Şükür: Şükür, her nimetin
Allahü teâlâdan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allahü teâlânın
emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek olur. İnsanların
hidayeti için çalışmak şükür sayılır.
Aceleden kaçmak: Ceza
vermekte acele etmemeli, affa uğrama imkanı doğabilir. Mükafat vermekte acele
etmek fertlerin itaatlerini kuvvetlendirir.
Ağırbaşlılık: Normal işlerde
ağırbaşlı olmak ve yavaş hareket etmek. Çünkü normal işlerde yavaş olmak, emin
adımlarla yürümeyi sağlar.
Namuslu olmak: Kötü söz ve
işten uzak olmaktır.
Vakar: İdarecinin vakarı,
heybeti düşmanları korkutur, eşkıyayı sindirir, saygı duymaya sebep olur.
Çirkin huylar
İdareci de, yardımcıları da çirkin huylardan uzak olmalıdır. Çirkin
huylardan on beşi şunlardır: Zulüm, Bilgisizlik, Cimrilik, İsraf, Sözünde
durmamak. Yalancılık, Gıybet, Hiddet, Kibir, Büyüklenmek, Haset, Acelecilik,
Şaka, Lüzumsuz gülmek, Ahdi bozmak. İdareciyi perişan eden üç hastalık: Keder,
üzüntü, şuursuzluk. İdareci, cahillerden uzak durmalıdır. Peki cahil nasıl
bilinir?
Şu vasıflara haiz olanın cahil olduğu anlaşılır:
1- Düşüp kalktığı
arkadaşına zulmeder.
2- Kendinden aşağı olanın
hakkını çiğner.
3- Düşünmeden konuşur.
4- Üstünlük sezdiği
kişiden yüz çevirir.
5- Hep üstün olanlara
bakıp galip gelmek ister.
Cahil olan da bilgisiz olur. Şu altı şey de cahilin bilgisizliğine delil
sayılır:
1- Her şeye çabucak
hiddetlenir.
2- Faydasız söz söyler.
3- Hak etmeyen kişilere
bağışta bulunur.
4- Sırrını yayar.
5- Herkesi güvenilir sanıp
itimat eder.
6- Dostunu, düşmanını
ayırt etmez.
Kisra’nın cevabı
Rum
Kayseri, “İdaren altındaki ülkeni nasıl düzenli yürütüyorsun?” diye Kisra’ya
sorar.
Kisra da şöyle cevap verir:
(Ülkemi sekiz şeyle ayakta tutmaktayım:
1- Ciddi konuşurken de,
şaka yaparken de yalan söylemem.
2- Vaat ettiğim iyiliğin
ve yaptığım tehdidin yerine getirilmesinden asla vazgeçmem.
İyilik vaat ettimse sözümde dururum. Ceza vereceğimi söylemişsem, bunu da
uygularım.
3- İşleri yürütürken
güçlükten yılmam, oyun ve eğlenceye dalmam.
4- Hiddet ve kızgınlığımın
etkisinde kalıp hiç kimseye ceza vermem. Her suçluya terbiye için hak ettiği
cezayı veririm.
5- Halka, şiddet ve zulüm
göstermeyerek, kendimi sevdiririm.
6- Kin ve öfkemi
karıştırmadan, idarem altındakilere devlet idaresine karşı saygılı olmalarını
aşılarım.
7- Halkımın ihtiyaçlarını
karşılamakta fedakârlıktan çekinmem, israf da etmem. Daha müreffeh bir seviyeye
ulaşmaları için gayret gösteririm.
8- Gereksiz harcamalardan,
birbirlerinin hakkını yemekten herkesi men ederim.)
Öfkeyi yenmek
Hiddetli ortamı değiştirmek ve kızgınlık alevlerini söndürmek, beş şeyle
mümkündür:
1- Böyle bir zamanda
Cenab-ı Hakkın isimlerini zikretmek. Çünkü Allah’ı anmak, Allah’tan korkmaya
sebep olur. Allah korkusu da taat ve af gibi güzel hasletlerin gelişmesini
sağlar. Böylece, Allah’ı anmakla, hiddetin ateşi sakinleşip söner.
2- Suçluyu affetmenin ve
bağışlamanın sevap olduğunu hatırlamalıdır.
Bu hatırlayış kişiyi sevaba sevk eder, suçluları bağışlayanlara Cenab-ı Hakkın
vaat ettiği Cennet nimetlerini elde etmeye sürükler, kızgınlığı giderir; serkeş
nefsi kahrederek sahibini, huzurlu bir ortama doğru iter.
3- Kızgınlığını giderip,
yumuşaklık göstererek affedici olursa, insanların, kendisine sevgi
besleyeceğini hatırlamak.
Bu takdirde insanların sevgisini elde etmek ve onlar arasında saygıdeğer bir
kişi olmak ideali, hiddet halinin gitmesine sebep olabilir.
4- Kızgınlık zamanındaki
halden başka bir hale geçmek. Mesela otururken kalkıp gitmek gibi.
Halife Memun hiddetlenince, derhal orayı terk ederek hiddetini yenmeye
çalışırdı!
5- Kızgınlığın sonunda
doğacak acı pişmanlığı, intikamın çirkinliğini ve kolaylıkla giderilemeyecek
acı sonuçlar doğuracağını düşünmek.
İdareciler, bu beş hususu, sakin zamanlarında düşünüp benimserlerse, hiddet
zamanlarında bu halin vereceği zararı
düşünürler
de böylece öfke, kin ve intikamda aşırılıktan kendilerini korumaları mümkün
olabilir.
Şaka ve Alay
(Her şeyin bir tohumu vardır. Düşmanlığın tohumu da şaka ve alaydır)
derler. Ebul-Feth-i Besti der ki:
(Bir iş yaparken içine bıkkınlık gelir, ağırlık çökerse o zaman o yaptığın
şeyi, bir müddet terk et, kendini dinlendir, azıcık şakalaş, bu suretle kendini
biraz neşelendir. Fakat şakalaşmayı o derece ayarla ki, yemeğe atılan tuz gibi
olsun. Yani yemeğe atılan tuz, çok olunca yemeğin hakiki lezzetini nasıl
giderirse, şaka da aynı durumdadır. Fazlası zararlıdır. Gayet az olursa
gönlümüzün neşesi yerine gelmez. Şaka, gönlümüzdeki donukluğu ve o işe karşı
doğan bıkkınlığı giderecek kadar olmalıdır.)
Said bin As, oğluna der ki:
“Ey oğul, az şaka yap! Çünkü mizahın gereğinden fazlası, insanın değerlerini
giderir ve kötüleri, aleyhine cesaretlendirir.
Şakayı tamamen terk etmek de dost ve sevdiklerinin buğzetmesine ve samimiyetin
kesilmesine yol açar.
Buna göre dostlarına, arkadaşlarına karşı sohbet, ülfet ve medeni münasebetleri
devam ettirmeye sebep olacak vasıftaki şakayı terk etme, lakin bu sınırı
aşmaktan da daima sakın!
Çok gülmek de, çok şaka yapmak gibi zararlıdır, makbul değildir.
Özellikle idareciler için çok gülmek münasip değildir. Çünkü çok gülmek,
kişilerin heybet ve vakarlarını giderir, edebini azaltır. Şunlara önem ver:
1- Sonunda güçlükler
bekleyen işlerin başlangıcında görünen kolaylığa aldanma!
2- Yerine getiremeyeceğin
şeyi vaat etme!
3- Ansızın karşına
çıkıverecek işlere karşı dikkatli ol! Yani nice işler var ki, karşına ansızın
çıkıverir. Daima dikkatli ve basiretli ol!
4- Ceza ve mükafatları
zamanında ver! Bu hususta ihmalkâr davranma... Çünkü ihmalkâr davranmak, bu
hususlarda bazı engellerin meydana çıkmasına sebep olabilir.
5- Söz verince sözünde
dur, sözünde durmamaktan sakın, vaat ettiğin şeyi yerine getir! Çünkü sözünde
durmamak ve vaat ettiğini yapmamak, idareciyi helake götürür.”
Danışarak iş yapmak
Bir iş yaparken ehline sormaya "meşveret" veya
"istişare" denir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Yapacağın işi önce meşveret et!)buyuruluyor.
(Al-i İmran 159)
İyi kimseler, büyük zatlar övülürken de (İstişare
ederek iş yaparlar)buyuruluyor. (Şura 38)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İstişare etmek, pişmanlığa karşı kaledir.) [İ.Maverdi]
(Danışan pişman olmaz. İnsanı pişman eden, kendi görüşündeki ısrardır.) [İ.Maverdi]
(İstihare eden kimse mahrum kalmaz, istişare eden pişman olmaz. İktisat eden
darlık çekmez.) [Taberani]
(Bir iş yapmak isteyen, o işi müslüman biriyle istişare ederse, Allahü teâlâ, o
işin en güzelini ona nasip eder.) [Taberani]
Kimlere danışmalı?
Hazret-i Âdem, “İşlerinizi
istişare ile yapın. Eğer ben, yasak meyve konusunda meleklerle istişare
etseydim, musibete maruz kalmazdım” buyuruyor.
Herkesle istişare edilmez. İstişare edilecek kimsede şu vasıflar bulunmalıdır:
1- Akıllı olmalıdır!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Akıllıya danışıp onu dinleyen, doğruyu bulur, dinlemeyen pişman olur.) [İ.Maverdi]
Dost olsa da cahille istişare etmekten sakınmalı, kendini beğenenden de uzak
durmalıdır!
2- Tecrübeli, işinin ehli olmalıdır!
Çünkü, her şey akla, akıl da tecrübeye muhtaçtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tedbirli kimse, işinin ehli olana danışıp, ona göre hareket eder.)[Ebu
Davud]
(Hazret-i Lokman Hakim de, oğluna buyurdu ki: “Yapacağın işi, daha önce bunu
denemiş, tecrübeli kimselere danış! Çünkü onlar, kendilerine pahalıya mal olmuş
doğru görüşleri sana bedava verirler.”) [İ.
Maverdi]
3- İlim sahibi ve salih olmalıdır!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlim ve abidlerinizle istişare edin! Kendi düşüncenize göre hareket
etmeyin!) [Taberani]
Hazret-i Ömer, (Allah’tan
korkanlarla istişare edin) buyurdu.
(Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde bulamadığımız bir şey olursa ne
yapacağız?) diye Peygamber
efendimize sorulunca cevaben buyurdu ki: (O
işi, salih olan âlimlerle istişare edin!)[Taberani]
4- Dost olmalıdır!
Dost olmayan kimseler, yanlış bilgi verebilir.
5- Fikri kuvvetli,
sıhhatli olmalıdır!
Fikri dağınık, kaygılı kimselerin görüşü isabetli olmaz.
Danışılacak kimsenin, insanların hâlini, zamanın ve ülkenin şartlarını bilmesi
gerekir. Bundan başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören ve hatta sıhhati
yerinde olan kimselerle istişare edilir. Böyle vasıflara haiz olmayan
kimselerle istişare etmek günah olur. Peygamber efendimiz eshabı ile istişare
eder, bazen bir iş için, akıl, takva, hikmet ve tecrübe sahibi on kişiye
danışırdı. Bir işi, bu beş vasıftaki on kişiye danışarak yapmaya çalışmalıdır.
Danışılan kimse
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İstişare edilen, güvenilen kimsedir, kendisine layık gördüğünü ancak
başkasına tavsiye eder.) [Taberani]
(Danışana bilerek yalan söyleyen ona hıyanet etmiş olur.) [İbni Cerir]
(Danışılan, güvenilir kimsedir. Biliyorsa söyler, bilmiyorsa sükut eder.) [Kudai]
(Danışan yardıma kavuşur. İstişare edilen emindir.) [Askeri]
Yani onun doğru söyleyeceğine ve sorulanı başkalarından gizleyeceğine emin
olduğu kimseye danışır. Danışılan kimse, insanların hâlini, zamanın ve ülkenin
şartlarını bilmelidir! Buna "siyaset bilgisi!" denir.
Bu vasıfları bulunmayan kimseye danışılması ve onun da cevap vermesi günah
olur.
Bilmeyenin "Bilmiyorum" demesi ilimden olup büyük fazilettir. (Berika)
İstişare ile yapılan iş, hatalı görünse de, sormadan yapılandan üstündür.
Kendi görüşünde direnen kişi bir başka fikre muhtaç olmaktan kendisini
hiçbir vakit kurtaramaz.
Danışma yolunu benimseyen kişi ise helakten korunmuş olur.
Hikmet ehli buyuruyor ki:
“İstişare, doğru yolu bulmanın tâ kendisidir! Her kim ki, kendi görüşünü
beğenip başkası ile istişareye muhtaç olmadığını düşünse ve müşavereye lüzum
görmese elbette yapacağı işte hata meydana gelir.”
İşlerinde
güçlükle karşılaşırsan akıllı kişilerin görüşlerine müracaat et. İstişareden
kaçınma!
Kendi görüşünle baş başa kalıp pişmanlık duymaktan elbette daha çok iyidir.
İdarecinin, kendileri ile istişare edilecek kişilerin hepsi ile bir araya
gelerek mi, yoksa herbiri ile ayrı ayrı mı istişare etmesi daha uygundur?
İstişare şekli
Arap, Fars ve Hind hükümdarları toplu danışmayı, yani hep bir araya gelerek
istişare olunmasını tercih etmişler, “Topluca bir araya gelinerek istişare
olunmalıdır. Çünkü herkes kendi görüşünü açıklar.
Karşılıklı itiraz, tenkit ve tartışmalar olur. İddialar ispat edilir. Ve en
isabetli olan görüş herkesin oybirliği ile kabul edilir. Böyle istişare
genellikle hatadan uzak kalır” demişlerdir.
Rum ve Mısır hükümdarları ise münferit olan danışmayı tercih etmişler, “Tek
başına olan kişi mesele hakkında zihninde beliren çözüm şeklini, hiçbir etki
altında kalmadan ortaya koyar. Böylece ayrı ayrı bütün danışmanların kendine
has görüşleri, idareci tarafından alınmış olur. Halbuki toplu danışmada
kişilerden birinin ortaya attığı fikir, diğer kişileri etkisi altında bırakır
ve ötekilerin ona uyma ihtimali belirir. Bu suretle herkesin o meseleye ait
fikrinin ortaya çıkması imkanı kalmaz” demişlerdir.
Türk hakanları ise, duruma göre hareket edilmesini tercih etmişler, “önce,
teker teker herkesin görüşünü almalı, sonra da hepsini toplayarak birlikte
istişare olunmalıdır” demişlerdir.
İdare, bir bahçeye benzer. Bahçe sahibi gece gündüz o bahçenin bakımına,
geliştirilmesine ne kadar dikkat ederse ve bu ne derece gerekli ise idarenin
devamlı bir şekilde terbiyesine dikkat etmek gerekir. Bahçe sahibi, bahçede
meydana gelen işe yaramaz dikenleri, çalıları ayıklar; bunları bahçenin
etrafını çeviren sınıra, duvarlara yerleştirir. Böylece bahçedeki zararlı ot ve
dikenler temizlenerek mahsulün verimli olmalarına sebep olur. Ayrıca dışarıdan
gireceklere mani olur.